Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

27.04.2008, 20:57

Din-i İslam'da Makam-ı Hilâfet

<< Zamanındaki ımâm’a (Halife’ye) biat etmeden ölen kişi,
sanki câhiliyet devrinin ölümüyle ölmüş gibi olur.>>
hadis-i şerif


DÎN-ı ıSLÂM’DA MAKAM-I HıLÂFET

ıslâm’da ilk halife, Efendimiz Sallalâhü Aleyhi Vessellem’in vefâtından sonra
O’nun yerine Müslümanların başına geçen Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddık’dır, radiyallâhü anh.
Sonuncu halife de, 1922’de bu makama (Birinci) Büyük Millet Meclisi tarafından getirilen, (ıkinci, yâni bugünki Büyük Millet Meclisi tarafından da) 1923’de hilâfetin (yok edilip) ilgâsı ile yurt dışına sürülen Abdülmecid bin Abdülaziz Han hazretleridir ki,
1944 yılında Paris’te sürgünde vefât etmiştir!


[ Hâlbuki, ıstiklâl Harbimiz’in başlangıcında, halife hazretlerinin nüfûzundan istifâde ile,
bütün Osmanlı memleketlerinde “Mukaddes Cihâd Fetvâsı” ilân edilmiş,
milyonlarca Müslüman “Hilâfeti ve Saltanatı kurtarmak” gâyesiyle cebhelere sevk edilmiş
ve Rumeli, Selanik, Üsküb, Bosna, Travnik, Kosova, Musul, Kerkük, Kırım, Batum, Bağdat, Hicaz, Lübnan, Mekke-Medine, ıskenderiye, Kudüs, Fas, Kahire, Cezâir, şam, Trablus, Bingazi, Halep, Ürdün gibi şehirlerimiz kaybedilmesine rağmen ;
Anadolu toprakları düşman işgâlinden kurtarılmıştı.

Maalesef, Birinci Meclis’in bir halife önderliğinde yürümesi, ıngiliz başta olmak üzere,
bütün küffârı çok rahatsız etmiş ve bu hâlin son bulması maksadıyla tertiblenen
bir takım gizli oyunlar neticesinde, ıstiklâl Harbimiz’i başarıya ulaştıran,
mukaddesâta ve dinimize bağlı Birinci Millet Meclisi fesh edilerek ;
teşkil edilen ıkinci Millet Meclisi, ıslâm Âlemi’ni başsız bırakacak olan adımı atmış
ve halife ile yollarını derhâl ayırmıştır!

Hemen ardından, “Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî dini : Din-i ıslâm’dır” maddesi
anayasadan çıkartılmış ; şeriat mahkemeleri ve Medreseler kapatılmış ;
Vakıf mülkleri yağmalanmış ; Selçuklu ve Osmanlı Devletleri’nin tarihî evrak hazineleri (archivé’ler) imhâ edilmiş veya avrupa ülkelerine ve vatikana satılmış ;
ıslâm elifbâsı iptâl edilerek, latin harflerine ve roma rakkamlarına geçilmiş ;
ağırlık ve uzunluk ölçüleri iptal edilerek, rum ve bizans ölçüleri seçilmiş ;
Kur’ân öğretilmesi ve Ezan okunması yasaklanmış ; sarık yerine fötör şapka giyme kanunu getirilmiş, bunlara dayanarak birçok ıslâm âlimi idâm edilmiş ;
bir gecede çıkartılan şimşek kanun ile yurt dışına koğulan 500 kişilik Osmanlı Hânedânı’nın her türlü menkûl ve gayr-ı menkûlleri talan edilmiş,
yüzlerce yıllık târihî eserler, yehudi antikacıların elinde kalmıştır!

Mezarlardaki kavuklu, sarıklı ecdâd kitâbeleri balyozlarla parçalanmış ;
Osmanlı’ya baş-şehirlik yapmış vilâyetlerdeki Türk Kabristanları dümdüz edilerek bulvar yapılmış,
Ankara’daki “Hacı Bayram-ı Veli Meydanı” bundan nasibini alarak
“Ogüst Meydanı”na çevirilmiş ; anlı şanlı Türk târihî silinip baştan yazılmış,
yazılırken de Türk’ün ezelî düşmanlarının iğrenç iftirâları ile dolu
sahte ve uyduruk bir târih şeklinde yazılmış ;
buna göre aziz milletimiz neredeyse 1000 yıllık hâfızasından tamâmen mahrûm bırakılarak, yeryüzüne 1923’de zenbille inmiş gibi bir hâl almış ;
dünyâyı titreten Türk Sultanları ağza alınmayacak hakaretlerle yaftalanmış ;
kökleri, damarları ve bütün bağları kopartılan meyve ağacı misâli,
milletimiz, sömürge beyinli bir vaziyete getirilmiştir. ]

ışte Hazret-i Ebû Bekr-i Sıdık ile bu son halife arasındakilerin teşkil ettiği hilâfet zincirinde
tam 101 “Halife-i Müslimiyn” bulunmuştur.

Halife’ye “ımâm’ül Müslimiyn veyâ Emir’ül Mü’miniyn” ünvanları verilir.
Namazda Müslümanlara önderlik etmek manasında olan imâmetten (imamlıktan) ayırmak için bu imamlığa “ımâmet-i Kübrâ” (Büyük ımamlık) denilmiştir.

Bugün yeryüzünde katoliklerin vatikanda papası ;
anglikanların canterburry’de ingiltere kilisesi baş-pisi-koposu ;
ortadoks rumların fenerde (ıstanbul, Haliç’de) ekümenik patriki ;
musevîlerin terör devleti isrâilde sefardim ve eşkenaz başhahamları ;
tibetli putperest budist keşişlerinin dalai-laması,
velhasıl hakiki istikametinden sapmış bütün sözde dînî cemaat ve milletlerin
birer rûhânî reisi bulunduğu halde,
1922’den beri, Hak dine mensûb Müslümanlar’ın bir Halifesi, bir ımam-ı Kebir’i,
bir Emir’ül Müminiyn’i mevcûd değildir.


Bu yüzden de, kemiyet olarak nüfusları 1 milyarı aşmış olan Ehl-i Tevhid’in
keyfiyet ve kudret itibâriyle yeterli ağırlıkları yoktur.

Ehl-i Sünnet’in din imâmları, Ümmet-i Muhammed’in başına bir halife seçmesini “vücûb” (farz’a yakın vâcib) derecesinde bir vazife olarak görmüşlerdir.
Halifeler’in diğer devlet reislerinden farkı,
hem dinî, hem dünyevî, hem rûhânî, hem de cismânî iktidar sâhibi olmalarıdır.
Çünkü ıslâm’da, din ile dünya tefriykı yoktur. (Birbirinden ayrılamazlar)

Halife’nin birinci vaziyfesi, “Ahkâm-ı şer’iyye”nin tenfizi
(şeriat Hükümleri’nin otoritesinin sağlanması), yâni hayâta tatbik edilmesidir.

ıslâm Âlimleri, halife seçilecek zâtta 4 ana sıfatın bulunması gerektiğini yazmışlardır ki, bunlar; ilim, adâlet, kifâyet ve bir de rey ve ilmin sıhhati için âza ve havassa ait selâmettir.

Neseben Kureyşli olmak şartı ihtilaflıdır.
Bidâyette, ıslâm’da en fazla kuvvet sahibi olan Kureyş kabilesi idi.
Binâenaleyh, dünyevî iktidâra sâhip olması ve Arap âşiretleri idâreye kabiliyeti bulunması için, peygamber vekilinin Kureyş’den olması şartı vardı.
Bilahere Kureyş, bu kuvvet ve iktidârını kaybetmiş ve hilâfet,
ümmet içindeki iktidar sâhibi başka kavimlerin güçlü önderlerine geçmiştir.


Ümmet, halife intihâbında (referandumda) 4 yola müracaat edebilir :

1.şu’râ-yı Âmme : Yâni, “Ehl-i hall ü fasl ü akd”in seçimi ile, (meselâ, yasama, yürütme ve yargı mensublarının seçimi ile..) Hazret-i Ebûbekr radiyallâhü anh’ın halife seçilmesi hâdisesi gibi.. Bunda ittifak şart değildir, ekseriyet (çokluk) şarttır.

2.şu’râ-yı Hâssa : Yâni, (bir evvel ki) sâbık halifenin ta’yin ettiği birkaç kişiden müteşekkil bir hey’etin yeni halifeyi seçmesidir. Hazret-i Ömer radiyallâhü anh vurulunca, (ölüm döşeğinde iken) 6 kişilik bir hâssa hey’eti (special comission) seçmiş ; ve onlara, “-ıçinizden birini benim yerime imâm nasb ediniz.” buyurmuştur. O altı kişilik hey’et, içlerinden Abdurrahman bin Avf radiyallâhü anh’ı hakem ta’yin etmiş ; o da halkın nabzını yoklamış ve nihâyet Hazret-i Osmân radiyallâhü anh’ı halife ta’yin etmiştir.

3.Vesâyet veya velâyet-i ahd yolu. Eski halifenin, hilâfet şartlarını hâiz olan kimselerden birini veliahd olarak ta’yin edip, ümmetin de bu ta’yini kabûl etmesiyle olur. Hazret-i Ebûbekr radiyallâhü anh, henüz sağlığında, Hazret-i Ömer radiyallâhü anh’ı kendi yerine geçmek üzere veliahd seçmiş, ümmet de büyük ekseriyetle (çoklukla) bunu kabûl etmişti.

4.Kılıç hakkı olarak : Ümmet-i Muhammed, imâmette ihtilâf edip, bir halife seçiminde ittifak olmaz ve meydana birçok halife namzedleri çıkarsa ; içlerinden biri kuvvet kullanarak bu makamı elde eder, halk da mecbûren ve bâzen kerhen (yâni, istemeyerek de olsa) buna itâat eder. Ortalık sükûnet bulup, bunun halifeliği fi’ilen kabûl edilirse, halifeliği sahih olur. Aksi takdirde, Müslümanlar başsız kalır, ümmet içine anarşi düşer ve düşmanlar ıslâm’a karşı derhal harekete geçer.

Yirminci asrın ilk çeyreğinde, Türkiye’deki hilâfetin nasıl kaldırıldığı husûsunda
şunları bilmek gerekdir. 23 Nisan 1920’de, Ankara’da, Büyük Millet Meclisi’nde ilk konuşmayı yapan en yaşlı me’bus Sinop milletvekili şerif Bey ve bilahere kürsüye gelen Mustafa Kemal, Meclis’in “Halife’yi ve Vatan’ı kurtarmak için toplandığını” beyân etmişlerdir. Yine o yıl çıkan “hıyanet-i vataniyye kanunu”nda “hilafeti ve vatanı kurtarmak için toplanmış olan millet meclisi..” denilmektedir. Zâten Mustafa Kemal, Samsun’a, Halife Hazretleri tarafından gönderilmiş bulunuyordu.

1 Ekim 1922’de, meclis, Sultan Vahideddin Hân’ı makamından ıskat etmiş (düşürmüş),
19 Kasım 1922’de, veliahd Abdülmecid Efendi, yine aynı meclis tarafından
sâdece “Halife-i Müslimiyn” ünvânıyla umûm müslümanların dinî riyâsetine getirilmiştir.

Bundan anlaşılıyor ki, 1 Ekim ile 19 Kasım târihleri arasında, 1 ay kadar bir müddet geçmiş, bundan sonra da, ıslâm Âlemi’nde dinî iktidar ile dünyevî iktidar ayrılmıştır.
Yeni halife, sanki Katoliklerin Roma’daki Papa’sı vaziyetine düşürülmüştür.

Yeni Türk Devleti’nin ideoloğu, yani fikir babası Ziya Gökalp, Mustafa Kemalin ortaya attığı ilkeleri anlatırken, cumhuriyet târihinin hemen başında şu satırları yazmıştır :

ıstinadgâhı (resmî dayanağı) TBMM olan Makam-ı Hilâfet,
beyn’el-ıslâm bir Makam-ı Mualla’dır.
(bütün müslümanlar arasında çok yüksek bir makamdır)

ıslâm dininde bütün namazlar cemaatle edâ olunur. Cemaatin bir imâmı vardır ki, cemaati terkib eden (sentezleyen) bütün efrâd ona iktida ederler (cemaatin bütün ferdleri o imâma uyarlar). Bu sûretle imâm, cemaatin timsâli (temsilcisi) olmuş olur.

Her imamın cemaatini namaz esnâsında birleştirerek birçok rûhlardan tek bir rûh meydana getirmesinden küçük bir tesânüd husûle gelir (küçük bir dayanışma takımı hâsıl olur).

ıslâmiyet’te bundan başka bir de büyük bir tesânüd vardır ki,
(işbu dayanışma ise) bütün ümmeti tek bir rûh hâline getirir.
Bunun şekli de bütün imamların mânevî bir sûrette bir ımâm-ı Ekber’e iktidâ eylemesidir. (Yâni küçük-küçük cemaatler, kendi imamlarına uymakta;
bütün imamlar da en büyük imama uyarak, merkez şûbe olan Kâbe’ye yönelmekte ve dünyâ çapında bir cemaat oluşmaktadır. ışte Ümmet budur.)

Bu imamlar-imamına “Halife” nâmı verilir.
O hâlde namaz kılınırken, yalnızca kafa-gözümüzün önündeki cemaatin imamda temerküz eden (merkezlenen) rûhî vahdetini (rûhî birlikteliğini) görmekle iktifâ etmemeliyiz.
Bilmeliyiz ki bu cemaatten başka, milyonlarca cemaatler dahi,
aynı vakitte tek bir Ümmet hâlinde birleşmişlerdir.

Bu birleşme, bütün Ümmet’in bir büyük imam etrâfında, yâni Halife’nin çevresinde birleşmesiyle meydana gelir. (ışte Vahdet ve Vahdâniyyet denilen mefhum budur.
Yâni birlik, berâberlik, birleşmecilik dini..)
Demek ki küçük imamlar küçük cemaatleri temerküz (concentré) ettirerek
küçük tesânüdler meydana getirdiği gibi ; büyük ımam da bütün Ümmet’i temerküz ettirerek ıslâm Âlemi’ndeki umûmî tesânüdü husûle getirmiştir.
Bundan dolayıdır ki, bütün ıslâm Âlemi halife mes’elesinde alakâdardır.
şâyet yeryüzünde bir Hilâfet Makamı bulunmazsa,
ıslâm Âlemi kendini imâmesiz kalmış bir tesbih gibi dağılmış, perişân görür.

Bu ifâdelerden anlaşılıyor ki, mutlaka ıslâm Ümmeti’nin başında, halife nâmı verilen bir timsâlin bulunması lâzımdır. Fakat, bu yüksek makamı hangi Müslüman millet
kendi içinden bir şahsiyet seçerek vücûda getirebilir?


Dînen halife hazretlerinin hiçbir gayr-ı müslim devlete tâbi’ olmaması şart olduğundan, halifeyi kendi içinde vücûda getirecek olan milletin mutlaka kuvvetli bir orduya
ve tam istiklâle mâlik olan mücâhid bir ıslâm milleti olması lâzımdır.
Birçok asırlardan beri bu şartları hâiz olan millet, Müslüman Türk Milleti olduğu gibi,
bugün de (1339 veya 1923 senesinde de) bu şartları hâiz olan millet,
yine bizim milletimizdir. Buna binâen, TBMM, halife hazretlerini bizzat intihâb ederek, kendisini bu muazzez ve muhterem makama istinadgâh yapmıştır.
(Bu hakikatlere dayanarak, TBMM, halife hazretlerini bizzat seçmiş ve meclis bünyesini de, bu izzetli ve hürmetli makama merkez hâline getirmiştir.)

(Doğru-Yol gazetesi, Ziya Gökalp, Ankara, Matbuat ve ıstihbarat Matbaası 15. sayfa)

Müslümanların başında bir halife olmayınca, ümmet birliği de ayakta duramaz ve bugün olduğu gibi irili ufaklı bir sürü ıslâm devleti veya devletçiği meydana çıkar
ve bu tefrika yüzünden müslümanların devletleri, kuvvetleri, kudretleri elden gider ;
perişan ve muzmahil olurlar!

Kötü bir halifenin mevcudiyeti bile, hiç halifesizlikten iyidir.
Kötü bir idâre bile, hiç idâre olmamasından hayrlıdır.
Zira, istişâre ederek, kafa-kafaya vererek, biraraya gelerek, kötü’ler iyiye dönüştürülebilir. Fakat bir kerre başsız kalıp, bütün ıslâm Âlemi siyonist sermâyesinin ve kâfir ordularının işgâline uğradıktan sonra ; artık halife geri gelemeyeceği gibi.. Allah muhafaza buyursun, din de elden gider! Ve gitti, gidiyor işte!

Katolik’likten papa makamını ve vatikan müessesesini kaldırsak, katoliklik çöker!

Müslümanların ise (devletsiz ve) halifesiz yaşayabilmesinin, hatta ıslâmiyetin günbegün yaygınlaşmasının hikmeti ise, dinimizin Hak Din oluşundandır.

<< Fakat, kâfirlerin hoşuna gitmese de, Allah,
nûrunu tamamlayacak(dinini dünyânın her tarafına ulaştıracak)tır.>> Saff Sûresi : 8


Müslümanlar şuan darmadağınık bir vaziyettedir. Kur’ân ve Sünnet’e dayalı ıslâmî bir teşkilat ve silsile-i merâtib yoktur. Birçok ıslâm ülkesi kâfirlerin taht-ı idâresine düşmüştür.

Bâtıl Avrupa’nın ortasındaki Bosna-Hersek’de yüzbinlerce müslüman boğazlanmış, milyonlarcası topraklarından koğulmuştur. On binlerce kadının ırzına tecâvüz edilmiştir.

Filistin’de, Irak’da, Musul ve Kerkük’de, Keşmir’de, Afganistan’da, Nahçuvan’da, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da, Timur’da, Gazze’de, Lübnan’da, Somali’de, Eritre’de, Tacikistan’da, Mısır’da, Tunus’da, Cezâyir’de, Bağdad’da, Kudüs’de..

Velhâsıl, bütün ıslâm Memleketlerinde işgâl, katl-i âmm, tecâvüz, cinâyet,
soygun, vurgun, talan, dolan, isyân, nisyân almış başını yürümüştür!

Bütün bu kötülüklerin ana sebebi, müslümanların başsız kalmasıdır. O hâlde bütün müslümanlar bu noksanlığın farkında olmalı ve gündeme bu meseleyi koymalıdır.

Efendimiz Sallalâhü Aleyhi Vessellem’in şu hadis-i şerifini zihinlerimize nakş’etmeliyiz :

<< Zamanındaki ımâm’a (Halife’ye) biat etmeden ölen kişi,
sanki câhiliyet devrinin ölümüyle ölmüş gibi olur.>>

Bu hadis-i şerifi etrâflıca düşününce, bu asrın müslümanları olarak ne kadar sefil ve rezil bir hâlde olduğumuz âşikâr belli oluyor! Bir başımız bile yok!
UmutHanAcar
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

2

08.01.2010, 10:09

Hilâfeti dünyalık saltanat makâmı olarak anlarsak, işin içinden çıkılmaz..

Yâni "arkasında namaz kılınacak Asır-lar-ın İmamı yok" deyip feryâd eden, mânevî saltanattan habersiz demektir..

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir