Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

41

17.03.2007, 15:57

bismillah


Kader mevzuu imanin sartlarindan biridir ,bu konuda tereddüd kaldirmaz...
Imanin rükünlerine mahiyeti bilinmese dahi iman edilir ,ve teslim olunur.Kader mevzuu iman rükünlerinin altinci basamagidir,meratip olarak en üst meratiptir.Bu konuda Taftazani hazretleri bile ,cok fazla malumat aktarmasina ragmen meselenin avam nazarinda idrak edilecek yönünü bulamamistir.

Fikih alimelri derki ,kader mevzuu üzerinde zaruret gerekmedikce ve avam nazarinda tafsilata girilmemelidir.Yaklasik bu manada döküman vardir.

Simdi geleim Risale-i Nura asriumizda imanin rükünlerine esaslarina taruz yapildigi icin mecburiyete binaen ,avamin idrak seviyesinde teklif dairesine giren cocuklarin dahi idrak edebilecekleri bir seviyede asrimizin insanlarinin tanimis oldugu bir uslup ile ve kelime kaliplari ile yazilmistiur.Kader Risalesinin basinda denirki bu mevzunun muatabi eger kadere iman etmis ise mevzu anlatilan sekildedir,yok kadere iman etmemis ise zaten mevzunun muatabi degildir ve bu mevzu hakkindada konusmaya hakki yoktur...

Mevzunun iki yönü aciklanir ,biri cuz-i irade denilen her insanin kendisinde hissettigi secme meyletme istemme gibi ,kelimelerle ifade edilen bir meildir tercih hakkidir,bu noktada Allah c.c kullarini serbest birakmistir o latifeyi öyle yaratmistir...Ama bu su demek degildir (O LATIFEYE HIC MUDAHELE EDILMEZ)bu latifenin vazifesi bütün hata kusur ,küsür herseyi kendi nefsine ait bilmesidir ,bunun binlerce sebep bve hikmetleir vardir,biz sadece birini zikredelim insan kendi eksigini görürse onu düzeltmeye calisir ,bütün telakkilerin ilerlemeleri cikis yerlerinden birisi burasidir...bilmedigini bilen ögrenmeye calisir ,ac oldugunu bilen karnini doyurmanin yoluna gider hulasa bu aciklamakla bitmez,kaderin ikinci yönü cenabi hakkin tasarrufuna bakar,bu noktada bize düsen bilmemeiz gereken bütün hayirlar Allahtandir bunu böyle bilmek hem elimize gecen nimetlere sükretmemize sebep olur,hemde elimize gecen nimetleri gasp edip bunu ben yaptim deyip sahiplenmek belasindan bizi kurtarir.Bununda meratibi coktur anlatmakla bitmez.

Simdi bilmemeiz gereken yere gelelim ,bizler bilmeliyizki insanin eline verilen irade ihtiyar en net göründügü yer Duadadir ,dua dahi 3 bölümdür dilimizle yaptigimiz dua bunuy apan her noktada serbest oldugunu fark eder ,ikincisi hissi duadir yani kalbi ,bunu yapan insan orada cuz-i bir serbestliginin oldugunu idrak eder zira kalbini kontrol etmek hissiyatlarini frenlemek heran yapabilecegi birsey degil...3.dua fiili duadir bu söylede anlasilir Allahin kainatta koydugu bizim fitri seriat dedigimiz nasibsizlerin tabiat dedikleri kainatta calisan mekanizmadir,Allah bunu böyle yaratip tüm mahlukatina buna uygun hareket ederek yasamalarina uygun gerekli ihtiyaclarini vermistir.Bütün hayvanat bütün bitkiler ,bu adetullah kanunlarina güzel bir sekilde itaattedirler ,insanlar ise fiillerinde bir derece özgür olduklarindan ve ilim tahsil ettiklerinden ögrenmek,bildikleriyle yapmak gibi asamalara muhtac olduklarindan bazen dogruyu ögrenemiyorlar ,bazen bilselerde yanlis yapiyorlar bazende bilmiyorlar ,yapalim derken tahrip ediyorlar,hatlarin karistigi noktalar buralöardir...olan olaylarin tümünün yaradan Allahtir,biz iman ederizki hayir ve ser ne varsa yaradan Allahtir .

Allah herseyi bilir,Allah ilmi ezelisiyle bizim IDRAK SEVIYEMIZIN haricindedir bu ilmiyle olan olacak olan herseyi bilir .Biz teklif altindayiz,bize hayirlar teklif edilmis serlerden uzak durmamiz teklif edilmis ve ilim ile Allahin kader kaza ve ata kanunlarini ögrenmemiz ve bu kurallara riayet ederek hareket etmemiz istenmistir,mesela bir yanlis yapariz bir cezayi hak ederiz din bize derki töveb et te günahin silinsin,sadaka ver hak ettigin ceza sana dogru geliyor o sadaka o belayi def eder seklinde bu üc kanunu calisma sistemi Risale-i Nurda kader mevzunun gectigi Risalede cok ne anlatilmistir.Simdi gelelim anlatuilan misale ,bir insanin yasamis oldugu gecirmis oldugu merhaleler ,olaylar hadiseler kendisinin terbiyesi icindir ,bunun haricinde bütün olaylara dünya ve ahiret ikisine birden bakarak degerlendirilmelidir,ve degerlendirilmelidirki insan hangi pozisyonda olursa olsun islamiyet ona bir cikis yönü dezavantaj gibi görünen o hadiseleri avantajina cevirebilecek o zor durumlari kendisi icin cok güzel büyük ve degerli amelleri yapabilecegi pozisyonlar oldugunu ona bildirir...

Misal ,tövbei nasuhu bilirz,o hazretin düstügü o pozisyon ona o duayi yaptirmistir ,yunus a.,s in kavmini tzerk etmesi baligin onu yutmasi ser görünsede Allaha olan ilticasiyla yaptigi dua ona o pozisyonu ona cok hayirli kilmistir,meselenin mahiyeti her basamakta sudur,sen hangi halde bulunursan bulun ,hangi pozisyona girmissen Allaha dön,nefsine itimat etmekten kac Allaha sirk kosmaktan uzak dur ,sen Allaha her döndügünde onu af edici ve bagislayici olarak bulacagin vaad edilmistir...müminler kendilerinde tecelli eden esmaya göre terbiye ediliyorlar,terbiye eden Allah c.c dir,terbiyede kullandigi perdeler bazen bir alim olur ,bazen bir kitap olur ,bazen sebeplerin degisik mertebesi olur,bazen bir baska birsey olur ,bizim bilmemeiz gereken sudur nasilki peygamberler a.s ecmain hayatlariyla bize göstermislerdirki hepsi peygamber oldugu halde yasadiklari hayatlar maruz kaldiklari olaylar ne kadar farkli farklidir ,bizler anliyoruzki her birisinin gectigi meratib sikintilar zorluklar hasa onlara eziyet icin degildir,Allahin onlara yetismeleri onlarin varacaklari en zirve noktalara cikmak icin o olaylar basamaklardir.Aynen böylede sikintiya darliga müsibetlere maruz kalan müslümanlar o basamaklarla ,o basamaklarda bir müminin yapmasi gereken dualarla zirveye dogru ilerlemektedirler,hulasa hangi pozisyonda olursak olalim o bizi Allaha duaya ilticaya sevk ediyorsa bu hayirdir,yok bizi Allahtan uzaklasztiriyor Allahi bize unutturuyor ise bu bizim icin serdir ,olayin mahiyeti ayridir sahisda yaptigi tesir ayridir,bizler hem kendimiz icin hemde bütün ehli iman icin Allahtan hayirlisini isteriz en kolay kaldirabilecegimiz rahat ve rahmetiyle bizlere muamelesini bekleriz,bizlere bir kafiri dahi belirli kelimelrin haricinde elestirme hakki verilmemistir bu din öyle bir dindirki hayvanatin dahi bitkilerin dahi hakki ve hukuku muhafaza altindadir ve hesaba tabidir,kaldiki ehli imandan bir mümin bir yanlsi yapsa bize düsen ona yardim edip onu o yanlistan kurtarmak o kusurunu örtmek kendimiz o yanlisi yapmis olsa idik bize nasil konusulmasini ister idik ,biz nasil bir yardim isterdik kardesleimizden ona öyle muamele tmemeiz gerekir ,vicdan yani kalp sasmayan mihektir orayas müracat eden kendisine istedigini diger mümin kardesine isteyecek,kendisine istemedigini diger mümin kardesine istemiyecek bu iki kefeye koysun o hadiseleri tartsin bakalim sonuc ne cikacak,hulasa hereseyin mahiyetini Allah bilir sonuclarinida Allah bilir biz sadece teklif dairesinde kullugumuza bakip ahiretimizi kazanmak icin birbirimize yardim ederek ser-i dairede ilerlemekle mükellefiz...

Kader Risalesinde anlasilmayacak biryer yoktur sadece bir bölüm belirli bir ilmi seviyesi olanlara ait oldugu zikredilerek ,yazilmistir.Biz bu meselede sorunu olan arada bir yavasca o risaleyi okursa insallah derdine derman olur..dua edin...
Ümitvar olunuz..

42

17.03.2007, 18:13

Allah razı olsun. Çok istifade ettim.
Rabbim seni hizmetten ayrmasın. ılmini ve sırrını artırsın.

Ancak konuyu açmak için ve devamını sağlamak için haddim olmadan ilave ediyorum

Mevzunun iki yönü aciklanir ,biri cuz-i irade denilen her insanin kendisinde hissettigi secme meyletme istemme gibi ,kelimelerle ifade edilen bir meildir tercih hakkidir,bu noktada Allah c.c kullarini serbest birakmistir o latifeyi öyle yaratmistir...Ama bu su demek degildir (O LATIFEYE HIC MUDAHELE EDILMEZ

Mesela burdaki ifade üstünde durmak istedim.

Kader Risalesinde bir çocuk misali var. Ben ordan istifade etiklerimle bu yazılanın ne kadar da isabetli olduğunu bulmak istedim.

Çocuğumuzu omuzumuza aldık. Onu istediği yere götürmeyi vaad ettik.Çocuk ateşe gitmek istese "bu şerdir yapma, hayır şu gül bahçesindedir" deriz. Yine de gitmek istese götürürüz. Yada merhametten onu ateşe değil gülbahçesine sokarız
Yada çocuk gülbaheçesini istedi. Biz o gülbahçesi tercihinin ne kadar isabetli olduğunu göstermek için veya başka bir sebebten onu ateşe temas ettirip gülbahçesine götürebiliriz. Onu dilesek -gülbahçesini tercih ettiği halde- ateşin içinde daima bırakabiliriz. Bu iktidara sahip olmamız yapmamızı gerekli kılmaz. Zira adalet ve merhamet var.
Nasıl isabet ettim mi?

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

hy120

Profesyonel

  • "hy120" bir erkek

Mesajlar: 654

Konum: usak

Meslek: esnaf

  • Özel mesaj gönder

43

18.03.2007, 12:19

Alıntı sahibi ""Hulusi5""

Alıntı sahibi ""hy120""

Alıntı sahibi ""Hulusi5""

hayır kardeşim maddi dirilişi inkar etmiyorlardır.

dikkatli konuşmak lazımdır...


kendim okudum kardesim maddi olarak var olduğunu ve maddi dirilişi inkar ediyor.!!!


okuduğun yeri ya özel mesajla yada sakıncası yoksa buraya link vererek aktarabilirmisin..

o zaman yanlış düşünmüş olmıyayım..


1 hafta içinde kaynak ve yer belirtirim

44

18.03.2007, 13:40

Bismillah

Kardesim evvela yaptiginiz o güzel dua ve temenniniz icin Allah razi olsun o duanizdan bizleri sizleri ve tum kardeslerimizi hissesi ziyade olanlardan kilsin Allah c.c.

Yazdiginiz cocuk misalinin daha net ve dogru anlasilmasi noktasindan :Risale i nurda Dua ile ilgili bölümlerde gecen bir cocugun doktoru cagirmasi ve ondan derdine derman olacak seyleri kendi istek vede ilmi seviyesinde ifadesi ile , Doktorunda kendi ilmi vede tibbin geregi olan hakikatin geregince o cocuk icin gerekli olani vermesi verilenin bazan istenilene denk gelmesi bazan denk gelmemesi bazanda istenen disinda nerde ise istenmeyen (cocugun doktordan iyne istemeyecegi gibi) seyin verilmesi ser degildir ayni hayrdir, bu ve benzeri meseleleri tahlil vede anlama noktasinda risale i nurda verilen ayni misallere bakarsak daha isabetli oluruz insallah...
Ümitvar olunuz..

45

18.03.2007, 16:54

“Buharî’deki bir rivayete göre Peygamber Efendimiz (asm) miraçta kader ve kader kaleminin cızırtısını işitiyor. Kader ve kaza daha önce yazılmamış mıydı? Bu rivayeti değerlendirir misiniz?”

Peygamber Efendimiz’in (asm) miraçta kader kaleminin cızırtılarını işittiği haberi sıhhatli kaynaklardan geliyor. Bu haberi Peygamber Efendimiz (asm) ısra ve Miraç olayını anlattığı bir hadisinde bildiriyor.

Ezelde kaderin yazılmış olması demek, olacaklar bilgisinin Allah’ın ilminden levh-i mahfuza yazılıyor olması demektir. Bu, ezelî bir olaydır. Burada ezelden maksat, yaratılmış zaman dilimlemelerinden münezzeh bulunan Allah’ın ilmidir. Yoksa Allah’ın ilmini zaman dilimlemeleri arasında var sayarak, bilinmeyen geçmişe kadar inip, kaderin orada yazıldığını düşünmek, başka bir ifadeyle, Allah’ın olacakları bilinmeyen bir geçmişte yazdığını var saymak doğru değildir. Böyle düşünmeyi Allah’ın Kadim ismi, Ezel ismi, Ebed ismi, Baki ismi, Hâlık ismi, Muhalefetün lil havadis sıfatı kabul etmez. Çünkü Allah’ın bu isimleri, Kendi Zat-ı Muallâsı açısından zaman mefhumunu reddeder.

Zaman bizim için, yani yaratılmışlar için söz konusudur. Öncelik ve sonralık bize göre vardır. Dün ve yarın bizim kayıtlarımızdır ve bizi kayıtlandırır. Geçmiş ve gelecek bizi çepeçevre saran zincirlerdir. Mazi ve müstakbel bizi bağlayan çelik halatlardır.

Bu zincir ve çelik halatların hükmü hiçbir şekilde Allah için geçerli değildir. Çünkü Allah maddenin de, mekânın da, zamanın da yaratıcısıdır. Maddeden de, mekândan da, zamandan da münezzehtir. Maddenin, mekânın ve zamanın kayıtlarıyla Allah kayıt altına alınmaz.

Dolayısıyla, ‘Allah, olacakların yazısını zaman bakımından geçmişte yazdı’ denilmez. Fakat ‘Allah, olacakları, oluşumuna hükmederken bilir ve takdir eder’ denilir. Çünkü olacaklar için; olduğu an da, olmadan önce de, olduktan sonra da yaratılmış hallerdendir. Her “an” Allah’ın ilmi ile kuşatılmıştır. Her oluşum, Allah’ın bizzat tasarrufudur. Allah’ın ilmi dün ile bugünü bir görür, bugün ile yarını bir kuşatır. Bu kuşatışta zaman söz konusu olmaz.

şehadet âleminden giden Peygamber Efendimiz (asm), Miracı esnasında gayb âleminin birçok olayına şahit oluyor. Bu doğrudur. Elbette şahit olacaktır. Yoksa Miracın bir mânâsı olur muydu? Bu gaybî olaylardan birisi de, Allah’ın emriyle olacakları yazan meleklerin kalem cızırtılarıdır. Demek, hiçbir şeyde tesadüf yoktur. Demek, her şey bir ılahî Plânın yürürlüğe girmiş halidir, ayrıntısıdır, parçalarıdır! Allah, varlıklarla ilgili emir ve tasarruflarını, takdir ve plânlamasını yürürlüğe koymak üzereyken yazdırıyor. Nitekim Bediüzzaman Hazretlerine göre, atomların hareketleri de, kaderin hükmüyle ve düsturuyla, kudret kelimelerini yazıp çizmekten gelen hareketler, titreşimler ve sarsıntılardan ibarettir, yani varlıkların gayb âleminden şehadet âlemine geçişlerinin titreşimi, ilim halinden kudret haline intikallerinin sarsıntısı hükmündedir.1

Bu itibarla, gayb olaylarını şehadet olayları hükmünde görüp değerlendirmek isabetli olmaz. Eğer sıhhatli kaynaklara dayanıyorsa bildirilenle yetinmek, bildirilene itimad etmek bizi daha doğru sonuca götürür. Gaybî olayların her ayrıntısını kavramakla değil, iman etmekle yükümlüyüz. Kaynak soruşturması yapalım; fakat temelde bu yükümlülüğümüzü unutmayalım.

Dipnotlar:
1- Sözler, s. 505

Kaynak: www.fikih.info
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

hy120

Profesyonel

  • "hy120" bir erkek

Mesajlar: 654

Konum: usak

Meslek: esnaf

  • Özel mesaj gönder

46

18.03.2007, 17:54

kader ilimdir ve ilah olmanın gereğidir. eger kader olmasaydı rabbimiz rab olmazdı. ancak kader işlenirken kader kaza ata ve cüz-i irade iyi bilinmeli. buda ancak kader risalesini okumakla mükemmel olur.

47

01.12.2010, 08:20

Kader kaleminin cızırtısı

Süleyman KÖSMENE





Konya’dan okuyucumuz: “Buhari’deki bir rivayete göre Peygamber Efendimiz (asm) miraçta kader ve kader kaleminin cızırtısını işitiyor. Kader ve kaza daha önce yazılmamış mıydı? Bu rivayeti değerlendirir misiniz?”
Peygamber Efendimiz’in (asm) Mi'racda kader kaleminin cızırtılarını işittiği haberi sıhhatli kaynaklardan geliyor. Bu haberi Peygamber Efendimiz (asm) İsra ve Mi’rac olayını anlattığı bir hadisinde bildiriyor.
Ezelde kaderin yazılmış olması demek, olacaklar bilgisinin Allah’ın ilminden Levh-i Mahfuz’a yazılıyor olması demektir. Bu, ezelî bir olaydır. Burada ezelden maksat, yaratılmış zaman dilimlemelerinden münezzeh bulunan Allah’ın ilmidir. Yoksa Allah’ın ilmini zaman dilimlemeleri arasında var sayarak, bilinmeyen geçmişe kadar inip, kaderin orada yazıldığını düşünmek, başka bir ifadeyle, Allah’ın olacakları bilinmeyen bir geçmişte yazdığını var saymak doğru değildir. Böyle düşünmeyi Allah’ın Kadim ismi, Ezel ismi, Ebed ismi, Bâkî ismi, Hâlık ismi, Muhalefetün lil havadis sıfatı kabul etmez. Çünkü Allah’ın bu isimleri, Kendi Zât-ı Muallası açısından zaman mefhumunu reddeder.
Zaman bizim için, yani yaratılmışlar için söz konusudur. Öncelik ve sonralık bize göre vardır. Dün ve yarın bizim kayıtlarımızdır ve bizi kayıtlandırır. Geçmiş ve gelecek bizi çepeçevre saran zincirlerdir. Mazi ve müstakbel bizi bağlayan çelik halatlardır.
Bu zincir ve çelik halatların hükmü hiçbir şekilde Allah için geçerli değildir. Çünkü Allah maddenin de, mekânın da, zamanın da yaratıcısıdır. Maddeden de, mekândan da, zamandan da münezzehtir. Maddenin, mekânın ve zamanın kayıtlarıyla Allah kayıt altına alınmaz.
Dolayısıyla, “Allah, olacakların yazısını zaman bakımından geçmişte yazdı” denilmez. Fakat “Allah, olacakları, oluşumuna hükmederken bilir ve takdir eder” denilir. Çünkü olacaklar için; olduğu an da, olmadan önce de, olduktan sonra da yaratılmış hallerdendir. Her “an” Allah’ın ilmi ile kuşatılmıştır. Her oluşum Allah’ın bizzat tasarrufudur. Allah’ın ilmi dün ile bugünü bir görür, bugün ile yarını bir kuşatır. Bu kuşatışta zaman söz konusu olmaz.
Şehadet âleminden giden Peygamber Efendimiz (asm), Mi'racı esnasında gayb âleminin birçok olayına şahit oluyor. Bu doğrudur. Elbette şahit olacaktır. Yoksa Mi'racın bir mânâsı olur muydu? Bu gaybî olaylardan birisi de, Allah’ın emriyle olacakları yazan meleklerin kalem cızırtılarıdır. Demek, hiçbir şeyde tesadüf yoktur. Demek, her şey bir İlâhî Plânın yürürlüğe girmiş hâlidir, ayrıntısıdır, parçalarıdır! Allah, varlıklarla ilgili emir ve tasarruflarını, takdir ve plânlamasını yürürlüğe koymak üzereyken yazdırıyor.
Nitekim Bediüzzaman Hazretlerine göre, atomların hareketleri de, Allah’ın ilim ve emirlerinin imlâsı hükmünde, kudret kelimelerini yazıp çizmekten gelen hareketler, titreşimler ve sarsıntılardan ibarettir, yani varlıkların gayb âleminden şehadet âlemine geçişlerinin titreşimi, ilim hâlinden kudret haline intikallerinin sarsıntısı hükmündedir.1
Bu itibarla, gayb olaylarını şehadet olayları hükmünde görüp değerlendirmek isabetli olmaz. Eğer sıhhatli kaynaklara dayanıyorsa bildirilenle yetinmek, bildirilene itimad etmek bizi daha doğru sonuca götürür. Gaybî olayların her ayrıntısını kavramakla değil, iman etmekle yükümlüyüz. Kaynak soruşturması yapalım; fakat temelde bu yükümlülüğümüzü unutmayalım.
DUÂ
Ey Mukaddir-i Hakim! Nasibimi hayırdan yaz, helâlinden yaz, marziyâtından yaz! Beni hayra yönelt, helâli sevdir, marziyatına sevk et! Zerre kadar da olsa hasenatımdan vazgeçme! Dağlar kadar da olsa günahlarımı bağışla! Seyyiâtımı hasenâta tebdil eyle! Beni, annemi, babamı ve bütün ehl-i imanı mağfiret eyle! Âmin!
Dipnotlar:
1- Sözler, s. 505.

01.12.2010

48

01.12.2010, 23:50

DUÂ
Ey Mukaddir-i Hakim! Nasibimi hayırdan yaz, helâlinden yaz, marziyâtından yaz! Beni hayra yönelt, helâli sevdir, marziyatına sevk et! Zerre kadar da olsa hasenatımdan vazgeçme! Dağlar kadar da olsa günahlarımı bağışla! Seyyiâtımı hasenâta tebdil eyle! Beni, annemi, babamı ve bütün ehl-i imanı mağfiret eyle! Âmin!


Amiin inşaallah..

Allah razı olsun çok faydalı bir konu
Vicdanın ziyası ulûm-u diniyedir
Aklın Nuru
fünûn-u mdeniyedir

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir