Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Nisa Nur

Stajyer

  • Konuyu başlatan "Nisa Nur"

Mesajlar: 62

Konum: Aachen/Almanya

Meslek: Ögrenci

Hobiler: Risale-i Nur, Hizmet, yabanci diller, psikoloji

  • Özel mesaj gönder

1

18.06.2009, 16:23

1. Lem`a (açıklanmış) - Hz. Yunusun(a.s.m.) hikayesi

1. Lem`a



Hz. Yunus`un (a.s.m) duası, en büyük bir duadır ve en önemli vesile-i icabe-i duadır
(bir duanın kabul olmasına vesile).

Hz. Yunus Aleyhisselamın hikayenin kısası:

Denize atılmış, büyük bir balık onu yutmuş. Deniz fırtınalı ve gece gürültülü ve karanlık ve her taraftan ümit kesik bir durumda: „Senden başka ilah yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum “(Enbiya Suresi 87. Ayet) duası ona hız yönünden kurtuluş aracı olmuştur.

Şu duanın büyük sırrı şudur ki: O durumda sebebler tamamen durdu. Çünkü o halde ona kurtuluş verecek öyle bir şahıs lazım ki, emri hem balığa, hem denize, hem geceye, hem gökyüzüne geçebilsin. Çünkü onun karşısında gece, deniz ve büyük balık birleşmişler. Bu üçünü birden emrine itaat ettiren bir Zat onu güvenilir kıyıya çıkarabilir. Eğer bütün halk onun hizmetçisi ve yardımcısı olsa idiler, yine beş para faydaları olmazdı( En`am Suresi 17. ; Yunus Suresi 107. ; Fatir Suresi 2.). Demek sebeblerin etkisi yok. Müsebbib-ül Esbab`dan (bütün sebeblere sahip olan, onları meydana getiren Allah) başka bir sığınılacak yeri olmadığını bilmek, Allah`ın her bir varlıkta görülen birlik yansımalarının sırrı, Allah`ın birliğini gösteren nur ile büyük balığın karnını bir denizaltı gemisini emrine getirip ve sarsıntılı dağ gibi dalgalar büyük korku hali içinde, denizi, o Allah`ın birliğini gösteren nurla güvenilir bir çöl, bir hareket ve faaliyet meydanı ve seyir ve gezinti yeri olarak o nur ile gökyüzü yüzünü bulutlardan süpürüp, ayı bir lamba gibi başı üstünde bulundurdu. Her taraftan ona korku ve baskı yapan o yaratıklar, her yönde ona dostluk yüzünü gösterdiler. Ta güvenilir kıyıya çıktı, karpuz veya kabak ağacı altında o Allah`ın lütfu ve bağışı şahit oldu.

Işte Hz. Yunus Aleyhisselamın birinci durumundan yüz derece daha korkutan bir durumdayız. Gecemiz gelecek zamandır. Gelecek zamanımız, bir şeyin manasını almadan bakmayla, onun gecesinden yüz derece daha karanlık ve büyük korku halidir. Denizimiz şu başı dönmüş dünyamızdır. Bu denizin her dalgasında binler cenaze bulunuyor; onun denizinden bin derece daha korkuludur. Bizim nefismizin zararları ve günah olan istekleri büyük balığımızdır; ebedi ve sonsuz hayatımızı sıkıp yıkmasına calışıyor. Bu büyük balık onun balığından bin derece daha zararlıdır. Cünkü, onun balığı yüz senelik bir hayatı yok eder. Bizim balığımız ise yüz milyonlar seneler hayatın mahvına calışıyor!!!

Madem gerçek halimiz budur, bizde, Hz. Yunus`a (a.s.m.) uyarak, bütün sebeblerden yüzümüzü çevirip, doğrudan doğruya Müsebibb-ül Esbab (bütün sebebleri ve sebeblerin sonucunu yaratan Allah) olan Rabbimize sığınıp „Senden başka ilah yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.“ (Enbiya Suresi 87.) demeliyiz ve aynelyakin(göz ile görür derecede kesin bilip) anlamalıyız ki, gaflet (nefsine ve heveslerine uyarak Allahı ve emirleri unutmak) ve dalaletimiz (doğru ve gerçek yoldan sapmak) sebebiyle karşımıza birleşen gelecek zaman, dünya ve nefsin heveslerin zararlarından uzaklaştıracak yalnız o Zat olabilir ki, gelecek zaman onun emri altinda olup, dünya onun emri altında, nefsimiz yönetim altındadır. Acaba Halık-ı Semavat ve Arz`dan(Yeri ve göğü yaratan, yoktan var eden) başka hangi sebeb var ki, en ince ve en gizli kalbe gelen hatıraları bilecek? Ve bizim için gelecek zamanı ahiretin yaratmasıyla ışıklandıracak ve dünyanın yüz bin boğucu dalgalarından kurtaracak -haşa- Vacibü`l Vücüd`dan (varlığı gerekli olan Allah) başka hiçbir şey, hiçbir yönde, Onun izni ve isteği olmadan yardım edemez ve kutarıcı olamaz.


Madem durumun gerçek yönü böyledir; nasıl ki Hz. Yunus Aleyhisselam`a o duanın sonucunda büyük balığı ona bir binek aracı, bir denizaltı ve deniz bir güzel sahra ve gece ay ışıklı bir güzel şekil aldı; biz dahi o duanın sırrıyla {Enbiya Suresi 87. Ayeti} demeliyiz. „Senden başka ilah yoktur“ cümlesiyle gelecek zamanımıza, „Seni her türlü noksan sıfattan tenzih ederim“ kelimesiyle dünyamıza, „Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum“ kısmıyla nefsimize şefkat ve merhamette bakışını çekmeliyiz. Ta ki iman nuruyla ve Kuranın ay ışığıyla gelecek zamanımız nurlansın ve gecemizin büyük korku hali ve ürkütücüsü , dostluk ve gezinitiye değişsin. Ve devamlı olarak ölüm ve hayatın değişmesiyle seneler ve işaretler dalgalarıyla üstünde sayısız cenazeler binip yokluğa atılan dünyamız ve yeryüzümüzde Kur`an-ı Hakim`in (hikmetli olan Kur`an-ı Kerim) sergisinde yapılan bir manevi gemi yerine geçen Islamın gerçeğin içine girip, selametle o denizin üstünde gezip ta güvenilir kıyıya çıkarak hayatımızın vazifesi bitsin. O denizin fırtınaları ve depremleri, sinema perdeleri gibi seyirin genel görüntüsünü tazelendirmekle, ürkütücü ve büyük korku hali yerine, ibret alınacak bakış ve derin düşünmeyi keyiflendirerek okşayıp ışıklandırsın. Hem o Kuran`ın sırrıyla, Kuranın terbiyesiyle nefsimiz bize binmeyecek, binek aracımız olup, bizi ona bindirip, sonsuz hayatımızın kazanmasına kuvvetli bir vesilemiz olsun.

Sözün kısası: Madem insan, asılın genel bakımıyla, ateşli bir hastalıktan acı duyduğu gibi, dünyanın sarsıntı ve salanmalarından ve bütün alemlerin kıyamet anından büyük depremden acı duyuyor. Ve nasıl ki mikroskobik bir mikroptan korkar; yıldızlar ve gezegenlerden görünen kuyruklu yıldızdan korkar. Hem nasıl ki evini sever, koca dünyayı da öyle sever. Hem nasıl ki küçük bahçesini sever; öyle de sonsuz Cenneti dahi şevkle sever. Elbette böyle bir insanın, Ma`budu (kendisine ibadet edilen), Rabbi sığınılacak yer, kurtarıcı, istenilen şeyi öyle bir Zat olabilir ki, bütün kainat Onun yönetimi altında, zerreler ve gezegenler dahi Onun emri altındadırlar. Elbette öyle bir insan sürekli Hz. Yunus gibi „Senden başka ilah yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendime zulmedenlerden oldum“ demeye muhtaçtır.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir