Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

09.08.2006, 14:22

Kainatı Okuyabilmek




Güneş, yıldızlar, bitkiler, hayvanlar insanlar, cismani ve ruhani varlıklar, bulutlar, dağlar, okyanuslar vs… Kâinatta aslında ne kadarda değişik maddeler vardır. Ne denli mucizeleri yansıtan, ne denli değişik işlevleri, maharetleri, güzellikleri, nicelikleri olan maddeler…

Ama bizler bu maddelere sadece “madde, tabiattaki bir cisim” gözüyle bakarsak işte o zaman kâinata karşı ne kadar ama ne kadar sağır ve ne kadarda duyarsız olduğumuz anlaşılmış olur. Bunun en büyük ispatını da kâinattaki her zerrenin kendine has mucizeleri, özgünlükleri teşkil eder. Mesela mevcudattan en basit bir yaratılanı düşünelim. ılmin ve teknolojinin bu denli gelişmesine karşın bu yaratılan varlığın asla taklit bile edilememesi, aslının yerini bir nebze bile tutamaması hiçbir varlığın sıradan, değersiz ve basit olmadığını gösterir.



Kainatı okuyabilmek denilince akla ilk olarak sadece gözle görülen değil, işin perde arkasını da tasvir edebilmek geliyor.. Yıldızları, güneşi, çiçekleri, hayvanları vs… herkes görür fakat bu yaratılanların varoluş sebeplerini, işlevlerini, vazifelerini, içeriklerini herkes göremez. Buda ayrı bir beceri, ayrı bir ilmi daha doğrusu sadece gözle değil akılla hatta kalple bakabilmeyi gerektirir. Sadece gözle bir nesneye bakmak, bize sadece o nesnenin maddi cihetini gösterir. Fakat duygularımızla, tecrübelerimizle ve manayla o cisme bakabilmek bize onun görünmeyen kapılarının açılmasında, görülmeyenin görülmesinde yardımcı olacaktır.



Kâinatı birkaç yönüyle değil, baştan sona olduğu gibi okuyabilen Bediüzzaman Said Nursi bu konuyu şöyle örneklendiriyor: “Ben mutavassıt (orta dereceli) bir badem ağacı gördüm ki, kırka yakın, baş hükmünde büyük dalları var. Sonra bir dalına baktım; kırka yakın dili hükmünde küçük dalları var. Sonra, o küçük dalının bir diline baktım; kırk çiçek açmıştır. O çiçeklere nazar-ı hikmetle (asıl maksadı düşünerek) dikkat ettim; her bir çiçek içinde kırka yakın incecik, muntazam püskülleri, renkleri ve sanatları gördüm ki, her biri Sani-i Zülcelalin (her şeyi sanatla yaratan Allah’ın) ayrı ayrı birer cilve-i esmasını ve birer ismini okutturuyor.

ışte hiç mümkün müdür ki, şu badem ağacının Sani-i Zülcelali ve Hakim-i Zülcemali, bu camid ağaca bu kadar vazifeleri yükletsin; onun manasını bilen, ifade eden, kainata ilan eden, dergah-ı ılahiyeye takdim eden, ona münasip ve ruhu hükmünde bir melek-i müekkeli (vekil tayin edilen melek) ona bindirmesin?


Bir ağaç… Toprağın dibinde kökleri, katılaşmış bir kabuğu, soluk almaya yarayan yaprakları olan bir tür canlıdır. ışte bu benim bakışım. Ben ağaca sadece gözümle, ilk göründüğü gibi bakınca ortaya bu kadar sıradan, bu kadar basit bir ifade çıkıyor. Fakat yukarıdaki örnekte Bediüzzaman ağaca kalbiyle, ruhuyla, aklıyla vs… ile baktığından ortaya muhteşem bir yorum çıkıyor. Acaba kaç kişinin aklına gelir böylesi bir yorum. Büyük dalları başa, küçük dalları dile benzetmek, o ağacı bütünüyle ve mana ile görmeyi gerektirir. O ağaçtaki her zerreyi sanatla yaratan Allah’ın yapraklara, dallara, çiçeklere işlediği nakışları görmek için “sıradan bir madde” bakımından değil de, “her birinin olduğu gibi bununda muhteşem bir sanatla yaratıldığı” gözüyle bakarsak görünenin ardındakini görmek için ilk adımı atmış olacağız.



Kâinatı tek bir yönden görebilmek, yani mana âlemini fark edememek, insanın bir gözümüzün kör olduğunu gösterir. Etrafımıza tam manasıyla bakmakla elde edilen haz, huşu, tefekkür; tek gözle elde bakılarak kazanılanlardan kıyaslanamayacak kadar fazladır.



şimdi sıra karar verme safhasında. Kâinattaki tüm mevcudatlar hem maddi hem manevi, hem bilindiği hem bilinmediği, hem görüldüğü hem de görülmediği gibi görülmek istenirse, varlıklara sadece gözle değil, tüm uzuvlarla bakmak gerekmektedir. Yok, sadece görünen, sınırlı, maddi yönden görülmek istenirse, lazım olan bir korsan gözlüğüdür. Kör olan bir gözün üzerini kapatmak maksadıyla…

* Nursi, Bediüzzaman Said ( Sözler, 2004, sf: 474) Yeni Asya Yayınları, ıstanbul
Cemil YÜZER
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

2

27.08.2006, 21:07

Yazının başlığı "Kainatı Okuyabilmek" olacak. Eklediğiniz için Allah razı olsun. ıstifade edilebilmesi ümidiyle...
ÖLüMDeN SoNRa HaYaT YoKSa, HaYaT ÖLüMüN Ta KeNDiSiDir. (ToLSToY)

3

27.08.2006, 21:14

Alıntı sahibi ""SeRDeNGeCTi""

Yazının başlığı "Kainatı Okuyabilmek" olacak.

Düzeltildi... ARO!
"We are the Warriors of Love, We Have no Time For Enmity"

4

27.08.2006, 21:38

Kusura bakmayın Allah razı olsun

selametle
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir