Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

  • Konuyu başlatan "nurefşan!"

Mesajlar: 46

Konum: sakarya/kastamonu

Meslek: öğrenci

Hobiler: edebiyat, psikoloji, (sanatsal olarak da bağlama, ebru, ney) yazmak ve düşünmek için özel zaman ayırmak, tefekkür...

  • Özel mesaj gönder

1

24.01.2006, 00:55

Sırran tenevverat nedir?

ıman Eksenli şuurlanmada Sırran Tenevverat Metodu

ınsanda,inanma duygusu fıtri olarak mevcuttur .Hayat inançla istikamet bulur,iman inanç mübrem bir ihtiyaçtır..Bediüzzaman’a göre;’ınsan mükerrem bir varlık olması sebebiyle daima hakkı ve hakikati arar. 1ınsandaki bütün latifeler,duygular bu arayışın içindedir.Bu duygunu çekirdeğinde iman cevheri mevcuttur.Zübeyir Gündüzalp’in verdiği örnekteki gibi ‘temelleri yıpratılmış bir binanın odalarını tâmir ve tezyîne çalışmak, o binanın yıkılmaması için ne derece bir faide temin edebilir? Köklerinin çürütülmesine çabalanan bir ağacın kurumaması için, dal ve yapraklarını ilâçlayarak tedbir almaya çalışmak, o ağacın hayatına bir faide verebilir mi?’Veremez de nitekim çekirdeğe yerleştirilen, meyvesinde inkişaf eder.
Bediüzzaman hazretleri Allah’a bağlılık demek olan imanın mahiyetini,nasıl kazanılacağını büyük kelam alimi Sa’deddin-i Taftazani’den naklederek şöyle ifade eder;
‘‘ıman Cenab-ı Hakkın istediği kulun kalbine,cüz’i ihtiyarının sarfından sonra ilka ettiği bir nurdur.’’ Öyle ise iman,şems-i Ezeli’den vidan-ı beşere ihsan edilen bir nur ve şuadır ki,vicdanın içyüzünü tamamıyla ışıklandırır ve bu sayede bütün kainat ilr bir ünsiyet,bir emniyet peyda olru ve her şeyle kesb-i muarefe eder.Ve insanın kalbinde öyle bir kuvve-i maneviye husule gelir ki insan,o kuvvet ile her musibete ,her hadiseye karşı mukavemet edebilir....Keza iman,şems-i Ezeli’den isan edilmiş bir nur olduğu gibi ,saadet-i ebediyeden bir parıltıdır ve o parıltı ile,vicdanında bulunan bütün emel ve istidatlarının tohumları bir şecere-i tuba gibi neşvü nemaya başlar,ebed memleketine doğru hareket eder gider.’’2
‘‘Nev’i beşer ,aczi ve düşmanlarının kesreti dolayısıyla ,dayanacak bir nokta-i istinada muhtaçtırki düşmanlarını def’ için o noktaya iltica etsin.Ve keza şiddet-i hacet ve şiddet-i fakr dolayısıyle de istimdad edecek bir nokta-i istimdada muhtaçtır ki ,onun yardımıyla ihtiyaçlarını def etsin.’’3
Böylece Bediüzzaman ,ihtiyacı ,ihtiyacı kadar da düşmanı çok olan insanın maddi ve manevi düşmanlarına karşı dayanabileceği,bütün ihtiyaçlarına cevap veren kuvveti bulabilmesi o kuvvete iman etmesiyle mümkündür.Nokta-i istiand ancak Allah’a olan iman olması sebebiyledir ki din insanın mahiyetinde yaratılıştan mevcut olan fıtri ihtiyaçtır.Bu ihtiyaç Be diüzzaman tarafından şöyle dile getirilir.
‘‘Kimin kalbinde,imandan ve din-i haktan gelen...hakikat çekirdeği –vicdanında- bulunmazsa ve nokta-i istinadı olmazsa...onun cesareti ve kuvve-i maneviyesi müzmahil olur ve vicdanı tefessüh eder ve kainatın hadisatına esir olur.Her şeye karşı korkak bir dilenci hükmüne düşer.’’4
O halde insan için dinsiz yaşamak mümkün değildir.Bu tespiti yapıp harakete geçmek bunun eksikliğini farketmek bu ihtiyaca kal ve haliyle cevap vermek Bediüzzaman’a nasip olmuştur
Zübeyir Gündüzalp’in ifadesiyle:
‘ıman yalnız icmali bir tasdikten ibaret değildir.Çok mertebeleri vardır.’ Tahkiki iman, kazanılması gereken iman mertebesidir.Sapkınlık fırkaları karşısında kavi ve kararlı durmak ,delalet fırtınalarında sarsılmaz ve sönmez kuvvet kazandırmayı mümkün kılan kavi kuvvettir.Taklidi iman delalet,sapkınlık tazyikatları karşısında söner,tefessüh eder.ıman kuvvetiyle kuvvetlenmek ve bu tazyikleri tesirsiz bırakmak tahkiki imanla mümkün olduğu için iman bilincini vermek,imanı kuvvetlendirmek,,ebedi saadet ve selamete erdirecek iman hakikatlerini sindirmek gerekir.Bediüzzaman hazretlerinin ifadesiyle: ‘Evet, bu asrın dehşetine karşı taklidî olan itikadın istinad kaleleri sarsılmış ve uzaklaşmış ve perdelenmiş olduğundan, her mü'min, tek başıyla dalâletin cemaatle hücumuna mukavemet ettirecek gayet kuvvetli bir iman-ı tahkikî lâzımdır ki dayanabilsin.’ 5Beşerden topluma tecridi olarak neşrolur müspet veya menfi haletler.Zira insanın sosyal hayatta sosyal bir canlı olarak yaratılması bazı vazifeleri ifa edecek şartlara göre eğitilmesini gerekli kılar.Sosyal hayatın içinde yer almak ,bir vazife üstlenmek,bireyi bekleyen boşluğu doldurmak mesuliyettir.Bediüzzaman:‘ Ve bilhassa ehl-i faziletin en mühim meşrebi, acz ve fakr ve tevazu ile hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye karışmak tarzındadır.’6diyerek belirliyor.Bu hasebiyetle ferdi sorumluluk,ferdi tekamül ve terakki cemiyet için mühimdir.Ferd cemiyet dengesinde ise önemli olan ferdin tabiatının cemiyet içinde inkişaf etmesidir.Bu münasebet tek taraflı değildir ilintili ve birbiri için lüzumludur.Dolayısıyla ferdi tekamül için kazandırılacak tahkiki iman için aklı-kalbi tatmin edecek ve Kur’an’ı Kerim’in doğru anlaşılması için bu asra hitap eden yüzüyle değerlendirebilecek eserlere duyulan ihtiyaç üzere insanların bulunmuş olduğu hale mutabık olarak sırran tenevverat usulüyle inkişaf etti.
Bu eserlerin telif yıllarına,yazıldığı senelere döndüğümüzde belirsizliğin ,sıkıntının hakim olduğu bir atmosfere ,1.Dünya Savaşının sonuna rastlar.20.yüzyıldan başlayan süreç içerisinde Avrupa’lı devletler bilim ve teknolojideki gelişmelerden istifa edip her alanda tekaddüm ederken Osmanlı ımparotorluğu içinde bulunduğu sosyo-politik ve sosyo-kültürel nedenlerden dolayı değişim ve gelişimi takip eksikliği sebebiyle geri kaldı., Osmanlı da gerileme zamanlarında iç huzursuzluğa sebep olan, Fransız ıhtilaliyle ortaya çıkan, milliyetçilik hareketleri, uzun yıllar huzur içinde yaşayan milletlerin galeyana gelmesine , tahşidat ve huzursuzluğa sebep oldu.ıngiltere,Fransa,Rusya gibi devletlerin yardımlarıyla ayaklanmalar arttı.Osmanlının bu iç kargaşalarından diğer devletler yararlandılar.1914 yılında Osmanlı kendini1.Dünya Savaşının içinde buldu.Ve içinde bulunduğu ittifak devletleri yenilgiye uğradı.
ışgalci kuvvetlere karşı Milli Mücadele başlatıldı.1920’de TBMM AÇILDI.Mustafa Kemal Paşa başa getirildi.Ve hükümet kuruldu böylece dünya devletler tarihine yeni bir devlet katıldı koskoca bir sultanlığın çöküşünün üzerine.
O dönemde rejim değişikliği,siyasi,ekonomik durum sebebiyle çalkantılı ve sıkıntılı yılların yaşandığı zor ve güç manzara görülüyordu.Risale-i Nur davasının tohumlarının meyve vermeye başladığı yıllar tam olarak 1995’teki şeyh Said hadisesinin bahane edilerek Bediüzzaman’ın Van’dan Burdur’a,oradan da ıssız bir nahiye olan Barla’da ikamete mecbur edilmesiyle başlar.Bu kabul,Risale-i Nur külliyatının en hacimli eseri olan Sözler isimli kitabına ait risalelerin yazılmaya başlamasına dayanıyor.Hayatını şekillendiren iman ve Kuran’a hizmet düşüncesi bütün hayat safhalarını şekillendirir.’Bende Kuranın sönmez ve söndürülmez ,ebedi bir güneş gibi mucize olduğunu dünyaya ilan edeceğim’ nidasıyla Bediüzzaman misyon ve vizyonunu belirlediğini ifade etmiştir.
‘‘Kuran’ın bu asra bakan manevi mucizesini insanlara ispat ederek gösterme’’ olarak ifade edilen tercümanlık tebliğ vazifelerini Risale-i Nur Külliyatını te’lifle ve hayatına tatbikle uygulamış,sünneti yaşayan,iman kuvvetini hisseden bir abd vücuda gelmiştir.ınsanı hayrete düşüren ise Risale-i Nura bu kıymettar libasın hangi ortamda ne şartlarda giydirildiği ve mücadelenin istikrarını nasıl muhafaza ettiğidir.Bediüzzaman’ın ifadesiyle: ‘Aziz, sıddık kardeşlerim,
*-1- ve **-2- sırrıyla, Risale-i Nur’un en mahrem parçaları, en nâmahremlerin ellerine geçmek ve en mütekebbirlerin başlarına vurmak ve en baştakilerin yanlışlarını göstermek için "sırran tenevveret" perdesinden çıktı.’7
Osmanlı’nın son dönemleriyle Cumhuriyet’in ilk yılları arasında olduğunu belirtmiştik.Bir geçiş evresi.Siyasi,ekonomik,dini,kültürel,iktisadi olmak üzere baştan aşağı her alanda kalıcı izler bırakan,maksadlı, tüm toplum katmanlarını etkileyen bir değişim ,inkılap evresidir.1950’lere kadar olan bu devre, medyanın yardımıyla her alanda ıslami düşünce ve davasının baskı ve müdahalelere maruz bırakıldığı bin yıla yakın bir zaman diliminde ıslamı sindiren milletin değerlerine karşı materyalizmin,batı kültürünün istila ettirildiği zaman dilimidir.Bediüzzaman ,işte bu zeminde devlet ricalinin tahşidat ve baskısına rağmen çalışmalarında geri kalmadı.
Perde altındaki münafık düşmanlarının tezayüd ettikçe,şeytanı dahi akim bırakan planlar şeytanice a’dat tarafından yapılıyordu.ıhlaslı,has,gönül insanlarının,sebat ve azimlerini kırmak,onlara fütur vermek ,onları soğutmak bu kudsi hizmete sed çekmek ve kardeşleri beri tutmak için aklı dahi hayrete düşüren, kalplerinin katılığını,sinsi çabalarını lisanı halle ve lisan-ı kalle ,kötü,muzır planlarını uygulayarak gösteriyorlardı.
Bediüzzaman ifadesiyle:
‘Bu noktada (Risale-i Nurdan vazgeçirmek noktası) o kadar acib yalanları ve desiseleri isti’mal ediyorlar ki ,Isparta ve havalisi gül ve nur fabrikasının kahraman şakirdleri gibi çelik ve demir gibi bir sebat ,sadakat,metanet lazımki dayanabilsin.’8
şedid ve sinsi metodlarının bazılarını üstad şöyle zikrediyor: ‘‘Bazı dinsizlerin münafıklık cihetiyle dost suretinde hulul edip korkutmak suretiyle habbeyi kubbe yapmaları,zayıf damarları evhama müptezel kılarak vazgeçirmeye çalışmaları,bazı genç talebelere hevesatlarını tahrik ederek genç kızları musallat etmeleri’’ Dahasında ise kusur nazarıyla şahıslar izlenip kusurlar dile getirilip safdil kardeşlere öfke tohumları atma çabası sarfediliyordu.Fakat bu sinsi planlar suistimallere rağmen planları akim kalıyor .Mübalağalı propagandalar bu sırran tenevverat yani özüne bağlı kalarak,tecridi bir şekilde gizli fakat aşikar bir usulle intişar etmesi karşısında tefessüh ediyordu.Bediüzzaman’ın ifadesiyle:
‘Kardeşlerim bu geniş hücum ,Risale-i Nurların fütuhatına karşıdır.Fakat anladılar ki,Nurlara iliştikçe daha ziyade parlar,ders dairesi genişleyip ehemmiyet kesbeder ve mağlup olmaz.Yalnız ‘sırran tenevverat’ perdesi altına girer. Onun için plânı değiştirdiler, zâhiren Nurlara ilişmiyorlar. Biz madem inayet altındayız, elbette kemal-i sabır içinde şükretmeliyiz.» (şualar: 485)’9
Risale-i Nur’un bu samimi,ihlası koruyan ,iman mücadelesinde muvaffakiyet elde etmesi inayet altında olduğunu gösterir.Bediüzzaman hazretlerinin ifadesiyle de iman hizmetinde bulunan bu hizmetin inayet altında olduğu şöyle vurgulanıyor: ‘‘(sırran tenevverat) perde altında Risale-i Nur eserleri gibi eserler neşretmek ve böylece cihanın maddî manevî "Fâtih"i olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın sünnet-i seniyesinin bir hizmetkârı olarak, bugün milyonlara baliğ olan bir câmiayı, inayet-i ılahî ile, Kur'an-ı Hakîm'in cadde-i kübrasında selâmetle ilerletmek ve mü'minlerin ve beşeriyetin sadece dünyalarını değil, ebedî saadetlerini temine Risale-i Nur gibi bir eserle vesile olmak; bu mezkûr hususiyetlerin manevî şahsında toplanması, Risale-i Nur müellifi Bediüzzaman Said Nursî gibi, tarihte hangi bir zâta daha nasib olmuştur acaba?”10
Zahmetin rahmete kalbolması hikmetine cevap olarak o kudsi hizmet sıkıntıya,şiddete,zulme,engele,su-i düşünceye rağmen her yerde her şart altında inayet-i ılahi ile inkişaf ve intişar etmiştir. Nurlar girdikleri her zeminde galebe eder.Mütemerrid,muannid zındıkların ,rahmetin şe’ninden olan,iman fütuhatına fütur vermek için başvurdukları desiseler havada söner gider.Bu tazyiklere karşı ihtiyata olan ihtiyaç değerlendirilip sırran tenevverat düsturuna riayet edilir.Ayrıca sırran tenevverat, aydinlanmadan hosnut olmayan yarasa ruhlularin urkmesini engellemek oldugu gibi, ayrica yarasa ruhlu olmamasina ragmen karanliga alismis ruhlari kacirmamaktir Hem hemleri bünyesinde taşıyan Risale-i Nur hem temkinli hem tavizsiz,hem aşikarane,hem gaibane intişar eder.
‘‘Hz.ımam-ı Ali (ra) iki defa ‘sırran tenevverat’ demesi ,Risale-i Nur perde altında tenevvür ve tenvir eder diye işaret eder.’’11
Mümkün olduğu kadar geçici rüzgarlara ehemmiyet vermeyiniz’ düsturu ise hem tahşidatın geçiciliğini hem hafifliğini belirtirken,bu ihtiyat vesilesiyle kışı yaşanan hizmetin baharının geleceği müjdesi verilir.Bediüzzaman’ın ifadesiyle: ‘ımam-ı Ali (r.a.) Risale-i Nur'a, Sirâcü'n-Nur nâmı vermesi ve sırran tenevveret demesiyle işaret ediyor ki, Sirâcü'n-Nur perde altında daha ziyade tenvir edecek diye bir işaret-i gaybiye telâkki ediyoruz...’12
Sırran tenevverat perdesi insana hayat kazandıran iman davası mücadelesine metot olması sebebiyle olması bu davanın geleceğini bu kadar güzel kılınması için vesile-i bil vasıta olmuştur..
hilal
Yare açık yare yare açmaya yare ne hacet
Feryadım duyulur aşikare dile dökmeye ne hacet
Güllerin döndü hare yare küsmeye ne hacet
Dil avare,dudak biçare,gönül bükmeye ne hacet

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir