Akılı kullanmaya zorlayan bir nükte . Red edilmez mademlerden sonra, red edilmez bir sonuca ulaştırıyor.
Her türlü fikir, din, fırka,mezheb,meşrep sahibinin istisnasız kabul edeceği mademler var. Göreceli değil, soyut delil yok, bütün mademler somut gerçeklerden ibaret. NLPcilerin kulakları çınlasın(!)
ıtiraz ancak inatçı olan birinin dili ile mümkün oluyor. Kalb ve akıl ister istemez tasdike mecbur kalıyor.
Dünyanın faniliği bilimle de sabit olduğundan münkir bile itiraz edemez. Dili itiraz etse kalbi susar. Hayatın kısa olması da öyle. Kabir kapısı kapanmıyor, ölüm öldürülmüyor. Geleceği muhakkak olan bir gün ne kadar uzak gözüksede yakın geliyor.
Vazifelerin çokluğu mü'min için ayrı münkir için farklı gözüksede varlığı muhakkak. ınsanın ihtiyaçları hayallerini dahi geçiyor.Dünyada bunu vazife edinen gafillere ihtiyaçalarına kavuşmak için kısa ömrü yetmiyor. Vicdanı cehennem olsa beka isterim diyor.
Madem, saadet-i ebediye burda kazanılacaktır ,cümlesi Münkirler için itiraz gelecek bir mesele gibi gözüksede yazı vicdan ve fıtratla da muhattab olduğundan dili itiraz etsede , kalbi iskat oluyor. Zaten, münkir azabı düşünmek istemediği için kafasını kuma gömüp gaflet ve delalete sapıyor. ıhtiyaçlarını ve sevdiklerini düşünerek ise vicdan ve fıtratı gereği bulanık bir ümit içinde yaşıyor. Bu sırada bu söz imdada yetişip kalbi akıl ile beraberliğe zorluyor. Ümit berraklaşıyor. Kalb yumuşuyor.
Ömrün kısalığı ile ürperen kalb, ihtiyaçlarının büyüklüğü ve vazifesinin çokluğu karşısında dünyanın yok olacağını anlayınca bütün bütün elinden çıkacağını zannederken o dünyanın bir sahibi olduğu müjdesi ile umutlanıyor. Her şeyin maliki olan Hakim ve ihtiyaçlarını giderecek Kerim bir zatın varlığını zaten vicdanen arzuladığından bu müjde ile iştiyakı artıyor. Ene ise iştiyak içinde olan kalbe ve akletmeye başlayan akla vazifelerin çokluğuna karşı bir korku veriyor. Yapabilirse ya ona kendine malik olduğunu, küçülüğüne rağmen ihtiyaçlarını kendi kendine giderebileceğini üflüyor, yada hadsiz ihtiyacı karşısında "elinden bir şey gelmez, şu fani ve kısa ömrün keyfini çıkar " ,diyerek atalete yuvarlıyor. Tam o sırada "Allah kimseye gücünden fazlasını yüklemez" ayetini Üstad imdada yolluyor. Diyor ki sen kendine malik değilsin. ıraden bir hiç hükümünde. Malik-i hakiki olan Allah sana gücünden fazlasını da yüklememişki baki bir aleme ertelediği ihtiyaçlarını karşılamak için beyhude kendini yıpratıyorsun. O ihtiyaçları karşılasan bile elinden çıkacak. O yüzden ihtiyaçlarını yerine getirebilecek yegane zat olan Allah'ın emir ve yasaklarına uy ki onun rızası ile sadet-i ebediyede bütün ihtiyacatın karşılansın. Yoksa kendine fazla yük yüklersen yada vazifelerin çokluğuna karşı bir çaresizlik tahayyül edip tembelliğe düşersen hüsrana uğrayanlardan olursun. Tercihin sana yararı olmayan kibirden veya ataletten yana olmasın. Yaralı yol olan Allah ve Rasulüne itaat etki kurtuluşa erenlerden olursun. Hem bak, arkasında gittiğin dostların kabir kapısında seni terk ediyor ve prestij ettiğin malını elinde tutamıyorsun ya bir musibetle veya en nihayetinde ölümle elinden çıkıyor. Sana bir yarar sağlamıyor. Oysa onları Allah'a ulaştırması için bir vesile bilip ,Allah'a verirsen bakileşiyor. Baki bir hayatta sana fazlası ve daha güzeli olarak iade ediliyor.
Ben bunları bu yazıdan çıkardım. Aslında daha fazlasını avlamıştım ,ama yazarken işlerimden dolayı kopukluk olunca istediğimi veremedim gibi geliyor. Kusurlar benim , güzellikler Kuran'ın en güzel tercümanı Risale-i Nur'undur.
Baki selam
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...