Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

29.12.2010, 08:50

Üç elmas kılıç

Üç elmas kılıç
29.12.2010












Üç elmas kılıcı elde etmek lâzımdır. Birincisi muhabbet-i millî, ikincisi ittihat, üçüncüsü maariftir.






İstibdadın
ve zaman-ı mazinin seyyiâtı din ve şeriatı lekedar etmemek için,
meşrûtiyeti şeriat libasıyla göstermek ve tatbik etmek zarurîdir.
Hulefa-i Raşidînin ve Ömer bin Abdülaziz'in zamanlarını taklit
edebiliriz.

Eğer denilse ki: 'Onlardaki saffet ve ahlâk-ı hasene bizde yoktur ki, taklit mümkün ola!'

Ben
derim: Meyl-i terakkînin ikazıyla bizdeki tenebbüh-i efkâr ve telâhuk-i
efkârdan hâsıl olan tekemmül-i mebadi ve ihata-i medeniyet bu saffet ve
ahlâkın yerini tutar. Düvel-i ecnebiyenin adaleti bu cevabı ispat eder.
Medeniyet-i İslâmiyenin medeniyet-i hâzıradan farkı, yalnız menahî ve
rezâil ve esaret-i nefisten mendir. Hem de kamet-i merdane-i istidad-ı
millîmize kadınların libası gibi süslü sefahat ve hevesat yakışmıyor.
Zira, bir erkek bir kadının kametinden istihsan ettiği libası giyse
rezil olur ve bilâkis.

Elhâsıl: Çürük olan mesavi-i medeniyeti
hudud-i hürriyet ve medeniyetimize girmekten seyf-i şeriat ile yasak
edeceğiz; tâ ki medeniyetimiz bu âb-ı hayat-ı şeriat ile gençliğini
ebedîleştirsin. Eğer medeniyet-i İslâmiye bir cism-i nâmî olsa, şeriat
deveran-ı demi ve diyanet de hararet-i gariziyesi olacaktır. Hem de,
Şeriat-ı Garra, kelâm-ı ezelîden geldiğinden ebede gidecektir.

Maruf
umum enbiyanın memalik-i Osmaniyeden zuhuru, kader-i İlâhînin bir işaret
ve remzidir ki, bu insanların makine-i tekemmülâtlarının buharı
diyanettir. Ve bu Asya ve Rumeli çiçekleri ziya-i diyanetle neşvünema
bulacaktır.

Binaenaleyh, her bir mü'min i'lâ-i kelimetullaha
mükelleftir. Ve bu zamanda en büyük sebebi maddeten terakkî etmektir. Ve
a'dâ-i terakkiye karşı herkes cihada mükelleftir. Ve en büyük düşman,
gayr-i mahsus ve dâhilî düşmandır. O da üç büyük müthiş düşmandır:
Birincisi fakr, ikincisi cehil, üçüncüsü ihtilâftır. Bu üç düşmana cihad
etmeye dinen mükellefiz.

Üç elmas kılıcı elde etmek lâzımdır.
Birincisi muhabbet-i millî, ikincisi ittihat, üçüncüsü maariftir.
Cihad-ı hariciyeyi İslâmiyetin hakaik-ı ulviyesinin berahin-i kàtıasının
elmas kılıçlarına havale edeceğiz. Bu zamanın cihadı, muhabbet ve
tahabbüpledir, tahvif ile değildir.

"Velâ tecessesû / Birbirinizin
gizli hallerini ve kusurlarını araştırmayın." (Hucurat: 12) nass-ı
celîlin muhalefetiyle, hafiye havfıyla kimse hakkıyla iktidarını sarf
edemezdi. Ve âyetin nısf-ı âhiri: "Birbirinizi gıybet de etmeyin."
(Hucurat: 12) Gazeteler muhalefet ederek, eski hafiyeler gibi, herkesin
fikrine bir ıztırap ve tereddüt ilka etmiştir. Amma vâesefâ, ifrata
müstait olanlar tefrite de kabil oluyor.

Ey ulema, size hitap ediyorum! Şöyle ki:

Her
zamanda âlimler, ümera-i müstebideyi takliden her bir âlim kendi
fikrini herkese kabul ettirmekle bir nevî istibdat gibi yapıyordu. Şimdi
meşrûtiyettir; hâkim, şahs-ı mütehakkim değil, belki meşveretin ruhu
olan efkâr-ı ammedir. Siz de ilimde bir nev'î meşrûtiyeti takip ediniz.
Zira istibdat hâsılât-ı terakkiyi istihlâk ile insanları mazi tarafına
döndürüyor.

İstibdat istikbale istidbar ediyor. Katre katre su, müteferrik kalsa kuruyor, tecemmu etse bir havz-ı âb-ı hayat oluyor.

Bunu
da ilâveten söylüyorum ki: Sırf maneviyat, atlamaya benzer; teâvün-i
kuvvet tesirsizdir; bin ve bir, ikisi bir. Amma maneviyatın mebadisi
maddiyattan olduğundan, büyük taşı kaldırmaya benzer, teavün ve
tedavül-i efkâra muhtaçtır. Böyle makamlarda "Bir bütün için geçerli
olan hüküm, her fert için geçerli olmaz" denilir. Avrupa, bu sırra ve
sırr-ı taksim-i a'mâl esâsına binaen, o harikulâde terakkiyatı ve
maarifi tesis eylemişler.

Hem de efkâr-ı âmme meşverette feverân
etse, hâr u haşak makamında olan bazı akaid-i batıla ve fırak-ı dâllenin
bid'atları ki, umum ehl-i İslâm'ı dağdar-ı teessüf etmiş ve daha çok
seyyiatın sahiplerinin taassup veya dikkatsizlikle hâsıl olan cehl-i
mürekkebin menşe-i galatlarının beyanıyla izale ederek, safî ve berrak
hakaik-ı İslâmiyeyi bütün efkâr ve kulûba icra ve isâle edecektir.

[b]Eski Said Dönemi Eserleri, s. 43
[/b]
"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

2

29.12.2010, 12:20

Benim için biraz ağır bir konu olsada güzeldi.
hakikaten üstadın değindiği noktalar bizim için halen bir yaradır.
Bugün yaşadığımız gördüğümüz bu manzaralar bu, üç elmas kılıcın
elimizde olmasına rağmen kulanmamamızdan ileri gelmiyormu?



Bu güzel konuyu merak ettim. tek tek kelimelerin üstüne tıklayarak okumak kafamı daha karıştırır diye düşündüm .Bir kardeş yardımcı olsa olmazmı? ?( :tebessüm:

Bu konuyu değerlendir