Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

  • Konuyu başlatan "nurefsan25"

Mesajlar: 7

Konum: ıstanbul

Meslek: webtasarım

Hobiler: delphi,php,photoshop,moda,risale-i nur,fotoğraf çekmek,tefsir

  • Özel mesaj gönder

1

17.08.2005, 14:01

şii'lik

şii bir tanıdığım var...onunla nasıl yaklaşarak ilgilenebilirim.şiilik hakkında bilgim yok ama hak mezhep olmadığını biliyorum sadece...bunu nasıl ispatlarım...

teşekkürler

Fahri Avcu

Orta Düzey

Mesajlar: 496

Konum: Almanya

Meslek: isci

Hobiler: bilgisayar

  • Özel mesaj gönder

2

18.08.2005, 00:37

Assagidaki linke bak orda istedigin bilgiler insallah vardir.

http://www.ittihad.com.tr/alevilik%20ve%20imamet.htm#_Toc18738841

  • Konuyu başlatan "nurefsan25"

Mesajlar: 7

Konum: ıstanbul

Meslek: webtasarım

Hobiler: delphi,php,photoshop,moda,risale-i nur,fotoğraf çekmek,tefsir

  • Özel mesaj gönder

3

18.08.2005, 16:02

okudum ama tam anlamıyla yanıt veremedim...namaz kıldığını camiye gittiğini oruç tuttuğunu babasının hacı olduğun u söyledi...caferiyiz dedi....ama islamiyette hak mezhepler 4 tane...caferiler en konuda islamiyetten ayrılmış bunu anlamam lazım

barish

Orta Düzey

Mesajlar: 387

Konum: USA

Meslek: PHD ogrencisi

Hobiler: Risale, Pirlanta, Matematik

  • Özel mesaj gönder

4

18.08.2005, 19:50

CAferiler yanilmiyorsam Siilik icinde Ehli sunnet cizgisinde olanlardir.

Eger konuyu cok az acarsak:

Sia= taraftar demektir. Sii olan insan HZ ALi taraftaridir. O zaman bizler hepimiz birer sii olmamiz iktiza eder. Cunku bizler de onun taraftariyiz.

Peki farklilik nerede:

Farklilik isin siyasi ve imaret yonunde ortaya cikiyor. yoksa hakikatte mesela Imami Azamin devrinin siilerini destekledigini biliyormuydunuz?

Aslinda ben ne desem bos. Benim icin cok degerli bir zata soruyorlar yillar once "SIz eger "Alevilik HZ Ali taraftarligi ise ben de Aleviyim" dediniz. Bunu hakikatle nasil telif ediyorsunuz" diye. Onun verdigi muhtesem bir cevap var. Onu isteyenlere yollayabilirim. Asiri derecede bilgilendirici bir icerigi var.

hurmetler
BArish

not: Bu degerli zatin kim oldugunu coklariniz zaten biliyor ama ben yine de yazmak istemedim ismini. Ayrica bu fakiri taniyanlar onu burada misyoner bir edayla tanitma derdinde olmadigimizi bilirler.
"Arkadas, gel bana bu Nur'larin elmaslarini kesfetmeye yardimci ol ve ben de sana "Allah razi olsun" diyeyim."

barish

Orta Düzey

Mesajlar: 387

Konum: USA

Meslek: PHD ogrencisi

Hobiler: Risale, Pirlanta, Matematik

  • Özel mesaj gönder

5

18.08.2005, 19:52

yemendeki imamiye ve irandaki caferiye ve kadiriye cemaatleri ehli sunnet cizgisindedirler. Bazi ufak tefek konularda farkliliklari vardir.
"Arkadas, gel bana bu Nur'larin elmaslarini kesfetmeye yardimci ol ve ben de sana "Allah razi olsun" diyeyim."

6

18.08.2005, 20:09

Alıntı

ehli sunnet cizgisindedirler


Buna itirazlar çıkacakdır, çizgisindedir yerine, Türkiye'de alevî olarak bilinen kesime göre daha yakındır derseniz kimse itiraz etmez. Hatta Türkiye'deki bu derneğin başkanı "Hz.Ali olmadan önce de alevilik vardı." diyerek tarihin gafını yaptı. Namaz kılmazlar, cem evinde folklor gibi şeyler yaparlar...

Caferîler ve Zeydîler ise farklıdır. Yukarıda örneğini verdiğim korkunç gruba dalalette derseniz sesimi çıkarmam, ama bu ikisine bid'at ehlidir sözünden fazlasını söylemek zor olur.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

barish

Orta Düzey

Mesajlar: 387

Konum: USA

Meslek: PHD ogrencisi

Hobiler: Risale, Pirlanta, Matematik

  • Özel mesaj gönder

7

19.08.2005, 06:05

kardesler...

inanin yukaridaki verdigim grup ehilleri Turkiyede muslumanim diyen bircok insan kadar bidat icindedirler. Ama imani meselelerde ve Islamin merkez konularinda farkiniz olmaz onlarla. Hakikaten yasadigimiz yerde namaz kilmayan ama musluman oldugunu, sunni oldugunu soyleyen cok insan vardir. Biz bu insanlara bile musluman nazari ile bakarken namazini kilan, ve baska bir cok konuda birebir uyan insanlar hakkinda yorum yapmaktan kacalim derim...

Aslinda olayi su sekilde sormak lazim:

Hangi sunnilk? Hangi siilik?

Bu soruya verilen doyurucu cevap veren aslinda bir anda dogru siilik ile dogru sunnilik arasinda aslinda bir cizgi olmadigini gorecektir. Sunninin sii, siinin de sunni olmasi gerektigine hukmedecektir. Aradaki ufak ayrimlara ise Vahhabi mantigi ile yaklasmak yerine daha yumusak yaklasacak ve muhabbet edecektir.

Ince bir ornek: Sunniligin icinden siilige karsi bir cikis olan Yezidilik vardir. Hakikaten bu akimi arastirmanizi tavsiye ederim. Evolusyon aslen sosyal olarak bir gercektir. Iste bu zamana yenilme diyecegimiz olay cok ama cok garip seylere sebep olur. Iste Iranin kurulmasindan cok zaman sonra ortaya cikan bu sii anlayisini da, yezidi anlayisini da bu sekilde anlamak daha iyi olur gibime geliyor...

hurmetler
BArish
"Arkadas, gel bana bu Nur'larin elmaslarini kesfetmeye yardimci ol ve ben de sana "Allah razi olsun" diyeyim."

Zülfikar

Stajyer

Mesajlar: 117

Konum: istanbul

Meslek: öğrenci

Hobiler: tasavvuf

  • Özel mesaj gönder

8

20.08.2005, 13:33

şia lar

Dördüncü halife Hz. Ali'nin soyundan gelen, onu diğer sahâbeden ve diğer üç halîfeden üstün tutan mezhebe mensup kimse. Alevîlik düşüncesi, ister açıkça, ister gizlice, Ali'ye uyup onun Kur'an'daki nâs ve Resulullah (s.a.s.)'ın vasiyetiyle imamlığa tayin edildiğini ileri süren; imametin* onun soyundan dışarı çıkmayacağına inanan ve onu diğer sahâbeden üstün gören zümrelerin başlattığı fikir ve siyasî kavgalarla ortaya çıkan" hareketin genel adıdır. Bu fikir ve harekete katılanlar, Ali'ye (r.a.) uydukları ve onu, öteki sahâbîlerin önüne geçirdikleri için Alevî; buna taraftar olanlara da 'tarafını tutan' anlamında "şia"* denilmiştir. şia, Alevîliğin ifade ettiği katılıktan daha mûtedîl bir kelimedir ve ıslâm âlimleri Alevîlik için şia'dan farklı olarak 'Râfıza' 'Ravâfız' tabirlerini kullanırlar. ıslâm tarihinde Hz. Peygamber'den sonra halîfe olarak Hz. Ali'yi tanıyanlara, Ali'ye mensup, inancı bakımından, Ali taraflısı anlamında "Alevî" tabiri kullanıldı. Alevîlik, halifelikte Hz. Ali'nin hakkının yendiğini, sahâbenin Hz. Peygamber'den sonra Ebû Bekr'e bey'at etmekle, ıslâm'a aykırı hareket ettiği iddiasını yansıtır. Alevîler Hz. Ali'nin hilâfette hak sahibi olduğunu şu sebeplere dayandırırlar: Ali*, Hz. Peygamber'in tabii olarak varisiydi. O, ıslam'ı ilk kabul eden kimsedir. Hz. Muhammed (s.a.s.)'in amcasının oğlu ve damadıdır. ıslâm savaşlarının kahramanıydı. Yaşadığı sürece Hz. Muhammed'in en yakın yardımcısıydı. Onun bütün işlerine bakardı. Hz. Muhammed (s.a.s.) Ali'ye olan sevgisini ve güvenini bildirerek, onun kendisinden sonra halîfe olacağına işaret etmiştir. Bu yüzden onlar, Ebû Bekir, Ömer* ve Osman*'ın işbaşına getirilişini batıl saydılar. Yani bunu şerîat kurallarına ve Hz. Peygamber'in sünnetine aykırı görerek bununla savaşmayı dinî bir görev kabul ettiler. Ancak, Hz. Peygamber'in, Hz. Ali hakkında söyledikleri ve Ali'nin üstünlükleri doğru olmakla birlikte, Allah Resulü benzer sözleri Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer gibi diğer büyük Sahâbîler hakkında da söylemiştir. Üstelik, hastalandığında imamlığa Hz. Ebû Bekr'i geçirmiştir. Diğer yandan Hz. Peygamber, kendisinden sonra müslümanların başına kimin geçeceğini isim vererek belirtmeden bu dünyadan ayrılmıştır. Böyle bir hadîs olsaydı, Hz. Ebû Bekr'in halife seçildiği sırada yapılan konuşma ve müzâkerelerde bu hadîsin sözkonusu edilmesi gerekirdi. Çünkü ashâb-ı kîrâm, kendi aleyhine bile olsa, Hz. Peygamber'den işittiğini nakletmekten çekinmeyecek derecede üstün mezîyetlere sahiptir. Ancak, Allah Resulü'nün cenaze işleriyle uğraşması yüzünden, halîfe seçimi sırasında hazır bulunamayan Hz. Ali ile bu kadar önemli bir konunun istişare edilmemiş olması bir eksiklik sayılabilir. Fakat, Ensâr'ın hilâfet konusunu müzâkere etmekte olduğu topluluğa Hz. Ömer'le Hz. Ebû Bekr bile sonradan katılmıştı. Bu çok önemli meselede yanlış bir adımın atılması endişesi ve işin kısa sürede çözülmesi zarûreti, seçimin Hz. Ebû Bekir lehine yapılmasını gerekli kılmıştır. Nitekim daha sonra Hz. Ali de Ebû Bekr'e bey'at* etmiştir.

Müslümanlar, Ehl-i Beyt denen 'Ali ve ailesini' öteki Ashâb-ı Kîram'dan ve Allah Resulü'nün öteki halîfelerinden ayırmadan severler. Onun ailesine yapılan haksızlığa ve zulme karşıdırlar ve tarih içinde de karşı olmuşlardır. Meselâ, Ahmed b. Hanbel* (rh.a), "Ehlü's-Sünne ve'-l Hadîs" taraftarlarının Hz. Muhammed (s.a.s.)' in ailesine hak ettikleri muhabbeti gösterdikleri ve Ali ıbn Ebî Tâlib'in (r.a.) haklarını tanıdıkları için "Ali'nin 'şiası, taraftarı" olduğunu ifade etmektedir. Aynı tavrı ımam-ı Â'zam da takınarak Abbasîlere karşı ımam Zeyd'i desteklemiştir. Bu anlamda şia, îtikâdî ve siyasî bir mezhep olarak kabul edilirken, Alevîlik, Hz. Ebû Bekr es-Sıddık'a (r.a.), Ömer el-Faruk'a (r.a.) ve Osman Zünnureyn (r.a.)'e ve daha pek çok ashâb-ı kirâm'a buğz ve düşmanlık taşıyan fikirlerle dolu bir tarîkat görünümündedir. Bu ifrata sebep olan Emevilerdi. Emeviler devrinde, Ömer ıbn-i Abdulaziz'in hilâfetine kadar cuma hutbelerinde Ali ıbn Ebî Tâlib'e (r.a.) ve ehl-i beytine hakaret edilir ve lânetler okunurdu. Onların bu yanlış hareketleri öteki müslümanları bağlamazdı. Çünkü onlar, bütün müslümanları temsil edemezlerdi. Hele hilâfet konusundaki olayları göze alarak öteki, müslümanları zalim görmek ve göstermek haksızlıktır ve hakdan sapmadır. Ne Resulullah'ın üç halifesi ne de Ashâb-ı Kirâm, Ali ıbn Ebi Talib hakkında düşmanlık eseri bırakmamışlardır. Alevîlik, zaman içinde parçalanmış ve sayısı yüze varan tarîkatlara ve yollara ayrılmıştır. Ancak bunları ımam Ebu Câ'fer es-Sâdık'ın içtihatlarıyla amel eden ve müslümanlarla aralarında bir fark görmediklerini söyleyen, yeryüzünde Allah'ın hâkimiyetini istediklerini haykıran Ca'feriyye ve Zeydiye kollarına bağlı müslümanlarla karıştırmamak gerekir. Câferî müslümanları şia içerisinde incelerken, dünü, bugünü ve îman-amel ilişkisiyle gözönüne almak ve ona göre değerlendirme yapmak faydalı olacaktır. Câferîlerle, Zeydîleri Alevîliğin diğer kolları olan Batînîler, * Karmatîler, * hatta kuzey Afrika ve Mısır'da uzun yıllar hüküm süren Fâtımîlerden, bugün Anadolu'da yaşayan Alevîler'den, Lübnan ve Suriye'deki Dürzî ve Nusayrîlerden ayırt etmek gerekir.

Alevîlerden Gulât olanlar yani aşırı gidenler Hz. Ali'de, diğer halifelerde bulunmayan ilâhî nitelikler ve özellikler olduğuna inanıyorlar. ıslâm tarihinde bu görüşü ve inancı daha da ileri götürerek, Allah'ın Ali'nin varlığında, insan suretinde görünüş alanına çıktığını, onun bir ilâh-insan olduğunu söyleyenler bile çıktı. Ali'nin mehdi olduğunu, ölmediğini ve kıyamet gününden önce çıkarak dünyada adaleti sağlayacağını öne sürdüler. Bunlar "sebeîler"dir. ıslâm'da ilk dînî ayrılık hareketini teşkil eden ilk Alevîlik, Hz. Ali daha hayatta iken San'alı bir Yahudi olan ıbn Sebe'nin telkini ile başlamıştır. Bundan sonra Ali'nin ve soyunun, hatta ıbn Sem'an, Ebû Mansur el-ıclî, Ebu'l-Hattâb, Horasanlı Ebû Müslim gibi Ali ile aile bağı bulunmayan ve sadece taraftarlık yapan birtakım yabancıların öncülük ettiği tenâsüha, ibâhaya, farzları terketmenin caiz olduğuna ve imanın, imamı bilmekten ibaret bulunduğuna inanan birçok Alevî kolları meydana çıkmıştır.

Dağınık Alevî kollarını birleştiren Câ'fer es-Sâdık'*a bir aralık gidip gelen ve inanışlarında ıslâm'a aykırı şeyler bulunduğu için kovulan, ımam Câfer'in lânetlemesine uğrayan Ebî Mansur el-ıclî ile Ebû'l-Hattâb'ın ekolü, "ısmâiliye*" veya "Yedi ımam" mezhebini oluşturmuştur. Batınîlik adı verilen bu mezhep Yemen'de kökleşmiş, Irak, ıran, Horasan ve Türkistan'a kol atmış ve batıda Endülüs'e kadar yayılmıştır. Bu mezhepten olanlar Bahreyn'de ve Ahsâ'da Karmatiyye mezhep ve hükümetini, Kûfe'de ve Basra'da birçok ihtilâlleri, Mağrip'te önce "Alevî Hükûmeti"ni, sonra Mısır'da Fâtımî halifeliğini vücûda getirmişlerdir. Cebel-i Dürûz'da Lübnan'da yaşamakta olan "Dürzîlik"le daha birçok fırka ve mezhepler Batınîlikten doğmuştur. Muhammed b. Nusayr de bu arada bugün Suriye, Lübnan ve Adana yöresinde sâlikleri bulunan "Nusayrîlik"i kurmuştur.

Hz. Ali'nin ölümünden sonraki gelişmeler, özellikle Kerbelâ olayı Hz. Hüseyin'in şehid edilmesi, Alevî topluluğun siyasî bir görüş çevresinde toplanmasına yol açtı. Sonraları şia (şiîlik) adını alan ve daha çok ıran'da gelişen Alevî mezhebinin özünü besleyen bu olaylar zinciri oldu. ıslâm ordusunun doğuya doğru ilerlediğini gören ıran, bağımsızlığını kaybedeceğini anlayınca, ıslâm'ın içinde doğan ve gelişen Hz. Ali taraftarlığını eski dîn ve siyasetleriyle kaynaştırarak benimsedi. Bundan Alevîliğin, bir başka kolu doğdu. Alevî inancı bu yeni ad altında hızla gelişti. Bu inanca, ruhun bedenden bedene geçişini (tenâsüh) kabul eden Hind inançları da yine ıran etkisiyle karıştı.

Anadolu Alevîliği ise, sadece Batınîlik'in devamı değildir. Yesevî, Kalenderî, Hayderî gibi Türk tarikatlarının, Hurûfiliğin, Vücûdiyye ve Dehriyye inançlarının karıştığı, bazı Türk gelenek ve göreneklerinin ve halk şiirinin yaşadığı bir dünyadır. Onda "tenâsüh", "hulûl", "ibâha" ve bir çeşit "iştirak" ilkeleriyle birlikte, Türk şölenlerini andıran âyinler de görülür. XIII. yüzyılda Anadolu'nun fikir hayatında Orta Asya'dan ve Horasan'dan göçen bilgin ve mutasavvıfların derin etkileri olmuştur. Bu arada Harezm'li göçmenler, köylere varıncaya kadar Anadolu'nun dînî havasının değişmesine yol açmışlardır. Bu tarihi kökenlere dayanan Alevîlik günümüzde varlığını sürdürmektedir. şiîlik, Bektâşîlik ve Kızılbaşlık gibi Alevî kollarının özel törenleri, toplantıları bulunmaktadır. Bu kolların hepsinde Hz. Hüseyin'in Kerbelâ'da şehid edildiği 10. Muharrem günü kutsal olup, matem günü kabul edilir. şiîler o gün, özel anma törenleri düzenler, dövünür, ağlar, yakınırlar. Kızılbaş ve Bektâşîler bu günün acısını çeker, fakat dövünmezler. Alevî törenlerinin en büyüğü kadınların da katıldığı "cem âyini"dir. Bu tören cuma günleri düzenlenir. Cem âyininin küçüğüne "dernek" denir. Bu toplantılar sazlısözlü, içkili olur. Özel zikirler yapılır. Töreni yöneten dede tarafından bir sure veya ayet okunur. Ayrıca cem'âyininden başka "görgü âyini", canlardan birinin diğerini şikâyeti hâlinde "sorgu âyini" düzenlenir. Nevrûz, hem bahar bayramı, hem de Hz. Ali'nin doğum günü sayıldığı için, genellikle kutsal kabul edilir ve törenler düzenlenir .

Alevîlik ıran'da olduğu gibi Anadolu'da da daha çok şiir ve edebiyatla yayılmıştır. Alevîlerin büyük tanıdığı yedi şair; Nesimî, Fuzûlî, Hatâî, Pîr Sultan Abdal, Kul Himmet, Yeminî ve Virânî'dir. Bunlardan Nesimî ve Fuzûlî dışındakiler tam batinîdirler.

Yollarını müstakil bir dîn ekolü ve ıslâmiyetin esası kabul eden Alevîler, Hz. Peygamber, Hz. Ali, Oniki ımam ve Hacı Bektaş Velî'yi kendi yorumcu ve düşünürleri sayarlar.
Seyfullah Putkıran

Zülfikar

Stajyer

Mesajlar: 117

Konum: istanbul

Meslek: öğrenci

Hobiler: tasavvuf

  • Özel mesaj gönder

9

20.08.2005, 13:42

şiilik hakkında birşeyler paylaşmaya çalıştım krdeşim .
onu anlatmaya gelince tek çözüm kuran dır.
bana bundan 6 ay öncegelen iki alevi olduklarını söyleyen arkadaşlar sorular sormuşlardı Allah ın izniyle kuran-ı kerimden cevap vermeye çalıştım ve onlarda şükürler olsun tepkisiz kalmadılar ve bu kadar şeyi yanlış öğretildiğini ve nasıl sunni olabileceklerini sordular şimdi namazlarını kılmaktadırlar ve geçmişteki kazlarla birlikte , perşembe oruçları da tutmaktalar ve bütün bunları ailelerinin tehtidi üzerine yapmaktadırlar hazır konu açılmışken onlar içinde dua edelim Allah muhabbetlerini daim kılsın.
sizde bu yötemi deniyebilirsinizx.
Seyfullah Putkıran

  • Konuyu başlatan "nurefsan25"

Mesajlar: 7

Konum: ıstanbul

Meslek: webtasarım

Hobiler: delphi,php,photoshop,moda,risale-i nur,fotoğraf çekmek,tefsir

  • Özel mesaj gönder

11

22.08.2005, 15:44

Allah razı olsun

Allah razı olsun birçok şey öğrendim..araştırmalarınmdada zaten caferilerin hak olduklarının kabul edildiğini buldum...yani sonuçta mezheplerde kendi arasında ayrılmış gibi...bizim gruptada ailesinden gizli namaz kılan ve derslere gizli gelen bir hanım arkadaşımız var...ve ailesi alevi ama gusül almayan namaza karşı olan ve arkadaşımıza kitap okuduğu dahi baskı yapan bir aile....onun içinde dualarınızı eksik etnmeyin selamlar

applejuice

Stajyer

Mesajlar: 72

Konum: Kanada

Meslek: Serbest Meslek

Hobiler: Haber Programlari,internet,muzik

  • Özel mesaj gönder

12

14.11.2005, 07:25

barish:

barish kardes :

"Aslinda ben ne desem bos. Benim icin cok degerli bir zata soruyorlar yillar once "SIz eger "Alevilik HZ Ali taraftarligi ise ben de Aleviyim" dediniz. Bunu hakikatle nasil telif ediyorsunuz" diye. Onun verdigi muhtesem bir cevap var. Onu isteyenlere yollayabilirim. Asiri derecede bilgilendirici bir icerigi var."

O dedigin Zat'in cevabini ozelden yollarsan memnun olurum..

saygilar..
birgun olur mezarini kazarlar
amelini defterine yazarlar
basucuna birkac kerpic dizerler
sagina soluna donemezsin ha!

yunus emre

13

14.11.2005, 10:45

Re: barish:

Alıntı sahibi ""barish""

"SIz eger "Alevilik HZ Ali taraftarligi ise ben de Aleviyim"


mümkün olursa bende bu konuyu anlatan yazıyı özel mesaj olarak isterim.

14

19.12.2005, 16:39

arkadaşlar yanlış şeyler söylenmiş.....

eyvallah şu bir gerçek şii-caferiler müslümandır ve ehli kıbledir.....

ama ehli-sünnetle eşdeğer görmek ve tutmak çok yanlışdır bundan allaha sığınmak lazım gelir....

çünki.....

1.şiaya göre imamet gadir hum olayıyla allah tarafından hz.muhammed(a.s)eliyle imam ali(r.a)ya verilmiş,ve böylece hz.ebubekir(r.a),hz.ömer(r.a),hz.osman-r.a-,hz.zübeyir-r.a-,hz.talha-r.a-,h z.aişe-r.a-,sahabe muaviye-r.a- başta olmak üzere hemen hemen tüm ashab hz.alinin-k.v- hakkını yemişdir.....imamet meselesinde imama itaat ehli-sünnette vacip iken şiada imani bir meseledir....yani şiilerin sapkın inancına göre göre allahın kuranda açıkça sıddık(dosdoğru) dediği,malını harcıyan diyerek övdüğü,hz.muhammed-a.s-dan sonra geldiğini''ikinin ikincisi''diyerek belirlediği....peygamberlerden sonra insanların en üstünü hz.ebubeker es sıddık başta olmak üzere yine kuranda ''bir bütün olarak ashabın kiramın elinin üstünde allahın kuvvet ve kudret elinin olduğu'' bildirildiği halde sahabelere yılan gibi dil uzatan şianın imanı hoş görülemez ve görülmemelide....diyalog olur o başka....

2.kuran hz.aişeye dil uzatanları açık ve seçik biçimde lanetler,munafıklıkla itham eder.....şia ise pek çok aşağılık uydurma hikayeyle hz.aişeye dil uzatır.....

3.şia zinayı muta nikahıyla-anlaşmalı evlilik-kendilerince -haşa-allahı kandırmak suretiyle meşruiyet kazandırır....

4.şia özellikle mezhep imamım ebu hanefeyle(r.a) problemlidir....çünki imam-ı azam gerçek bir alibeyt taraftarı bir küfelidir....ehli-beyt haklarını savunmak için abbasilerden zulum görmüşdür....bu gerçek ali beyt dostu sahte ali taraftarı şiileri dellendirmekte bir düzüne iftira ile imam-ı azama sakldırmaktadırlar....

5.şiilerin batıl itikadına göre hz.alinin babası ebu talip ayetle iman etmediği sabit olduğu halde ve hakkında hz.muhammed-a.s-ın amcasının iman etmemesine üzülmesi üzerine inen sen yalnız korkutucusun her kavmin hidayet edeni vardır mealindeki ayetine''ben yalnızca korkutucuyum hidayeti veren ise(ümme haşa)alidir'' şeklinde münker(kabul edilmesi haram olan)hadisi kabul ederek ebu talip iman etti derler.... böylece hem hidayet verenin yalnız allah olduğunu red ederler....hem abu talibin iman etmediğini bildiren ayete ters düşerler....hemde hz.muhammed-a.s-hakkında sapık söz uydururlar....

dolayısıyle iran milliyetçiliğinin ve yahudi dönmesi ibni sebenin ortak ürünü olan şiadan allaha sığınırım....

buna rağmen biz sünnilere göre şia müslümandır....

ama tıpkı gayrı müslümlere yapılması gerektiği gibi şiilere ittibadan kaçınmak ve hakikatleri tebliğ etmek lazım gelmektedir....

zeki71

Acemi

Mesajlar: 10

Konum: izmir

Meslek: kimyager

  • Özel mesaj gönder

15

26.12.2005, 11:17

faraklit_ demişki:

Alıntı

5.şiilerin batıl itikadına göre hz.alinin babası ebu talip ayetle iman etmediği sabit olduğu halde ve hakkında hz.muhammed-a.s-ın amcasının iman etmemesine üzülmesi üzerine inen sen yalnız korkutucusun her kavmin hidayet edeni vardır mealindeki ayetine''ben yalnızca korkutucuyum hidayeti veren ise(ümme haşa)alidir'' şeklinde münker(kabul edilmesi haram olan)hadisi kabul ederek ebu talip iman etti derler.... böylece hem hidayet verenin yalnız allah olduğunu red ederler....hem abu talibin iman etmediğini bildiren ayete ters düşerler....hemde hz.muhammed-a.s-hakkında sapık söz uydururlar....



tesbitlerinize katılıyorum fakat ,

alıntıladığım kısımda şii lerin ayeti inkar ve sapıtma ile yalnış mana ile manalandırmaları ortada iken nasıl

Alıntı

buna rağmen biz sünnilere göre şia müslümandır....


diyebiliyorsunuz?

ayrıca şii lerin iman esaslarını incelediğimizde

son madde ehli beyti sevmektir. diyor akabinde şunu ekliyor bu ilk dört madde olmazsa olur ama son madde yani ehli beyti sevmezsen olmaz

biraz açık yazarsak bu sapkın düşünce bu anlatımıyla derki:

(Haşa)Allah'ı(cc) meleklerini ve peygamberini semezsen olur ama ehli beyti sevmezsen olmaz.şimdi bu düşüncelerle şii leri iyi etüd edelim.

şunuda anti parantez belirtelim bizler için ehli beyti sevmek elbette çok mühimdir bizde seviyoruz lakin yukarıda söylem içine girmek abesleiştigaldir.küfrdür.

sayın faraklit_ sizede sorum şu çok güzel batıl itikatlarını anlatığınız şiilere nasıl müslüman diyebiliyorsunuz açıklarmısınız?



selam sevgi ve dua ile
ıçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. ışte kurtuluşa eren onlardır.(Al-i ımran-104)

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir