Ahmet Hakan cevap yazmış:
ıslamcı aydınların yükselişi ve düşüşü
HEY gidi günler hey!
Çok değil 20 yıl önceydi...
Nokta Dergisi, "Dinci Gençlik" kapağıyla çıkmıştı...
Hem sular seller gibi Kuran’ı bilen, hem de icabında Marx’tan haberdar yeni bir gençliğin doğduğunu haber veriyordu dergi.
Üniversite koridorlarında Ali şeriati’nin "Dine karşı Din" kitabının bayrak gibi sallandığı günlerden söz ediyorum.
Seyyid Kutup’un "Yoldaki ışaretler" kitabının, "gençliğin rehber kitabı" haline dönüştüğü günler.
Abdurrahman Dilipak öyle nutuklar atardı ki, tüyleriniz diken diken olur, sanki Jean Paul Sartre Nobel Ödülü için konuşuyor sanırdınız.
Ali Bulaç, çağdaş kavramlar ve düzenleri hallaç pamuğu gibi dağıtıyor, "Müslüman sağcı olamaz" tezini yüksek sesle dile getiriyordu.
Refah Partisi’nin yüzde 6 oy aldığı, ısmet Özel’in bu açık yenilgiye rağmen "Bize yüzde 6 derler" diye afili sözler söylediği günlerdi.
Ahmet Taşgetiren ise içli ve yumuşak sesli konuşmalarıyla yürekleri dağlardı.
Hey gidi günler hey!
Yüzlerce kitap yayımlanırdı...
Bir ara çıkan aylık dergi sayısı 46’yı bulmuştu.
Marksistler imrenirdi bu duruma.
"ıslamcı gençler çok okuyor" falan diye yorumlar yaparlardı.
Bunun adı, benzetmek gibi olmasın ama bir tür "ıslami Rönesans" idi.
***
Sonra? Bir şey oldu. Tuhaf bir şey.
Holdingler çıktı: Herkes biraz parayı buldu.
Yerel iktidar oluştu: Herkes danışman oldu.
Ikına sıkına da olsa siyasi iktidarın bir ucundan tutuldu: Herkes ya müdür, ya da daire başkanı oldu.
Hiçbir şey olamayan ise "zoraki muhalif" olup, etkisiz mi etkisiz tezler ileri sürerek kişisel hınç peşinde koştu.
Böylece...
"Paranın bozan, iktidarın ise mutlak bozan bir etkisi vardır" ilkesi, bir kez daha kendisini dayattı ve bizim şanlı "Rönesans hareketi" fos diye sönüverdi.
Artık yeni "ıslamcı aydın" tipi şudur:
Gettosundan çıkmaz. Gettodan çıkmaya yeltenene hain gözüyle bakar. Özgün bir tez ileri süremez. Bir-iki özeleştiri yapanı aforoz eder. Tutucu mu tutucu. Kendine güvensiz. Muktedirler "höt" deyince sesi soluğu kesilir.
***
ışte bakın:
Bir zamanlar "ıslamcı sosyolog" diye selamladığımız Ali Bulaç abimiz, duyduğumuzda hepimizin yüzünü kızartan cümleyi nasıl da kolayca söyleyivermiş. Diyor ki:
"Bugün bilgi çok kolay ve ucuz ulaşılabilir hale geldi. Tıpkı modern kadın gibi."
Yine bakın:
O "karıncaezmez", yumuşak mı yumuşak, her daim ağlamaklı, her daim mülayim, sözüm ona "Peygamber ahlakıyla ahlaklanmış" Ahmet Taşgetiren abimiz, nasıl da ağzını bozuvermiş!
Tarikatlar konusunda yazdığım yazılardan yola çıkarak bana ağız dolusu küfür ediyor, "Yavşak" diyor.
Herhalde bu hakaretin ardından yeniden o mülayim üslubuna döner ve Altınoluk dergisinde "din ve ahlak" vaazları vermeyi sürdürür.
Oysa yavşaklık, tam da böyle bir şey değil midir?
Laikler karşısında bir iyi niyet ve tolerans abidesi gibi yükselmek için alabildiğine alttan al; kendi gettondan "aman da ne muhterem bir zat" alkışını kapmak için "ehli takva" pozlarına bürün; hesapsız kitapsız yazılar yazıp kafasına göre takılan Ahmet Hakan için ise "yavşak" diyerek hakaret et.
ışte bu da Taşgetiren’in gerilediği yerdir.
Ne dersiniz?
"Geçmiş olsun" demek kurtarır mı?
-----------------------------------
Özgün bir tez ileri süremez. Bir-iki özeleştiri yapanı aforoz eder. Tutucu mu tutucu. Kendine güvensiz
Adama bak, yaptığı hakaretleri özgüvenli özeleştri olarak adlandırıyor. Kime hizmet ettiğinin farkında değil mi acaba bu tavırlarıyla.
Laikler karşısında bir iyi niyet ve tolerans abidesi gibi yükselmek için alabildiğine alttan al; kendi gettondan "aman da ne muhterem bir zat" alkışını kapmak için "ehli takva" pozlarına bürün; hesapsız kitapsız yazılar yazıp kafasına göre takılan Ahmet Hakan için ise "yavşak" diyerek hakaret et.
Ahmet Taşgetiren, kendi gettosundan aman da ne muhterem zat diye alkış kapmak istiyormuş. Müslümanlardan desen anlardım, niye getto diyorsun?
Gettonun manasının arka mahalleler, fakirlik ve mahrumiyet içindeki insanların yaşadığı yerler olduğunu bilmiyor musun? Sana göre o zaman Hz.Peygamber a.s.m. ve sahabiler r.ahnüm de geçmişte getto yaşamındaydı.
Gettosundan çıkmaz. Gettodan çıkmaya yeltenene hain gözüyle bakar.
Burada hain bakılan kendi olduğuna göre, gettodan çıktığını düşündüğü kişi de kendisi. O varoşlardan, açılıp, büyük dünyalara yelken açan (!) kişi.
Bilmiyor mu acaba, bu kelimenin orjinal sahibi Avrupalıların ileri gelenleri, kendi ahalilerinde tahkir, hakaret ile ezmek istedikleri için ghetto sözcüğünü kullandıklarını?
Bilmiyor mu acaba, bu yazdıklarıyla, o koynuna girdikleri münafık sürüsüne hizmet ettiğini?
Sabah'ın ne mal olduğunu hepimiz biliyoruz. Sabah, Hürriyet, Milliyet, Cumhuriyet, Radikal... Ne kadar asparagas, ne kadar münafıkane yazıları olduğu hep ortaya çıkıyor, ya da aslını bildiğimiz bir olayı göz göre göre çarpıttığını görüyoruz.
Hem bilmiyor mu, bu sözü kullanmaya başlayan orjinal sahipleri, bu sözcüğü, fakirlik yüzünden dünyası gibi baki alem inancı da kararmış, ne ettiğini bilmez, koyun gibi götürdüğün yere giden, uşaklık iliklerine işlemiş, adeta köle gibi olan, herkesin içinden çıkmak hayalleri kurduğu, mânâ âlemi sarhoş gibi bulanık yaşayanlar için kullandığını?
Ama mü'minler öyle mi? Yoksa senin kucağında oturduğun laik amcalarının meyvesi olan sarhoş edilmiş, hem de yokluk içinde kalmış, emeği sömürülen, namazın farziyetini, zinanın sadece evlilerin eşlerinden başkasıyla değil, her türlü nihaksız ilişki oldğunu bilmeyen, basit ilmihalden dahi bîhaber olan gençlik mi öyle?
Evet, şu perişan dünyada, âvâre nev-i beşer içinde, semeresiz bir hayatta, sahipsiz, hâmisiz bir surette, âciz, miskin bir insan, bütün dünyanın sultanı da olsa kaç para eder? ışte bu âvâre nev-i beşer içinde, bu perişan, fâni dünyada, insan sahibini tanımazsa, mâlikini bulmazsa, ne kadar biçare sergerdan olduğunu herkes anlar. Eğer sahibini bulsa, mâlikini tanısa, o vakit rahmetine iltica eder, kudretine istinad eder. O vahşetgâh dünya, bir tenezzühgâha döner ve bir ticaretgâh olur.
Elbet bu günler geçer, o zaman sana herkes hain gözüyle bakar. Sen o gettona uzaktan şutlar çekmeye devam et.
Bu gettonun hasları, asla paramız pulumuz olsun da, nasıl olursa olsun sevdasında değil. Ondan hortumcuların ayaklarına sürünüp, kuyruğunu sürttürmüyor!