Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

07.04.2005, 11:03

Dört işlem bilmeyen üniversiteliler

Siz koltuğunuzda oturup, kapı bekçilerini; limonlu çayınızı, neskafenizi yudumlarken arayıp "Tesettürlüleri içeri almayın!" diyin. Zaten ihlasla (!) ve başarıyla yaptığınız tek iş bu değil mi?

Yayılın, yiyin, için, çatlayıncaya, patlayıncaya kadar. "La yezükuna fiha berde'v-vela şeraba" , "Ne bir serinlik ne de içecek tadarlar" 78/24 ayetini de hatırlarsınız hem...




Eğitim düzeyi iyice düştü, meslek yüksekokulları tam bir 'hababam sınıfı." Üniversitelerin içinde bulunduğu acıklı durum bizzat YÖK'ün verileri ile ortaya kondu.
07 Nisan 2005 08:09


ÜNıVERSıTELER mali darboğazda. Öğrenci başına yapılan harcama, dünya standartlarının gerisinde. Birçoğu sadece diploma almaya geliyor. Projeler bitirilemiyor. Meslek yüksekokulları tam bir ‘Hababam sınıfı’.


TÜRKıYE’DEKı eğitim sistemini mercek altına aldığımız yazı dizimizin ikinci bölümünde yüksek öğretimi masaya yatırdık. Üniversiteler son dönemde bilimsel çalışmalardan çok, YÖK Yasası, öğrenci affı, imam hatip lisesi mezunlarının durumu ve türban konularıyla gündeme taşındı. Hükümetin hazırladığı yasal düzenlemelerle başlayan, TBMM’de devam eden, üniversiteler kadar sivil toplum örgütleri ve askerlerin de kimi zaman taraf olduğu tartışmalar, asıl sorunları gölgede bıraktı.

Araştırmalar, dünyanın en iyi üniversiteler sıralamasının ilk 500’üne bile bir tek Türk üniversitesinin giremediğini gösteriyor. Daha da acısı, özellikle meslek yüksekokullarında 4 işlemi bilmeyen öğrencilerin bulunduğunun belirtilmesi, yüksek öğretim sistemindeki kalite sorununu tartışmaya açtı. ışte Türkiye’de yüksek öğretimin fotoğrafı...

Öğrenci sayısı 625’e katlandı

Cumhuriyet’in ilanının ardından yüksek öğretime verilen önem, Ankara’da 1925’te Hukuk Mektebi’nin, 1926’da Gazi Eğitim Enstitüsü’nün, 1930’da ise Ziraat Enstitüsü’nün kurulmasıyla gösterildi. Atatürk, Cumhuriyet’in ilanından sonra Darülfünun üzerinde önemle dururken, 1933’te bu kuruluşun yerini ıstanbul Üniversitesi aldı. ıstanbul Üniversitesi Türkiye’de çağdaş üniversitenin ülkemizdeki gerçek başlangıcı olarak kabul ediliyor. Özellikle son dönemde birbiri ardına açılan üniversitelerle yüksek öğretimdeki istatistikler de hızla büyüdü.

YÖK’ün verilerine göre, 1923 yılından 2004 yılına kadar geçen 81 yıllık dönemde, yükseköğretim kurumu sayısı 1’den 78’e yükselirken, öğrenci sayısı 2 bin 914’ten 1 milyon 820 bin 994’e, yıllık mezun sayısı 321’den 282 bin 911’e öğretim elemanı sayısı da 307’den 78 bin 804’e yükseldi. Böylece, yaklaşık olarak öğrenci sayısında 625, yıllık mezun sayısında 881, öğretim elemanı sayısında ise 256 katlık artışlar gerçekleşti.

Öğretim elemanı sayısı

Vakıf üniversitelerinde yaşanan artış, öğretim elemanlarının durumunu da yakından ilgilendiriyor. Devlet üniversitelerinde yetişmiş bir çok öğretim görevlisinin maddi imkânlar nedeniyle emekliye ayrılarak, buralarda görev yapmaya başladıklarının altı çiziliyor. Bu durum ise ayrılan öğretim görevlisinin yerine yenisini koyamayan devlet üniversitelerini sıkıntıya sürüklemiş. YÖK’ün verilerine göre en çok öğretim üyesinin bulunduğu üniversite 2 bin 118 ile ıstanbul Üniversitesi.

Ankara Üniversitesi’nde bin 622, Gazi Üniversitesi’nde bin 531, Hacettepe Üniversitesi’nde ise bin 308 öğretim üyesi bulunuyor. En az öğretim üyesi olan üniversite ise Okan Üniversitesi. Sadece 8 öğretim üyesi bulunan bu üniversiteyi 10 kişiyle Yaşar, 19 öğretim üyesiyle de Çağ üniversiteleri izliyor.

ılk 500’de yokuz

Özellikle patent sayısı, değişik alanlarda atıf yapılan bilimsel yayın sayıları açısından Türk üniversiteleri dünyada önde gelen üniversitelerin oldukça gerisinde bulunuyor. Buna karşın, atıfların son yıllarda sürekli artması, gelecek açısından ümit verici olarak gösteriliyor.

Üniversitelerinin genel durumunu göstermesi açısından önemli görülen Science Citation Index (SCI) adlı uluslararası kuruluş tarafından taranan dergilerde Türkiye’nin gösterdiği gelişim dikkat çekerken, dünya üniversitelerinin gerisinde kaldığımız da gözler önüne sergiliyor. ABD tek başına dünyadaki yayınların yaklaşık üçte birinin, atıfların ise neredeyse yarısının kaynağı durumunda.

Hababam yüksekokullar

Üniversitelerdeki tartışmaların başında meslek yüksekokulları da bulunuyor. Özellikle 4702 sayılı Yasa ile mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarını bitiren öğrencilerin öncelikle kendi mesleki ve teknik eğitim bölgesi içinde ya da bölgesi dışındaki meslek yüksekokullarına sınavsız olarak geçebilmeleri hükmünün getirilmesi bu okullardaki sorunları artırdı. Altyapı, personel ve mali konularda önemli sıkıntıları bulunan meslek yüksekokullarının öğrenci profili büyük ölçüde değişirken hem sosyal, hem de fen kültürü, hatta mesleki bilgilerindeki yetersizlikler nedeniyle programlara uyumsuzlukların yaşanması raporlara bile yansıdı.

YÖK’ün kitaplaştırdığı, 1. Ulusal Meslek Yüksekokulları Müdürler Toplantısı raporları, bu okulların “Hababam Sınıfı”ndan farksız olduğunu gösteriyor. Bazı öğrencilerin dört işlemi bile bilmediği, disiplinsizliğin had safhada olduğu ifade edilen raporlarda, “Öğrencilerden birçoğu meslek sahibi olmak yerine, çaba sarf etmeden ve çalışmadan diploma almaya geliyor” deniliyor.

Raporda ayrıca, “Öğrencilerin bir kısmı ders araç ve gereci almamakta, not tutmak için dahi kâğıt ve kalemi bulundurmamaktadır. Bu husus, sadece derste değil sınavlarda bile kendini göstermektedir” ifadesi kullanılıyor.

Dört işlem bilmeyen üniversiteli var

Beyin göçü durmuyor

MıLLı Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Nejat Birinci, “Türkiye birleşik kaplar gibidir. Biri yukarıda, diğeri aşağıda olamaz. Eğitim entegre bir harekettir ve birlikte yürütülmesi gerekmektedir. MEB ile YÖK’ün birlikte çalışması gerekmektedir. TÜBıTAK’a araştırmalar için 470 trilyon kaynak aktarıldı. Biz ARGE’ye yeterli kaynak ayırmıyorduk, bu son derece önemlidir” dedi.

Üniversitelerin araştırma konusunda ağır darbe yediğine dikkat çeken ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ural Akbulut, ayrılan fonların her geçen gün açıldığına dikkat çekiyor. Fonlarını daha önce DPT’den aldıklarını hatırlatan Prof. Akbulut, bu yetkinin TÜBıTAK’a devredildiğini söyledi. TÜBıTAK’ın enstitüleri nedeniyle araştırma parasını kullanan bir kurum olduğuna vurgu yapan Akbulut, şöyle konuştu:

“Bu noktada TÜBıTAK hem hakim hem savcı durumunda oldu. Her üniversitenin 100-200 araştırma görevlisi eksik ve ayrılanların yerine yeni alma izni çıkmadı. Son dönemde ODTÜ ve Boğaziçi gibi üniversitelerin öğrenim görevlileri genç yaşta emekli olmaya başladı. Emekli olanlar vakıf üniversitelerine kayıyorlar. Bu noktada kısmen beyin göçü yaşanıyor diyebiliriz.”

Öğrenciye az kaynak

Sıyası tartışmaların gölgesinde kalsa da üniversitelerdeki en önemli sorunlardan biri maddi sıkıntı. Son 20 yılda kamu kaynaklarından öğrenci başına yapılan harcamalarda ciddi düşüşler meydana geldi. YÖK’ün tespitlerine göre bunda, artan öğrenci sayıları, hızla gelişen teknoloji konusunda öğrencilerin birim maliyetinin daha yüksek alanlara kayması, teknolojinin daha pahalı ekipman kullanımını gerekli kılması ile kamu kaynaklarının toplumsal getirisi daha yüksek olan temel eğitim ve altyapı yatırımlarına kaydırılması etkili oldu.

1987 yılından 2003 yılı sonuna kadar YÖK tarafından lisansüstü eğitim amacıyla yurtdışındaki 29 değişik ülkeye sadece 3 bin 694 araştırma görevlisi gönderilmesi de bilim yuvası üniversitelerdeki tabloyu göstermesi açısından anlamlı bulunuyor.

ıdari ve mali özerklik

YÖK’ün 2004 yılı sonunda hazırladığı “Türkiye’de Yüksek Öğretimin Durumu” adlı rapordaki şu ifadeler de üniversitelerin beklentilerini açıkça ortaya koyuyor:

“Devlet üniversitelerimizin gerek eğitim- öğretim, gerekse araştırma-geliştirme faaliyetleri bakımından çağın gerektirdiği evrensel kalite düzeyine ulaşabilmeleri ve bilimsel, teknolojik ve sosyoekonomik gelişmelere göre kendilerini sürekli olarak yenileyebilmeleri için sağlıklı bir rekabet ortamı oluşturulması artık kaçınılmazdır. Bunun için ise üniversitelerimizin yurt dışındaki üniversitelerin sahip olduğu idari ve mali yetkilere sahip olması gerekmektedir.”

Kaynak

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir