Giriş yapmadınız.

1

11.06.2005, 23:42

Siyah Dutun Bir Meyvesi

Muhatabım Ziya Paşa değil, Avrupa meftunlarıdır.

Mütekellim nefsim değil, tilmiz-i Kur'an namına kalbimdir.

Geçen sözler hakikattır, sakın şaşma, hududundan hazer aşma,

Ecanib fikrine sapma, dalalettir kulak asma, eder elbet seni nâdim.

Görürsün en ziyadarın, zekâvette alemdarın,

O hayretten der daim: "Eyvah, kimden kime şekva edeyim ben dahi şaştım!"

Kur'an dedirtir ben de derim, hiç de çekinmem.

Ondan ona şekva ederim sen gibi şaşmam

Hak'tan Hakk'a feryad ederim, sen gibi aşmam,

Yerden göğe dava ederim, sen gibi kaçmam.

Ki, Kur'anda hep dava nurdan nuradır, sen gibi caymam.

Kur'andadır hak hikmet, isbat ederim, muhalif felsefeyi beş paraya saymam.

Furkan'dadır elmas hakikat, dercan ederim, sen gibi satmam.

Halktan Hakk'a seyran ederim, sen gibi sapmam.

Dikenli yolda tayran ederim, sen gibi basmam.

Ferşten arşa şükran ederim, sen gibi asmam.

Mevte, ecele dost bakarım, sen gibi korkmam.

Kabre gülerekten girerim, sen gibi ürkmem.

Ejder ağzı, vahşet yatağı, hiçlik boğazı; sen gibi görmem.

Ahbaba kavuşturur beni, kabirden darılmam, sen gibi kızmam.

Rahmet kapısı, Nur kapısı, Hak kapısı, ondan sıkılmam, geri çekilmem.

Bismillah diyerek çalıyorum, (Haşiye-1) arkama bakmam, dehşet de almam.

Elhamdülillah diyerek rahat bulup yatacağım, zahmeti çekmem, vahşette kalmam.

Allahü Ekber diyerek ezan-ı haşri işitip kalkacağım, (Haşiye-2) mahşer-i ekberden çekinmem, mescid-i a'zamdan çekilmem.

Lütf-u Yezdan, nur-u Kur'an, feyz-i iman sayesinde hiç üzülmem.

Durmayıp koşacağım, arş-ı Rahman zılline uçacağım, sen gibi şaşmam inşâallah.

(Haşiye-1): Eyvah diyerek kaçmıyorum.

(Haşiye-2): ısrafil'in ezanını fecr-i haşirde işitip Allahü Ekber diyerek kalkacağım. Salât-ı kübradan çekilmem, mecma-ı ekberden çekinmem.

Onyedinci Sözün ıkinci Makamından, Sözler, Sayfa:207-208

2

11.06.2005, 23:43

Dinle de yıldızları şu hutbe-i şirinine

Name-i nurîn-i hikmet, bak ne takrir eylemiş.

Hep beraber nutka gelmiş, hak lisanıyla derler:

Bir Kadîr-i Zülcelal'in haşmet-i Sultanına

Birer bürhan-ı nur-efşanız vücud-u Sânia

Hem vahdete, hem kudrete şahidleriz biz.

şu zeminin yüzünü yaldızlayan

Nazenin mu'cizatı çün melek seyranına.

Bu semanın arza bakan, cennete dikkat eden

Binler müdakkik gözleriz biz (Haşiye)

Tûbâ-i hilkatten semavat şıkkına, hep kehkeşan ağsanına

Bir Cemil-i Zülcelal'in, dest-i hikmetle takılmış pek güzel meyveleriyiz biz.

şu semavat ehline birer mescid-i seyyar, birer hane-i devvar, birer ulvî âşiyane,

Birer misbah-ı nevvar, birer gemi-i cebbar, birer tayyareleriz biz.

Bir Kadîr-i Zülkemal'in, bir Hakîm-i Zülcelal'in birer mu'cize-i kudret

Birer hârika-i san'at-ı hâlıkane; birer nadire-i hikmet, birer dâhiye-i hilkat, birer nur âlemiyiz biz.

Böyle yüzbin dil ile yüzbin bürhan gösteririz, işittiririz insan olan insana.

Kör olası dinsiz gözü, görmez oldu yüzümüzü, hem işitmez sözümüzü, hak söyleyen âyetleriz biz.

Sikkemiz bir, turramız bir, Rabbimize müsahharız. Müsebbihiz, zikrederiz abîdane.

Kehkeşanın halka-i kübrasına mensub birer meczublarız biz.

(Haşiye): Yani Cennet çiçeklerinin fidanlık ve mezraacığı olan zeminin yüzünde hadsiz mu'cizat-ı kudret teşhir edildiğinden; semavat âlemindeki melaikeler o mu'cizatı, o hârikaları temaşa ettikleri gibi, ecram-ı semaviyenin gözleri hükmünde olan yıldızlar dahi, güya melaikeler gibi zemin yüzündeki nazenin masnuatı gördükçe Cennet âlemine bakıyorlar. O muvakkat hârikaları bâki bir surette Cennet'te dahi müşahede ediyorlar gibi bir zemine, bir Cennet'e bakıyorlar. Yani o iki âleme nezaretleri var demektir.

Onyedinci Söz'den, Sözler, Sayfa:228-229

3

11.06.2005, 23:45

Bırak bîçare feryadı, beladan gel tevekkül kıl!

Zira feryad, bela-ender, hata-ender beladır bil!

Bela vereni buldunsa, atâ-ender, safa-ender beladır bil!

Bırak feryadı, şükür kıl manend-i belâbil, dema keyfinden güler hep gül mül.

Ger bulmazsan, bütün dünya cefa-ender, fena-ender hebadır bil!

Cihan dolu bela başında varken, ne bağırırsın küçük bir beladan, gel tevekkül kıl!

Tevekkül ile bela yüzünde gül, tâ o da gülsün.

O güldükçe küçülür, eder tebeddül.

Bil ey hodgâm! Bu dünyada saadet, terk-i dünyada.

Hudabîn isen, o kâfidir, bıraksan da bütün eşya lehinde

Ger hodbîn isen, helâkettir, ne yaparsan bütün eşya aleyhinde.

Demek terki gerektir her iki halde bu dünyada.

Terki demek: Huda mülkü, onun izni, onun namıyla bakmakta.

Ticaret istiyorsan ger, şu fâni ömrünü bâkiye tebdilde.

Eğer nefsine talib isen, çürüktür hem temelsiz de.

Eğer âfâkı ister isen, fena damgası üstünde.

Demek değmez ki alınsa, çürük maldır hep bu çarşıda.

Öyle ise geç, iyi mallar dizilmiş arkasında...

Onyedinci Sözün ıkinci Makamından, Sözler, Sayfa:206

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir