Risale-i Nur dünya çapında intişar ediyor - 2
HER DERSE YENİ BİR RUS GELİYOR
Her dersimizde en az 7-8 tane ilk defa derse gelen yeni Rus olur. Gençler içinde, ihtiyarlar içinde, albaylar içinde, milletvekilleri içinde her tabakada Risâle-i Nurları okuyanlar var.
Şunu da müşahede ettik: Meselâ bir yarbay, Risâle-i Nur’u tanıyor ve bizi askeriyeye dâvet ediyor; üstüne bir müddet geçiyor yarbay bu defa albay rütbesine yükseliyor. Meselâ bir albay Risâle-i Nur’a sahip çıktı, ders koydurdu, şimdi şehrin valisi oldu. (Gülüşüyoruz) Meselâ Kaleningrad’da sıradan bir papaz Risâle-i Nur’u kilisesinde ders olarak koydu, üstünden üç ay geçti, şimdi bütün Rusya’nın başpapazıdır. Yani biz baktık ki, Risâle-i Nur’a kim sahip çıkıyorsa, rütbeleri artıyor.
Meselâ sıradan Ruslar geliyorlar, Nurları tanıyarak Müslüman oluyorlar.
RİSÂLE-İ NUR’DAN ASKERLERE DERS YAPAN PAPAZ
Şimdi bir papaz hatırasını anlatayım size:
Bizim askerî okulda da Risâle-i Nur derslerimiz başladı. Bir kardeşimiz 20 tane gence vesile oldu. Bunlar Nurları okuyorlar, beş vakit namazlarını kılıyorlar. Bir gün 120 asker, deniz pratiğine çıkacaklarmış; yani bunlara denizleri gezdireceklermiş. Bunu haber alan bir papaz da -kendisi misyoner- “Ben gideyim, bunlara Hıristiyanlığı anlatayım” demiş. Gitmiş, komutanla görüşmüş, o da “Tamam, bir ay seyahatimiz olacak, sen de her akşam Hıristiyanlıkla ilgili birşeyler okur, anlatırsın” demiş.
Papaz da “Tamam” demiş. Ama haberi yok ki, bu 120 askerin içinde 23 Nur Talebesi var. Neyse gelmiş, akşam İncil’den ders okumuş askerlere. Askerlerin içindeki bizim bir kardeş, “Ben baktım ki çok şevkli anlatıyor. İçimden ‘Bir de Risâle-i Nur’u böyle anlatsa’ diye düşündüm” diyor. Papazın anlatması bitince, bizim kardeş kendisine yaklaşmış ve “Biz de burada 23 kişi Müslümanız. Bize de dinimizi anlatır mısınız?” demiş. O da “Benim elimde kaynak—onlar literatür, yani edebiyat diyorlar—yok” demiş. Bizim kardeş de “Bende var, verirsem okur musunuz?” diye sormuş. “Okurum, ama önce kendim bir okuyayım, sonra anlatırım” demiş. Bizim kardeşin verdiği kitabı almış. Kitap ne biliyor musunuz? “Kâinattan Halıkını Soran Bir Seyyahın Müşahedatıdır – Ayetü’l-Kübra.” Hem de denizde… Bizim kardeş “Ben yatsı namazına yakın verdim, gittim. Sabah namazına kalktım. Ruslar pirçav diyorlar, yani geminin en yüksek yerine bir baktım ki, sabaha kadar orada oturmuş, Ayetü’l-Kübra’yı okumuş, bitirmiş.”
Sonra akşam ders zamanı geliyor, papaz ders verecek. Gelmiş, toplamış 120 askeri. “Ben şimdi size öyle bir ders okuyacağım ki, hangi dinden ve milletten olursa olsun herkese faydalı bir kitaptır.” Açmış Ayetü’l-Kübra’yı, başlamış okumaya. “Ama,” diyor bizim kardeş “Öyle bir okuyor ki... Okudukça kendisi zaten inkişaf ediyor, şevkleniyor…” Bir hafta Ayetü’l-Kübra okumuş… Artık İncil’den ders vermeyi bırakmış. Âyetü’l-Kübra bitince, “Bu kitap bitti, var mı başka bir kitap?” demiş. “Var” diyerek “Tabiat Risâlesi”ni vermiş kardeş. Onu da okumuş, ondan sonra bir hafta Tabiat Risâlesi… Bir hafta sonra tekrar “Başka bir kitap var mı?” demiş. “Otuz Üçüncü Söz”… Bir ay bu üç kitabı devretmişler.
Sonra bu papaz dönmüş gelmiş Kaleningrad’a, bizim kardeşi aramış ve Müslüman olmuş elhamdülillah.
Yani kim Risâle-i Nur’u okuyorsa Rusya’da, “Bu benim fıtratıma uygun… Tam ihtiyacıma göre” diyor. İşte Risâle-i Nur böyle inkişaf ediyor.
ARABASIYLA DOLAŞIP DERS YAPAN ŞEMSİYE NENE
Meselâ bir Şemsiye nenemiz var, 80 küsur yaşında. Şemsiye nene—kendisi göz profesörü, üniversitede ders veriyor—1990 senesinde komünizm yıkılınca Kur’ân-ı Kerim’i almış ve el yazısıyla yazmış; ne olur olmaz, birden komünizm döner diye ‘Benim kendi Kur’ân-ı Kerim’im olsun’ demiş. Ondan sonra dua etmiş: “Ya Rabbi, bir de bana bunu anlamayı nasip et.” Sonra camide bir vaazda Risâle-i Nur’u duyuyor. Duyunca da bizimle görüştü, “Ben dua etmişim, ne güzel kitaplar bunlar, bana da verin okuyayım” dedi. Kitap verdik, şimdi Risâle-i Nur’u okuya okuya, Kaleningrad’a bağlı 10 tane şehir var, hepsinde ders koymuş. Biz yanımızda küçük risâleler gezdiriyoruz, birini görünce hizmet edeceğiz diye; Şemsiye nene ise büyük Sözler kitabını gezdiriyor. (Gülüşüyoruz). Biz 60 km derse gidiyoruz, Şemsiye nene 160 km uzaklardaki derse gidiyor. Eski bir arabası var, o arabasıyla gidip ders okuyor. Bir de “Benim bu yaşta ayağım zor tutuyor, benim ruhum Risâle-i Nur’la genç kalıyor” diyor.
Yani genci olsun, ihtiyarı olsun, albayı olsun, milletvekili olsun, öğrencisi olsun, kim Risâle-i Nur’u duymuşsa, okuyorsa çok hoşuna gidiyor, devam ediyor ve Müslüman oluyor.
RUSYA CUMHURBAŞKANI MEDVEDEV’E MEKTUP
Kaleningrad milletvekili Yojikov derslere gelip gitti. Ondan sonra kolejde hizmetler inkişaf etti, dersler koyuldu. Bir gün geldi dershaneye “Bu dersler böyle Kaleningrad’da oluyor da, benim istediğim umum Rusya’da olsun bu hizmetler” dedi. Ondan sonra da “Ne yapalım, bir düşünelim” dedi. Sonra kendisi “Cumhurbaşkanına bir mektup yazacağız” dedi. Dershanede de mektubu takip ettik, kendisi yazdı. Mektubunda diyor ki: “Ben 25 senedir, gençliğin içerisinde bulunduğu olumsuz hâletten kurtulması için çalıştım. 25 senede onlara yapamadığım bir şey 5 senede oldu. Biz ne yaptık? Beş senedir Nur dersleri okumaya başladık kolejde. İlk defa ben öğrencilerimin gözünde bir nur, bir ışık, bir ümit gördüm. Ahlâklarında olsun, davranışlarında olsun, ana babalarına hürmetlerinde olsun, derslerine çalışmalarında olsun büyük bir inkişaf oldu. Ben sizden, Rusya Cumhurbaşkanı Medvedev’den rica ediyorum ki, bu dinî dersler umum Rusya’nın okullarında yapılsın.”
Bu mektubu Medvedev’e gönderiyor. Bir hafta sonra bize telefon açtı Yojikov, “Rusya Cumhurbaşkanı Medvedev televizyonda konuşuyor” dedi. Biz de bir ağabeyimizin evinde dersteydik. Televizyonu açtık, Medvedev, “Ben Rusya Cumhurbaşkanı Medvedev. 2009 Eylül’ünün 1’inden, yani okulların başladığı ilk günden itibaren umum Rusya’nın okullarında dinî, İslâmî dersler verilsin” dedi. Üstüne basarak bir daha, “Umum Rusya’nın okullarında dinî-İslâmî dersler verilsin” demiş. Rusya’da 350 bin okul var. Bu olur mu, olmaz mı? Yani kabul ederler mi? Kaç sene komünizmle idare olmuş… Ama bakmışlar ki, bir haftada 18 bin okul katılmış bu çağrıya. Bir hafta geçmiş 20 bin okul katılmış. Üç ay sonra 250 bin okul bu dersleri okutmayı kabul etmiş, uygulamaya başlamış. Tabiî bundan sonra müftülüğe müracaat ediyorlar. “Bize eleman veriniz. Bu dersleri yapacak insanlar gönderiniz” demişler. Müftülükten de “Biz değil bu kadar okula, bin okul bile olsa yetiştiremeyiz, o kadar elemanımız yok” demişler. Tabiî “Ne yapacağız?” demişler. O zaman Medvedev, —Ruslar dumanitel ilimler diyorlar, yani tarih, coğrafya, edebiyat. Burada sosyal bilimler deniyor,— işte bu dersleri veren muallimler din derslerini kendileri öğrenip okusunlar, diye ikinci bir emir veriyor. Tabiî başka bir problem çıktı. Hangi kitaptan, kaynaktan okutacaklar? Yani ellerinde kaynak yok. Sonra bakmışlar ki, ilk bu dersleri kim başlatmış? Kaleningrad’da milletvekilliği yapmış, mimarlık kolejinde muallim Vladimir Semyonoviç Yojikov. Ona müracaat etmişler, o da “Biz bu dersleri beş senedir zaten Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin Risâle-i Nur eserlerinden okuyoruz. Ben size bu dersleri internetten göndereceğim. Siz de oradan okutursunuz” demiş. Risâle-i Nur hakikatleri, bilhassa marifetullahla alâkalı hakikatleri o muallimlere gönderiyor, onlar da orada öğrencilere okuyorlar. Böylece Risâle-i Nur kolejlere giriyor.
Bir de öğretmenler arasında bir uygulama başlattılar. “Yılın en faydalı muallimi” diye. Bunların arasında da Yojikov “yılın en faydalı muallimi” unvanını aldı. Üzerinden iki ay geçti, “Yeniden bir daha yapalım” dediler, yeniden Yojikov aldı. İşte Medvedev de buna mükâfat olarak “Sen nereye, ne kadar istersen öğrenci götür, ne anlatacaksan onlara anlat, yol ve konaklama masraflarını biz karşılıyoruz” demiş. Yojikov Kaleningrad’da oturuyor. Kaleningrad’da 250 okul var. Her okulda da 2000 öğrenci okuyor. 630 öğrenci Risâle-i Nur derslerini devamlı dinleyip derslerimize iştirak ediyor. 630 öğrenciden oluşan iki trenle Kazan’a gidildi meselâ.
Böyle çok güzel hatıralar var. Polonya, Varşova bize yakındır, geçenlerde Sungur Ağabey: “Oralara da bir gitseniz” demişti. Elhamdülillah orada da Polonyalı bir kardeşimiz Müslüman olmuş. Beşinci Söz’e kadar Nurları tercüme etmiş. İşte duânızla buradan Varşova’ya vize alacağız, dua ediniz gidelim, oradan da böyle güzel haberleri anlatalım.
Bir de Polosin’den bahsedeyim. Rusya’da tanınmış bir simadır. Hem Rusya Müftüler Konseyi Başkanı Ravil Gaynuddin’in yardımcısı, hem de on sene papazlık yapmış, ondan sonra Müslüman olmuş, âlim bir insandır. Herkes onu biliyor. O da Sungur Ağabeyimizle görüştü, “Ağabey durmayalım, bu Risâle-i Nurların hep tercümesiyle meşgul olalım. Ben kendim de bu işle meşgul olacağım” dedi. Şimdi Rusya’da meşhur bir gazeteciyle birlikte Üstadımızın Tarihçe-i Hayat’ının tercümesiyle meşgul oluyor. İkisi birlikte çalışıyorlar. Risâle-i Nurların hepsini tez zamanda Rusça’ya tercüme edip, devlet kanalıyla yaymak istiyorlar.
«««
Resul kardeşin Rusya’daki Risâle-i Nur hizmetlerini anlatması bitince, ders halkasındaki bir ağabey gayr-ı ihtiyarî “Bundan sonra hizmetler, çığ gibi büyüyor” dedi.
Sungur Ağabey de “Doğru” diyerek teyid etti ve “Üstad diyor ya 1506’ya kadar zahir ve aşikâre, belki galibane; ondan sonra 1542’ye kadar gizli ve mağlûbiyet içerisinde vazife-i tenviriyesine devam eder. Kastamonu Lâhikası’nda var bu mektup. İsterseniz oradan okuyalım. Dünyanın ömrü kısa…”
Bir kardeş oradan başladı okumaya: “Bismillahirrahmanirrahim. Ahirzaman’dan haber veren mühim bir hadis…”
Sungur Ağabeyin duasıyla noktalandı sohbet ve ders: “Allah hayırlı eylesin. Bizleri hizmette istihdam etsin. Âmin.”
İSMAİL TEZER - tezer@yeniasya.com.tr
http://sentezhaber.com/haber_detay.asp?haberID=8021