Giriş yapmadınız.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

04.03.2010, 09:44

Sırf başörtülüyüm diye Üniversitede Çalıştırılmadım

SIRF BAŞÖRTÜLÜYÜM DİYE ÜNİVERSİTEDE ÇALIŞTIRILMADIM


Doç. Dr. Sevgi Kurtulmuş 28 Şubat’ın en önemli mağdurlarından… İstanbul
Üniversitesi’nde akademisyen olan Kurtulmuş, başörtüsü kullandığı
gerekçesiyle görevden alındı. “Sırf başörtümden dolayı okuldan atılmak,
içimi çok acıtıyor” diyen Sevgi Hanımla 28 Şubat sürecinde
yaşadıklarını konuştuk.

Sırf başörtülüyüm dıye hayat hakı tanınmadi

Sizi tanıyabilir miyiz?

Şubat’ın gerçek mağdurlarından biriyim. 28 Şubat’ta Kemal
Alemdaroğlu’nun rektör seçilmesiyle birlikte, bir numaralı kararla Nur
Serter rektör yardımcısı oldu. İki numaralı kararla da ben açığa
alındım. Çok kısa süre içinde de hukuk kuralları altüst edilerek
kendimi kapının önünde buldum. Buna karşı bir hukuk mücadelesi verdim.
Gerçekten yaşanan haksızlık karşısında canınız yanıyor.
Akademisyensiniz, elinizden alınanlar kolay vazgeçilecek şeyler değil.
Profesörlüğüme çok az bir zaman kala üniversiteden ayrılmak zorunda
bırakıldım. Akademisyenliğin en zor kısmı doçentliğe kadar olan
kısımdır. Bir sürü sınavdan geçersiniz, kitaplar yazarsınız.
Profesörlük ise, bundan sonra belirli bir sürede tabiî olarak gelen bir
unvandır. Siz o zor süreci, hem de üç çocuk annesi olarak aşmışsınız.
Artık rahat bir nefes alacağım dediğiniz anda “Siz başörtülüsünüz okula
giremezsiniz” deniyor. Bu çok kötü bir şey tabiî. Akademisyen olarak
başarısız olsanız, ya da herhangi bir yolsuzluğa bulaşmış olsanız belki
bu kadar içinizi acıtmaz.

Birçok insan bu süreçte mağdur, ancak yaşayarak anlaşılabilir
zorluğu. Bu süreç o kadar uzun sürdü ki; başörtüsü problemiyle bir çok
aile bir şekilde karşılaştı. Düğün törenine giden insanlar bile
orduevlerinin kapılarından döndürüldüler. Ben bu mağdur olan kitlenin
çok geniş bir kesim olduğunu düşünüyorum.

Başörtüsü kullanmaya ne zaman karar verdiniz?

Zaten namazlarımı kılan, oruçlarımı tutan bir insandım. Sadece
başörtülü değildim. Evlendikten sonra, Amerika’da kapandım. O sırada
yurtdışında çok rahat başımı örtünce; “Demek ki kendi ülkemde de
olabilir” diye düşündüm. Ama öyle olmadı. Türkiye’de başörtüsüyle bir
yerde bulunmak zordu. Çoğu zaman görmezden geliniyordunuz.

Türkiye’de başörtüsü meselesinin temeli; aklı başında okumuş
insanların, görünür bir şekilde sosyal hayatta yer almasından duyulan
rahatsızlıktır. Çünkü o güne kadar adam yerine konmayan, kapıcı,
hizmetçi olarak rahatsız olunmayan insanlar, birdenbire diğerleriyle
aynı statüyü talep ediyorlar, pastadan pay almak istiyorlar. Bu alanda
biz de varız diyorlar. Meselenin özü budur.

28 Şubat sürecinden önce muhafazakârlara

tutum nasıldı? Siz hiç tepkiyle karşılaştınız mı?

Hayır, her şey gayet normaldi. Türkiye’de zaman zaman başörtüsü
problemi oldu. Fakat hiçbir zaman bu kadar uzun sürmedi. İhtilâl
dönemlerinden sonra yasak olurdu, ama bu kadar uzun bir yasakla Türkiye
ilk defa karşılaştı.

Öğrencilerinizle aranız nasıldı?

Öğrencilerimle hiçbir zaman problemim olmadı benim. Ne açıkken
ne de örtülüyken. Zannediyorum, okulun sevilen hocalarından birisiydim.
Öğrenciyle ilişkiniz biraz da size bağlı. Siz karşınızdakini adam
yerine koyup değer verirseniz, onu hissederler.

Yaşanan post modern darbe süresince neler

hissettiniz?

Çok acı verdi bir kere. Öyle bir eğitim almışsınız, zor kısmı
aşıp tam düzlüğe çıktım, derken sırf başörtülüsünüz diye hayat hakkı
tanınmıyor. Benimle bir başka akademisyenin arasında yalnızca başörtüsü
farkı var. Sırf şekilden dolayı sistemin dışına itilmek çok zor bir
şey.

O süreçte mağdur arkadaşlarımızdan baskılara dayanamayıp
başını açanlar olduğu gibi, başını açmadığı için atılanlar da oldu.
Başını açıp işine gücüne devam eden arkadaşlardan bazıları, psikolojik
desteğe ihtiyaç duyarken, başını açmayıp atılan insanların da
psikolojisi bozuldu. Sonuç olarak hiç kimse rahat olamadı.

Bu süreç, biraz da bedel ödemekle de ilgili. Meselâ,
Amerika’da Rosa Parks’ın mücadelesi zencilerin bu günkü konumu
bakımından çok etkili olmuştur. Yıllarca otobüslere bile bindirilmeyen,
lokantalara alınmayan, adam yerine konulmayan çok geniş bir zenci
toplumu varken, şimdi siyahî birisi Amerika’nın devlet başkanı oldu. Bu
da gösteriyor ki, zorbalıkla suyun akışını engelleyemezsiniz, belki
biraz erteleyebilirsiniz. Bu sürecin de bizim için öğretici olduğunu
düşünüyorum. Her şeyden önce mücadele etmeyi, dik durabilmeyi öğrendik.
Çok üzüldük, çok yıprandık belki, ama hakikaten öğrendiklerimiz de var.

Yasakla ilk karşılaştığınızda tepkiniz ne oldu?

Çok geride kaldığı için tekrar hatırlamak istemiyorum, ama geçen
gün eşim anlatırken hatırladım. Üniversite’den tebliğ zarfı geldiği
zaman, eşim “Bir yere otur istersen” dedi. Ben ise, sürecin böyle
sonuçlanacağını tahmin ettiğim için son derece soğukkanlıydım.
Birdenbire bu kadar emeğin sırf başörtüsü yüzünden yok sayıldığını
görüyorsun. Onun bu kadar üzülmesinin sebebi de buydu sanırım.

Benim için işin en acı tarafı, iç hukuktaki bütün mücadelemin
aleyhime sonuçlanması. Hâlbuki süreçte, çok açık hukuk ihlâlleri ve
haksızlıklar vardı. Ama bunlar görmezden gelindi. Hukukun üstünlüğü
sözünün uygulamada ne kadar büyük bir hikâye olduğunu yaşayarak
öğrendim.

12 yıldır süren bu yasakta kadınlar olarak ne

yapılabilir?

Önce kendimize bakmalıyız. İdeallerimiz olmalı. Kendimizi
herhangi bir sorumluluk alacak şekilde yetiştirmemiz lâzım. Bu sadece
mücadele anlamında değil, kişisel birikim anlamında. Önce gençlerimizin
kendini inşa etmeleri, eksikleri tamamlaması gerek.

İnsanları iyi tanımak, kendimizi iyi anlatmak ve iletişim
kurabilmek de çok önemli. Almanya’da yapılan bir araştırmada, bir
şekilde okulda veya dışarıda Müslümanları tanıyan insanların,
Müslümanlığa karşı ön yargılarının kırıldığı sonucu ortaya çıkmış.

Örneklik çok önemli bizi biz yapan değerlerimizi kaybettik.
Çocuklara sorulduğu zaman artık ya popçu olmak istiyor, ya topçu. Çünkü
idol olarak ortaya konulan insanlar onlar. Hâlbuki bizim hakikaten
güzel örneklere ihtiyacımız var. Biz idol olacak insanları görmezden
geliyoruz, ortaya çıkarmıyoruz.

Profesör olmak üzereyken başörtülü olmanız yüzünden görevden alındınız. Çevrenizden buna tepki oldu mu?

Üniversitedeki arkadaşlarım çok üzüldü. Hâlâ çok ciddî olarak
bana haksızlık yapıldığını düşünürler. Arkadaşlarımın büyük bir kısmı
Üniversitelerde kariyerine devam ederken siz dışarıdasınız. Neden
dışarıda olduğunuz dile getirilmese de herkes tarafından biliniyor.

“Bedel ödemeye hazır değiliz” dedikleri için bu sorun çözülemedi

Şimdi geriye dönüp baktığınızda niye bıraktım

dediğiniz oluyor mu? Pişman mısınız?

Zaman zaman kırgınlıklarımın arttığı dönemler olmuştur, ama asla
pişman olmadım. Belki, akademik kariyerimi yurtdışında sürdürebilirdim.
Hiç de başım ağrımazdı. Çalışmalarıma çok rahat devam edebilirdim.
Yurtdışına gitmediğime zaman zaman pişman olduğumu söyleyebilirim.

Görevden alındıktan sonra neler yaptınız?

Ben o yoğunlukta üç tane çocuk büyütmeye çalışmıştım.
Çocuklarıma veremediğim zamanı telâfi etmek için, neredeyse bütün
vaktimi onlara hasrettim sayılır. Ama belirli bir tempoya alışmışsınız,
birdenbire sıradan ev işleri ile vakit geçirmek kolay değil. Ciddî bir
travma etkisi bırakıyor insan üzerinde. Çalışma hayatından gelen bir
insan olarak vaktinizi çok iyi planlamayı öğreniyorsunuz. Bu dönemde,
hâlâ da süren bir çok sosyal faaliyetlerim oldu.

Haksız yasağın üzerinden 13 yıl gibi bir süre

geçti. Hâlâ devam ediyor. Bu mesele ne zaman çözülür? Çözüm yolları nelerdir?

Ben üniversite’den atıldığımda benim kızım ilkokul 3. sınıfa
gidiyordu. Şimdi o üniversite 4. sınıfa geldi ve aynı yasak devam
ediyor.

Problemin hâlâ çözülmemiş olmasının en büyük sebebi; siyasî
iradenin bu konunun çözümünde yeterli kararlılık ve feraset
gösterememiş olmamasıdır. Belki niyetleri samimiydi, ama sonuç ortada.
Bir Hayrünnisa Hanımın, ya da Emine Hanımın orada oturması önemli.
Güzel bir şey, ama 18- 20 yaşındaki çocukların baş-örtüsüyle okula
gidememesi kadar önemli değil bana göre. Bu da, Türkiye’de hiçbir şeyin
değişmediğini gösteriyor. Milletin yarasına merhem olmadıktan sonra o
makamlarda kimin oturduğunun ne önemi var. Samimî olarak başörtüsü
meselesini çözmeye kalksalardı, çözerlerdi. Cumhurbaşkanlığı sorununu
nasıl çözdüler? Referanduma götürüldü, halkın bir problemi olmadığı
ortaya çıktı ve sorun doğru bir şekilde çözüldü. Aynı direnci ve
iradeyi burada da göstermelerini bir başörtüsü mağduru olarak
beklerdim. Belki iç dünyalarında çözmeyi istediler, ama “bedel ödemeye
hazır değiliz” dediler.

Türkiye’de başörtüsü dahil bir çok sorunu kalıcı olarak
çözmenin yegâne yolu yeni, katılımcı, demokratik bir anayasa yapımıyla
başlanacak siyasî ve hukukî bir reform sürecini gerçekleştirmektir.
Herkesin kendisini özgür, eşit ve özde yurttaş olarak göreceği sistemi
kurmaktır.

Bugün Türkiye’deki muhafazakârları nasıl

görüyorsunuz?

Müslümanlık sadece namaz kılmak, başörtülü olmaktan ibaret
değildir. Allah bizim dış görünüşlerimize değil, kalplerimize ve
içimizde olana bakacaktır. Ne kadar hakka hukuka riayet ediyoruz, ne
kadar adaletten, insanlıktan yanayız, ne kadar yoksulun, kimsesizin,
mağdurun elinden tutuyoruz. Sanırım, Allah bize esasen bunları da
soracaktır. Bugünün bir de yarını olduğunu özümsememiş bir
muhafazakârlığın hiçbir önemi yoktur.

ELİF NUR KURTOĞLU

elifnur@yeniasya.com.tr
"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

2

04.03.2010, 10:31

Bu acıların dillendirilmesine ve yayınlanmasına vesile olan Elif Nur kurtoğlu'kardeşimizi tebrik ediyor , başarılarının devamlı olmasını diliyoruz.
Tebrikler Yeni Asya . Her zaman mazlumun , mağdurun ya nında oldun..Nerde inancından dolayı horlanan olmuşsa sen ordasın Yeni Asya..

Bu konuyu değerlendir