Giriş yapmadınız.

1

17.02.2009, 19:10

Risâle-i Nur islâm âlemini birleştiriyor

Risâle-i Nur ıslâm âlemini birleştiriyor

[img:200:94]http://www.yeniasya.com.tr/2009/02/17/resim/Untitled-5.jpg[/img]



Mısır’ın başşehri Kahire’de, Risale-i Nur Araştırma Merkezi ile Mısır ıslâm Edebiyatçılar Derneğinin ortaklaşa gerçekleştirdiği sempozyumda konuşan Ezher Üniversitesi Eski şeyhi, Mısır Yüksek Din Kurulu Genel Başkanı Ahmed Ömer Haşim, Risâle-i Nur eserlerinin ümmetin ayrılığını giderecek ve ittihadı sağlayacak bir eser olduğunu ifade etti.

BU ASRIN TEFSıRı RıSALE-ı NUR KÜLLıYATIDIR



Mısır ıslâm Edebiyatçılar Derneği Başkanı Dr. Abdulmunim Yunus da şöyle konuştu:
“Bediüzzaman Said Nursi, Risâle-i Nur Külliyatının on cildi içerisinde ıslâm âleminin bütün hasadını çıkarmıştır. ıslâm kültürünün hazinesi olan bütün değerleri sığdırmıştır. Onun için her kim ne ararsa Risale-i Nur'da bulabilir. Bu asrın tefsiri Risale-i Nur Külliyatıdır.”

MIsIr’In başşehri Kahire’de, Risâle-i Nur Araştırma Merkezi ile Mısır ıslâm Edebiyatçılar Derneği’nin ortaklaşa gerçekleştirdiği bir sempozyum icra edildi. Başta Ezher üniversitesi eski reisi ve Mısır Yüksek Din ışleri Heyeti Genel Başkanı büyük âlim ve fazıl zat Ahmet Ömer Haşim Efendinin de konuşmacı olarak katılımıyla yapılan “Uluslar arası Bediüzzaman Kahire Sempozyumu” büyük bir alâka ve teveccühe medar oldu. Mısır başta olmak üzere Arap dünyasının önemli ilim adamlarının katıldığı sempozyumun bu yılki konusu: “Risâle-i Nur’un asrımıza dinî hitabeti” idi.

Bediüzzaman’ın talebelerinden Mustafa Sungur, Abdullah Yeğin, Mehmet Fırıncı’nın da katıldığı sempozyuma, sunucu olarak Ali Katıöz’ün yanı sıra Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden gelen yüze yakın nur talebesi de iştirak etti.

Ayrıca Azerbaycan, ıran, Cezayir, Suriye, Ürdün, Yemen, Libya, Fas gibi bir çok ülkelerde bulunan ve Risâle-i Nur hizmetleriyle meşgul olan ehl-i hizmet de sempozyuma iştirak etti.

Sempozyum, on seneyi aşkın bir zamandan beri Risâle-i Nurlarla tanışan ve bu sahada Mısır ve özellikle de Kahire’de Nur hizmetlerine verdiği katkı ve desteklerle dikkati çeken Ezher Üniversitesi Profesörlerinden, Muhaddis ve aynı zamanda bu sempozyumun idareciliğini yapan Dr. Abdulhalim Üveys’in Kur’ân-ı Kerim tilavetiyle başladı.


Daha sonra Risâle-i Nur Araştırma Merkezi Temsilcisi ıhsan Kasım Salihî söz alarak sempozyum hakkında genel bir bilgi verdi ve şöyle dedi:

“Cenab-ı Hak hepimize, O’nun kitabına uymayı ve ihlâsı nasip etsin. Mısır’da, ulema ve ilim yatağı olan bu ülkede, sizlerin aranızda bulunmak büyük saadettir. Bizler Türkiye’den sizlerle fikir alış verişine geldik. Ezher Üniversitesi eski reisi ve Mısır Yüksek Din ışleri Heyeti Genel Başkanı büyük âlim ve fazıl zat Ahmet Ömer Haşim Efendinin aramızda bulunmasından son derece mutluyum. Bu güzel manevî havada “dinde tebliğ” konusunda Risâle-i Nurun üslup değişikliğini ve farklılığını görüşeceğiz. Risâle-i Nur bütün ıslâm âleminindir. Mısır’da, Genç Müslümanlar Birliği birçok kere panel tertip etti. Risâle-i Nurların Mısır’da ciddi bir geçmişi vardır. Bu tür toplantılar artık hem ıslâm âleminde, hem de Avrupa’da yapılıyor. Risâle-i Nurlar artık bütün dünya dillerine tercüme ediliyor. Yaklaşık otuz kadar ülkede doktora talebeleri, üniversitelerde doktoralarını Risâle-i Nurlar üzerine yapmaktadırlar. Risâle-i Nurlar hakkında Türkiye’nin dışında çok dillerde yayınlar yapılmıştır ve yapılmaya devam etmektedir. Risâle-i Nurlara Kahire’de Edebiyatçılar Birliği de sahip çıkmıştır. Bu bizim için de Mısır için de ve de ıslâm âlemi için de çok çok önemli bir konudur. Kendilerine çok teşekkür ederim. ”

Daha sonra söz alan Mısır ıslâm Edebiyatçılar Derneği Başkanı Dr. Abdulmunim Yunus da şunları söyledi:

“Bizim için Üstad Bediüzzaman’dan bahsetmek şereftir. Üstad sadece sizin Türklerin değil bütün ıslâm âleminin de üstadıdır. Bizim büyük âlimlerimizden Hasan Nedvi’nin de Üstad Bediüzzaman Said Nursî hakkında çok övgü dolu sözler söylediğini defalarca kulaklarımla duydum. Ben şöyle anladım ki: Risâle-i Nur sahili bulunamayan çok geniş ve devâsâ bir denizdir. Onun için Risâle-i Nurların hakikatlerini kavramak ve künhüne vakıf olmak kolay değildir. Risâle-i Nurun hakikatlerini kavramak o kadar kolay bir konu değildir. Risâle-i Nurlar bütün ulema, üdeba ve şairlerin ittifak ettikleri bir hakikattir. Bunun en önemli sırrı ise “ihlâstır.” Bu ihlâsın bir tecellisidir. Bediüzzaman Said Nursî, Risâle-i Nur Külliyatının on cildi içerisinde ıslâm âleminin bütün hasadını çıkarmıştır. ıslâm kültürünün hazinesi olan bütün değerleri sığdırmıştır. Onun için her kim ne ararsa Risâle-i Nurda bulabilir. Bu asrın tefsiri Risâle-i Nurlardır. Geçmiş bütün selef-i salihinin kitaplarını okumak isteyenler Risâle-i Nurları okusalar kâfidir. Çünkü işin özünü Risâle-i Nurlarda bulabilirler. Risâle-i Nur talebeleri bu hakikatleri bütün dünyaya yaymaya çalışıyorlar. Bu toplantı onun bir örneğidir.”


Daha sonra söz alan, Bediüzzaman’ın talebelerinden Mustafa Sungur ise şunları söyledi:

“Risâle-i Nurlar Arapça’ya tercüme edilmiştir. Kitaplardan okuyarak bu meseleyi asıl kaynağından öğreniyorsunuz ve öğrenebilirsiniz. Mısır, âlemi ıslâm içerisinde mümtaz bir beldedir. Üstad; “Mısır ıslâmın zeki bir mahdumudur” diyor. Siz Mısır uleması buna sahip çıktınız. Mısır’da intibaha gelen harika zekâlar ile Risâle-i Nur tüm ıslâm âlemine yayacaktır.”


Daha sonra söz alan, Mısır’da ilmiyle âmil değerli bir ilim adamı olarak tanınan Ezher Üniversitesi eski şeyhi, Mısır Yüksek Din Kurulu Genel Başkanı Ahmet Ömer Haşim şu ifadeleri kullandı:


“Belâgat hale mutabık hareket etmektir. Ümmetin sıkıştığı bir zamanda böyle bir toplantı önemlidir. Onun için bu toplantının yapılması da sosyal hayat için bir belâgattır. Ümmetin çok ihtiyaç duyduğu bir toplantı olmuştur. Risâle-i Nur'un bu çağda dinî söylemi değiştirmesi ümmetin çok muhtaç olduğu bir meseledir. Bu toplantı birçok insanın fikirlerini Bediüzzaman, Risâle-i Nur ve dâvâsına yönlendirecektir.

"Bedîüzzaman tarihte az rastlanan ender şahıslardan birisidir. Her yüz senede gelecek müceddidlerin en güzel örneği Üstad Bedîüzzamandır.


"Risâle-i Nurların dünyaya yayılmasının sırrı; dilinin müsamahalı, nazik ve ihlâslı olmasıdır. ıslâm’a doğru davet; muhlis bir kalpten çıkmakla ancak mümkün olabilir. Bir dâvânın ebede yazılması için vazgeçilmez şart ihlâstır. Risâle-i Nurların kaynağı Kur’ân ve sünnettir. Bedîüzzaman Kur’ân ayetlerinin en ince sırlarını ele alarak neşretmiştir. Kur’ânın ebedî ve ezelî özelliği vardır. Aynı sır Risâle-i Nurlarda da vardır. ıngiliz müstemleket nazırının Kur’ân aleyhindeki sinsi planını akim bırakıp bozan âlim Üstad Bedîüzzamandır. Kur’ân bu ümmetin kuvvet sırrıdır, ama biz yapışırsak ancak bu sırra sahip olabiliriz. Önceki müfessirler ve Bedîüzzaman bu müdakkik mânâ ile Kur’an’a yapışmışlar ve bundan dolayı da muvaffak olmuşlardır. Risâle-i Nurlar böyle bir ihlâsla yazılmıştır. Ümmetin mutluluğu ve kuvveti Kur’ân’dır. Kur’ân dünyaya bunun için yayılmıştır. Üstad Bedîüzzaman’ın bu ümmete yazdığı reçete selef-i salihinden farklıdır. Çok orijinalliği vardır. Ümmetin yaşadığı bütün zorlukları görüp, ona göre reçetesini yazmış. Müslümanlar bu gün dünya nüfusunun beşte birine ulaştı. Ama sıkıntıları da o ölçüde arttı. Hz. Peygamber bir hadisi şerifinde: ‘Bu ümmetin, diğer ümmetlerden farklı ve üstün olduğunu’söyler.

"Hiçbir ümmete, Peygamberimize gelen vahiy gibi vahiy gelmemiştir. Tek bir yerden yükselen sesin bütün dünyaya duyurulması mümkündür. Risâle-i Nurlarda da bu hususiyet vardır. Düşman devamlı kalbe ve merkeze hücum eder. Kudüs ve Gazze bunun örneği. Risâle-i Nur bütün ümmeti uyandıracak bir vesiledir. ‘Keşke kavmim beni tanısaydı!’ diyen bir Peygamberin ümmetiyiz. Yine bir hadis-i şerifte: Müslümanların çoğalmasına rağmen beraber olamayacaklarına işaret edilir. ışte Risâle-i Nurlar bu ayrılığı giderecek bir eser külliyatıdır.

"Filistin’de zalimlerin zulmü ortadadır. Fakat zulmün devam etmeyeceğine inancımız tamdır. Cenab-ı Hak buyuruyor ki: Hiç bir zaman harbi devam ettirenlerin geleceği olmayacaktır. Düşmana karşı hazırlanabildiğimiz kadar hazırlıklı olmalıyız. Bu asrın dehşet ve kafa karışıklığına karşı hazırlanmamız lâzımdır. Bedîüzzaman’ın üslup ve lügat değişikliği en büyük bir cihaddır. Muhataba göre konuşma meselesini Risâle-i Nur halletmiştir. En uygun ‘hitap’ şekli gerekiyordu. ışte Risâle-i Nur bunu bu asırda en iyi şekilde halletmiştir. Herkes bulunduğu yerde veya ayrı ayrı mekânlarda birlik ve beraberliği temin etmemiz gerekir. Hepinize teşekkürler.” —Devam Edecek—


http://www.yeniasya.com.tr/2009/02/17/haber/h7.htm 17.02.2009 - YENı ASYA
Arkadaş, gül padişahının yanında silaha
davranmış gül var. Zübeyir Gündüzalp

2

18.02.2009, 13:20

[img:150:94]http://www.yeniasya.com.tr/2009/02/18/resim/Untitled-10.jpg[/img]

Üstad, ümitsizliği ortadan kaldırdı




—Dünden Devam—

MIsIr’In başşehri Kahire’de, Risâle-i Nur Araştırma Merkezi ile Mısır ıslâm Edebiyatçılar Derneği’nin ortaklaşa gerçekleştirdiği Risâle-i Nur’un Asrımıza Dini Hitabeti konulu Uluslararası Bediüzzaman Kahire Sempozyumu’nda yer alan konuşmacıların sözlerini bugün de aktarmaya devam ediyoruz.

Sempozyum katılımcılarından Ezher Üniversitesi’nden Muhaddis Prof. Dr Abdülhalim Üveys şöyle konuştu:

“Risâle-i Nur daima ileriye bakar. Düşmanın kuyruğuna vurmaz. Risâle-i Nur zeki bir harekettir. ıctimai hayatı bilir. Adetullaha uyar. ıbadette en küçük adaba riayet eder. Siyasetten ictinap eder. ıçinde bulunan zamanın şartlarına ve asra göre hareket eder. Asrın hastalığı, Risâle-i Nurla şifa bulmuştur. Ümmetin ne istediğini bilmiştir. Çareleri reçeteye yazmıştır. Sünnetullaha uygun hareket etmek ıslâmiyet’in baharını hazırlamıştır. Fikri daima teceddüd etmektedir. Bediüzzaman çalışıp neticeyi Cenâb-ı Hakka havale etmiştir. Sünnete tam temessük etmiştir. Cenâbı Hak razı olsun. Bizlere de Risâle-i Nuru anlamayı nasip etsin. Üstadımızı da peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle haşretsin.”

Daha evvel ihtida ederek ıslâmiyet’e giren eski Papaz Hacı ısmail ise şöyle konuştu: “ıslâmiyet insanı ne hale getiriyor. Beş sene önce ıslâmiyet’ten hiç haberim yoktu. Ben yirmi sene Hıristiyanlık hakkında ilâhiyat dersi aldım. ıslâmiyet hakkında çok az bilgim vardı. On bir sene almış olduğum ilâhiyat dersinde ıslâmiyet adına hiçbir özlü bilgi yoktu. Etrafta ıslâmiyet’le ilgili çok kısa şeyler duyuyordum. On beş sene idarecilik yaptım. Bir gün Brezilya’da ılk defa bir Müslüman’la karşılaştığımda bu arkadaş beni bürosuna dâvet etti ve bürosunda ıslâmiyet hakkında kısa bir bilgi verdi. Bana yakınlık gösterdi ve çok ilgi ve âlâka gösterdi. ıki tane de küçük Risâle verdi. Onları okudum. Çok etkilendim. Sonra da arkadaşıma ıslâmiyet hakkında bazı sorular sordum. Ona da “ıslâmiyet büyük bir problem” dedim.

Bu hâl üç sene devam etti. Brezilya’da radyolardan çağırdılar. Orada konuşmalar yaptım. On bir sene aldığım ilâhiyat derslerinde bu kadar bilgi alamamıştım. O da bana: “ıslâmiyet barıştır, güzelliktir, rahmettir. Beş defa Allah’ın önünde eğilen bir insan nasıl kötü olabilir?” Nasıl böyle bir din problem olabilir” dedi. Bu cevaplar ve okuduğum bu kitaplar karşısında kalbimde sıcaklık meydana getirdi. Sonra Müslüman oldum. O zaman baktım ki problem benim kendimdedir. Orada hidayet nasip oldu ve Hacı ısmail oldum! ıslâmın bana en fazla tesir eden tarafı bütün peygamberleri kabul etmesidir. Hâlbuki diğer dinleri Allah’ın başka peygamberlerini ve ıslâmiyeti kabul etmiyor.”

Ürdün Amman Üniversitesi’nden Prof. Memur Cerra ise şöyle konuştu: “Çok seneler önce ıhsan Kasım ile tanıştım. Bu Risâle-i Nur ile buluşmam demekti. Bana çok yüksek ve büyük kapılar açtı. Cenâb-ı Hak Risâle-i Nur ile insanlar arasında beni köprü yapsın ınşallah. Duâ edin de Risâle-i Nur benim vasıtamla Ürdün’e girsin. Ben Amman’da Radyoda Risâle-i Nur okuyorum. Ürdün’de radyo programlarında Kur’ân okunduktan sonra ben Risâle-i Nurdan mutlaka bir ders yapıyorum. Çok alâka uyandırıyor.”

Cezayir’den sempozyuma katılan Dr. Yunus Mena şunları söyledi: “Ben Cezayir’den Mısır’a doktora yapmak için geldim. Bediüzzaman’ı bir iki senedir tanıyorum. ınşallah Risâle-i Nur’u Cezayir’de neşretmeye çalışacağım. Risâle-i Nur’da özellikle ahir zamanda Müslüman Hristiyan ittifakının maddî düşmanlara galebenin temel şartı olduğu zikredilmiştir. Hizmetin özeti de “Allah için sevmek, Allah için buğz etmek, Allah için çalışmak, Allah için vermek, Allah için almak ve her işi Allah için yapmak olarak açıklanmıştır.”

Ezher Üniversitesi’nde tıp doktoru olan Dr. Muhammed Abdüllâtif Mısır’daki en eski Nur talebelerinden biri. Abdüllatif şöyle konuştu: “Bediüzzaman Avrupa ve ıslâm medeniyeti arasında karşılaştırma yapmıştır. Önce Avrupa’yı ikiye ayırarak semavi dinlerden esaslarını alan ve insanlığa ve topluma faydalı fenleri geliştiren Avrupa’nın Kur’ân ile barışık olduğunu izah ettikten sonra ikinci Avrupa medeniyetinin beş menfi esas üzerine tesis edildiğini açıklamıştır. Kur’ân medeniyetinin ise bu beş menfi esasa karşı beş müsbet esası ortaya koyduğunu açıklamıştır. Bediüzzaman bu asırda Hıristiyan Ruhanileri ile ittifakın gerekliliğini açıklamıştır. Avrupa, Cenâb-ı Hakkın fıtrî kanunlarına yapışarak ileri gitmiştir. Başlangıcı ve hedefi batıl olsa da vesileleri hak olduğu için ileri gitmiştir. Biz sünnetulllah denilen bu kanunlara yapışmadık. Biz de hak vesilelere yapışarak Hıristiyan ruhanileri ile bile ittifak edebilirsek mütecaviz dinsizliğe karşı galebe edebiliriz.

Toplum içinde farklı din, dil ve fıtrat olması Cenâb-ı Hakkın takdiridir. Çok din ve çok mezhepler her zaman olmuştur ve bu fıtrî bir kanundur. Bu farklılıkları birbirine bağlayan ancak hakikattir. Bizler için müsbet hareket en önde olması lâzım gelen bir davranış türüdür. Harpte bile müsbet hareket Peygamberimizin emridir. Cihad ise sadece savaş değil, ilim ve hizmet dahi Cihad kavramı içindedir. ıslâm tarihinde bir çok fetihler vardır ki, bu fetihlerde yapılan iş insanlar üzerinden baskıyı kaldırmaktır. Fakat baskı kalktıktan sonra dinlerinde serbest bırakılmışlardır. Bediüzzaman dokuz temel esası zikretmiştir. Bunlar: Ubudiyeti mutlaka, hürriyet, şûrâ, meşveret, uluslar arası ilişkilerde adalet ve eşitlik, doğruluk, insaf ve adalet, başka anlayışlarla yardımlaşma ve taassuplardan uzak kalma, menfi ırkçılığı terk, uluslar arası ilişkilerde küresel anlayıştır.”


Ezher Üniversitesi’nden Dr. Mahmut Ebu Leyla ise şöyle konuştu: “Bediüzzaman Said Nursî müceddit müçtehittir. Ben bu ünvanı seçiyorum. Bediüzzaman, ıslâm çerçevesi içerisindedir. O gözümün önünde tezahür ediyor. Bu ruhun sırlarındandır ve O’nun ıslâmla bütünleşen yapısındandır. Bediüzzaman Batı medeniyeti karşısında afallamadı. Müslümanların mağlûp ve mahzun olduğu zamanlarda, O hiç ümidini kaybetmemiştir. ınsanlar ıslâmı dar buldukları ve gücünden şüphelendiklerinde ıttihadı Muhammedi’yi tarif ederek ihtizaza gelecek olan azim kuvveti ve vüs’ati göstermştir. Herkes karşısında olduğu zamanlarda, bütün ıslâm coğrafyasında vesile, üslûp ve kadroları ıslâh etmiştir. Birinci Dünya Savaşından sonra muahadeler ile meydana getirilen yeni yönetimlerin yöneticileri üzerindeki baskılarını bertaraf etmeye çalışıyordu. ıslâmın avdeti ınşallah daha kuvvetli olacaktır. Bediüzzaman, ıslâm’ın bu kuvveti üzerine gelen şüpheleri izale ediyordu. O bir çok ulemanın kabul ettiği, teklif edilen makamları reddetti. ımanın amele tebdil edilmesi ve ete kemiğe bürünmesi gerekir.

Cenâb-ı Hak gücünüz yettiği kadar güç hazırlayın diyor. Namaz, oruç hazırlayın demiyor. Bu her türlü kuvveti içeriyor. Harp gücü ile memleketi muhafazaya hazırlanın diyor. Bu bir zaman istiyor. Ancak kuvvet elinizde olsun demiyor. Hazırlayın diyor. Bediüzzaman imandaki kuvveti gösteriyor. Bu kuvvet bazen Cenâb-ı Hakka karşı acz oluyor. Bazen de aklî, medenî ve sivil ruhu terbiyeyi kapsıyor. ıslâm âleminin hepsini kapsıyor. Bu bir medenileşmedir. ıman olmazsa insan olmaz. ıman her şeyin her türlü medeniyetin temelidir. ıman rabıtası üzerinde Bediüzzaman çok durmuştur. Bu elimizde canlı bir zahiredir. ıman laikliğin üzerinde durabilecek ahlâkî ve ruhî bir sultadır.

Bediüzzaman ideolojik içtihat ve devlet ile ilgili bütün meseleleri ele almıştır. Bediüzzaman, Cenâb-ı Haktan bir nefha idi. Osmanlı ordusu dağıldığında bir orduya bedel bu insanı ümmete vermiştir. O, ümitsizlikleri ortadan kaldırdı.”


Fas’lı bilimadamı Muhammet Sunusi ise şunları söyledi: “Bu organizasyonu yapanlara çok teşekkür ederim. Burada oturmaktan şeref duyuyorum. Risâle-i Nur Müslümanlar üzerinde tesirini arttırarak yoluna devam ediyor. Müslümanların ihlâsları var ancak ıslâmiyet’i anlama noktasında sorunları var. Bu anlatma hizmetine nereden başlayacağız? Bediüzzaman Müslümanların vahdeti üzerinde durmuş, safları birleştirmiş, engellere dikkat çekmiş, fer’i engelleri göstermiştir. Bunlar bu zaman için çok önemlidir. Bediüzzaman ittifakı çok söylüyor. Zira fitne ve tefrika olursa gücümüz zayıflar. ıttifak en önemli ıslâmî bir vazifedir. Zaman cemaat zamanıdır. Bir zayıf insan bu kadar yük yüklenemez. şahıs sarsılır. Bu toplumsal bir sorumluluktur. Herkes bir tarafından tutmalıdır. Bediüzzaman en zayıf dönemde, en istibdatlı dönemde yaşamış fakat hiç şaşırmamış, ümidini kaybetmemiş, sabırsızlığa girmemiştir. Kalbi çok sabittir. Kalbi Rabbine inandığı kadar kuvvetliydi. Ona göre yeis bütün kemâlâta manidir. Yeisi bir kanser gibi görmüştür. Fecri sadığın doğacağını müjdelemiştir. ıstikbalin sadece ıslâmın olacağını söylemiştir. Risâle-i Nur ıslâm düşüncesinde bir sıçrama yaptı.” —Son—

NEJAT EREN- HAMZA KARA

18.02.2009 - yeni asya - http://www.yeniasya.com.tr/2009/02/18/dunya/h1.htm
[/size]
Arkadaş, gül padişahının yanında silaha
davranmış gül var. Zübeyir Gündüzalp

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir