Giriş yapmadınız.

1

13.01.2009, 23:30

Süleyman KÖSMENE Uhrevî amellerde ortaklık-1

Süleyman KÖSMENE

Uhrevî amellerde ortaklık-1





Abdunnur Bey: “Risâle-i Nûr’un mesleğinde iştirâk-i amâl-i uhrevî düsturu var. Bu düsturu biraz açar mısınız? Yani tanımadığımız Nur hizmetindeki kardeşlerimizin de sevaplarından hissedâr olabiliyor muyuz? Üstad; ‘herkes derecesine göre hissedâr olur’ diyor... Burada ‘derecesi’ ne demek? Meselâ, Emirdağ Lâhikasında Ali Osman’ın yazdığı kitapları başka vilâyetlere vermesinden dolayı ona daha geniş sahada sevap kazandıracağını söylüyor. Burada ben şunu anlıyorum: ‘Demek, sevabına hissedâr olacağımız şahıslar tanıdık olacaklar ve bizim mahsulümüz olacak’ Ne dersiniz?”


demoğlu zor işleri hep ortaklık yoluyla, el birliğiyle, omuz omuza vermek ve güç birliği meydana getirmek sûretiyle aşmışlardır. Atalarımızın, “Bir elin nesi var? ıki elin sesi var!” sözüyle vecîz şekilde ifâde ettiği hakîkat, dünya işlerinde de, âhiret işlerinde de hep geçerli akçemiz olmuştur. Dünya için üç beş kişi bir araya gelip güç birliği yapıyorlar; bir ticâret veya iş ortaklığı kuruyorlar. ışin yürütülmesinden, kazancına ve kârına kadar ortak oluyorlar. Ticârî ortaklık bereket için de önemli bir duâ hükmüne geçiyor ki, genelde büyüme ile, yükselme ile, yüksek kârlarla neticeleniyor.

Âhiret işlerini yürütmek için de pekâlâ ortaklık kurulabilir ve bir çok bâdire, bir çok zorluk, bir çok sıkıntı el birliği ile, güç birliği ile, omuz omuza vermek sûretiyle aşılabilir. Üstelik âhiret işlerinde sevap ve ücret verme makâmı doğrudan Cenâb-ı Allah olduğundan, O'nun Samedâniyetinin, istiğnâsının, zenginliğinin, ikrâmının, rahmetinin ve cömertliğinin bir gereği olarak; ortakların tamamının sevabı, ortaklardan her birisine eksiksiz gider; sevaplar ortak sayısına bölünmez, bilâkis ortak sayısı kadar katlanır ve yekûn sevap tamamına ödenir. Buna Üstad Bedîüzzaman Hazretleri bir mum etrafında birer boy aynasıyla duran insanların aldığı eksiksiz ve tam ışık misâli ile açıklık getirir. Işık nur olduğundan bölünme ve parçalanma olmaz ve her birisinin aynası tam bir mum ışığına sahip olur. Allah’ın feyzi, rızâsı, rahmeti, sevabı ve bereketi de ışık gibidir. Bütün ortaklara eksiksiz gider. Omuz verenlerin hepsini eşit olarak ihyâ eder.1

Fakat herkesin, aynasının rengi, parlaklığı, kırıklığı, netliği veya körlüğü gibi özelliklerine göre derece derece ışık alacağı malûmdur. Yani ışık hepsini birden eşit olarak kucaklar; ama her ayna kendisine gelen ışığı kendi kabiliyetine göre alır. Eğer sırrı bozulmuşsa ışığı içinde pek fazla tutamaz; gelen ışık geçer gider.2

Nasıl Cennette de herkes bir yandan sevdiği ile berâber olurken, aynı zamanda derecesine uygun bir makâmda da bulunur. Yani herkesin farklı makamlarda bulunuşu, bir arada bulunmalarına ve Cennetin saadetinden ve lezzetinden muhtelif derecelerde istifâde etmelerine mâni olmaz. Üstad Saîd Nursî Hazretleri, bunun için de, bir bahçe içindeki dostlar misâlini hatırlatır. Nasıl bir güzel bahçe içinde bir araya gelen dostlar, farklı kabiliyetlerine ve yeteneklerine göre bahçeden farklı zevk ve lezzet alabiliyorlar. Meselâ, güzel san'atlardan anlayan dost yaprakların, çiçeklerin ve topyekûn bitkilerin güzel yaratılışlarından; mûsîkîden anlayan dost kuş cıvıltılarının veya su şırıltılarının âhenginden; resimden anlayan dost tabiâtın renk cümbüşü içindeki uyumundan... vs anlıyor ve farklı derecelerde zevk almaları mümkün olduğu halde bir arada bulunabiliyorlar.3

Üstad Hazretlerinin kaydettiği, “derecesine göre hissedâr olur” hakîkatini bu misaller ışığında değerlendirmemiz mümkündür. Risâle-i Nûr hizmeti zaten uhrevî amellerde kurulan bir mânevî ortaklık esasına dayanır. Bu hizmette şahs-ı mânevî esastır. Ene yoktur. Enaniyet yoktur. şahsî makam ve mevkî yoktur. Benlik ve bencillik yoktur. Biz şuuru vardır. Enelerin içinde eridiği ortak bir havuz vardır. Herkes bu havuzda kendi kimliğini eritir. Herkes kişi olarak yok olur, ortak bir şuur olarak ortaya çıkar.

Yarın ınşallah devam edelim.


Dipnot:

1- şuâlar, s. 589; 2- Lem’alar, s. 118; 3- Sözler, s. 460.

14.01.2009

E-Posta: fikihgunlugu@yeniasya.com.tr

2

17.01.2009, 23:20

Süleyman KÖSMENE

Gazze için kunut duâsı-2





Trabzon’dan Bekir Bey: “Sıkıntılı zamanlarda Peygamber Efendimiz (asm) kunut duâsı okurmuş. Farklı kunut duâları olduğunu da duydum. Ümmetin sıkıntıda olduğu günümüzde kunut duâsı ile Allah’a sığınmaya çok muhtacız. Gazze için kunut duâsı çağrıları var. Gazze için kunut duâsı okumak istersek nasıl okuyalım? Sabah namazında okunduğunu duydum. Neresinde, nasıl okuyacağımızı izah eder misiniz?”


Farklı rivâyetlerden geldiğinden ve her birisi de vahiyce tanzim edilen duâ zenginliği taşıdığından yer yer mezheplerce farklı şekillerde okunan kunut duâları Cenâb-ı Hak tarafından tilâvetsiz mânâ (vahy-i gayr-i metlüv) olarak nâzil buyurulmuş, Peygamber Efendimiz (asm) tarafından da duâ diliyle metinleştirilmiştir. Yani kunut duâlarında mânâ Cenâb-ı Hakk’a, metin Peygamber Efendimiz’e (asm) aittir.

Peygamber Efendimiz’in (asm) yetmiş hafız ve ıslâm tebliğcisinin müşriklerce kurulan haince bir tuzakla şehit edilmesinin ardından okumaya başladığı ve her türlü fitneden, fesattan, düşmanlıktan, küfürden, şirkten, dalâletten, isyandan, tuğyandan ve şerrin her türlüsünden Allah’a sığınmak için okuduğu kunut duâları, ümmet için sıkıntılı zamanlarda bir Allah’a sığınma, acizliğini ve kulluğunu şefaatçi kılarak Allah’tan yardım isteme, dünya ve ahiret belâlarından, darlıklarından, dertlerinden, mûsibetlerinden, afetlerinden, tehlikelerinden ve sıkıntılarından Allah’a iltica etme ameliyesidir.

Hanefilere göre kunut duâsı vitir namazının üçüncü rekâtında Fatiha ve zamm-ı sûreyi okuduktan sonra, rükûa varmadan, eller kulak hizasına kadar kaldırılıp, tekbir alınıp, eller bağlanarak okunur.

şafiilere göre ise kunut duâsı sabah namazının farzının ikinci rekâtında rükûdan doğrulunca eller duâ eder gibi açılarak okunur. Nitekim Enes b. Mâlik haber veriyor ki: “Hz. Peygamber (asm) dünyadan ayrılıncaya kadar sabah namazında kunut yaptı.”1

şafiiler Ramazan ayının ikinci yarısında vitir namazında da kunut duâsı okurlar. Ayrıca şafiilere göre herhangi bir musibet ve felâket ânında kılınmakta olan bir namazda da, son rekâtın rükûundan sonra ayakta eller açılarak kunut duâsı okunabilir. Ki bu da sünnettir.

Mezhepler bu görüşlerini sünnetten almışlardır. Esasen bunlar görüş değil, sünnetten yapılan tesbitlerdir. Yani Peygamber Efendimiz (asm) bu biçimlerin her birisine uygun örneklik olacak şekilde kunut duâsı okumuştur. Biz felâket ve helâket asrının ümmeti olarak, Gazze gibi kanayan bir yaramızın devam ettiği ve ümmetin çözüm hususunda bir araya gelmekten de imtina ettiği şu günlerde yukarıdaki şekillerden birisine uygun olarak kunut duâsı okuyabilir ve ümmet adına her türlü felâketten Allah’a sığınabiliriz.

Zaten hangi mezhepten olursak olalım vitir namazında ya da sabah namazında vacip veya nihayet sünnet olarak ve sürekli biçimde (günlük ibadetlerimiz içinde) kunut duâsı okuyoruz. Uygulamakta olduğumuz kunut duâsı bizim ve ümmetin felâketlerden Allah’a sığınmamız için aslında yeterli bir duâ formatı ihtiva etmektedir.

Fakat böyle nefesimizi tutup darlıklar yaşadığımız ve psikolojik travmalarımızı duâya çevirmeye ihtiyaç duyduğumuz zamanlarda, gözyaşımızı duâ ile Allah’a arz etmek için duâmızı her mezhebin muteber şekilleriyle zenginleştirmekte hiçbir sakınca yoktur. Duâmızı diğer kunut duâlarıyla birleştirerek daha geniş anlamlı bir duâ portföyü oluşturabileceğimiz gibi, yukarıdaki şekillerden hepsini birden uygulayarak da kunut duâmızı sürdürebiliriz. Farklı mezhepten oluşumuzun bu meselede hiçbir sakıncası yoktur. Çünkü hepsi de ibadettir, hepsi de sünnetten alınmıştır.

Hasan b. Ali (ra) demiştir ki: “Hz. Peygamber bana bir duâ öğretti, vitir’de kunut duâsı olarak onları okuyordum: ‘Ey Allah’ım! Verdiğin hidayetinde beni dâim kıl! Verdiğin afiyetlerle beni afiyette kıl. Emanına aldığın yerde beni de emanına al! Bana verdiğini mübarek kıl! Kaza ettiğin şeyin şerrinden beni koru! Sen hükmedersin, fakat kimse sana hükmedemez. Senin dost edindiğin zelil kılınamaz. Senin düşman olduğun aziz olamaz. Sen yücesin, ey Allah’ım sen büyüksün.”2

Yarın ınşallah devam edelim.


Dipnotlar:


1- ımam Ahmed

2- Ebu Dâvud/1425; Tirmizî/424

18.01.2009

E-Posta: fikihgunlugu@yeniasya.com.tr

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir