Giriş yapmadınız.

1

06.01.2009, 22:07

Demokrat Partinin seyir defteri (1)

Cevher ıLHAN

Demokrat Partinin seyir defteri (1)




7 Ocak 1946, yakın siyasî hayatta hâlâ hiçbir partinin aşamadığı, Demokrat Parti’nin kuruluş günü. Milletin bir asır önce “Meşrûtiyet”in ilânı ve Ahrar Fırkası ile başlayan demokrasi mücadelesinin mühim bir adımı ve şahlanan bir tarihi.

Darbelere, haksızlık ve adaletsizliklere karşı milletin mânâ ve değerleriyle buluşarak oluşturduğu yegâne siyasî hareket olan Demokrat Parti, Türkiye’yi demokraside, din eğitimi ve öğretiminde, inanç hürriyetinde olduğu kadar ekonomide, siyasette, tarımda, sanayide, kalkınmada ileri götüren büyük hamlenin mimarı…

Bediüzzaman, ıçişleri Bakanlığı da yapmış olan dönemin Halk Partisi Kâtib-i Umumîsi (Genel Sekreteri) Hilmi Uran’a yazdığı mektuptaki “medeniyet hesabına mukaddesatı çiğneyen usulleri muhafaza ve üç-dört şahsın inkılâp namında yaptıkları icraatı esas tutma” tavrından artık vazgeçilmesi ve inkılâpların icbarıyla yapılan tahribatların “bilhassa an’ane-i diniye hakkında” tamirine çalışılması gereğini tavsiye eder. (Emirdağ Lâhikası, 191).

Cumhuriyetin mânâsız isim ve resimden çıkarılarak demokrasi ve hürriyetlerle taçlanması gerektiğini bildirir. “Kanunlar perdesinde” bazı devlet görevlilerinin istismar ve despotluklarına yol açan “acîb ve zevkli rüşvet-i umumîye”den sakındırır.

Hârice karşı temel meselelerde ihilâfla millet irâdesinde çatallaşmaya sebebiyet verdireceği, millette ve devlette “ittifaksızlıktan gelen zafiyet ve kuvvetsizlik sebebiyle ecnebînin politikasına” kapı açacağını bildirir. Ecnebilerin “ehemmiyetsiz, muvakkat (geçici) yardımlarına karşı acîb siyasî rüşvetler”e mecbur ettiğini anlatır. (Tarihçe-i Hayat, 320)


“SıZE KARşI BıR MUÂRIZ ÇIKMIş…”

Devletin ve bütün partilerin evvelemirde milletin inanç ve değerlerine sahip çıkması gerektiğini, “particilik taraftarlığı” ve siyasî mülâhazalarla değerleri ayrıştırıp çatıştırmanın ve değerler üzerindeki siyasetin gerçek adalet ve kardeşliği sağlayamadığı, vatandaşların bir kısmını “ikinci sınıf” konumuna ittiği için dışlayacağı yanlışını haber verir…

Bediüzzaman’ın Halk Partisi’nin ikinci ismi Hilmi Uran’a, “Size karşı bir muârız çıkmış. Eğer o muârız mükemmel bir reis bulup hâkaik-i imâneyi nâmına çıksaydı, birden sizi mağlub ederdi. Çünkü bu milletin yüzde doksanı bin seneden beri an’ane-i ıslâmiye ile ruh ve kalble bağlanmış” ikazı, 1908’de kurulan Osmanlı Ahrar Fırkası’ndan sonra milletin inanç ve değerlerine saygılı Demokrat Parti’nin kuruluşunun ilk işâretidir.

Nitekim, “Adnan Menderes gibi bir ıslâm kahramanı ile bir sohbet etmek istedim” notuyla Başbakan Menderes’e yazdığı bir mektupta, özellikle ıslâmiyetin bu temel esasının dinlenilmemesi, “hayat-ı ictimâiyeyi (sosyal cemiyet hayatını) tamamen zir-û zeber (darmadağınık) eden bir zehirdir ve hâriçteki düşmanların parmak karıştırmalarına tam bir zemin hazırlamaktır” diye haber verir. Hakikî adalet, emniyet ve âsâyişin ancak bu Kur’ânî düsturlara bağlı kalınarak temin edilebileceğini belirtir.

Gerçek şu ki Ahrar Fırkası, belli bir süre “Hürriyet ve ıtilâf Fırkası” ve “Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası” ve tamamen bir muvazaa olan Serberst Fırka” denemelerinin ardından Halk Partisi’nin 12 Haziran 1945 tarihi Grup toplantısına verilen “Dörtlü Takrir”le kurulan Demokrat Parti’de devam etmiştir.

Celâl Bayar, Fuat Köprülü, Adnan Menderes ve Refik Koraltan tarafından verilen “dörtlü takrir”de parti tüzüğünde, bazı kanunlarda değişiklik yapılması talep edilerek, çok partili bir devreye geçme zorunluluğu, Demokrat Parti’nin ilk adımı olmuştur.


“ıNKILÂP KUSURLARI”NI TÂMıR…

7 Ocak 1946 tarihine kadar süren tartışmaların ardından Demokrat Parti’nin kurulması ile sonuçlanan bu hareket, çok partili politika hayatımızda önemli bir başlangıcı meydana getirmektedir.

Bediüzzaman, ıttihatçılara karşı dersleriyle ve talebeleriyle “nokta–i istinat” olduğu Ahrarlar’ın devamı olan Demokratlar’ın temel itirazı, aslında milletin değerleriyle barışık olarak millete hizmetle yükümlü olma misyonudur. Halk Partisi’nin çeyrek asırlık diktasında dayatmasına karşı Bediüzzaman’ın, kamu hizmetlisi olan “memuriyet” ve bürokrasinin “emirlik ve reislik” olmadığını, millete hizmetkârlık olduğunu, “hürriyet-i vicdan” düsturuna esas olan “Bir kavmin reisi onun hizmetkârıdır” hadis-i şerifinin mânâsının siyasette tecellisidir.

Halk Partisi’nin ıttihat ve Terakki’nin “mason kısmı”nın “seyyiâtlarına (günâhlarına ve yanlışlarına)” âlet olmamasına karşı, milletin inanç ve mâneviyatına ters düşen “devrimler”e karşı demokrasiye dönüştür. (Emirdağ Lâhikası, 271, 386)

Bu husus, 7 Ocak 1946’ta Demokrat Parti’nin “kuruluş beyannâmesi”nde de açıkça vurgulanmakta, milletin mânevî değerlerine hizmetin bir vazife olduğu açıkça belirtilmekte.

Bundandır ki Bediüzzaman, “ekseri mutekid Müslümanlar” dediği “Ahrarlar”la “Demokratlar” arasında doğrudan bir bağ kurar; “Ahrarlar”ın devamı ve tâkipçileri olan ve hürriyetçi fikirlerle demokrasiyi esas alan Demokratların “otuz beş sene sonra dirildiklerini” haber verir.

Demokrat Parti’nin dinden bîbehre lâdinî esaslar üzerine bina edilen yanlışları düzelteceğini, “inkilâp kusurları”nı tâmir edeceğini ve istibdadı bertaraf edeceğini müjdeler. (Beyanat ve Tenvirler, 202)

07.01.2009

E-Posta: cevher@yeniasya.com.tr

2

06.01.2009, 22:14

Sami CEBECı

Nur mesleğinin iki mühim eseri





Asrın müceddidi Bediüzzaman Hazretleri, telif ettiği altı bin sayfayı aşkın Risâle-i Nur Külliyâtı için “Bu asrı, belki gelen istikbali tenvir edebilir bir mû'cize-i Kur’âniye olduğunu çok tecrübeler ve vakıalarla körlere de göstermiş” demektedir.


Fen ve felsefeden gelen dehşetli bir dalâlet cereyanı ile kalpleri yaralanan ve imanları zedelenen fertlerin ve cemiyetin imanını tahkik mertebesine yükselterek, hem dünya, hem de âhiret saadetlerini temin etme hedefine yönelik Nur Hareketinin “Cadde-i Kübra-yı Kur’ân’iye”olarak tanımlanan bir mesleği, meşrebi ve hizmet tarzı vardır. Bu meslek, şahıs merkezli değil, kitaba endeksli ve meşveret sistemine dayalı bir hizmet modelidir. Kısaca, sahabe mesleğinin bu zamana yansımış bir cilvesidir. Zira, Risâle-i Nurlar, Kur’ân ve sünneti esas almış ve Resûlullah’ın (asm) meşveret tarzını temel kabul etmiştir.


Nur Mesleğinin düstur ve prensipleri, başta ıhlâs ve Uhuvvet Risâleleri olarak Külliyatın tamamında yayılmış bir haldedir. Bu yüzden, meslek ve meşrepten bahsedildiği zaman, bir kısım insanlar onun ne olduğunu kavrayamamakta ve meslek ölçülerine uygun hareket edilemediği için, pusulasız gemi gibi savrulmalar gözlemlenmektedir.


Bediüzzaman Hazretlerinin meslek ve meşrep hususundaki hassasiyetini yakından gören ve hizmet tarzını uygulamasıyla fiilen bilen merhum Zübeyir Ağabey, zaman içinde meslekte sapmalara düşülmemesi için, 1961 yılında altı ay kaldığı Nazilli ilçesinde, Külliyatı tamamen tarayıp, hizmetin temel kurallarıyla alâkalı bölümleri derleyip tanzim ederek, nihayet Hizmet Rehberi adıyla teksir tarzında muhtelif hizmet mahallerine göndermek sûretiyle büyük bir hizmete vesile olmuş. 1969 yılında ilk defa matbaada bastırılıp kitap haline geldiğinde, o yıllarda üniversite öğrencisi olan Nurettin Tokdemir bir numune olarak Hizmet Rehberi’ni Zübeyir Ağabeye takdim ettiği zaman “Bu kitap, bundan sonra Zübeyir’in evradıdır, Elhamdülillâh” diyerek sevincini izhar etmiş. Hizmet Rehberi, Nur Mesleğinin önemli bir kaynak eseridir. Cemaatın yapısı, hizmet tarzı ve nelere dikkat edilmesi lâzım geldiğinin bütün usulleri onda derlenmiştir.


Mesleğin ikinci mühim eseri de Beyanat ve Tenvirlerdir. Hizmet Rehberi cemaatî, Beyanat ve Tenvirler de ictimaî ve siyasî ölçüleri ihtivâ eder. Bilindiği gibi, Bediüzzaman sadece imanî konularda değil, ictimâî meselelerde de millete mânen rehber bir şahsiyettir. Vazifeli olduğu alan, hem diyanet, hem siyaset, hem cihad, hem saltanat, hem daha pek çok sahaları içine almaktadır. Dahil ve hariçteki cihad farkını anlatmak durumunda olduğu gibi, ıslâm’ın devlet yönetimine bakışını, siyasî olaylar hakkındaki duruşumuzu ve daha pek çok konularda ne yapmamız lâzım geldiğini öğretmek ve rehber olmak vazifesi gereğidir. Zira o, âhirzaman müceddididir. Her asrın başında geleceği hadisçe sabit olan geçmiş asırların mücedditleri gibi bir iki sahada vazifeli değildir.


ışte, bu meseleleri bilen ve Üstadın uygulamalarını yakından gören Zübeyir Ağabey, din adına veya dindar bir kimlikle devlet yönetimine talip olma hareketlenmelerinin başladığı 1969 yılında, Risâlelerdeki ictimaî ve siyasî ölçü ve dersleri bir araya getirerek, Beyanat ve Tenvirler adıyla önce haftalık ıttihad Gazetesinde neşrettirip, daha sonra kitap olarak bastırmış. Böylece, Nur Talebelerinin siyasî olaylar karşısında yanlış adım atmamaları için yine büyük bir hizmete vesile olmuş. Risâle-i Nur mesleğinin ictimaî ölçülerine ters olan hareketler için de “siyasî dalâlet” tabirini kullanıyormuş.


Zübeyir Ağabeyin bu husustaki hassasiyetinin ne kadar haklı olduğunu, yaşadığımız yarım asırlık tecrübeler gösterdi. Milletin yüzde altmış veya yetmişi tam dindarlık oranına ulaşmadan, dindar kimlikle ülkeyi yönetmeye çalışanların içine düştükleri acizlik inançlı insanları üzmektedir. Çâre ise, yine Bediüzzaman’ın ortaya koyduğu ölçülere sadakatle bağlı kalmak ve sebat etmektir; onun için de, Hizmet Rehberi ile Beyanat ve Tenvirler eserlerini sürekli okumaktır. Bu cümleden olarak, bir mahalde ikinci ders makamında okuyup bitirdiğimiz Hizmet Rehberi’nden sonra, şimdi de Beyanat ve Tenvirleri takip ediyoruz. Bunu mesleği anlamak adına çok önemsiyoruz.

07.01.2009

E-Posta: sami-cebeci@hotmail.com

3

08.01.2009, 22:53

Cevher ıLHAN

Demokrat Partinin seyir defteri (2)





Demokrat Partinin seyir defteri, Türkiye’de demokrasinin seyir defteridir. Aslında Demokratların millete ve milletin değerlerine hizmet misyonu, 7 Ocak 1946’ta Demokrat Parti’nin “kuruluş beyânnâmesi”nde de açıkça vurgulanmakta; milletin mânevî değerlerine hizmetin, demokratlık ve hürriyetçilik misyonuyla din eğitimi ve öğretiminin bir “vazife” ve “vecîbe” olduğu açıkça belirtilmekte.

Bediüzzaman’ın takdir ettiği Demokratların kökeni Osmanlı Ahrar Fırkası, Osmanlı’yı 33 sene ayakta tutan Aziz hünkâr Sultan Abdülhamid’in yeğeni olan Prens Sabahaddin’in “meşrûtiyet, hürriyet ve teşebbüs-i şahsî” fikirlerinin bir asır önce Osmanlı’nın ufkuna taşınmasına dayanır. Çünkü bunlar, Bediüzzaman’ın “Kur’ân nâmına alkışlıyorum” dediği, esasında Kur’ân’ın bindörtyüz sene önce ortaya koyduğu meşveret, hürriyet, adalet ve kanun hâkimiyetini esas alan ıslâm’ın insanlığa getirdiği insanî değerlerdir…

ıttihad ve Terakki’nin tekelciliğine ve tepeden inme dayatmacılığına karşı, orduyu siyasete karıştırıp baskı aracı olarak kullanmasına mukabil Ahrar Fırkası, demokrasiyi ve sivil siyasetin hâkimiyetini esas alır. Bediüzzaman’ın devrin gazetelerine yazdığı makalelerde, yayınladığı broşür ve beyannâmelerdeki açık beyânıyla, “Asker neferatı siyasete karışmaz” prensibinden hareket eder.

Bundandır ki Ahrarlar, kuru bir isimden ibâret değil, gerçek “hür teşebbüs ve meşrûtiyet - demokrasi” hareketidir. Bundandır ki Ahrarların devamı olarak Demokratlar, Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırmışlar, “mânâsız isim ve resim”den kurtarmışlardır. Ve yine bundandır ki II. Meşrûtiyetin ilânının ardından kurulan “Ahrar Fırkası”nın misyonunu yüklenen Demokrat Parti’nin misyonu büyüktür.


RADYODA KUR’ÂN VE

MEVLıD OKUTULMASI

Çünkü Demokratlar, Bediüzzaman’ın, “Kur’ân, ıslâmiyet ve vatana zarar veren dinsizlik cereyanı” ile “müstemlekâtların (işgal ve istilâ altındaki ıslâm dünyasıyla) Türkiye’nin alâkasını kesmeye, dinsizliği neşretmeye uğraşan ifsad komitesi” olarak tanımadığı “iki dehşetli müthiş cereyan”a, “mesleklerince ve siyasetlerince muârızdırlar.” (Emirdağ Lâhikası, 423-424)

7 Ocak 1946’da bu mânâ için Demokrat Parti kurulur; tek parti devri diktasına karşı verilen demokratik yiğitçe mücâdele ile 14 Mayıs 1950 seçimleri zaferle neticelenir ve 408 milletvekiliyle iktidara gelir. CHP sadece 69 milletvekili alır.

22 Mayıs’ta Adnan Menderes Türkiye Cumhuriyetinin 19. hükûmetini kurar, Meclis Başkanlığına Refik Koraltan seçilir. 9 Haziran’da Menderes DP Genel Başkanlığına getirilir.

Türkiye’nin maddî-mânevî kalkınmanın hamlesi başlatılır. Bu inançla ilk icraat olarak, hükûmetin kurulmasından üç hafta sonra 16 Haziran’da Türk Ceza Kanununda yapılan değişiklikle 526. maddeden “Arapça ezân ve kâmet okuyanları” cezalandıran ibâre çıkarılır. Ezân-ı Muhammedî’nin aslî lisânıyla okutulması üzerindeki yasaklar kaldırılır.

Peşinden 5 Temmuz’da “Radyoda dinî program yayınlama yasağı” kaldırılarak, radyoda Kur’ân tilâvet edilir, dinî programlar yapılır, mevlid yayınlanır.

14 Temmuz’da Genel Af Kanunu çıkarılır ve aftan kısmen yararlanan Nâzım Hikmet serbest bırakılır, Yeni Basın Kanunu kabul edilir. 24 Temmuz’da sansürün kaldırılması “Basın Bayramı” olarak kabul edilir.

25 Temmuz’da Türk askerinin Kore’ye gönderilmesi kararı verilir ve 17 Ekim’de ilk birlik Kore’ye gönderilir. 10 Ağustos’ta, Bulgaristan’ın asimilasyon politikasıyla Balkanlardan sürülen 150 binin üzerinde Müslüman Türk göçmeni Türkiye’ye yerleştirilir.

13 Ağustos’ta muhtarlık seçimlerini, 3 Eylül’de belediye seçimlerini, 15 Ekim’de ıl Genel Meclisi seçimlerini de DP kazanır…

Camilerde din görevlilerine maaş bağlanır, Kur’ân kursları daha yaygın hâle getirilir. Bugün Diyanet’e 80 binden fazla din görevlisinin atanması, binlerce Kur’ân kursu, yüzlerce imam hatip okulu, onlarca yüksek ıslâm enstitüsü ve ılâhiyat fakültesi Demokrat Parti ve devamı partilerin eseridir.


DıN DERSLERıNıN

MEKTEPLERDE TEDRıSı…

Ve 21 Ekim’de ilk ve orta mekteplerde din dersleri zorunlu hale getirilir…

Aslında merhum Başvekil Adnan Menderes’in, daha sonra darbeye “gerekçe” gösterilen “Konya Nutku”nda, “Türk milleti Müslümandır ve Müslüman olarak kalacaktır; ve ıslâmiyetin icâplarını elbette yaşayacaktır” sözü, Demokrat Parti’nin inanç ve mânevî değerlere dair politikasının özetini teşkil eder.

Menderes’in, “Milletin evvelâ kendine ve gelecek nesillere dinini telkin etmesi, onun esasını ve kaidelerini öğretmesi, ebediyen Müslüman kalmasının münâkaşa götürmez bir şartıdır. Halbuki mekteplerde din dersi olmayınca, evlâdına kendi dinini telkin etmek ve öğretmek isteyen vatandaşlar bu imkânlardan mahrum edilmiş olurlar. Müslüman çocuğu, dinini öğrenmek gibi pek tabiî bir haktan mahrum edilmemek icabeder. Böyle mahrumiyet ve imkânsızlık vicdan hürriyetine uygundur denilmez. Bu itibarla orta mekteplerimize din dersleri koymak, yerinde bir tedbir olacaktır” ifâdesi, Demokrat Parti’nin din eğitimi ve öğretimi perspektifinin açık bir ifâdesi olur. Bu perspektifle, Demokrat Parti’nin Millî Eğitim Bakanı merhum Tevfik ıleri, “Bizim için yol, köprü, baraj yapmak ne ise imam hatip okulu açmak da odur” diye konuşur.

Yine bu perspektifle, sayıları 465’e varan imam hatip okulları DP, AP ve DYP iktidarları tarafından açılır.

Özetle iktidara geldiğinin daha ilk yılında milletin mânevî değerlerine hizmeti esas alan icraatlar millette büyük bir ferahlık meydana getirir, yurtta topyekûn bir memnuniyet içinde maddî ve mânevî kalkınma heyecan ve gayreti görülür.

Kısacası “14 Mayıs seçimleriyle çeyrek asrın diktatöryası zir ü zeber edilip çatır çatır yıkılırken, millet, kendi mukedderâtına hâkim olmaktan duyduğu hudutsuz bir sevinç içinde bayram eder.” (Tarihçe-i Hayat., 548)

Ne var ki Demokrat Parti iktidarı eline alır almaz ezân-ı Muhammedînin serbestîsini temin etmesi, bu sebeple halkın muhabbetini kazanarak kendi kuvvetinden yirmi defa daha bir kuvveti elde etmesi Halkçıları müthiş endiye düşürür. (a.g.e.,, 553)

Bu telâşla daha ilk yılda, ifsad şebekeleri, mason komiteleri komplolar kurarlar, Demokratları düşürme plânlarını yaparlar…

09.01.2009

E-Posta: cevher@yeniasya.com.tr

4

09.01.2009, 09:01

Yeni Asya Gazetesi 2. sayfa sol köşe yazarı kim?

Yeni Asya Gazetesi 2. sayfa sol köşe yazarı kim? Yazar hakkındaki yorumlarınız. yazarın yazılarını hangi sıklıkta okuyorsunuz? sizin düşünce ufkunuza yaptığı katkı, hayatınızdaki değişiklikler. herkes bir A4 yani bir sayfa ebadında görüşlerini yayınlarsa çıkacak sonuç açısından genel bir değerlendirme yapmamız gerektiği görüşü ortaya çıkar düşüncesiyle, yazılarınızı a4 sayfasını geçmeyecek şekilde hem foruma, hemde benim meil adresine atabilirsiniz. tokmak_1@hotmail.com

5

10.01.2009, 23:18

Demokrat Partinin seyir defteri (3)

Cevher ıLHAN

Demokrat Partinin seyir defteri (3)




Demokrat Parti’nin 63. kuruluş yılında geri bakıldığında, Türkiye’de çok partili hayata demokrasiyi getiren DP ve devamı partilerle demokrasinin seyrinin paralel gittiği görülür.

Demokrat Parti’nin Ezân-ı Muhammedînin aslına çevrilmesiyle başlayan, demokrasiyi, temel hak ve hürriyetleri geliştirmesi, inanç ve mânevî değerlere hizmetleri, çeyrek asırdır antidemokratik dayatmalara alışmış siyasî muârızlarını daha ilk günde “endişe”ye düşürür.

Bundandır ki çeyrek asırlık istibdatla cebrîliğe ve keyfîliğe alışmış mihraklar boş durmadılar. Daha başta demokrasi dışı oyunların içine girdiler, tuzakları kurdular, Demokratları düşürme ve darbe plânlarını yaptılar.

Oysa Türkiye, Demokrat Parti’nin ilk on yılında iktisadî kalkınmanın altın yıllarını yaşadı. Türkiye Osmanlı borçlarının son taksidini ödedi. Fert başına düşen millî gelir, önceki yıllara göre katlandı.

ımalat Muamele Vergisi kaldırıldı. Türk Traktör Fabrikalarında montajı yapılan ilk 100 traktör Türkiye’ye Ziraat Donatım Kurumu’na teslim edildi. Gölcük Askerî Tersanesi hizmete girdi. Özel sanayi girişimleri desteklendi, sanayi kongresi toplandı. ılk kez okyanuslar ötesi ile telefon hattı kuruldu. ıTÜ’de ilk TV yayın denemesi yapıldı. ODTÜ’nün temeli atıldı ve kanunu kabul edildi. Türkiye ve Orta Doğu Amme ıdâresi Enstitüsü kuruldu.

Gülhane Askerî Tıp Hastanesi’nde Türkiye’nin ilk kalp ameliyatı gerçekleştirildi. ıktisadî ve Ticarî ılimler Akademileri kuruldu. Erzurum Atatürk Üniversitesi açıldı. Sosyal Hizmetler Enstitüsü kurulmasına dair kanun kabul edildi. Et ve Balık Kurumu ile Türk Standartlar Enstitüsü, restore edilen Rumeli Hisarı ve Yeşilköy Havalimanı açıldı. Barajlar, fabrikalar, karayolları ve enerji hamlesi büyük bir başarıyla yürütüldü. Seyhan ve Hirfanlı barajlarının temeli atıldı.

Çalışma hayatında da büyük gelişmeler sağlandı. Büyük Çalışma Meclisi işçi-işveren ilişkilerini görüşmek için Ankara’da toplandı. Sendikalar kongrelerini yaptı. ışçiler için ücretli hafta tatili kanunu çıkarıldı. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği kuruldu…


AKTıF DIş POLıTıKA

Aktif ve etkin bir dış politika izlendi. Türkiye Avrupa ülkeleri, komşuları ve ıslâm dünyasıyla geniş bir diplomatik irtibata geçti. Yunanistan’dan ıran’a, Suudî Arabistan’dan Almanya’ya, Hindistan’dan ıspanya’ya, Irak’tan Pakistan’a kadar Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanlar seviyesinde karşılıklı yoğun ziyaretler yapıldı. Çeşitli ülkelerle siyasî, ekonomik işbirlikleri, ticaret antlaşmaları imzalandı.

Arap Devletleri Birliği’nin Genel Sekreteri Türkiye’ye resmî ziyarette bulundu. ıslâm dünyasına açılmanın bir yeni adımı olarak Türkiye ile ıstiklâl Savaşına her türlü desteği veren Hint Müslümanların kurduğu Pakistan’la savunma ve dostluk mutâbakatı imzalandı.

40. Dünya Parlamenterler Konferansı ıstanbul’da toplandı. Süveyş Kanalı için yapılan 2. Londra Konferansına Türkiye heyet gönderdi. Türkiye, NATO’ya dâvet edildi ve üyelik antlaşması imzalandı, BM Güvenlik Konseyi üyeliğine seçildi. Bağdat Paktı’yla Türkiye, Irak ve Pakistan arasında karşılıklı işbirliği antlaşması imzalandı. Antlaşmaya daha sonra ıran ve ıngiltere de katıldı. ABD ise “gözlemci” oldu.

Bu arada Hilâfetin ilgâsına ve Hanedânı Osmanînin Türkiye Cumhuriyeti memâliki hâricine çıkarılmasına dair 431 sayılı kanunun 2. maddesinin değiştirilmesiyle, Türkiye’ye gelmeleri ve geçmeleri yasak olan Osmanlı hanedânı kadınları yasak dışında tutuldu. Erzurum Aziziye tabyasını kahramanca savunan Nene Hatun’a maaş bağlanması Meclis’te kabul edildi. Çanakkale şehitler Abidesi’nin yapılmasına başlandı.


DEMOKRASıYE KARşI TAHRıK

Düşünce ve ifâde hürriyetinde, temel hak ve hürriyetlerde de büyük açılımlar elde edildi. Çeşitli sivil örgütlerin, dernek ve vakıfların kurulmasına fırsat verildi. Meclis’te Türk Ceza Kanunu’nun 141. ve 142. maddeleri değiştirildi. Hür Mason Teşkilâtı kapatıldı. Din ve hürriyetleri hakkında kanun kabul edildi. Din dersleri ortaokullarda zorunlu hale getirildi. Seçim Kanununda değişiklik yapıldı.

Ne var ki halkı kamplaşma ve kutuplaşmaya iten tahrikler devam etti. Amaç, Demokrat Parti’nin önünü kesmekle Türkiye’nin önünü kesmekti. Maddî ve mânevî kalkınmasını baltalamaktı. Kırşehir’de “Atatürk büstü”nün saldırıya uğramasıyla başlayan tahrikler zinciri bunun içindi. Bu saldırıyı kınamak için büyük bir miting düzenlenmesi de. Keza Ankara’da büste ve “Atatürk heykellerine saldıran” 100’den fazla “Ticanî tarikatı üyesi” Ankara’da tutuklanması da…

O denli ki şamatalar karşısında hükûmet, “Atatürk reformlarının ve büstlerinin korunması” maksadıyla 5816 sayılı “Atatürk’ü Koruma Kanunu”nu çıkarmak durumunda kaldı.

Ve Vatan gazetesi Başyazarı Ahmet Emin Yalman’ın Malatya’da uğradığı silâhlı saldırıyla yaralanması, gerginlik ve tahrikleri daha da tırmandırdı. Onlarca kişi tutuklandı. Bu bahaneyle Menderes hükûmetine ve DP’ye büyük ithamlarda bulunuldu. “ırticayı himâye ettiği” nutukları atıldı.

Bütün şaşırtma ve propagandalara rağmen 1954 seçimlerini CHP’nin 31 milletvekiline karşı DP 305 milletvekiliyle kazandı. Ama demokrasi dışı mihrakların demokrasiye ve millete saygısı yoktu…

11.01.2009

E-Posta: cevher@yeniasya.com.tr

6

11.01.2009, 22:27

Demokrat Partinin seyir defteri (4)

Cevher ıLHAN

Demokrat Partinin seyir defteri (4)




Demokrat Parti’yi demokratik yollarla devre dışı bıraktıramayan ve Halk Partisi ile Millet Partisini milletin irâdesiyle iktidara getiremeyen mihraklar, demokrasiyi tahrip eden ve Türkiye’nin maddî ve mânevî kalkınmasının önüne takoz koyup barış ve huzuru bozan tahriklere devam ettiler.

1955’in 6-7 Eylül olayları bunlardan biri idi. “Atatürk’ün Selânik’te doğduğu eve bomba atıldı” şâyiasıyla ıstanbul ve ızmir’de Rum azınlığa yönelik yağma ve teröre varan olaylar çıkarıldı, kargaşa meydana getirildi. Maksat, Türkiye’yi anarşi ve kaosa itmek ve Demokrat Parti iktidarını acziyetle itham ederek iktidardan etmekti.

Belli ki olaylar, ecnebi istihbarat servislerinin demokrasiye ve meşrû iktidara bir komplosuydu. Ancak Demokrat iktidarın dirâyetiyle Türkiye kısa zamanda kendini toparladı. ıç ve dış mihraklar bunu başaramadılar. Olaylardan sonra 5104 kişi tutuklandı, vatandaşların zararları tazmin edildi.

Bütün engellemelere rağmen iktisadî kalkınma hamlesi sürdü. Bu süreçte ızmit Petrol Rafinerisinin temeli atıldı. Soma Termik Santralı ve Kemer Barajı ve Hidroelektrik santralleri açıldı. Ülke şantiye yerine döndü, yüzlerce fabrika üretime başladı.


LONDRA VE ZÜRıH ANTLAşMALARIYLA

KIBRIS’TA GARANTÖRLÜK…

Fakat Türkiye’nin büyümesini, dünyada ve bölgede lider konumuna gelip ilerlemesini istemeyen dahilî ve hâricî merkezler, tek parti özlemi içindeki basını ve demokrasi dışı odakları kışkırttılar. Demokrat Parti’nin önüne her türlü bâdireyi çıkardılar.

Tâbirlerince “Menderes’i ipe götüren” tertiplerle senaryolar sahnelendi. Demokrat Parti’yi zaafa uğratmak için peşpeşe kurulan muvazaa partilere prim verildi. Halk Partisi’nin işini kolaylaştıran Hürriyet Partisi, Cumhuriyetçi Millet Partisi ve benzerleri parlatılmaya çalışıldı.

Ne var ki bütün bunlara rağmen 1957 genel seçimlerini de DP 424 milletvekiliyle kazandı. CHP 173, CMP 4, HP 4 ve 2 bağımsız milletvekiliyle kaldı…

Kaderin bir cilvesi olarak, tıpkı 12 Eylül’de Genelkurmay Başkanı yaptığı Org. Evren’in darbeyle Adalet Partisi hükümetini devirmesi gibi, DP hükûmeti de daha sonra Yassıada’da yargılanan Orgeneral Rüştü Erdelhun’u Genelkurmay Başkanı yaparken, 1960 ihtilâliyle kendisini atayan hükümeti devirecek Org. Cemal Gürsel’i Kara Kuvvetleri Komutanlığına getirdi. Bu arada Demokrat Parti hükümetinin 1956’da Kıbrıs konusunda ıngilizlerle başlattığı görüşmeler devam etti. Adada Müslüman halkı korumak için Türk Mukâvemet Teşkilâtı kuruldu.

Başbakan Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Kıbrıs’ı işgalci ıngiliz’in elinden almaya kararlıydı. Önce 11 şubat 1959’da Türkiye ile Yunanistan arasında “Zürih Anlaşması” imzalandı. Ardından 17 şubat’ta ıngiliz-Türk-Yunan görüşmeleri için ıngiltere’ye giden Başbakan Menderes’i ve Türk heyetini götüren uçak Gatwick Havaalanı yakınlarında düşüp parçalandı. Menderes’in kurtulduğu kazada on dört kişi öldü.

19 şubat’ta Menderes yaralı olarak kaldığı Londra Kliniğinde “Londra Antlaşması”nı imzalandı. ıngiliz egemenliğinin bir yıl içinde kurulacak Kıbrıs Cumhuriyetine devredilmesi kararı alındı ve Türkiye’nin tezi başarıldı; Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu.

Kısacası Merhum Menderes ve Zorlu, Londra ve Zürih antlaşmalarıyla Türkiye’ye “garantörlük” hakkını kazandırarak Kıbrıs’ı ıngiltere’nin kursağından çekip aldı…


“HALKÇILAR, IRKÇILIğI ELDE EDıP…”

Türkiye demokraside, özgürlüklerde, ekonomide ve beynelmilel zeminlerde ciddî kazanımlar elde ediyordu. Ankara dış politikada başarı üzerine başarıya imza atıyordu.

Bu süreçte Türkiye, Avrupa Birliği’nin temelini teşkil eden Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) adaylığı için resmen başvurdu.

Ankara Bağdat Paktı’nın merkezi oldu. Bağdat Paktı’nın adı Merkezî Anlaşma Teşkilâtına (CENTO) çevrildi. Lâkin Türkiye’nin önünü kesmek için içte gerginlik ve iç çatışmayı çıkaracak provokasyonlar bir bir devreye sokuldu. Kıbrıs yine karıştırılmak istendi. Kıbrıs’ta zulüm ve terör eylemleri yeniden başladı…

Başbakan Menderes’in Balıkesir’deki konuşmasına, “Sehpalar kurulursa nasıl işleyeceğini kimse bilmez” cevabını veren CHP Genel Başkanı ınönü’nün her gittiği yerde hâdiseler çıktı. Binlerce vatandaşın tepkisinin inadına ınönü Anadolu şehirlerini gezdi. “CHP otobüsü” taşlı saldırılara uğradı.

Tahrikler daha da arttırıldı. Uşak’ta, Denizli’de, ıstanbul’da ınönü’yü protesto eden olaylar çıktı. Kışkırtıcı yayınlarda bulunan bazı gazete ve mecmuaların yayını durduruldu. Bazı subayların “isyan kışkırtıcılığı yapmak” ve “fesat çıkarmak” suçlarından tutuklandıkları açıklandı.

Uyarılar etkili olmuyor; Türkiye göz göre göre kargaşaya sürüklenmek isteniyordu. Halk Partisi’nin tahriklerine ne yazık ki Millet Partisi’nin türevleri de destek veriyordu.

Kısacası Demokratlara hitaben yazdığı mektupta “ehemmiyetli bir mesele-i vataniye”yi haber veren Bediüzzaman’ın, “Yoksa sizin yapmadığınız, eskiden beri cinâyetleri nasıl eski partiye yüklüyorlarsa, size de yükleyip, Halkçılar ırkçılığı elde edip, tam sizi mağlûp etmeye bir ihtimâl-i kavî hissettim ve ıslâmiyet nâmına telâş ediyorum” ikazın mânâsı tecellî ediyordu… (Emirdağ Lâhikası, 386-887)

12.01.2009

E-Posta: cevher@yeniasya.com.tr

7

12.01.2009, 23:09

Demokrat Partinin seyir defteri (5)

Cevher ıLHAN

Demokrat Partinin seyir defteri (5)





Demokrat Partiye karşı daha ilk günde başlayan yıpratma ve tahriklerin ardı arkası kesilmedi. 1960’a gelindiğinde Menderes’in erken seçimlere gidileceğini ve millet irâdesinin yenileceğini açıklamasına rağmen, darbe plânına devam edildi.


Bunun üzerine Başbakan Adnan Menderes, 13 şubat’ta ıskenderun’da muhalefetin “nifak cephesi” olduğunu söyledi. Yurt sathındaki olayları araştırmak için Meclis’te Tahkikat Encümeni Selâhiyet Kanunu çıkarıldı. ıstanbul ve Ankara’da sıkıyönetim ilân edildi.


28 Nisan’da ıstanbul Üniversitesinde hükümet aleyhinde gösteriler yaptılar. Olayların artması üzerine 29 Nisan’da her türlü toplantı, sıkıyönetimce yasaklandı. 2 Mayıs’ta ıstanbul’da NATO Dışişleri Bakanları Konferansı başladı. 3 Mayıs’ta Kara Kuvvetleri Komutanı Gürsel, hükümeti uyarmak için Millî Savunma Bakanı Ethem Menderes’e bir mektup gönderdi.


5 Mayıs’ta bu kez Ankara’da öğrenciler “555K” koduyla Kızılay’da bir gösteri yaptı. Başbakan Menderes, büyük bir cesaretle kalabalığın şaşkın bakışları arasında göstericilerin arasına girdi; bazıları Menderes’in yakasına yapıştılar. “Hürriyet istiyoruz!” diye bağıranlara Menderes, “ışte Başbakan’ın yakasına yapışıyorsunuz, işte hürriyet!” diye cevap verdi. 21 Mayıs’ta Harp Okulu öğrencileri sokağa dökülerek hükûmet aleyhinde yürüyüş yaptı...


27 MAYIS; DEMOKRASıYı


TAHRıP VE “MUVAZAA SıYASET”ı


Ve 27 Mayıs, ordu darbeyle yönetime el koydu. Millî Birlik Komitesi kuruldu, başkanlığına Gürsel getirildi; Başbakanlığı ve Millî Savunma Bakanlığını da üstlendi. Başbakan Kütahya yolunda tutuklandı. Cumhurbaşkanı ve bakanlar gözetim altına alındı.


29 Mayıs’ta çoğu Kara Harp Okulunda gözaltında tutulan 150 kişilik bakanlar ve Demokrat Parti milletvekilleri uçakla Yassıada’ya götürüldü. 30 Mayıs’ta “ihtilâl hükûmeti” kuruldu. 12 Haziran’da, MBK geçici Anayasa’yı kabul etti ve bir gün sonra MBK üyeleri açıklandı; 1961 seçimlerinden sonra “tabiî senatör” olarak Cumhuriyet Senatosuna geçtiler.


11 Temmuz’da idam cezasında yaş sınırı kaldırıldı ve hemen ardından Cumhurbaşkanı vatana ihânet suçuyla Yüce Divan’a verildi. 3 Ağustos’ta aralarında Genelkurmay Başkanının da bulunduğu 235 general ve amiral emekliye sevk edildi. 21 Ağustos’ta 3400 subay daha emekli edildi. 23 Ağustos’ta 400 polis emekli edildi, 600’ün üzerindeki emniyet mensubunun yeri değiştirildi.


1 Eylül’de DP’nin mallarına el konuldu ve 29 Eylül’de kapatıldı. 7 Aralık MBK Kurucu Meclis Yasasını kabul etti.


1961 Temmuz’unda Türkiye’nin AET’ye katılma teklifi reddedildi. Demokrat Partililer “demokrasinin Kerbelâsı” Yassıada’da yargılanırken 24 Ağustos’ta CHP’nin 14. Kurultayı yapıldı; ınönü yeniden genel başkan seçildi.


15 Eylül’de Yassıada Mahkemesi, kapatılan DP’nin 15 üyesi hakkında ölüm, 32 üyesi hakkında müebbet hapis cezası verdi. 16 Eylül; darbe cinâyetine cinayetler eklendi. Maliye Bakanı Hasan Polatkan ile Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu asıldı; ve 17 Eylül; Adnan Menderes idam edildi. 65 yaşını aşan Bayar ile öteki idam cezaları müebbede çevrildi...


Bütün bunlara rağmen onca baskı ve hileyle yapılan 15 Ekim 1961 seçimlerindeki çarpıtma ve zorlamalara rağmen CHP 173, AP 158, CKMP 65, YTP 54 milletvekili aldı. Yine de CHP, DP’nin yerine geçen AP’den ancak 15 milletvekili fazla çıkarabildi. AP, 70 senatörle Senatoda birinci parti oldu. CHP ancak 36, YTP 28 CKMP 16 senatörlük elde etti. 15 Kasım’da CHP-AP koalisyon hükümeti protokolü imzalandı; 30 Kasım’da, Ankara ve ıstanbul’da sıkıyönetim sona erdi.


Maksat, Demokrat Parti’yi tasfiye etmek, en azından devre dışı bıraktırmaktı. Fakat millet “muvazaa siyaset”i kabul etmemişti. Bütün şaşırtmalara mukabil, ülkeyi demokratik bir zemine kavuşturan yegâne siyasî hareket olan Demokrat Parti’nin devamı partilere itibar etmekteydi.




DP’YE “NEFES


ALDIRMAYACAK” TERTıPLER…


Türkiye’nin maddî ve mânevî kalkınma hamlesi Adalet Partisi ve Doğru Yol Partisi ile devam etti. Barajlara barajlar, yollara otobanlar, fabrikalara fabrikalar, santrallere santraller kattı. Keban’a GAP ilâve edildi. Yıllar boyu yüzde 8 büyüme sürdü. AP’nin önü de muhtıra ve darbelerle kesildi. 27 Mayıs ihtilâli sonrasında olduğu gibi 12 Mart 1971 muhtırası ve 12 Eylül 1980 darbelerinin ardındaki ara dönemlerde de muvazaalı partilerle vesâyetli siyaset tezgâhı kuruldu.


Peşinden 12 Eylül darbesiyle kapatılan AP’nin yerine geçen Büyük Türkiye Partisine ancak 11 gün tahammül edildi, BTP ıhtilâl Konseyi bildirisiyle kapatıldı. “1982 darbe anayasası”na ve siyasî yasaklara karşı demokratik mücadele veren DYP’nin seçimlere katılması engellenerek cezalandırıldı. Defalarca veto üstüne veto yedi.


Siyasî yasaklarla mücadelenin başını DYP çekti ve referandumla yasaklar kaldırıldı. Ne var ki 28 şubat “postmodern darbe” sürecinde de en çok iktidar ortağı DYP mağdur edildi.


Kısacası Demokrat Parti’nin siyasî muârızları hep “akredite” edildi; DP ve devamı partiler baskılara mâruz kaldılar. Dünden bugüne “demokrat misyona nefes aldırmayacak” komplolar kuruldu.


“Yeter söz milletindir” diyen DP yüzde 57’lere varmıştı. Darbeyle yolunu kestiler. Bu dâvâyı devam ettiren, Türkiye’ye Türkiye’ler katan ve yüzde 54’ü aşan Adalet Partisi de darbeyle kapatıldı.


“Konuşan Türkiye” için mücadele eden, onca baskı ve vetoya karşı 1991’de yüzde 27 ile birinci parti olan DYP’yi önce yüzde 12’lere, sonraki seçimlerde yüzde 9.5’e ve nihâyetinde 5.4’lere düşürüp barajın gerisinde bırakılmasında hep bu tezgâh ve plân işledi.


Bugün Türkiye’nin darbelere, ara dönemlere, demokrasinin katledilmesine ve inkıtaa uğratılmasına karşı verdiği yiğitçe demokrasi, hak ve özgürlükler mücadelesi için DP alternatifine ihtiyacı vardır.


Demokrat Parti’nin 63 yıllık siyasî tarihinde olduğu gibi, yine bütün bu engelleri aşması, tuzakları boşa çıkarması, oyunları tersyüz etmesi gerekir. Zira DP’ye yeltenmelerle, fotoğrafını merhum Menderes’in resminin yanına yapıştırıp “muhâfazakâr demokratım” demekle demokrat olunmadığı görülmekte…

13.01.2009

E-Posta: cevher@yeniasya.com.tr

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir