Giriş yapmadınız.

MeRCaNDeDe

Stajyer

  • Konuyu başlatan "MeRCaNDeDe"

Mesajlar: 119

Konum: ıstanbul

Meslek: Hamal

  • Özel mesaj gönder

1

16.06.2004, 15:12

Sırlı Emanetler



Gecenin bir vakti Babüssaade’nin büyük demir tokmakları vurulur. Burası Osmanlı’nın idare merkezi Topkapı Sarayı’nın orta kapısıdır ve bu kapıdan içeride padişahla yakın adamları yaşamaktadır.

Kapıağası Hasan Ağa, nöbet yerinden kalkar, Babüssaade’nin demir kanatlarını aralar. Kalabalık halde gelenler Arap elbiseli, Arap sîmâlı nûranî şahıslardır. Silah kuşanmışlar, ellerine bayrak almışlardır. Kapının yanında da dört nûranî kimse durmaktadır. Bunların ellerinde de birer sancak vardır. Kapıyı vuran şahsın elinde ise padişahın ak sancağı bulunmaktadır. Rüyasında Hasan Ağa’ya der ki: “Bu gördüğün Resul’ün (sas) ashabıdır. Bizi Resul (sas) gönderip selam etti ve buyurdu ki; ‘Kalkıp gelsin! Haremeyn hizmeti ona verildi. Bu gördüğün dört kimseden bu Ebu Bekr-i Sıddîk, bu Ömerü’l-Faruk, bu Osman-ı Zinnureyn’dir. Seninle konuşan ben ise Ali bin Ebu Talib’im. Var Selim Han’a selam söyle.”

Birkaç saat sonra yanına geldiklerinde Hasan Ağa’yı gördüğü rüyanın ağırlığından şaşkın halde bulurlar. Önce hastalandığını sanırlar. Terden sırıksıklam olmuş elbiselerini değiştirirler. Bu durumun gördüğü rüyanın ağırlığından olduğunu anladıklarında bunu bir iş için oraya gelen padişahın nedimi Hasan Can’a da anlatmasını isterler.

Zaten Yavuz Sultan Selim de sabahtan beri Hasan Can’ı gördüğü rüyayı anlatması için sıkıştırmaktadır. Hasan Can, padişahın yanına döner; “Sultanım” der, “Sabahtan beri sorduğunuz rüyayı bu Hasan değil, bir başka Hasan, Kapı Ağası Hasan kulunuz görmüş!” der.

Rüyayı dinledikçe Yavuz’un gözleri yaşarır, yüzü kızarır. “Biz dememiş miydik ecdadımız memur olmadıkça bir yere sefer etmezlerdi diye. Onların her biri evliyalıktan nasipdar idi. Biz onlara benzemedik!” der.

Bu hadiseden sonra hazırlıklar tamamlanır, Mısır seferine çıkılır. Artık Mısır ve Hicaz Osmanlı padişahlarının idaresindedir. Bunun ilk tescili de 20 şubat 1517 Cuma günü gerçekleşir. Kahire’deki Melik Müeyyed Camii’nde hutbe Yavuz Sultan Selim adına okunur. Hatib, hutbede yeni halifenin adını söylerken o zamana kadar âdet olduğu üzere “Hâkimü’l-Haremeyni’ş-şerifeyn&# 8221; sıfatını kullandığında Yavuz seslenerek “Hadimü’l-Haremeyni’ş-şerifeyn&# 8221; demesini ister. Yani Mekke ve Medine’nin hakimi değil hadimi, hizmetçisi olarak görmektedir kendini.

Sefer dönüşü halkın tezahüratından kaçındığı için Üsküdar’dan bindiği bir kayıkla gece yarısı gizlice sarayına giren Yavuz Sultan Selim, beraberinde Peygamber Efendimiz’e ve mukaddes mekanlara ait bir kısım emanetleri de getirir. Topkapı Sarayı’nda kendi yaşadığı ve Has Oda denilen taht odasına, başucuna yerleştirir. Kendisiyle birlikte yaşayan en yakın kırk adamını muhafazasına tayin eder. Has Odalılar devlet ve padişah hizmetlerinin yanı sıra Hırka-i Saadet’i muhafaza edecekler, gereken hürmeti gösterecekler, yirmi dört saat yanında Kur’an-ı Kerim okuyup nöbet tutacaklardır. Beş asırlık bu nöbet halen devam ediyor.

Günümüzde Topkapı Sarayı Hırka-i Saadet Dairesi’nde bulunan emanetlerin hepsi Yavuz Sultan Selim’le birlikte gelmiş değil. Sahabilerin Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü vesselâm Efendimiz’den hatıra olarak saklayıp rahmet-i ilahîye vesile bildikleri emanetler kendilerinden sonra nesilden nesile taşınmıştı. Ailelerin ve resmi kurumların elindeki bu emanetlerin önemli kısmı zaman içinde padişahlar nezdinde toplandı. Kâbe ve Peygamber Efendimiz’in (sas) kabrinin tamirinden çıkan parçalar ile geçmiş peygamberlere, Sahabilere ve ıslâm büyüklerine ait hatıraların da ilavesiyle 20’inci asra gelindiğinde Topkapı Sarayı’nda maddi ve manevi açıdan değer biçilemeyecek bir hazine meydana gelmişti.

Emânât-ı Mübâreke, Osmanlı Sarayı’nda devamlı imtiyazlı bir mevkide bulunduruldu. Hepsi kıymetli kumaşlardan som sırma işlemeli bohçalara sarılıp altından, gümüşten, sedef kakmalı ahşaptan sandıklara konulurdu. Sandıklar padişahın mührüyle mühürlenir, altın/gümüş anahtarları padişah namına silahdar ağada bulunurdu. Padişahlar Rida-i Cenab-ı Peygamberî’nin (Hırka-i Saadet’in) muhafızı olmakla iftihar ederler, gece gündüz tazim ve hürmette kusur etmezlerdi. Sarayda yanıbaşlarında bulundurdukları gibi gittikleri seferlere de beraber götürürlerdi. Her yıl Ramazan ayının on beşinde gerçekleştirilen Hırka-i Saadet ziyareti Osmanlı protokolünün en önemli törenlerindendi.

Peygamber Efendimiz’in (sas) şanlı sancağı, saraydan çıkarılıp sancak alayı ile harbe gönderilirdi. Padişahlar Hırka-i Saadet Dairesi’nde yaşadıkları gibi vefatları vukuunda cenazeleri de burada yıkanıp kefenlenirdi.

ıki Cihan Sultanı (sas), çeşitli devlet büyükleriyle birlikte Bizans ımparatoru Herakliyus’a da bir elçi ile ıslam’a davet mektubu göndermişti. Herakliyus, gerçeği bildiği halde adamlarının kendisine inanmayacağından ve saltanatı kaybedebileceğinden korktuğu için iman etmedi. Fakat Resulullah’ın (sas) mektubunu altın bir mahfazanın içine yerleştirip sakladı. Peygamber Efendimiz (sas) Herakliyus’un inanmamakla kendisine yazık ettiğini söyleyip, mektubunu muhafaza ettikleri müddetçe evlatlarının saltanatının devam edeceğini bildirmişti. Tarihçiler hicretten 7 asır sonra bile aynı ailenin bu mektuba gösterdikleri saygı sebebiyle saltanatta bulunduklarını kaydeder. Ecdadımız da Allah’ın Habibi’nin (sas) izinde, gül kokusunu taşıyan hatıralarının gölgesinde iken rahmet-i ilahiyyenin rüzgarından istifade edecekleri itikadında idiler.

ıngilizler, emanetler konusunu Lozan’da masaya getirmek istediler. Filizlenmekte olan yeni Türk devleti böyle bir konuyu hiçbir şekilde tartışmaya açmadı. Mukaddes Emanetlerin, milletimize tevdi edilmiş bir vedia olarak muhafazasına devam edildi. 1960’lı yıllarda bir kısmı Topkapı Sarayı Müzesi’ne bağlı olarak ziyaretçilere açıldı. Birçoğu ise eskiden olduğu gibi kıymetli muhafazaları içinde kamuoyundan gizli kaldı. Mukaddes Emanetler ilk kez bir kitap ile günyüzüne çıkıyor. Topkapı Sarayı müdür yardımcılarından Hilmi Aydın tarafından yazılan ve Işık Yayınları’nca basılan “Hırka-i Saadet Dairesi ve Mukaddes Emanetler” isimli kitap Mukaddes Emanetler’i arkalarındaki Asr-ı Saadet’e kadar ulaşan hikayeleriyle birlikte anlatıyor. Hazırlanışında araştırmacı Ahmet Doğru’nun da önemli katkısı olduğu belirtilen eserde emanetlerin birçoğunun ilk kez çekilmiş fotoğraları da yer alıyor.

Birinci Dünya Savaşı’nda Medine’nin teslimi söz konusu olunca şanlı Medine Müdafii Fahreddin Paşa, Mescid-i Nebevi’de bulunan bir kısım emanetler ile, yüzyıllar boyunca hükümdarlar tarafından buraya vakfedilen ve Resûlullah’ın (sas) komşuluğunu yapan kıymetli eşyaları zayi olmaması için trene yükledi ve ıstanbul’a gönderdi. ıhtiyat mülazımlarından ıdris Sabih Bey’in Medine Müdafaası sırasında Hazreti Peygamberimiz’e (sas) hitaben yazıp, Fahreddin Paşa’ya ithaf ettiği şiir, o günlerde yaşanan duygular kadar Emanât-ı Mübâreke’yi muhafaza edenlerin gönül dünyasını yansıtması bakımından da kayda değer özellikler taşımaktadır:

AıLEM
Bir Savaşçıdır Kalbim...

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

2

27.05.2005, 20:44

selamın aleykum

Ahir zamanda MehdiAS ın ordusunun peygamberimizin bayrağını çıkaracağı söyleniyor..bu doğru mudur?

3

27.05.2005, 20:58

şimdi birader, müzeden Mehdi aleyhisselam nasıl alacak sancağı da harbe gidecek? Çalacak mı?

Buradaki bayrak teşbihat olmasın?
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

4

27.05.2005, 21:02

selamın aleykum

Abi bütün hadislerde teşbih midir yani bilindiği üzere bayrak topkapıda...bunun buradan çıkarılacağı soyleniyor..?
Yine de En doğrusunu Allah bilir...

5

27.05.2005, 21:42

Abi bu bayrağı buradan çalmadan çıkarmak zor. Çalmadan olursa, o zaman büyük bir hükümdar, nüfuzlu bir lider olur, o zaman da herkes tanır Mehdi olduğunu.

Hikmet-i ipham bahsine bak.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Zülfikar

Stajyer

Mesajlar: 117

Konum: istanbul

Meslek: öğrenci

Hobiler: tasavvuf

  • Özel mesaj gönder

6

02.06.2005, 20:15

esselamın aleyküm kardeşlerim

kardeşlerim hadis şayet temsili değilse eğer diğer hadislerde madden zuhur edicek demektir o durum da mehdi hz. efendimizin bayrağını çalmasına gerek kalmıcak şayet dediğim gibi bütün bu hadisler temsil değilse mehdi hz. öyle bir zamanda gelicekki sancağı bekliyen insan olmıcak zaten herkesin ümidinin kırıldığı tamam bu iş buraya kadarmış dediği zamda ve insanların dayanacak bir dal aradığı zamanda gelicektir ki sancağı almakta zor olmasa gerek ve rabbimin izniyle koyulduğu gibi alıcak evet böylece herkes bilecek onu. müneccimliğe gerek kalmaz :) tabi bu söylediklerim hadislerin zuhur etmesiyle olur buna temsil diyenlerde olucaktır aksini söyliyenlerde ben üzstadın ikisinede açık kapı bırakması sebebiyle bende ikisini göz önünde bulunduruyorum. şayet o mübarek gelise zannım odur ki bizim dönemimiz olr rabbim uzun ömür verirrse bize, bu soruların cevabı daha iyi anlaşılır allaha emanet olun.

Saygılarımla...
Seyfullah Putkıran

Risale Okuyorum

Üyeliği İptal Edildi

  • "Risale Okuyorum" bir erkek
  • "Risale Okuyorum" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 663

Konum: Ankara

Meslek: Öğrenci

Hobiler: İnternet, Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

7

03.06.2005, 17:07

Konu mehdi değil sanırım. Konu sapmaya başladı. M. Ali abi ilgilenebilirsin sanırım... :!:
"şimdi oku, kabirde okuyamazsın!" (Zübeyir Gündüzalp)

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir