Giriş yapmadınız.

Sultan

Stajyer

  • Konuyu başlatan "Sultan"

Mesajlar: 99

Konum: Kütahya

Meslek: Dağcı

Hobiler: Kızak, yüzme, orman gezileri

  • Özel mesaj gönder

1

29.02.2004, 21:19

Çeçenler teröristtir. Doğu Türkistan yok, Çin var

“Doğu Türkistan ve Çin insanseverliği” başlıklı yazıyla, meğer korku içindeki birçok kimsenin yarasına parmak basmışım. Yaşadıkları, Çin zindanlarında çile çekme ve can korkusu...

Birkaç sene önce Çin’de yaşanan Tienenman Meydanı katliâmı ve Çin’deki diğer idam haberleri hatırlanırsa, korku içinde olan bu insanların ne kadar haklı oldukları anlaşılır. Okuyucularımızdan M.E. bu korkuyu yaşayanlardan sadece biri.

Doğma büyüme Doğu Türkistanlı olan M.E., Çin zulmüne dayanamayarak, 1994’te sahte bir pasaportla canını Tayland’a zor atmış. Ama orada da rahat olamamış. ıki sene kadar hapiste kalmış. Neyse ki, Türkiye Dışişleri tarafından kurtarılıp Türkiye’ye gelmiş. 7 senedir Türkiye’de siyasî mülteci olarak bulunuyormuş.

Artık tehlikeyi atlattım diye düşünürken, şimdi yeni bir korkuyla karşı karşıya kalmış. Kendisine, şimdi de Türkiye’yi terketmesi, ya Çin’e veya başka bir ülkeye gitmesi isteniyormuş.

M.E, ne yapacağını şaşırmış vaziyette. Diyor ki; “şimdi Türkiye beni acaba Çin’e geri verir mi diye korkuyorum. Çin elçiliği aslında bana pasaport vermez. Ama verirse başka bir ülkeye değil, ancak Çin’e yollar ve hapse attırır. Birçok arkadaşım zaten şu anda orada hapisteler.” Ve sitemle acı acı ekliyor: “Demek ki Türkiye’nin millî siyaseti değişmiş.”

Ey sevgili M.E.!.. Biz işte buyuz. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmamak için, bizi iyi öğrenip de ondan sonra gelseniz olmaz mıydı?..

Bu memlekette, 30 küsür sene önce bir cumhurbaşkanının (Cevdet Sunay), koltuğuna ilk defa otururken Besmele çektiği için ne derece sert tenkitlere maruz kaldığını duymadınız mı?..

Daha yakın bir geçmişte, Afganistanlı mülteciler Türkiye’ye sığındıklarında, açlıktan kıvranan bu insanların önce karınlarını doyurmamız gerekirken, açlıkları-tokluklarını sormadan, misafir olduklarını bile düşünmeden, kadınlarının başlarını açmalarını istediğimizi de mi duymadınız?

Sevgili M.E. “Demek ki Türkiye’nin millî siyaseti değişmiş” diye sitem ediyorsunuz. Ama şunu bilmeliydiniz: Rusya, bildiğiniz gibi Çeçenistan’ı hem işgal edip halkını katliamdan geçiriyor, hem de vatanlarını müdafaa etmekten başka bir şey yapmayan Çeçenlere “terörist” diyor. Mazlumun yanında olması gereken biz ise, Rusya’ya gidip, orada Ruslar gibi konuştuk. “Biz terörizmin her türlüsüne karşıyız” diyerek, onlara destek verdik. “Evet, haklısınız. Çeçenler bize göre de teröristtir” demekle mazlum Çeçenleri kırdık, yaraladık, ittik.

Elbette ki, Türk halkına göre Çeçenler terörist değillerdir. Bunu söyleyenler yukardaki ağızlardır. Çeçenler terörist olsalar, cumhurbaşkanları baş terörist olması lâzım. Ama halk böyle kabul etmediği içindir ki, Çeçenlerin 2. Cumhurbaşkanı Selimhan Yandarbiyev’in öldürülmesine tepki gösteriyor ve halk olarak onun gıyâbî cenaze namazını kılıyoruz.

Bir de sizi doğrudan ilgilendiren yanlışımızı hatırlatayım sevgili M.E.

Biliyorsunuz ki, Ruslar Çeçenlere ne yapıyorsa, Çin de Doğu Türkistanlılara daha ağırını yapıyor. Zulümde sanki Rus-Çin yarışması var. Çin, Doğu Türkistan topraklarının işgalcisi vaziyetinde. Onlara göre Doğu Türkistan diye bir toprak parçası yok. Çin’e göre oralar Çin toprağı.

Peki bize, yani Türkiye’ye düşen ne? Rus-Çeçen meselesinde olduğu gibi, Doğu Türkistanlıları itip Çin’in yanında yer almak mıdır? Elbette değil, ama maalesef yaptığımız bu.
Çin’e gidip Çinlilerin ağzıyla konuşmak bize revâ mıydı! Değildi, ama onu da yaptık. Gidip, “Biz, Çin’in toprak bütünlüğüne saygılıyız” dedik. Yani, “Ey Çin! Doğu Türkistan toprakları sizin hakkınız” demek istedik. Doğu Türkistanlılara da, “Bizden size destek yok; bizim desteğimiz Çin’edir!” mesajını verip döndük.

Demek ki, Türk dış politikasına göre vaziyet şuymuş:
a) Rusya karşısında Çeçenler teröristtir. (Görmüyor musunuz, bunca Çeçen’in ölmesine rağmen ağzımızdan tek kelime çıkıyor mu?)
b) Doğu Türkistan toprakları Çin’indir... Var mı daha ötesi?..


Sevgili M.E., hâlâ “Demek ki Türkiye’nin millî siyaseti değişmiş” demeye lüzum var mı?..

Sevgili M.E’nin de bildiği gibi, Çin’e iade edilme halinde cezanın hafifi hapis... Normali ise fotoğraflarda görüldüğü gibi, başını eğip ensesine bir kurşun...

_____________________
Ali Eren - Vakit
29 subat 2004
Sevgi Çiçekleri

Mesajlar: 36

Konum: diyen dillerini yerim ben senin :)))

Meslek: Öğrenci

Hobiler: Müzik Sinema Bilgisayar Araba

  • Özel mesaj gönder

2

24.01.2005, 18:43

Başbakanlarımızdan birini dediği gibi
NO COMMENT
ıki Türlü Aç insan vardır. Biri bilimi arıyan, bii parayı arayan...

3

02.03.2005, 20:34

ilginç gerçekten ama dogru...bu türkiyenin başındakiler veya ust duzey mevkidekiler hep dine karsı... ama bu olaylar hep osmanlı nın cokus zamanlarında yapılan yabancı okullardan kaynaklanıyor....O zamanlar yapılan okullardan cıkanlar hep devletin ust mevkilerine geçmişler...tabi ki okullarda islam düşmanı olarak yetiştirilmişler...neyse daha bilgisi olan varsa aydınlatsın...tabi ki masonları da unutmamak gerek ıNGıLıZ CASUSUN ıTıRAFLARIYLA ıSLAM DÜşMANLAğI (HAKıKAT KıTABEVı) KESıNLıKLE OKUMANIZI TAVSıYE EDERıM...
Foruma 2 ayrı isim altında üye olup, iki ayrı isim altında mesaj yazdığı için üyeliği iptal edilmiştir.
Bakınız: Forum Kuralları, madde 4.2.14

(Webmaster)

Mesajlar: 10

Konum: TaTVaN

Meslek: bilgisayarcı

Hobiler: pc

  • Özel mesaj gönder

4

23.04.2005, 20:37

Bir Çeçen olmak

Ölürler ama boyun egmezler...

\"Çeçenler,bu övgülere layik olduklarini tarihleriyle,kanlariyla,canlariyla kanitladilar ...\"

Çeçenlerin milli karakteri üzerine çok sey söylenir. Bütün dag halklarinda oldugu gibi onlarin yapisinda da cografi muhitin, sert iklimin tesirinden söz edilir. Çeçenler psikolojik açidan melankolik sinifa dahil edilirler. Bu sayilarinin az, topraklarinin küçük olmasindan; asirlar boyunca yabancilarin isgaline karsi mücadele etmelerinden, büyük devletler kuramayislarindan kaynaklanir. Melankolik olmalarinin ikinci sebebi ise, Çeçen milli karakterinin bir özelligi olan \"Ciddiyet\"tir. Çeçenler hiçbir zaman yüksek sesle konusmaz, yerli yersiz gülmezler. Laubali ve bayagi davranislardan uzaktirlar. Çeçenler çok terbiyeli bir millettir. Konusurken yabancilarin, özellikle baska bir milletten olanin gözünün içine bakmazlar. Cevaplar ve sorulari kısa ve açiktir. sartlari nasil olursa olsun muhtaçlara ve düskünlere yardim elini uzatirlar. Dogru sözlü ve dürüsttürler. Yalan konusmak onlar için ölümden de beterdir. Verdikleri sözü mutlaka yerine getirirler. Vefa ve sadakat duygulari son derece gelismistir. Ayni zamanda temiz kalpli ve saftirlar.
Kolaylikla yalan ve hile tuzagina düsebilirler. Ancak kandirildiklarini anlayinca deliye dönerler. Hileyi bagislamazlar. Her konuda kin tutmazlar ama ayni zamanda öçlerinden korkmak gerekir.



Misafirperverlikleri dillere destandir. Evlerinde misafir olan bir kimsenin bir seyi begendigini hissederlerse degeri ne olursa olsun onu misafire bagislarlar. Çeçenler\'in yigitligi, mertligi hakkinda konusmak ise yersizdir. Onlari mahvetmek mümkündür, ancak itaat altina almak, asla !
Kisacasi Çeçenler karakter itibariyla çok seçkin bir millettir. Korkup çekinmenin, riya ve hilenin ne oldugunu bilmezler. Vatanperverlikleri ise dillere destandir.Dünya buna sahittir.
Bugün Allah için ne yaptın?

Zülfikar

Stajyer

Mesajlar: 117

Konum: istanbul

Meslek: öğrenci

Hobiler: tasavvuf

  • Özel mesaj gönder

5

26.05.2005, 10:09

çeçenler

esselamın aleyküm verahmetullah sevgili kardeşlerim
üzülmeyin gidişat türkiye ve dünyada biraz sıkıntıdan sonra rahatlıktır.
çeçenlerde bu konuda savaşmakta olna kardeşlerimizdendir.
bildiğim kadarıyla osmanlının yönetim biçimiyle insanlar yönetilip o düzende hareket etmektedidirler bu yüzdendirki teknolojisi ilerlemiş olan rusya onlara karşı zafer sağlayamamış sağlayamayacaklardır. çünkü rabbim inananlarla beraberdir. ne yazık ve üzücüdür ki Türkiye aslınıkısmen unutmuş kısmende inkar eden insanlarla doludur öyle ki direnen çeçenlere karşı gözükmektedir ve türkiyede olan merkezlerini kapatma kararı almış ve kapatmıştır orada görev yapan arkadaşlarım şuan sıkıntılı dönem geçirmekteler onlarla konuşurken siz osmanlını gururusunuz demiştim ve şimdide diyorum çeçenler osmalının izini devam ettiren tek ülke demek istiyorum ben onların bağımsızlığını benimsedim siz de benimseyin.
Bu din garip geldi ,garip gidiyor ne mutlu o gariplere!
Bir gün herşey çok güzel olucak
Allah'a emanet olun...
Seyfullah Putkıran

6

20.12.2005, 17:57

Selamun Aleykum,
ıhvanlar,
Bu Çeçen,Filistin,Keşmir...gibi olaylar bu dünyanın hususan müslümanların mütemadiyen kanayan yarası olmuştur.Tabi her meselede bizi sahil-i selamete çıkaran aziz üstadımız bu meselelerde de bize Kur'ani ve nurani çözümler getirmiştir.Bu mesele ile alakalı Risale-i Nur da birçok bahis var fakat bu yazı Risale-i Nur daki hakikatları icmalen beyan etmesi münasebetiyle ayrıca güncel olması hasiyetiyle Yeni Asyadaki basından seçmelerden iktibas edilmiştir.


Devlet kurmak dinin emri mi?



Uzun zamandır zihnimi meşgul eden bir konu vardı. Kendi kendime şunu soruyordum: Bir Müslüman’ın fert ve topluluk olarak dünya hayatındaki cehdinin nihai amacı nedir? Cehd, mücahede ve cihadın iki hedefi olduğunu düşünüyorum: 1) Allah’ın rızasına uygun yaşayabileceği, helal ve haramı hayatında tesis edebileceği özgür bir ortama kavuşması; 2) ıslami hakikatleri başkalarına tebliğ edebileceği, ifade özgürlüğüne sahip olabileceği imkan, güç ve araçlara sahip olması.

ıslam’ın siyasi boyutu üzerinde çokça kafa yormuş ve yazmış biri olarak bu iki hedeften vazgeçilmeyeceği kanaatindeyim. Bu konuya ‘Din, Devlet ve Demokrasi’ adlı kitabımda kısaca değinmiştim. (2001, ıstanbul, s. 122 vd.)

Pekiyi, eğer bu iki talebin karşılandığı siyasi, sosyal ve hukuki bir vasat temin edilmişse, Müslümanların son derece küçük azınlık olduğu bir yerde illa da bağımsızlık savaşı vermek gerekir mi? Her Müslüman küçük azınlığın bağımsız bir ulus devlet kurması dinin olmazsa olmaz emri mi? Mesela 150 milyonluk devasa Rusya denizinde, küçücük bir Müslüman ada olan Çeçenlerin illa da bağımsız bir devlet için savaşmaları gerekir mi? 1994 anlaşması onlara takviye edilmiş bir özerklik veriyordu; öylesine ki ıslam hukukunu uygulayabiliyorlardı. Kendi kaynaklarına büyük ölçüde sahiptiler, kimse onlara dil veya kültürel yönden bir empozede bulunmuyordu, sadece dış meselelerde Rusya’ya bağlı kalacaklardı. şartları daha da iyileştirilebilirdi. Bilindiği üzere Dağıstan’a saldırı oldu ve ilk günden konulan hedefe ulaşmak üzere silaha sarıldı. O günden bugüne kadar on binlerce insan hayatını kaybetti, bir nesil helake uğradı, siviller öldürüldü. Acaba bu doğru bir siyaset miydi?

Eğer özerklik çerçevesinde Çeçenya’da bir Müslüman toplum ortaya çıkıp enerjisini bağımsız ‘bir ulus devlet’ için değil de, komünizmden yeni çıkmış bütün eski Sovyetlere ıslamiyet’i tebliğ etmeye, güzelliklerini anlatmaya hasretseydi, acaba ıslamiyet bir anda dalga dalga bütün Rusya’ya yayılmaz mıydı? Var olan tüm olumsuzluklara ve aksi propagandaya rağmen ıslamiyet Rusya’da yayılıyor. Bu maliyeti çok yüksek savaş, söz konusu yayılmanın hızını kesmedi mi? Dünyanın diğer bölgelerinde Müslümanların giriştiği mücadele ve savaşların önemli bir kısmı bu çerçevede ele alınamaz mı?

Ali Bulaç,
Zaman, 23.11.2005

[/quote]

7

10.03.2006, 21:48

S.A

Allah Razı Olsun Kardeş
üzerinde düşünülüp Tartışılması Gereken Bir Mevzu
Binler Selam Ve Dua ıle

8

15.03.2006, 13:13

Dogu Türkistan'da Cin asimilesi



Doğu Türkistan halkının asimilasyonunu hızlandırmak için Çinlilerle Türklerin karşılıklı evlenmelerine çok büyük önem vermektedirler. Bunu özendirebilmek içinde Doğu Türkistanlı erkeklere 500 Dolar para vermekte, doğan çocuklar nüfus kütüğüne Çinli olarak yazılmaktadır. Boşanmak isteyen Türk erkeklerine ise 2000 Dolar ceza ödemesi gerektiği Bu parayı ise hiç kimse ömrü boyunca bir arada göremez. Çin resmi yayın organı olan "Sinkiang"(!) gazetesinin12 Eylül 1990 sayısına göre Hoten vilayetine bağlı Karakaş ilçesinde 18700 Müslüman anne adayı zorla ameliyat edilerek annelik yeteneği ortadan kaldırılmıştır.(Ellerinden alınmıştır)Bu sayı ise bu ilçede yaşayan toplam anne adayının tamamına yakındır.

Bu uygulama için ilçeye özel olarak Çinlilerden kurulu 432 kişilik bir sağlık ekibi(!) gönderilmiştir. Doğu Türkistan'da Karakaş gibi 127 ilçe mevcuttur. Buna göre 1990-1991yılları arasında 2 Milyondan fazla Müslüman kadının anne olma yeteneğini zorla kaybettirilmiştir.

Adının açıklanmasını istemeyen Doğu Türkistanlı bir kaynaktan alınan bilgilere göre Kızıl Çin yetkilileri mecburi doğum kontrolünü insanlık dışı bir yöntemle bütün ülke genelinde uygulamaya devam etmektedir.200 bin nüfuslu bir şehirde çocuk sahibi olabilecek 3500 kadın mecburi kontrole tabi tutularak bunlardan 953 kadın kürtaj olmaya zorlanmış ve 10.708 kadın çocuk sahibi olmaktan mahrum bırakılmıştır.180 bin nüfuslu başka bir vilayette ise yalnızca

1000 kadına çocuk sahibi olma hakkı bir çocukla sınırlandırarak verilmiştir. Bir başka deyişli 35 kadından birine bu hak çok ağır yükümlülüklerde yüklenerek verilmiştir.

En dehşet verici olanı ise hamile olduğunu öğrendikleri kadınları zorla evlerinden alıp son derece gayri sıhhi ortamlarda kısırlaştırmaları sınırlama fazlası olan çocukları ailelerine rağmen iğne ile öldürülmeleridir.Bu kadınlarımızın büyük çoğunluğu da tedavi göremediği için hayatını kaybetmektedir.

9

15.03.2006, 16:10

Cennet ucuz değil, cehennem lüzumsuz değil. Cehennem yaratılmamış olsa bile, hikmet iktiza ederki böyle alçak ve şerefsiz ekpekül küpekadan tekeppük etmiş köpekler için yaratılır. Bu namussuzları öldürsen yetecek mi cezası yoksa yanına kâr mı kalacak?
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

fatih112

Stajyer

  • "fatih112" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 62

Konum: SıVAS

Meslek: SERBSET

  • Özel mesaj gönder

10

02.11.2006, 08:28

Doğu Türkistan'ı bütünüyle yutmaya hazırlanan Çin, "Türkistan" ve "Uygur" kelimelerine bile tahammül edemiyor
Esaretteki Son Türk Yurdu

1878'de tümüyle işgal ettikleri Doğu Türkistan'a, "gasp edilen yeni ülke" anlamına gelen "şin-cian" adını veren Çinliler, o günden bugüne inanılmaz vahşet ve katliam örnekleri sergilediler. Binlerce yıllık tarihî Türk yurdu olduğu, kadim Çin kaynaklarınca bile mevsuk (belgeli) olan bu topraklarda, dünyanın görmezden geldiği, dramatik bir varlık mücadelesi yaşanıyor.
Asya kıtasının ortasındaki bir Türk yurdu, "Doğu Türkistan", acı olaylarla dünyanın gündemine gelmeye devam ediyor.

Adriyatik'ten Çin seddine Türk dünyası şeklinde ifade edilen çok geniş coğrafyanın en güzel kesimlerinden biri de Doğu Türkistan'dır. Türkler'in bozkır hayatından yerleşik hayata geçişlerinde önemli bir beşik vazifesi gören bu bölgede, Türk kültür ürünlerinin en muhteşemlerinin ortaya konulduğunu görmekteyiz.

Çinliler, 1878'de işgal ettikleri güzel Türk yurduna, zorla ele geçirilen yeni ülke manasına gelen "Hsinchiang" (Türkçe okunuşu şin-cian) adını verdiler. Bu şekilde binlerce yıllık bir Türk yurdunu sahiplenişlerini de, yeni ad koymak suretiyle dünyaya göstermeye çalışıyorlardı.

Ama, dünya kamuoyu, söz konusu ülkenin Türklere ait olduğunu, her yönüyle tamamen biliyordu. Bu yüzden doğu veya şarkî Türkistan; Batı literatüründe bile "Eastern Turkestan" şekliyle kullanılmaya devam etti. Geçen asrın sonu ve bu asrın başında çok sayıda batılı ilim adamı ve diğer görevli kişiler, Doğu Türkistan topraklarını ziyaret ettiler (bunlardan en meşhurları A. Stein, P. Pilliot, S. Hedin, A.V. Le Coq' dur). Onlar sayesinde modern dünya, bu güzel ülkeyi tanıma fırsatı buluyordu. Fakat yine onlar sayesinde, gerek arkeolojik, gerek yazma eserler gibi tarihî zenginlikler, Berlin, Londra, Paris gibi büyük Avrupa şehirlerinin müzelerine kaçırılıyordu.

Gaflet ya da kasıt!..

Ancak, hiç değilse doğu Türkistan ismi kullanılıyor, burasının tarihî Türk yurdu olduğu inkâr edilmiyordu. Ne var ki; 1949'da komünistlerin iş başına gelmesiyle Doğu Türkistan tamamen ezildi. Katliamlar, eskisinden çok daha kötü bir şekilde devam etti ve halen de ediyor. Doğu Türkistan dramının bir başka üzücü yanı daha bulunmaktadır. O da, Doğu Türkistan tabiri yerine, yabancı ve yerli basında Çinlilerin verdiği Hsinchiang (değişik transkripsiyonları Xin-kiang, Sin-kiang) isminin kullanılır hale gelmesidir. Özellikle son 20-30 yıldan beri, dünyanın önde gelen basın ajansları, Xin-kiang adıyla haberler yayınlamaktadır. Bundan daha da üzücü olanı, ülkemizdeki yazılı ve görüntülü medyanın büyük bir kısmının da bu ismi kullanmasıdır. Yabancı ajansların etkisi altında kalabilirler, ama hiç mi tarihî gerçekleri araştırmazlar?

Böyle yapmakla emperyalist Çin'in ekmeğine yağ sürmektedirler. Böylece doğu Türkistan adı unutulacak, yerine Hsin-chiang ifadesi yerleşecek ve dünya kamuoyuna; orada meydana gelen hadiseler, katliamlar ve diğer zulümler, Çin'in iç işi şeklinde takdim edilecektir.

Orada yaşayan insanların Türk, Doğu Türkistan'ın da bir Türk yurdu oluşu, dünya basın ajanslarını fazla ilgilendirmeyebilir. Batı âlemi şimdi, Doğu Türkistan'da yeni bulunan petrol, doğal gaz ve diğer madenlerle daha çok ilgilenecektir. Fakat, Türkiye'de bazı yayın organlarının inatla "Sincan" ya da "Sin-kiang" kelimelerini kullanmaları, insanın içini sızlatmaktadır.

Çin kaynakları ne diyor?

Bir tarihçi olarak, Doğu Türkistan'ın en eski devirlerinden itibaren bir Türk yurdu olduğunu göstermek istiyoruz. Doğu Türkistan'da, dört-altı bin yıl öncesine ait, mumyalanmış insan cesetlerinin bulunduğu konusunda son zamanlarda haberler gelmektedir. Japonların ve Çinlilerin yaptığı antropolojik incelemelere göre, ortaya çıkan cesetlerin şekli, Türk tipine uyuyor.

Tarihte, Doğu Türkistan'a çok ender de olsa Çin hâkimiyeti ulaşmıştır. Çevirdikleri entrikalar ve kandırdıkları bazı Türk boylarının yardımıyla geçici hâkimiyetler kurmuşlardır. Ancak, bunların hepsi semboliktir.

Çinlilerin asırlar önce kendi tuttukları resmî kayıtlarda, Doğu Türkistan'ın Türk ülkesi oluşuna işaret edilmiştir. Yani, bugün oraya şin-ciang adını vererek, Uygurları, Kazakları, Kırgızları vesair Türk gruplarını yok sayan Çin, iki bin yıldan fazla bir zaman öncesinde buraların, Türk boylarının hâkimiyetine girmiş olduğundan söz etmektedir. Zaten bugünün Çin haritasında ortalara düşen Tun-huang, o devirlerde Çin'in batısındaki en son sınır idi. Büyük Hun ımparatorluğu'nun hükümdarı Mo-tun, M.Ö. 201 yılından sonra, bütün Doğu Türkistan şehirlerini ele geçirip kendisine bağlamıştı. Bu durum birkaç yüzyıl devam etti.

Türkistan şehirlerine Türk hükümdarları hâkim olunca, buralarda oturan veya gelip geçen Sogdlu tüccarlara gayet iyi davranılmaya başlanmıştı. Çinliler, henüz bu devirlerde Tun-huang şehrinden batısını tanımadıkları için burasını, adı geçen kavmin tüccarlarına sormak suretiyle öğreniyorlardı.

Hun ımparatorluğu'ndan sonra, Afganistan'ın kuzeyi ile Batı Türkistan'ı içine alacak şekilde bir devlet kuran Akhunlar (350-558), Doğu Türkistan'ı da topraklarına katmışlardı. Yine, Doğu Türkistan, 552 yılında bağımsızlığını kazanan Göktürkler'in (542-745), Karadeniz'e kadar uzanan hâkimiyet sahasının tam ortasında yer alıyordu. Hattâ, Batı Göktürk Devleti'nin merkezi, bugünkü Karaşar'ın kuzeyinde idi.

Doğu Türkistan'da hâkimiyet kurmuş olan Türk devletlerinin zayıflamaya başlamasıyla Kaşgar, Yarkend, Hoten, Turfan, Kuca, Karaşar gibi şehir devletçikleri, bağımsızlıklarını ilan için Çin'e hediyeler göndermeye başlamışlardı. Çinliler de kendilerine hediye gönderilmesini, söz konusu devletçiklerin kendilerine bağlanmak istedikleri şeklinde telâkkî etmişlerdi.

ıslâm'la şekillenen medeniyet

Göktürk Devletinin zayıfladığı dönemlerde Karluk Türkleri, Tanrı Dağlarının kuzeyinden Doğu Türkistan'a sızmaya başladılar. Yine bu bölgeye 744 yılından itibaren de, hızla genişleyen Uygurlar hâkim oldular. Hattâ, burayı ele geçirmek üzere gelen Tibetlileri de geri püskürttüler. Bu devletin, 840'ta Kırgızlar tarafından ortadan kaldırılması üzerine Uygurlar ikiye ayrıldı. Bir kısmı Çin'in Kansu bölgesine giderken, önemli bir kütlesi de, önce Beşbalık'a, ardından da Kaşgar, Hoten ve diğer Doğu Türkistan şehirlerine yerleştiler. Aynı zamanlarda ıslâmiyet bu ülkede hızla yayılmaya başladı. 940 yılında Karahanlı Devleti'nin ıslâmiyeti resmî din olarak kabul etmesiyle, bütün ülke tamamen ıslâma girecektir.

ıslâm medeniyetine bir de yerleşik hayata geçiş eklenince, Doğu Türkistan'da kültürel eserler meydana getirilmeye başlandı. Yazılı sanat ve edebiyat ürünleri, duvar resimleri ve binalara ilaveten, ıslâmiyet'le birlikte, cami, külliye, medrese ve benzeri eserler inşa edildi. Türbeler vesair binalar da bunlara eklendi. Hattâ, Kur'an-ı Kerim Türkçe'ye tercüme edildi. Dîvân-ü Lügâti't-Türk ve Kutadgu Bilig gibi Türk dilinin en önemli klasikleri burada yazıldı. Kısacası, Uygur ve Karahanlı dönemlerinde, Türklüğün ve ıslâmiyet'in en güzel damgaları, Doğu Türkistan'a vurulmuş oldu.

Moğol hâkimiyeti

XII. asrın sonu ve XIII. asrın başlarında kuzeyden gelen, Moğol asıllı Karahıtaylar, bölgeyi ele geçirdiler. Müslüman halka gayet iyi davrandılarsa da, onların adına hareket eden Nayman asıllı Nestûrî Hıristiyan Küçlük, özellikle Kaşgar'da büyük katliamlar yaptı. ıslâmî kıyafetle gezmeyi yasakladığı gibi, müezzinleri minarelerden attırdı. Kulaklarını kestirdi. Onun yaptığı zulüm ve katliâmdan dolayı, Doğu Türkistan halkı, Cengiz Han'ın ordularını bir kurtarıcı gibi karşılamıştır.

Cengiz Han'ın ölümünden sonra oğlu Çağatay'ın hissesine düşen Doğu Türkistan, uzun süre, bu adla anılan devletin idaresinde kaldı. Çağatay'ın soyundan gelenler kendi aralarında, Timuroğulları da kendi aralarında, Doğu Türkistan'a hâkimiyet için mücadele edip durdular. Halk, söz konusu mücadele ve çekişmelerden bıktı ise de, fazla büyük bir felakete sürüklenmedi. En sonunda, Saidiye adı verilen hanedan, bir süre bu bölgeye hâkim olduktan sonra, XVII. asrın başında, Hocalar Devri denilen yeni bir kargaşa dönemi başladı. Din adamlarının kendi aralarında anlaşamamaları yüzünden halk da bölündü. Ne yazık ki, yaklaşan Çin tehlikesinin farkına varamadılar.

Çin tasallutu başlıyor

XVII. asrın ortasında, yerli Ming hanedanını devirerek iş başına gelen Mançu asıllı Ch'ing hanedanı, Moğolistan ve Cungarya'nın işgalini tamamladıktan sonra, Doğu Türkistan'a yöneldi. 1754'te Kaşgar istila edildi. 1759 yılında Mançular, Doğu Türkistan'ı tamamen ele geçirmişlerdi. Çin esaretine karşı uzun süren mücadele, düşmanın kuvveti yüzünden başarıya ulaşamıyordu. 1826'da büyük bir ayaklanma oldu. Cihangir önderliğindeki bu hareketle Kaşgar ve birkaç şehir kurtarıldı ise de, ayaklanmanın lideri yakalanarak demir bir kafes içinde Çin'in başkenti Pekin'e (kötü söz kullanımı yasaktır)ürülmüş, orada teşhir edildikten sonra öldürülmüştür.

Buna rağmen Doğu Türkistan'daki bağımsızlık mücadelesi hiç durmamış, aksine daha da artmıştır. 1865'te Yakup Han, Batı Türkistan'da Ruslara karşı başarıyla mücadele ettikten sonra Kaşgar'a geçerek Yarkend'le birlikte bölgenin hâkimi olmuş ve bu bölgenin bağımsızlığını ilan etmiştir. Akabinde derhal, Osmanlı Devleti ve ıngiltere ile temasa geçerek ıstanbul'a ve Londra'ya elçiler göndermiştir.

ıstanbul'a gelen elçi Seyyid Yakub Hoca Töre, çok iyi karşılanmıştı. Osmanlı padişahı Sultan Abdülaziz Han'a bağlılığını bildiren Yakub Han, onun adına hutbe okutup para bastırmıştır. Fakat, çok uzun süren hazırlıklardan sonra yeniden harekete geçen Çin, Doğu Türkistan üzerine büyük bir saldırı düzenlemiş, bu sırada Yakub Han da vefat etmişti. Halefleri, birbirleri ile mücadele ederken, Çinliler zaten Doğu Türkistan'ı işgal etmişlerdi. 16 Mayıs 1878'de bunu resmen bütün dünyaya ilan ettiler. Yukarıda da söylediğimiz gibi Doğu Türkistan'a, 18 Kasım 1884'te Çin ımparatorunun emriyle şin-ciang adını verdiler.

1911'deki demokratik devrimden sonra da, Doğu Türkistan'daki baskıcı Çin idaresi devam etti. 1931'de Kumul'da bir isyan patlak verdi. Bunu, 1933 yılındaki Hoten ve Turfan ayaklanmaları izledi. 12 Kasım 1933'te şarkî Türkistan Türk ıslâm Cumhuriyeti adıyla, Sabit Damolla başkanlığında Kaşgar'da yeni bir devlet kuruldu. Fakat Ruslar, sınırlarında, bağımsız bir Türk devleti istemiyorlardı. Hemen harekete geçtiler. Çinlilere askerî yardımda bulundukları gibi, yeni devletin önde gelen liderlerinden Hoca Niyaz Hacı'nın ihanet etmesini sağladılar. Neticede bağımsız devlet ortadan kaldırıldı. 1944'te yeniden bu sefer Kulca'da, 12 Kasım'da, bir devlet daha kuruldu. Bu devletin adı şarkî Türkistan Cumhuriyeti idi. Bunun da başkanı Ali Han Töre oldu. 1949'daki komünist işgaline kadar, mücadele bütün hızıyla sürdü. Binlerce, yüzbinlerce kahraman, Doğu Türkistan'ın bağımsızlığı için can verdi.

Çin, başaramayacak

1949'dan sonra Çin'e hâkim olan komünist yönetim, bir çığ gibi Doğu Türkistan'ın üzerine çöktü. Yakalanan çok sayıda lider katledildi, kaçabilenler Himalayalar'ı aşıp Hindistan'a, oradan da Türkiye'ye ulaştılar.

1955 yılının Eylül ayında, şincan Uygur Otonom Bölgesi adını alan Doğu Türkistan'ın bir Türk yurdu olduğu gerçeğini perdelemek için zamanla Uygur ismi kaldırılıp, sadece Çince ismi kullanılmaya başlandı.

Bir zamanlar adını dahi duymadıkları; ancak Sogdlu tüccarlardan sorup öğrendikleri Doğu Türkistan'ın, kadim Çin toprağı olduğunu iddia eden kıdemli emperyalist Çin, neticede halen bu ülkeyi işgali altında tutuyor.

ışgali tamamlamak ve Doğu Türkistan'daki Türk varlığını tamamen yok etmek için buraya sürekli Çinli nüfus yerleştiren; baskı, zulüm ve katliâma devam eden Çin yönetimi, emeline ulaşamayacak. Çünkü, her şeye rağmen, Doğu Türkistan'da hürriyet ve istiklâl ateşi sönmedi. Mücadele şuurlanarak ve artarak devam ediyor.

Doç. Dr. Ahmet Taşağıl/Tarih ve Medeniyet, Sayı 37'dan ALINTI
Vatan Sevigisi ımandandır.

11

30.11.2006, 09:59

Doğu Türkistan, Türk tarihi için önemli bir yerdir.Eski Türk devletleri için doğu kutsal idi.Hatta devlet ikiye bölündüğünde Batı, Doğu'ya bağlıydı.

Ve Türkistan herkes için kanayan bir yaradır.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir