Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

161

11.11.2007, 23:36

Atatürk’ü örnek alanlar

Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref ile Gürcistan Devlet Başkanı Mikhail Saakaşvili’nin ortak yönleri ne olabilir?

Cevap: ıkisi de Atatürk hayranı. ıkisi de Atatürk’ü örnek aldıklarını söylüyorlar.

Özellikle Müşerref’in hayranlığı anlatılacak gibi değil. Komuta ettiği komando birliğine “Kemal’in askerleri” adını verdi. Daha Devlet Başkanı olmadan, Genelkurmay Başkanlığı’na atanır atanmaz tüm askeri okullara Atatürk portreleri astırdı.

(...)

Ne Müşerref başarılı olabildi, ne de Saakaşvili. Tıpkı Atatürk’ü örnek almış olan 20’nci yüzyılın devlet başkanları Rıza şah, Muhammed Rıza Pehlevi, Emanullah Han (Afganistan Kralı) gibi. Tıpkı Atatürk’ü “Model” yapan Mısır lideri Albay Cemal Abdülnasır, Tunus’un kurucu Devlet Başkanı Habib Burgiba gibi. Tıpkı Atatürk’ten esinlediğini söyleyen Baas hareketinin ideologu Mişel Eflak gibi.

Kaynak Sabah, 10.11.2007
Erdal ŞAFAK
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

162

12.11.2007, 02:36

teşekkürler..bunu kaçırmak olmazdı..bugün bakmamıştık köşesine..artık herkes, hanya ile konyayı anlamış, ne dersiniz? :)

163

14.11.2007, 01:44

1 ay kadar önce kız kardeşim bir belge gösterdi bana..fotokopisini de çekmiş çoğaltmış..meğer bu belgeyi babamıza dedem vermiş..tarayıp sizlere de göndereyim..inşallah..

164

14.11.2007, 02:03

Alıntı sahibi ""Abdulkadir Said""

emin olsam öyledir diyeceğim.


Emin olabilirsin, bu bizim Hitlerin arkadaşlarından. Fotoğrafta yok kendisi ama sanki videonun birinde Hitlere benzeyen biri vardi. Neyse zaten malum iki büyük :kıskıs: insan arkadaşlardı, neden cenaze törenine katılmasın yani, hemdediğin gibi, Türkleri savaşta yanında istiyordu Hitler...

165

20.11.2007, 16:32

Atatürk yahudi miydi?

Hillel Halkin - The New York Sun


bu başlıktaki yazıyı kendi bilgisayarımıza nasıl aktarabiliriz?dosya olarak saklamak istiyoruz..

Mesajlar: 47

Konum: sakarya

Meslek: öğrenci

Hobiler: risale-i nur ve kuran-ı kerim

  • Özel mesaj gönder

166

22.02.2008, 23:05

Rivayette var ki: "Deccal'ın mühim kuvveti yahudidir. bu rivayet yetmiyormu kardeşler...üstad 5. şuada süfyanın yahudi olduğuna değinmemiş ama deccal ile ilgili rivayetlerin bazılarını hem büyük deccale hemde süfyana söylemiştir..aslında geçen gün düşünüyordum tamda bu konuyu acaba süfyanda yahudimi diye ve düşüncem doğru çıktı galiba....

açıklamadada şurasi dikkat çekici:

Allahu a'lem, diyebiliriz ki, bu rivayetin bir parça tevili Rusya'da çıkmış

rivayetin bir parçası ozaman çıkmıştı sonradan rivayetin diğer parçası olan süfyanda çıktı...
BıSMıLLÂH her hayrın başıdır

167

13.05.2008, 20:11

Paris'ten gelen soru

Zülfü Livaneli dün Vatan’da çıkan yazısında, Paris’ten telefon eden bir arkadaşının sorduğu ilginç suali aktarıyor:

Sizde neden Atatürk Camii yok?

Ve devamında şunları yazıyor:

“şaşırdım kaldım. Eminim ki, bugüne kadar bu soru hiçbir Türkün aklına gelmemiştir.”

Devamında, şunları düşündüğünü anlatıyor:

“Bu ülkede Fatih Sultan Mehmet’in adına cami var. Süleymaniye, Selimiye gibi camiler padişahların adını taşıyor. Hatta valide sultanlar, vezirler, komutanlar adına da camiler var. Özel kişiler adına da cami yaptırılmış.

“Yeni camilerimizden birisi Kocatepe adını taşıyor, ama o tepeyle bütünleşmiş olan komutanın adına yapılmış bir cami yok.”

Sonrasında “Acaba olsaydı din çıkışlı itirazlar azalır mıydı?” diye soruyor, ama “inanç sömürüsü” olarak nitelediği böyle birşeyin laiklik ilkesine aykırı olacağına hükmediyor ve “Dinle devleti ayıran devlet kurucusu adına cami yapılmaması doğru” kanaatine varıyor Livaneli.

Yazar her ne kadar “Atatürk Camii niye yok?” sualinin, bugüne kadar hiçbir Türkün aklına gelmediğinden eminse de, biz evvelce aynı konuyu iki kez işlediğimizi hatırlatmak istiyoruz.

Bunlardan biri, Diyanet ışleri Başkanının “camide daha fazla Atatürk vurgusu yapma” gereğinden dem vuran sözlerini eleştirdiğimiz 28.8.06 tarihli yazımız. O yazıdan birkaç pasaj:

“Eğer Cuma hutbelerinde Osmanlı sultanlarının isimleri anılıp onlara dua edilmesi örnek alınıyor ve Atatürk’ün de devlet kurucusu olarak onlar gibi görülmesi isteniyorsa...

“Arada çok önemli ve ciddî farklar var.

“Bir defa, Osmanlı sultanları dinle devletin iç içe olduğu bir sistemin hükümdarlarıydı ve Yavuz’dan itibaren de halife ünvanını taşımışlardı. Ama Atatürk bu sistemi ilga etti ve laiklik adına dinin devletle alâkasını kesti.

“ıkincisi, Osmanlı sultanlarının dinle olan sıcak ve yakın ilgisinin müşahhas tezahürlerinden biri, adlarına inşa edilen selâtin camileri. Süleymaniye, Fatih, Selimiye, Sultanahmet, Yavuz Selim, Beyazıt en bilinen örnekler.

“Peki, Atatürk adını taşıyan bir cami var mı? Anıtkabir’in karşı tepesine inşa edilen camiye dahi niye Atatürk’ün adı verilemedi?

“Zira bu, Atatürk ve onun adına uygulanan jakoben laiklik anlayışı ile bağdaştırılamadı.

“Ayrıca Atatürk’ün devrimler sonrasında camiye adım attığına dair bir kayıt da yok.

“Hal böyle iken, ‘ılle de camilerde Atatürk vurgusu yapılsın’ diye üstelemenin izahı ne?”

Aynı konudaki ikinci yazımız 8.2.08 tarihli.

Bahçeli’nin, partisini “Anıttepe ile Kocatepe arasında çelikten bir halat” olarak nitelemesini yorumladığımız bu yazıdan da birkaç cümle:

“Atatürk’ün kabriyle karşı tepedeki cami arasında kopukluk olduğu düşünülüyorsa, bunu bağlamak bir siyasî partiye mi kaldı?

“Söz gelişi, Atatürk hayatta iken neden kendi adını taşıyan bir cami yaptırmayı düşünmedi?

“Böyle birşey takipçilerinin aklına niye hiç gelmedi? Ve tam tersine, Anıttepe’nin karşısındaki Kocatepe’ye şimdiki muazzam caminin inşa ettirilmesi, ‘Atatürkçülük adına’ karşı çıkanlar tarafından niçin yıllarca engellenip geciktirildi?

“Padişahların kendi adlarına mutlaka bir cami inşa ettirdikleri ve vefatlarından sonra bu camilerin haziresindeki türbelerine defnedildikleri Osmanlı sistemi devam ettiriliyor olsaydı, Bahçeli’nin ifadeleri belki bir anlam taşıyabilirdi.

“Ama öyle birşey yok. Tam tersine, cumhuriyet kurma iddiasıyla yola çıkanlar, Osmanlıyı herşeyiyle kötüleyerek işe başladılar. Bir ara bazı camiler ot deposu yapıldı. Padişahların türbeleri çok yakın yıllara kadar bakımsız mezbeleler olarak kendi haline terk edildi. Anıtkabir de mabedsiz bir laiklik âbidesi olarak yapıldı.”

Ve şimdi bu durum, Atatürk’ün ilham kaynağı ve laikliğin beşiği Fransa’da bile sorgulanıyor.

Kazım Güleçyüz - Yeni Asya
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

168

14.05.2008, 12:37

ıstanbul'da Atatürk Camii var...

171

14.05.2008, 22:40

Aman Ya Rabbi.. :? :? :?
Daha da mı var..
Biri Sakarya'damıymış, yanlış mı anladım..

172

15.05.2008, 12:25

Bitlis'te bile varmış. Molla Google hepsini sayıyor, ona sorsanıza :roll:

173

15.05.2008, 14:01

Aman eksik olsunlar..
Bir de arayacaktım.. :?

174

15.05.2008, 14:22

Aramayanlar (Yeni Asya Gazetesi yazarı muhteretm ağabeyim Kazım Güleçyüz de dahil olmak üzere Bknz: http://www.yeniasya.com.tr/2008/05/14/yazarlar/kgulecyuz.htm) yanlış bir olay üzerine kafa yoruyorlar.

Bu kadar abartma hevelisi olmamalıyız bence... Nur talebesi ehl-i tahkik olmalı, sazan gibi herşeye atlamamalı...

175

05.06.2008, 09:43

Eski savcı Resmî ideoloji yangınlarını yazdı

Bayındır / ızmir Cumhuriyet Savcısı olduğu dönemde yazdığı kitaplar ve basında çıkan demeçleri nedeniyle önce Kars Ağır Ceza Hâkimliğine tayin edilen, daha sonra ise istifa etmek durumunda kalarak görevinden ayrılan yazar Gültekin Avcı, yeni kitabı Resmi ıdeoloji Yangınları, Yargılanan Milletin Kabuslarıyla okuyucusuyla buluştu.

Metropol Yayınlarından çıkan kitabında Avcı, Ergenekon Soruşturmasından, AKP hakkında açılan kapatma dâvâsına; Atatürk'ün dinle ilgili planlarından, başörtüsüne bakışına kadar birçok konuyu tarihî gerçekler ışığında değerlendiriyor.

Kitapta Atatürk'ün dinle ilgili yapmayı planladıkları şu cümlelerle aktarılıyor:

Yeni bir Kur'an hazırlanacaktı. Türk Ceza Kanununa aykırı hükümlerin hazırlanacak yeni Kur'ân kitabına konmaması, bu yeni hazırlanacak Kur'ân da Atatürk'ün demeçlerinden bazı pasajlar yer alması, yine bu yeni Kur'ân da ahiret fikri adalet, Cennet fikri bu dünyada huzur ve saadet, cehennem fikri ise vicdan azabı ve ruhi huzursuzluk olarak tavsif edilmesi söz konusuydu. Yeni Kur'ân Türkçe olacak ve TDK tarafından basılacaktı. ıbadetlerde bu yeni Kur'ân okunmak durumundaydı. Dinî ve bilimsel araştırma yapmak isteyenler içinse orijinal Kur'ân serbest olacaktı. Farz, vacip ve sünnet tüm namazlar camide imamla beraber Türkçe kılınacaktı. Namaz rekâtları 8 i geçemeyecekti. Camilerde musiki aletleri bulundurulacaktı. Musıkî asrî ve enstrümantal olacaktı. Böyle devam edip gitmekteydi.
0 (212) 527 85 66

05.06.2008

http://www.yeniasya.com.tr/2008/06/05/kultur/h5.htm
Elbette en bahtiyar odur ki: Dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin. Mektubat - 71

176

11.06.2008, 17:03

Adam(!) harbi dehaymış..

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

177

13.06.2008, 00:56

'Millet düşmanı ınönü'nün belgesi'

Tamer Korkmaz, TRT 1'deki yaptığı programda "ısmet ınönü millet düşmanıdır" dediği için CHP milletvekillerinin büyük tepkisini çekti. Korkmaz bu sözünü belgelendirdi.
12 Haziran 2008 19:15
Yeni şafak yazarı Tamer Korkmaz, TRT-1'de Salı Akşamları yaptığı Erberbozan Programında "ısmet ınönü millet düşmanıdır" dediği için CHP milletvekillerinin büyük tepkisini çekti. Korkmaz bu sözünü belgelendirdi. ışte o belge


Yeni şafak yazarı Tamer Korkmaz, TRT-1'de Salı Akşamları yaptığı Erberbozan Programında "ısmet ınönü millet düşmanıdır" dediği için CHP milletvekillerinin büyük tepkisini çekti, CHP'liler Meclis Genel Kurulu'nda kavga çıkardı.


Korkmaz, bu sözlerinin ne anlama geldiğini bugün açıkladı. "ışte konuşmamın belgesi" dedi.

ışte bu yazıdan satırlar...

"Telekom belgesi, Turkcell belgesi derken…

ışte bu da “ısmet Paşa” Belgesi!

“Bu millet düşmanınızdır” diyen ben değilim, ısmet ınönü!

Kameralarımız, “ınönü Stadı”nda sayın seyirciler…

ısmet Paşa'nın hatıratında neler yazdığını birlikte okuyoruz…

ınönü, CHP'nin eski yayın organı Ulus gazetesinde yayınlanan anılarının 17 Mayıs 1968 tarihli kısmında, kendi ağzından aynen şunları söylüyor:

“Kafileyi durdurdum. Subayları bir kenara topladım. ıçinde bulunduğumuz vaziyeti bilesiniz. Padişah düşmanınızdır. Yedi düvel düşmanınızdır. Bana bakın, dedim. Kimse işitmesin millet düşmanınızdır…”


ısmet Paşa, milletimiz aleyhindeki bu konuşmayı ıkinci ınönü Savaşı esnasında Bursa'dan göçen, içinde subayların ve ailelerinin bulunduğu bir kafileye hitaben yapmıştı…

Kaynak kimmiş? ısmet Paşa'nın kendisi!

(Hatırattan ıdris Küçükömer'in “Düzenin Yabancılaşması” adlı çok kıymetli eserinin 86 ve 87. sayfalarında da bahsedilir.)"

http://www.haber7.com/haber_print.php?haber_id=325490
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

178

26.06.2008, 11:34

Atatürk kültü

Bundan bir ay kadar önce liberalizm konulu uluslararası bir konferans vesilesiyle hayatımda ilk kez Bodrum’a gittim.

Gitmişken de ünlü tatil beldesinin en göz alıcı yerine, yani Bodrum Kalesi’ne uğradım. Gezenler herhalde bilir; bu kalenin müze bölümünde batık teknelerin sudan çıkarılıp yeniden inşa edilmiş kalıntıları var. Bu kalıntıların en büyüğü de, Türk arkeologların binbir zahmetle ortaya çıkarıp sergiledikleri bir Eski Yunan gemisi.

Gemi beni etkiledi elbette, ama asıl görülmeye değer şey, onun yanındaki duvarın yüksekçe bir noktasında asılı duran Atatürk portresiydi. Atatürk’ün aşağıya doğru bakan pozunun altında da aynen şöyle yazıyordu: ‘ıZLENDığıMıZıN BıLıNCı ıÇıNDE ÇALIşIYORUZ.’

Yani, Türk arkeologları, çalışmalarını yürütürken Atatürk tarafından ‘izlendiklerine’ inanıyor ve bunu da gururla ilan ediyorlardı.

Ne dersiniz, bu işte bir gariplik yok mu?

Var. Hem de Türkiye’deki ‘Atatürk kültü’nün her detayında var. Resmi törenlerdeki dile bakın mesela. Hemen her ülkede saygıyla anılan tarihsel liderler vardır. ınsanlar da onlar hakkında hakkında övücü konuşmalar yapar. ‘Büyük devlet adamıydı, önemli hizmetleri oldu, huzur içinde yatsın’ gibi şeyler söylerler. Ama bizler sadece Atatürk hakkında konuşmuyor, ‘Atam!’ diye başlayan cümlelerle ona hitap ediyoruz. Okul öğrencilerine ‘Ey bugünümüzü sağlayan Ulu Atatürk’ diye başlayan sadakat yeminleri ettiriyoruz. Yani, sanki Atatürk bizi duyuyor, yakarışlarımızı işitiyormuş gibi davranıyoruz.

Bakın, ıstanbul’daki bir okulda düzenlenen ‘Atatürk Konulu şiir Yarışması’nda birinci seçilen bir beşinci sınıf öğrencisi neler yazmış:

‘Sen göklerdesin Atatürk’üm! Sen bizi yukarıdan izleyensin,

Hiç ayrılmadın yerinden. Sen kaderimizi çizensin.

Sen bizi yaşatansın, Sen ölümden kurtaransın!’


Bu garip ‘itikat’ sadece ilkokul öğrencilerinin değil, koca koca adamların yazdığı metinlerde de ifade buluyor. Çok satan bir gazete, Türkiye-Hırvatistan maçından söz ederken saha kenarındaki Atatürk resminin yaydığı metafizik güçlere atıfta bulunuyor. ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, tüm Türkiye’yi heyecana boğan maçı izleyenler arasındaydı’ diyen gazete ekliyor: ‘Fatih Terim’in, maç boyunca Atatürk’ün varlığından güç aldığı anlaşıldı.’

ınananlarına güç veren Ulu Önder, bazen mucizeler gösteriyor, bir dağ üzerinde bize suretini yansıtıyor. Silüetinin düştüğüne inanılan Damal ilçesindeki Karadağ sırtları, bir anda kutsal mekan haline geliyor. Yöre halkı ‘Atatürk mucizesi’ sebebiyle şenlikler düzenliyor, ziyaretçiler halay çekiyor.

Bu kadar yüce bir varlık hakkında eleştirel laflar etmek ise, tahammül edilemeyen bir sapkınlık. Bu yüzden, Atatürk devrimlerinin toplumun bazı kesimlerinde travma yarattığı gibi her tarihçinin bildiği bir gerçeğe işaret eden Dengir Mir Mehmet Fırat, bir anda medyanın hışmına uğruyor.

Peki hepimiz gibi bir insan olan Atatürk’ü niçin bu kadar ‘insanüstü’ bir hale getirmiş durumdayız?

Amerikalı düşünür Richard J. Neuhaus, din ve devlet ilişkilerini incelediği ‘Çıplak Kamusal Alan’ (The Naked Public Square) adlı eserinde bu soruya cevap veren önemli bir yorum yapar. Neuhaus’ın ‘çıplak’ dediği, geleneksel dinden tamamen arındırılmış kamusal alandır. ‘Ancak,’ der Neuhaus, ‘çıplak kamusal alan uzun süre çıplak kalamaz; geleneksel dinden oluşan boşluğu bir süre sonra ‘yapay din’ doldurur.’

Bizim de işte tüm kamusal alana ipotek koymuş bir ‘yapay din’imiz var.(...) Bu dinin mensuplarının kendilerini ‘akıl ve bilim’ yolunda sanması ise, işin en komik yanı.

Star, 25.6.2008

Mustafa Akyol
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

179

20.07.2008, 17:01

Atatürk’ü Koruma Kanunu bir Alman Yahudisininmiş



Wikipedia adlı internet kaynağı onu bize şöyle tanıtıyor: “Prof. Dr. Ernst Eduard Hirsch, 1902 - 1985 yılları arasında yaşayan Alman asıllı, ancak 1943 yılında Türk uyruğuna geçen önemli bir hukukçudur.

Hirsch, bilimsel anlamda, Türk hukukunun her alanında önemli etkinliklerde bulunmuştur. Bir çok yasanın kodifikatörüdür. Hirsch Ticaret yasasının oluşturulmasında çok büyük katkıda bulunmuştur. Özellikle Medeni Kanun ile Ticaret Kanunu arasındaki ikilik bu bilim adamının katkılarıyla giderilmiştir. “Atatürk Yasası”nın hazırlanmasını (1951) sağlamıştır. Bu yasa ile sadece, çağdaş Türk Devletinin kurucusu değil, fakat aynı zamanda onun fiziksel anısı olan heykeller de, ceza hukukunun yaptırımlarına bağlanarak korundu. “Pratik Hukukta Metod” isimli eseri hâlâ yeni baskıları yapılan bir hukuk kaynağıdır.”

Wikipeda’nın “Hirsch” maddesi onun hakkında “Bir çok yasanın kodifikatörüdür” diyor ya, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu daha cesur çıkmış olmalı. Ona doğrudan doğruya “Kodifikatör” sıfatını takmış. Yani? “Kanuni”. Anlayacağınız, 1566 yılında vefat eden Birinci Kanuni’mizden sonra ıkinci Kanuni’miz, 1933’den 1953’e kadar Türkiye’de kalıp hukuk eğitimimizi ve sistemimizi yeniden düzenleyen vaftiz olmuş bir Alman Yahudisiymiş. Bu yazıda Hirsch’in yalnız bir hoca değil, aynı zamanda Cumhuriyet’in yasama sürecine de nasıl müdahil bulunduğuna ilişkin hatıralarında geçen ilginç bir bölümü aktaracağım. Böylece Atatürk Türkiyesinde olduğu kadar, çok partili hayata geçtiğimiz Demokrat Parti iktidarında da bu Alman hukukçunun nasıl nüfuzlu biri olarak yaşadığını görmüş bulunacağız. Hatıralarında “Atatürk’ü Koruma Kanunu”na ne tür bir katkıda bulunduğunu şöyle aktarıyor kendisi.

Daha önce belirttiğimiz gibi (http://www.haber7.com/haber/20080713/Cum…nasil-girdi.php), 1937 yılında CHP’nin Altı Okunun anayasaya girmesine ön ayak olan profesörümüz 1950’den sonra DP’lilerin Altı Oku anayasadan çıkarmayışlarını ve Atatürk’e bağlılıklarını her fırsatta vurgulayışlarını kendi görüşündeki isabete bağlar ve ardından DP hükümetinin Atatürk’ün izinde olduğuna dair Resmi Gazete’de bir kararname yayınladığını söyler. DP hükümeti, 1950 yılının Aralık ayı sonlarında çıkardığı ikinci bir kararnameyle ise devlet daireleri ile makam odalarında bundan böyle sadece Atatürk resimlerinin asılacağını, başka şahsiyetlerin, yani ısmet ınönü’nün resimlerinin asılamayacağını da ilan etmiştir.

Ne var ki, hükümetin bu kararı Ticani tarikatı üyelerinin Atatürk büst ve heykellerine saldırısıyla cevaplanır. Bu da tabiatıyla hükümeti zor duruma düşürmüştür. Saldırganlar sanki Atatürk’ün heykellerine saldırmayı DP iktidarından yüz bularak yapmışlar gibi bir hava esmesine sebep olan bu iki kararnameye tepki olarak DP’liler de, bu eylemleri ve kışkırtanları tehdit eden bir kanun çıkarmaya karar verirler. Hazırladıkları kanun tasarısının başlığı, “Atatürk Aleyhine ışlenen Suçlar Hakkında Kanun”dur.

Ancak bu kanun tasarısına en başta DP milletvekilleri karşı çıkmaktadır. Sebebi, 1924 Anayasası’nın tek tek kişilerin lehine çıkarılacak her türlü kanunun açık bir dille yasaklamış bulunmasıdır. Yani bir kişi hakkında özel bir kanun çıkarmak anayasaya aykırı olacaktır.

Nitekim tasarı, 7 Mayıs 1951 günü Meclis Genel Kurulunda yapılan görüşmelerde 141’e karşı 146 oyla reddedilir ve komisyona geri gönderilmesine karar verilir. Sağlam bir hukukî gerekçe aranmaktadır ve DP’li milletvekillerinin yitirilen itibarı iade edecek sihirli formülü bulması için kapısını çaldıkları hukuk uzmanı, o sırada Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde görev yapan Prof. Ernst Hirsch’den başkası değildir.

Kendisine başvuran, hükümete yakınlığıyla tanınmış bir milletvekiline Hirsch’in verdiği cevap, şu olmuştur:

“Atatürk adında bir şahıs, hukukî anlamda, artık mevcut değildir. Dolayısıyla ona yasa yoluyla da bir imtiyaz sağlanması söz konusu olamaz. Söz konusu tasarıda ceza hukuk normlarıyla korunması öngörülen hukukî varlık bir şahıs olarak Atatürk değildir. Burada korunmak istenen Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusuna karşı Türk milletinde genel olarak yaygın bulunan hayranlık ve saygı duygusudur. ışte, ceza tehdidi altına konulmak istenen davranışlar, halkın içinde yaşamayı sürdüren bu saygı duygusunu, yani merhumun anısını zedelemeye müsait davranışlardır.”

Böylece Hirsch, hem hukukî anlamda mevcut bulunmayan birisi hakkında, hem de tek bir şahıs hakkında kanun çıkartarak sakat doğacak bir kanuna bir formül geliştirmiş ve ölen kişinin değil, yaşayanların, yani hukukî anlamda kişilerin hayranlık ve saygı duyguları üzerinden bir koruma kanunu çıkartılmasına önayak olmuştur. Artık kanun metni, “Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse; Atatürk’ü temsil eden heykel, büst ve âbideleri veyahut Atatürk’ün kabrini tahrip eden, kıran, bozan veya kirleten kimse cezalandırılır” şeklini almış ve 25 Temmuz 1951’de TBMM’de görüşülerek kanunlaşmış, 31 Temmuz 1951’de ise Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe irmiştir.

Hirsch, bir zamanlar kendisini Türkiye’ye davet etmiş olan kişi, yani Atatürk için elinden geleni yaptığı duygusuyla müsterihtir. “Böylece” der, “bu olağanüstü şahsiyetin anısını koruma konusunda ben de karınca kararınca bir katkıda bulunabilmiştim.”

Atatürk’ü Koruma Kanunu’nu bile bir yabancıya yaptırdığımızı görelim artık…


Haber7 , 19.7.2008

Mustafa Armağan
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

180

20.07.2008, 19:33

Vayy bee..

şimdi birisi çıkıp da 1909 dan beri devletimizi Yahudiler yönetiyor deyip belgelerse hiç şaşırmam ha!

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir