Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

121

14.03.2007, 16:47

Kahhar olan Allah sana haddini bildirsin inşaallah
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

122

14.03.2007, 16:48

Alıntı sahibi ""Ceka""

Kahhar olan Allah sana haddini bildirsin inşaallah


amiiin
Ben beni biraktigim zaman, sen beni birakma Yarab! Yunus Emre

123

14.03.2007, 17:32

Benim gibi şedit birinin yüzüne söyleyemezdin, söyleseydin muhakkak olacaklardan çok pişman olurdun. Klavye delikanlısı.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

124

14.03.2007, 18:29

Bediuzzaman Hazretlerinin Türkler ile alakalı fikirleri :

ışte, ey ehl-i Kur'ân olan şu vatanın evlâtları! Altı yüz sene değil, belki Abbasîler zamanından beri, bin senedir Kur'ân-ı Hakîmin bayraktarı olarak bütün cihana karşı meydan okuyup Kur'ân'ı ilân etmişsiniz. Milliyetinizi Kur'ân'a ve ıslâmiyete kale yaptınız. Bütün dünyayı susturdunuz, müthiş tehâcümâtı def ettiniz. Tâ

"Allah öyle bir topluluk getirecektir ki, Allah onları sever, onlar da Allah'ı sever. Onlar mü'minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı izzet sahibidirler ve Allah yolunda cihad ederler." Mâide Sûresi

âyetine güzel bir mâsadak oldunuz. şimdi Avrupa'nın ve frenk-meşrep münafıkların desiselerine uyup şu âyetin evvelindeki hitaba mâsadak olmaktan çekinmelisiniz ve korkmalısınız.

CÂ-YI DıKKAT BıR HAL: Türk milleti anâsır-ı ıslâmiye içinde en kesretli olduğu halde, dünyanın her tarafında olan Türkler ise Müslümandır. Sair unsurlar gibi müslim ve gayr-ı müslim olarak iki kısma inkısam etmemiştir. Nerede Türk taifesi varsa Müslümandır. Müslümanlıktan çıkan veya Müslüman olmayan Türkler, Türklükten dahi çıkmışlardır (Macarlar gibi). Halbuki, küçük unsurlarda dahi hem müslim ve hem de gayr-ı müslim var.

Ey Türk kardeş! Bilhassa sen dikkat et. Senin milliyetin ıslâmiyetle imtizaç etmiş; ondan kabil-i tefrik değil. Tefrik etsen, mahvsın. Bütün senin mazideki mefâhirin ıslâmiyet defterine geçmiş. Bu mefâhir, zemin yüzünde hiçbir kuvvetle silinmediği halde, sen şeytanların
vesveseleriyle, desiseleriyle o mefâhiri kalbinden silme"

Bediuzzaman Said Nursi

Üstad böyle sevmiş türkleriii....sözde değildir bu işler kardeşş..yaptığın işe bakılır..çok konuşmak hele ki boş konuşmak kadar kaçındığımız başka brşey daha yok...:!:

Biz Allah için severiz!!!

Kuranı kerimi kabul ediyorsun değilmii kardeş...ben ordaki emirleri uygularım!! ve üstad gibi sünneti seniyeye yapışmış mübareğinde kapısında köle olurum..davasını savunurum...

sen kimi kime savunuyorsun......

125

14.03.2007, 18:32

Allah razi olsun canim

bu yazida örnek olur insallah!!
Ben beni biraktigim zaman, sen beni birakma Yarab! Yunus Emre

126

14.03.2007, 18:36

Alıntı sahibi ""sentello1453""

gökten nur yağcak diye bekleyin


beklemiyoruz yağıyor elhamdülillah :dişler:

127

14.03.2007, 18:37

:dişler:
harikasin canim kardesim
Ben beni biraktigim zaman, sen beni birakma Yarab! Yunus Emre

128

14.03.2007, 19:23

Sinek vızıltısı vızz vızz

Bir sinek mi vızıldadı ne?
Elhamdülillah kulaklarımız böyle sözlere alışık olmadığından söylenilenleri anlamıyoruz. :wink:
Hizmete devam, okumaya devam, araştırmaya devam...
...biz istihdam olunuyoruz;hem rıza dairesinde,hem inayet altında bize Hizmet-i Kur'aniye yaptırılıyor. (28. Mektup'tan)

129

14.03.2007, 19:24

meyve veren agac taslanirmis :wink:
Ben beni biraktigim zaman, sen beni birakma Yarab! Yunus Emre

130

14.03.2007, 20:00

Alıntı sahibi ""seher""

meyve veren agac taslanirmis :wink:


osman sarının bi şiri vardıı

Ta$ ta$ degil bagrindir ta$ senin.. :!: :!:

diye..

neyse seher kardeşin haber vermesi üzerine bu kardeşin yazdıklarına dayanamadımda girdim foruma
:|

dua ile..

131

14.03.2007, 20:03

canim keske hep kalsan gitmesen ya
neyse bak bi sinekte viriltisinin sebebte dahi olsa seni foruma tekrar getirmeyi basardi
sirf bu yüzden dua edicem ona :tebessüm:
Ben beni biraktigim zaman, sen beni birakma Yarab! Yunus Emre

132

15.03.2007, 18:58

Tekrar konumuza dönerek yakın tarihe belgelerle, kaynaklarla ışık tutmaya çalışalım inşallah...

Atatürk: Sultan olsaydım ıslâmı silerdim

Pamuk Türkiye’nin Doğu’yla ilişkilerini kesme girişimini pek onaylamıyor ve Doğu medeniyetinin, Avrupalı konumuna rağmen Türkiye kimliğinin ayrılmaz parçası olduğunu düşünüyor. Ayrıca Türkiye’nin Osmanlı geçmişiyle AB üyeliği arzusu arasında da çelişki görmüyor. Pamuk bu üyeliğin taraftarlarından; üyeliği, Türkiye’nin kültürel kimliğine tehdit olarak görmüyor, aksine bu kimliği destekleyeceğini düşünüyor. Bu bağlamda Türkiye’nin üyeliğinden iki tarafın da istifade edeceğini, bunun Türkiye’de demokrasiyi ileriye götüreceğini, ekonomik yarar sağlayacağını; Avrupa açısındansa, Türkiye’nin bir ıslam ülkesi olarak üyeliğinin ötekine hoşgörü ve kabulün artmasına destek vereceğini ve Avrupa’yı kültür ve uygarlık açısından zenginleştireceğini ifade ediyor.

Pamuk’un Atatürk’le ihtilafı da burada. Atatürk ilerlemeyi Osmanlı mirasının sona erdirilmesi ve Türkiye’nin tamamen Avrupa’ya benzeyerek geçmişinin ortadan kaldırılmasında görüyordu. Pamuk ise AB üyeliğinin değerini, Türkiye’nin bir ıslam ülkesi olmasından aldığını düşünüyor. Atatürk Türkiye’nin Osmanlı geçmişinin bütün unsurlarını arkada bırakması konusunda kararlıydı; Arapça harflerini Latin harfleriyle değiştirdi, laik bir siyasi sistem kurdu. Yardımcılarından birine şöyle dediği söylenir: ‘Elimde Osmanlı sultanlarının sınırsız otoritesi olsaydı, ıslam’ı da Türkiye’den silerdim.’ Yardımcısıysa, “Sultan olmasan bile bunu yapabilirdin’ diye cevap vermiş.

Pamuk gerçekten de, Atatürk’ü ülkeyi modernleştirme girişimi sırasında Türk kimliğinin bazı yönlerini silmeye çalışmakla sorumlu tutuyor. Oysa bu yönler şu an güçlü biçimde tekrar zuhur ediyor ve sanki kendisini bastırmayı amaçlayan eski girişimlerin intikamını alıyor. Bütün bunlar Pamuk’un inandığı tekamülcü düşüncenin ifadesi ve Pamuk çalışmalarında Türkiye’nin ortasında bulunduğu Doğu’yla Batı arasındaki ilişkilerin türünü tanımlıyor.

Mısır gazetesi Ehram, 31.1.2007

Radikal, 4.2.2007
Muhammed SELMAVı
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

133

18.04.2007, 20:20

İLK TEŞHİS

Doktorlar Atatürk'e kaplıca tavsiye etmişlerdi. Atatürk kür tedavisi için ani bir kararla Yalova'ya gitmeye karar verdi.
Prof. Dr. Nihat Reşat Belger anlatıyor;

"1937 senesinde, Yalova kaplıcalarının hekimiydim. O sıralarda, Atatürk de birkaç aydan beri Yalova'da istirahat buyuruyordu. Bir gün beni çağırttı. Bir müddetten beri kaşıntıdan şikayetçi olduğunu söyledi." Müsaade ederseniz sizi önce bir muayene edeyim."dedim ve ettim. Muayenemde, bilhassa bacaklarında kaşıntıdan mütevellit tırnak izleri müşahade ettim. Palpasyonda (elle muayenede) karaciğerin, kosta (kaburga kemiği) kenarını üç parmak kadar geçmiş olduğunu ve sertleştiğini tespit ettim. Muayene sırasında hiç konuşmadık. Kendisine muayenenin bittiğini bildirdiğim zaman, Atatürk kaşıntının sebebinin ne olduğunu sordu.

"Efendim, bu kaşıntı kanaatimce yemekle, daha doğrusu içmekle ilgilidir." dedim.

Atatürk önce inanmak istemedi. Beni imtihan etmek istercesine, "Buna kati olarak emin misiniz?" dedi.
"Evet efendim karaciğeriniz normale nazaran büyük ve sert . Kaşıntının sebebi budur."dedim.

Prof Dr. Nihat Reşat Belger'den sonra, Atatürk'ü ıstanbul'dan gelen Prof. Dr. Neşet Ömer'de muayene etti. ıki doktorun müşterek teşhisi aynı idi. Atatürk, Yalova'da rejime alındı. Tedaviden bir süre sonra iyileşme sezilmeye başlamıştı. Fakat Atatürk Bursa'ya oradan Mudanya'ya geçti. Mudanya'dan Ege Vapuru ile ıstanbul'a hareket etti. Atatürk şubat ayı başında Dolmabahçe Saray'ında idi. Park Oteldeki davetten geç saat saraya dönen Atatürk, ertesi gün şiddetli öksürük ve göğüs ağrısı ile uyandı. Prof. Dr. Nihat Reşat Belger, Dolmabahçe sarayındaki muayenesinde Atatürk'e zatürre teşhisi koydu.


http://www.ataturk.net/ata/teshis.html
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

134

07.06.2007, 21:48

06.10.1951'de ıstanbul'da yayımlanan ıstanbul Ekspres gazetesindeki Herbert MELZıNG'in Atatürk'e ait hatırasını birlikte okuyalım.

"Rus ihtilalinin 1935'teki yıl dönümünden az evvel Moskova'daki Türkiye elçiliği Atatürk'e , Stalin'in Rus komünist partisi murahhasları önünde verdiği bir nutkun özetini bildirmişti.Bu nutukta Stalin, Türkiye, ıran ve yakın orta şark'ın bütün memleketlerini ' Rus Bölgesi' olarak gösteriyordu. Her zaman çok ihtiyatlı konuşan Stalin nasılsa ağasından bu tehlikeli sözleri kaçırıvermişti." Rus ihtilalinin yıl dönümünde Sovyet elçiliğinde verilen suvare intikam almak için Atatürk'e en mükemmel fırsatı veriyordu. Atatürk büyük elçi ile evvela basit şeylerden bahsettikten sonra birden bire sordu:

- Karahan yoldaş, Sovyet Rusya'da işleri kimin idare ettiğini bana söyler misiniz?

Karahan şaşırdı,cevaben: -Rusya'yı kim mi idare eder? Sovyet Rusya'da Proleter Diktatörlüğün hakim bulunduğu ekselansınızca malumdur.

-Canım bırak şu suçmaları şimdi.Proleter diktatörlük maskeden başka bir şey değildir.Türkiye'yi idare eden şef benim.Rusya'da kimler?

Karahan buz gibi bir sesle cevap verdi : -Sovyet Cumhuriyetlerinin Başkanı Yoldaş Kalinin'dir, dedi.

Atatürk sinirlendi : -canım bırak şu kuklayı...Söylesene bakayım şu sizin stalin yoldaşınız ne yapar Allah aşkına?

Karahan suratını astı kısık bir sesle: -Stalin yoldaş Sovyet Rusya Komünist partisi polütbürosunun sekreteridir...derken ,yan gözle Atatürk'ün hareket dolu sözlerini tercüme eden, ve bir saat sonra moskova'ya şifreli raporunu bildireceğini şüphe bulunmayan sefaret tercümanına baktı. Elçinin endişesi yerinde idi. Çünkü tercüman G.P.U.'nun yani Sovyet Gizli istihbaratının adamı idi.

Karahan Atatürk'ü büfeye davet etmekle konuşmanın başka bir cereyana varabileceğini sanıyordu,telaşla: -Bir bardak şampanya almaz mısınız, ekselans,dedi?

-Hayır...

-Ya bir kadeh votka?

Atatürk yüzünü ekşiterek: -O Rus içkisinden hoşlanmam. Ben Türk'üm, rakı içerim.

Büfedeki garson elleri ile yok işareti yaptı. -Maalesef büfemizde rakı yok Ekselans.

-Türk misafirinize Türk içkisi ikram edemeyeceğinizi zaten biliyordum. Onun için kendi rakımı beraber getirdim. Atatürk yaverine işaret etti.Hemen uşaklar büfeye bir sandık rakı getirdiler. Nihayet Karahan Atatürk'e susuz rakısını uzatabildi. Atatürk kadehini kaldırdı ve : -Elçi beyefendi, dedi. Buna rakı ,Türk rakısı derler. Moskova'da Kalinin midir, Stalin midir yok ne karın ağrısı ise o herife söyleyin, biz Türk'ler asırlarca Rusya'nın göbeğinde rakı içmiş bir milletiz. ıcap ederse yine de içmesini biliriz. Bu kadehi mi Türk milletinin hayrına hiç bir zaman "Rus Bölgesi "derekesine düşmeyecek olan egemenliğimizin şerefine içiyorum.
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

135

08.06.2007, 23:22

Yeni konu olarak açıldığı için buraya taşıyoruz. (Webmaster)

Alıntı sahibi ""m_eyyub""

Geçenlerde basında çıkan haberlere göre Arşiv Antik adlı bir şirketin düzenlediği ilkyaz müzayedesinde Atatürk’ün TBMM’nin açılışında dua ederken çekilen fotoğrafın orijinali satışa çıkarılacakmış.


Gerçi bu epeyce tanıdık bir resim ama bilmediğimiz, daha doğrusu gözümüzden saklanan o kadar çok ‘öteki’ Atatürk resmi var ki!


Merak ediyoruz: Bunlar ne zaman satılacak veya gün yüzüne çıkacak?


Mesela mı? Mesela Çankaya Köşkü’nde çekilen çarşaflı kadın fotoğrafları… En başta da Latife Hanımın ve ailesininkiler.



1923-1924 yıllarında o zaman için normal sayılan kapalı, yalnız türbanlı değil, üstelik çarşaflı kadın misafirlerin fotoğrafları nedense ısrarla saklanmaktadır bazı çevreler tarafından. Hatta eski adı Akit olan Anadolu’da Vakit gazetesinin birkaç hafta önceki bir haberine göre, Cumhurbaşkanlığının internet sitesinden bile itinayla temizlenmiştir bu zamanını şaşırmış fotoğraflar.

ıkinci olarak Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sona ermesinden sonra çıktığı ünlü yurt gezisinde Konya’da çekilmiş (muhtemelen 1923 başları) bir fotoğrafını görüyoruz. Solda Latife Hanım, Atatürk’e şiir okuyan bir kız öğrenciyi ilgiyle dinliyor. Sağdaki yüzleri peçeli ve çarşaflı kadınlar ise öğretmen.



ışte Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çekilmiş ünlü ‘âyetli’ fotoğraf…



Başbakan ısmet ınönü kürsüde konuşuyor ve başının üzerinde irice bir hat levhası asılı göze çarpıyor. Levhadaki yazıyı dahi okuyabiliyoruz buradan. şûra suresinin 38. ayeti yazılıdır fotoğraftaki talik levhada. Bir zamanlar TBMM’nin Kur’an’ın gölgesinde çalıştığını bilmekten yüzü kızarıyor olmalı birilerinin.



Ve işte 1923 yılının başlarındayız. Günlerden 26 şubat 1923’tür. Lozan görüşmelerine ara verilmiş, dış ilişkiler trafiği iyice yoğunlaşmıştır.



Bu defa o devrin, yani Hakkı Tarık Us’un Vakit gazetesi Mustafa Kemal Paşa’nın ziyaret ve görüşme haberlerine geniş yer verirken ilginç bir fotoğraf da yayınlar.




Alt yazısına “Hususi fotoğrafçımızın aldığı resim” kaydı düşülen bu fotoğrafta TBMM Reisi Mustafa Kemal Paşa’yı başında kalpağıyla Eskişehir taşından mamul uzun bir tespihi seçerken görüyoruz. Hem de öyle böyle değil, görüntüye bakılırsa tekkelerde çekilen 999’luk tespihlere benziyor Paşa’nın elindeki.


Satın alıp almadığını bilmiyoruz tabiatıyla. Buraya fotoğrafın altındaki yazıyı da alıyorum: “Mustafa Kemal Paşa Eskişehir taşından mamul tespih vesaire satın alırken.”



Arayın bakalım bu fotoğraflara rastlayabilecek misiniz elinizdeki yayınlarda? Pek sanmıyorum. Hele sonuncusunu temin edebilmek için epeyce ter döktüğümü söylemeliyim.



ışimiz uzun ve zor anlayacağınız… Atatürk’ün resimlerine bile sansür konuluyorsa varın gerisini siz düşünün…


(Haber7)

Tarihçi Mustafa Armağan'ın yazısı.
http://www.haber7.com/artikel.php?artikel_id=138186

136

09.06.2007, 08:12

Alıntı sahibi ""Webmaster""



Başbakan ısmet ınönü kürsüde konuşuyor ve başının üzerinde irice bir hat levhası asılı göze çarpıyor. Levhadaki yazıyı dahi okuyabiliyoruz buradan. şûra suresinin 38. ayeti yazılıdır fotoğraftaki talik levhada. Bir zamanlar TBMM’nin Kur’an’ın gölgesinde çalıştığını bilmekten yüzü kızarıyor olmalı birilerinin.




Ve emrühüm şura beynehüm yazıyor galiba...
Dün akşam forumda bu yazıyı okudum. Bu sabahta namazdan sonra Kur'anı elime aldım. 25. cüzün ilk 5 sayfasını daha önce okumuştum. 6. sayfasını okurken burayı farkettim.Sayfanın üstüne baktım.şura suresi,ayet numarasına baktım 38...Tevafuk...
Elbette en bahtiyar odur ki: Dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin. Mektubat - 71

137

14.06.2007, 04:39

Atatürkçülük dersi

Askerî yönetimde Atatürkçülük dersi

Atatürkçülüğün ihyası için (!) askeri darbeyi savunanların tam olarak neyi savunduklarını anlamak için, Ülkücü bir arkadaşımın trajikomik bir 12 Eylül hatırasına müracaat edelim:

Mamak Askeri Cezaevi… Tutuklular, her öğünden önce, yemeğe hak kazanmak için Atatürkçülük imtihanından geçmek zorunda. Soruları, eline tutuşturulan kitapçığı hıfzetmiş uyanık bir onbaşı soruyor. Cevapsız kalan her soru için tutukluya sopa atılıyor.

- Söyle lan, Atatürk ne yaptı?
- Vatanı kurtardı komutanım.
- Başka ne yaptı?
- Cumhuriyet Halk Fırkası’nı kurdu komutanım.
- Başka?
- Padişahlığı kaldırdı komutanım.
- Başka?
- Cumhuriyeti kurdu komutanım.
- Başka?
- Halifeliği kaldırdı komutanım.
- Başka?
- Harf ınkılabı yaptı komutanım.
- Başka?
- Takvimi değiştirdi komutanım.
- Başka?
- Tekke ve zaviyeleri kapattı komutanım.
- Başka?
- şapka ınkılabı yaptı komutanım.
- Başka?
- Laikliği getirdi komutanım.
- Başka?
- Eee…
- Çabuk söyle lan!
- Eee…

KÜT!

- Tamam, buldum komutanım, Atatürk Orman Çiftliği’ni kurdu komutanım.
- Başka?
- Başka… eee…

KÜT!

- Söylesene lan, Atatürk başka ne yaptı?
- Eee… Hareket ordusuyla Selanik’ten ıstanbul’a gelmişti komutanım…
- Başka?
- Eee…

-KÜT!

- şey… eee… ızmir kurtarıldığında Yunan bayrağının çiğnenmesine müsaade etmemişti komutanım…
- Başka?
- Başka?

KÜT!

- Söyle, başka ne yaptı Atatürk?
- 10 Kasım 1938’de öldü komutanım.
- Başka?
- Başka bir şey yok komutanım.
- Nasıl yok?

KÜT!

- Atatürk başka bir şey yapmadı mı lan?
- Eee…

KÜT!

- Çabuk söyle, yoksa kırarım kemiklerini. Başka ne yaptı Atatürk?
- Vallahi bilmiyorum komutanım.
- Yuh sana! Çocukken dayısının çiftliğinde karga kovalamadı mı lan?
- Kovaladı komutanım.
- Eee? Hani başka bir şey yapmamıştı?

KÜT!

- Öğrendin mi şimdi?
- Öğrendim komutanım.
- Neymiş?
- Çocukken dayısının çiftliğinde karga kovalamış komutanım.
- Aferin. Git şimdi al yemeğini.

Kaynak Hakan ALBAYRAK
Yeni Şafak, 29.5.2007
"Eyyyy Türk Gençliği!!!!
Naaber?" :D

138

25.06.2007, 19:29

Mustafa Kemâl Cum'â Tâtili Hakkında ne Diyor?

Kaynak: Kim Cumhuriyetçi Bediüzzaman mı M. Kemâl mi?
Müellifi: Burhân Bozgeyik
Sahife no: 133, 134, 135

M. Kemâl mllî mücâdele zaferle neticeleninceye kadar, kâmil bir mü'min ve Kur'ân hükümlerinden tâviz vermez bir Müslüman olarak gözükmeye itinâ göstermiştir. Öyle ki, Cumâ gününün haftalık tatil olmasını istemeyenleri, "düşmanların oyununa gelmiş kişiler" olarak ilân edebilecek kadar radikal çıkışlar yapmaktadır.

M. Kemâl, Ankara'ya gelişinin ertesi günü, yâni, 28 aralık 1919'da şehrin ileri gelenlerine, ıtilaf Devletlerinin, "ıslâmları Pazar gününü yevm-i tatil ve mübârek sûretinde tanınmaya icbar eden ve ıslâmların yevm-i mahsusu olan Cumâ gününü resmen tanımayan milletler" olmalarından yakınmıştır. (G. Jaeschke. Yeni Türkiye'deki ıSlâmlık, s. 31).

M. Kemâl Cumâ tatilini zorla değiştirmek isteyen "düşmanlara" veryansın eden konuşmasını "Nutuk'a" almıştır.

M. Kemâl, Ankara'da şehrin ileri gelenlerine şöyle dediğini nakletmektedir:

"ıstanbul'un fethinden beri, gayr-ı müslimlerin mazhar buldukları bu imtiyazâzât-ı vâsia (geniş imtiyazlar), milletimizin dinen ve siyâseten dünyanın en müsaadekâr ve civanmert milleti olduğunu isbat eder en bâriz delilidir. Milletimize bu istinâdatta bulunan muârızlar insaf etsinler de, dünyanın en büyük ve en medenî milletyi olduğunu iddiâ edenlerden, din-i ıslâmı sûret-i resmiyede tanımayan, ıslâmları Pazar gününü yevm-i tatil ve mübârek sûretinde tanımaya icbar eden ve ıslâmların yevm-i mahsusu olan Cumâ gününü resmen tanımayan milletler olduğunu unutmasınlar." (Ntutk, c. 3, s. 1183)

M. Kemâl Cumhûriyetin ilân edilmesinden az önce de aynı şekilde konuşmaktadır. 15 Mart 1923'te Adana'ya giden M. Kemâl, Adana'daki Ulucâmii ziyâret eder. Ardından Esnaf Cemiyetinin verdiği çaya iştirâk eder.

Ertesi günü Cumâdır.

Esnaf, hafta tatilini kabul ettirmek hususunda müşkilât çektiklerini söyler. Bir milletvekilinin Ulucâmide bir konuşma yaparak hafta tatilinin gâvur âdeti olduğunu söylediğini, M. Kemâl'e anlatırlar.

M. Kemâl, esnafa şöyle der:

"Sizler ki çok çalışıyorsunuz. Çok çalışanlar o nisbette havaya, sessizliğe, dinlenmeye muhtaçtır. Cumâ gününü hava alma ve tatil günü yapmakla çok akıllıca bir iş yapmış oldunuz. Bu haftada bir günlük bir tatil hem sıhhatiniz için hem de din gereği olarak lüzumludur. Biliyorsunuz ki, şeriatta Cumâ namazından maksat herkesin dükkânlarını kapayarak, işlerini bırakarak, bir araya toplanmaları ve ıslâmların genel meseleleri hakkında dertleşmeleri içindir. Cuma günü tatil yapmak, şeriatın da emri gereğidir. Bu kadar açık bir hakikati size herhangi bir kişinin, milletvekili olsun, ben olayım, hacı olsun, hoca olsun, bu yapılan şey dine aykırıdır, demesi kadar küstahlık, dinsizlik, imansızlık olamaz." (Taha Toros, Atatürk'ün Adana Siyâhatnâmesi, s. 32)

Yine M. Kemâl'in 21 Nisan 1920'de kolordulara gönderdiği tâmimde, Cumâ gününün mübârekliğindan istifâde etmek için Meclisin Cumâ gününün nasıl ısrarla nazara sunulduğu anlaşılır.

Zafer kazanıldıktan; CHP iktidarı bütünüyle ele alındıktan sonra ne yapılmıştır? Netice mâlum.

1927'den sonra CHP'nin jakoben kadrosu Cumâ tatilini kaldırıp Pazar gününü hafta tatili olarak ilân ettirmek üzere harekete geçmişlerdir. Yunus Nadi, Pazar gününün hafta tatili ilân edilmesini müdafaa eden yazılar yazılmıştır. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, bir adım daha öteye gitmiş, Ramazan ve Kurban bayramlarının resmî tatil olmamasını istemiştir. (Cumhuriyet, 4 Mart 1931)

Cumâ gününü hafta tatili olarak kabul eden 394 sayılı kanun 2 Ocak 1924 tarihinde çıkarılmıştır. (Hilâfetin kaldırılmasından az önce.) 27 Mayıs 1935 tarihinde kabul edilen bir kânunla da Cumâ'yı hafta tatili olarak kabul eden 394 sayılı kânun mer'iyetten kaldırılmış, Pazar günü hafta tatili ilân edilmiştir.

139

18.07.2007, 21:54

Bir def'asında internette ma'lûm şahsın Hazret-i Peygamberi (a.s.m) rüyada görmesiyle alakâlı bir yazıyla karşılaşmıştım. Bu anlatılanların sahihliğini hakkında bir fikrim yok lâkin sizinle paylaşmak istedim.
ışte o yazı:

Alıntı


Mustafa Kemal''in Hz. Muhammed(s.a.v)''i rüyasında görmesi...



Rahmetli Gazi''yi bize nasıl tanıttılar, nasıl… Bugün, artık son nefesini "Saat kaç?" diye değil (ölüm ânında yanında bulunanların şahadetiyle), "Ve Aleykümselam!" diye verdiğini kesinkes öğrendiğimiz Rahmetli Gazi''ye ait iki hatırayı daha Yusuf Koç ve Ali Koç kardeşlerin son çalışmaları "Başbuğ Atatürk" adlı eserlerinden sizlerle paylaşacağız.

Bakalım iftiracı vicdanlar tövbe edecekler mi?

"Memleketin her tarafında çetin bir mücadele ve mukavemet başlamıştı. Ankara bir kurtuluş burcu ve Mustafa Kemal''in adı bir bayrak olmuştu. Antep, mücadele günlerinin acı bir devresiydi. Memlekette istiklâl şuurlaşmış, topyekûn bir vuzuh kazanmıştı.

O zaman ilkokulun ihtiyari sınıfındaydım. Bir sabah okula geldiğim zaman çocukların bahçede toplanmış olduğunu gördüm. Din dersleri muallimi Hafız Halil Efendi''nin konuşacağını söylediler. Halk da okulun bahçesinde toplanmıştı. Az sonra Hafız Halil Efendi kürsüye çıktı. Titrek fakat heyecanlı bir sesle:

''- Din kardeşlerim, sizi şeyh Sunusî Hazretlerinin bir tebşiri için buraya topladım'' dedi ve şu vakayı anlattı:

''- şeyh Sunusî Hazretleri bir gece Peygamberimizi rüyasında görmüş ve koşup elini öpmek istemiş. Peygamber kendisine sol elini uzatmış, buna şaşıran ve mahzun olan şeyh, Peygambere hitaben:

- Ya Resulâllah niçin sağ elinizi vermediniz? Diye sual edince şu cevabı almış:

"Sağ elimi Ankara''da Mustafa Kemal''e uzattım."

Bu rüyayı anlatan Hafız Halil Efendi''nin elleri, çenesi ve dili titriyordu. Gözleri dolu doluydu; hitabesi kalabalığı etkilemişti. Birden gür ve imânlı bir sesle:

-Ey ahali, Mustafa Kemal muzaffer olacak, Peygamber Efendimizin sağ eli onun elindedir. Buna iman edin!.. diye haykırdı ve kürsüden indi.

Sonradan öğrendiğime göre, Merhum Hafız Halil Efendi bu rüyayı camide va''zetmiş ve onu imanlı tefsirlerle tamamlamıştır."

"Avni Altıner, Her Yönüyle Atatürk, s. 153-155)


***

ıstiklal Harbi günlerinde, Sakarya Meydan Muharebe''lerinin en kritik dönemlerinde, top seslerinin Ankara''dan duyulmaya başlandığı ve Büyük Millet Meclisi''nin Kayseri''ye nakledilmesinin bile düşünüldüğü günlerde Atatürk, günlük çalışmalarının büyük bir kısmını yürüttüğü ve bugün müze olarak değerlendirilen Ankara Tren ıstasyonundaki evde, bir sabah erken kalktığı bir sırada Çavuş Ali Metin''e:

Acele olarak Fevzi Paşa''yı telefonla ara, bul ve hemen buraya gelmesini söyle. Diyor.

Ali Metin, Fevzi Paşa''yı telefonla arayıp bulduğunda, Fevzi Paşa da Atatürk''ün yanına gelmek üzere, hemen evden çıkmakta olduğunu söylüyor. Fevzi Paşa Atatürk''ün yanına girince, Atatürk ona bir kâğıt kalem uzatıp:

Bugün gördüğün rüyayı yaz ve bana ver, diyor.

Kendisi de bir kâğıt kalem alıp aynı şekilde o gün gördüğü rüyayı, Fevzi Paşa''ya vermek üzere yazmaya başlıyor. Yazma işi bittikten sonra, her iki Paşa da karşılıklı olarak yazdıklarını alıp okuyorlar ve okuma işi bittikten sonra birbirlerine bakıp sevinçle gülümsüyorlar.

Her ikisinin de yazdıklarını kendi kâğıtlarından okuyan Ali Metin, her iki kâğıtta da şu rüyanın yazılmış olduğunu görüyor:

Hz.Peygamber (s.a.v) Efendimiz, Hacı Bayrâm-ı Velî''ye diyor ki:

"-Mustafa''ya söyle, korkmasın, sonunda zafer onların olacak."

Bilindiği gibi, aynı gecede rüyalarında Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimizi, Hacı Bayrâm-ı Velîye bu sözleri söylerken gören o iki muzaffer kumandanın o günkü isimleri, ''Mustafa Kemal'' ve ''Mustafa Fevzi''dir.
(Ahmet Gürtaş, Atatürk ve Din Eğitimi, s.160-161)

140

17.08.2007, 21:25

Atatürk’ün hedefi tesettürü kaldırmaktı

CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, Atatürk’ün annesi ve eşini örnek veren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştirirken, “Atatürk’ün eşinin türbansız, başı açık resimlerini hiç görmemiş gözüküyorlar” dedi.

Milliyet’teki habere göre Öymen, “Atatürk’ün hedeflerinden birinin tesettürü kaldırmak olduğunu bilmedikleri anlaşılıyor. Yani geçmişten örnek vermeye kalkarlarsa, çok mahçup olurlar” şeklinde konuştu.
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir