Giriş yapmadınız.

1

30.10.2009, 10:24

"Mustafa Kemal'i koruma kanunu"na Menderes de muhalifti


"Mustafa Kemal'i koruma kanunu"na Menderes de muhalifti

TAHSİN TOLA

“Tahsin Tola’nın ehemmiyetli çalışmasıyla Sözler mecmuâsı resmen Ankara’da tâb’ edilmesiyle hem âsâyişe, hem Demokrata, hem bu vatan ve millete yüz sene mebusluk etmek kadar fâidesi oldu.”

Milleti temsil etmek.

Bir millete mensup olan her ferdin hedefidir bu. Bilhassa milletini seven ve onu meydana getiren değerleri taşıyıp yaşayan insanlar hep milletlerini temsil edecek bir şeyler yapmaya çalışırlar. Bu maksatla bazıları san'at dalları ile meşgul olur, bazıları spor müsabakalarına çıkar. Tıbbî keşif ve ilmî icatlar yapanlar, siyaset sahasına atılıp milletvekili seçilerek millet meclisine girmeye gayret edenler de vardır.

Bunların içinde en kolay olanı, seçim zamanlarında bir kitle partisinden aday olup milletvekili seçilmektir. Lâkin o sıfatı almak kolay olsa da icaplarını yerine getirip milleti lâyıkıyla temsil etmek biraz zordur.

Zîra bir milleti hakkıyla temsil etmenin yolu, onu meydana getiren maddî mânevî değerleri bilip yaşayarak yaşatmaktan geçer. Öyle engebeli bir yolda başarı ile yürümenin bazı zorlukları vardır.

Milletin vekilinin, her şeyden önce milletin bütününü temsil etme ideali ile hareket etmesi; seviye, sınıf, bölge, şehir, soy, sülâle ayrılığı; fikir, düşünce, dünya görüşü, parti, grup farkı gözetmeden herkesin haklarını korumaya çalışması gerekir.

Bunu yaparken kendi siyasî, mahallî, içtimaî, fikrî husûsiyetlerini de kaybetmemeli, onları milletin mânevî zenginliği olarak meclise taşırken, milletin içinde meclisin itibarını korumayı da aslî vazife addetmelidir.

Herhangi bir seçimde milletvekili seçilmek, mümessil vasfını yerine getirmeye yetmez. İnsan, milletvekili sıfatı taşırken de vatandaş kimliğiyle yaşarken de milleti meydana getiren değerleri yaşatma hassasiyeti içinde hareket ettiği takdirde; devlet nezdinde milleti, millet nazarında devleti temsil eder.

Zaten, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin varlığının sebebi de budur. Bu zamana kadar, çeşitli askerî darbelere ve siyasî müdahalelere maruz bırakılan Meclis’in çatısı altında; sadece o sıfatı taşıyanların yanında, hayatı pahasına milleti temsil ederek vazifesini hakkıyla yapmaya çalışan milletvekilleri de oldu.

Menderes, Zorlu ve Polatkan’ın hayatlarına mâlolan milleti hakkıyla temsil etme hasletinin ceremesini, yüzlerce Demokrat Partili Yassıada Zindanlarında ödedi. Isparta milletvekili Dr. Tahsin Tola gibi bazı mümtaz şahsiyetler de, sadece Meslis’te bulundukları zaman içinde değil, hayatları boyunca demokrasi mücadelesi verdiler.



2

30.10.2009, 10:26

Hasan Tahsin Tola

Isparta’nın Senirkent ilçesinde, Tolazadelerden Abdullah Nail Beyle Gülsüm Hanımın kurdukları ailenin ilk çocuğu olarak, 1 Mart 1911 yılında doğdu. Kendisini yıllarca bekleyen annesinin, babasının ihtimamı sayesinde çocukluk yılları oldukça rahat geçti.

İlkokula Senirkent’te başlayan Tahsin, devlet parasız yatılı okulu imtihanlarını kazanarak Konya Lisesi’ne girdi. Orada liseyi bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne kaydoldu. Aynı yıl, 18 yaşında iken Havva Hanımla evlenen ve evlilik hayatı ile tahsil hayatını birlikte yürüten Tahsin Tola’nın siyasî temayülleri talebelik yıllarında başladı. İstanbul’da Millî Türk Talebe Birliği ve Milliyetçiler Derneği gibi talebe derneklerine girip gençlik hareketlerine katıldı.

1936 yılında fakülteyi bitirdi ve hükümet tabibi olarak Muş’un Varto ilçesine tayin edildi. Orada bir süre çalıştıktan sonra, önce Balıkesir’in Manyas ilçesinde, ardından da memleketinde hükümet ve belediye tabipliği yaptı.

Melek mizaçlı bir insan olduğundan herkesin mala, mülke, paraya, makama, mevkiye, şana, şöhrete tamah ettiği bir zamanda, o insanların gönüllerini kazanarak sevgilerine ve duâlarına talip olma yolunu seçti.

Bunu yaparken bir yerden ‘imdat’ çığlığının yükselmesini beklemedi. Kasaba, köy, dağ, bayır demeden kendisine ihtiyaç hissedilen her yere koştu, gecesini gündüzüne katarak çalıştı. Çaresiz insanların dertlerini dindirdi, hastalıklarını iyileştirdi, eksikliklerini tamamladı, ihtiyaçlarını giderdi.

Millete hizmet yolunda bazen tabiî engeller, maddî zorluklar çıktı karşısına, bazen resmî tavırlar, keyfî muameleler. O kendisine ve ailesine reva görülen hasımane hareketlere de karşı çıktı, masum köylülere yapılan zulümlere, çektirilen eziyetlere de.

‘Senirkent Fâciası’ adıyla tarihe geçen meş’um hadise de onlardan biriydi. Gerçi hadise sırasında can alınmamış, kan dökülmemişti, ama yapılan melânet ve revâ görülen mezâlim, ölümü aratacak kadar dehşetliydi.

1946 yılının Eylül ayında başlayan hadisenin asıl feci ciheti, dinî kitap okumanın ağır bir cürüm addedilmesi, yetmiyormuş gibi bir de maznunlara düzmece suçlar isnat edilerek zulmün mâzur gösterilmeye çalışılması idi.

Yıllardır, her yolu denemelerine rağmen durduramadıkları Nur hizmetlerinin hız kazandığını, gelmesinden korktukları demokrasi şafağının sökmeye başladığını gören zamane zalimleri, son bir gayretle melânet kusarak memleketin efkârını kirletme cihetine gittiler.

‘Güneşi üflemekle söndürmeye çalışma’ hamakatından başka bir şey değildi yapmaya çalıştıkları hareket. Hedef güneş olunca, yapılan mezâlimden en büyük zararı da nura müheyya olan pervane fıtratlı, kelebek mizaçlı masum insanlar gördü.

Gece yarısına doğru başladı baskınlar. Sîmasının seciyesi silinmiş, kalbinde merhametin, vicdanında insafın izi kalmamış, gözünü kin bürümüş ceberut tıynetli insanlar, üzerlerindeki resmî üniformaların himayesinde, kirli vicdanları ile hânelerin mahremiyetini ihlâl ettiler. Önlerine çıkan her insana namlu doğrulttular, süngü tehditleri, dipçik darbeleri ile yataklarından kaldırdılar ve günlük elbiselerini giymelerine bile fırsat vermeden karakola götürdüler.

Ancak üç beş kişinin sığabileceği daracık nezarethânelere elleri, gözleri bağlı onlarca insanı doldurdular ve günlerce aç susuz bırakmaları yetmiyormuş gibi zarurî ihtiyaçlarını gidermelerine bile izin vermediler. Mecbur kalıp etrafı kirletenleri de bundan dolayı ayrıca ve daha şiddetli bir şekilde cezalandırmakla tehdit ettiler.

Altı ay kadar devam eden Senirkent Faciası’nın her safhasında Dr. Tahsin Tola da vardı. Taşıdığı sıfatlardan korkup medenî cesaretinden çekindiklerinden onu nezarete atamadılar. Mahkemeye verdilerse de mahkûm ettiremediler.

Lâkin; melek mizaçlı, munis bir insan olduğundan; kardeşlerine, akrabalarına, arkadaşlarına ve onlardan ayırmadığı masum insanlara revâ görülen kötü muamelelere karşı koymak için zelil insanlarla muhatap olmak zorunda kalması, ona en az içerdekilerin çektikleri kadar ağır geldi.

Bilhassa sabi denecek yaşta çocukların ve yetmişlik gazilerin bile aynı muamelelere tâbi tutulmaları karşısında sesini duyuracak bir merci bulamaması, masum insanların haklarını aramak istedikçe haksızlığa uğraması ve zulüm görmesi, hissettiği azabı dayanılmaz bir hâle getirmeye yetti.

Tahsin Bey bu gibi hezeyan hadiseleriyle boğuşurken, kendisini içlerinden biri sayıp hâlleriyle hâllendiği, dertlerini dert edinip sıkıntılarını giderdiği ve acılarını bölüşüp sevinçlerini paylaştığı köylüler defalarca yanına gelip yalvardılar.

“Emret, bir gecede o mel’unların dairelerini başlarına yıkıp canlarını cehenneme gönderelim.” Zahiren halim selim görünmelerine ve şahıslarına yapılan eziyetler karşısında mütehammil olmalarına rağmen; vatan, millet, din ve nâmus değerlerine müdahale edilmek istendiği zaman hepsinin birer aslan kesildiğini bilirdi. Köylüler, zalimlere dünyayı dar edecek cesaret, güç ve imkâna sahip olduklarından, kendisi izin verdiği takdirde hemen harekete geçip söylediklerinin çok daha fazlasını yapacaklarından da emindi.

Fakat o, hadiseler karşısında tehevvüre kapılmayan bir fıtrata sahip olduğu ve henüz kendisini görmediği Said Nursî’nin eserlerinden, müsbet hareket etme dersi aldığı için, menfî yollara tevessül etmedi. Mel’unlara, meşrû yollarla mukabele etmeye karar verdi ve zalimlerin tehditlerine, baskılarına, zulümlerine rağmen; aylarca süren mücadeleler neticesinde maznunların suçsuzluğunu ispatladı.

Tahsin Tola’yı müstesnâ kılan bir başka hususîyeti de ondan sonra tezâhür etti. Köylülerin, kendilerine zulmeden zalimleri evlerinde ağırlamalarını istedi. Götürülürken karda mahsur kaldıklarını öğrenince de yardımına koştu.

Böylece, insanlığa örnek olacak güzel bir insanlık dersi vererek zalimi de, mazlûmu da insan olan korkunç bir fâciadan, milletin iftihar edeceği mükemmel bir zafer çıkardı. İnsanın ve insanlığın zaferi.

Hadiseye şahit olup hayran kalan Nureddin Topçu da bir yazısında, “Senirkent köylüleri gibi olunuz; size zulmeden candarmaları doyurunuz. Muvaffak olursunuz. Gandi dünyaya, Dr. Tola Anadolu insanına ruhunu tanıtmak istedi” 1 diyerek takdir hislerini ifade ettiği gibi fazilet mücadelesinde muvaffak oldu.


3

30.10.2009, 10:28



İnsana ruhunu tanıtmak!..


O günlerde memleket ve millet için yapılabilecek en isabetli hareketti bu. Çünkü milletin yaşadığı hayat şartları fâciadan farksızdı. Yıllardır çekilen yoksulluk, açlık, kıtlık ve salgın hastalıklarla iflâhı kesilen ahâli, en temel insan haklarından bile mahrum bırakılmasının yanı sıra devlet dairelerinde, karakollarda ve benzer yerlerde olmadık eziyetlere de maruz bırakılıyordu.

Bu handikabı aşıp mâkus tâlihi yenerek müreffeh bir millet meydana getirmenin yolu, Anadolu insanına ruhunu tanıtıp varlığının sebebi olan değerleri anlatmaktan ve milleti meydana getiren unsurların kaynaşmalarını sağlamaktan geçiyordu.

Medenî cesareti ile güçlenen insanî hasletleri sayesinde Senirkent sakinlerini, yaşadıkları fecî fâciadan kurtaran ve suçluların cezalarını, bizzat onları zulmetmeye zorlayan zalimlere verdiren Tahsin Bey, artık millet için de harekete geçmenin zamanının geldiğinin farkındaydı.

Nitekim çok geçmeden, milleti içine düştüğü zarûret hâllerinden kurtarmak isteyen Menderes ve arkadaşları Demokrat Partiyi kurdular ve katıldıkları ilk demokratik seçimde halkın kahir ekseriyetinin reyleriyle iktidara geldiler.

Kurulduğu günden itibaren demokrasi kahramanları arasındaki yerini alan ve Sernirkent’te Demokrat Parti teşkilâtını kuran Tahsin Bey, bu sefer milleti ve devleti barıştırıp kaynaştırma misyonunu üslendi.

1950 seçimlerinde Demokrat Parti listesinden 9. dönem Isparta milletvekili olarak meclise girdi. Mecliste milleti hakkıyla temsil etmeye çalıştığı için, “Sadece Mustafa Kemal için koruma kanunu çıkarılamaz” diyerek birkaç arkadaşı ile birlikte, Atatürk’ü Koruma Kanunu’na muhalefet etti. Bu demokratik hareketi, “Ben böyle bir kanunun meclisten geçeceğini tahmin etmiyordum. Böylesine antidemokratik bir kanunun çıkışına mani olmaya çalıştınız. Sizi tebrik ederim” diyen Başbakan Adnan Menderes tarafından takdir edildi. 2

1954 yılında yapılan seçimleri de kazanan Tahsin Tola, meclisteki vekillik vazifesini aksatmadan, zamanının çoğunu halkın arasında geçirerek devlet-millet kaynaşmasında katalizör vazifesi görmeye çalıştı.

Bediüzzaman Said Nursî ile de ilk defa milletvekili sıfatını taşıdığı yıllarda görüştü. Önceden de onun Isparta’da olduğunu biliyor, eserlerini okuyor ve Risâle-i Nur’un intişarına hizmet ediyordu. Halk tarafından çok sevilmesinde, çalışmaları kadar Nurculuğunun da tesirinin olduğunu biliyor ve ilk fırsatta ziyaret etmek istiyordu. Milletvekili olunca bu ziyaretin şahsî bir istek olmaktan çıktığını, milletle devletin kaynaşmasına vesile olacak millî bir vazife, hatta vecibe hâline geldiğini düşünerek hemen Isparta’ya hareket etti. Said Nursî’ye yapacağı ziyaretin millî ve uhrevî bir mahiyet kazandığını hissedince hassasiyeti daha da arttığından abdest alarak kendisine mânevî yönden de çeki düzen verdi ve şapkasını çıkarıp odasına girdi.

Onun niyetini bilen ve hassasiyetine muhabbetle mukabele eden Bediüzzaman da şapka meselesinde verdiği fetvayı hatırlatarak hem o anda onun yaşadığı sıkıntıyı azalttı, hem de devletle milletin kaynaşmasında milletin üzerine düşeni yaptığını, sıranın devlete geldiğini ihsas etti.

Yeni Asya
Elif Eki 30.10.2009

Bu konuyu değerlendir