Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

04.08.2008, 19:27

Meşrutiyet ile Ergenekon arasındaki Masonik hat..

Meşrutiyet ile Ergenekon arasındaki Masonik hat

“Milliyet”in internet sitesindeki başlığın sırrını çözmekle meşgulüm. Canım, şu “Manastırlı komutan” manşetinden bahsediyorum. Duymuşsunuzdur mutlaka. Kimden mi bahsediyor?

Önümüzdeki ay koltuğuna oturması kesinleşen 26. Genelkurmay Başkanı ılker Başbuğ’dan. Peki “Milliyet” şu günlerde 100. yıldönümünü yaşadığımız Meşrutiyet ıhtilali’ni başlatan mermilerin ilk olarak Manastır’da sıkıldığına atıfta bulunuyor olabilir mi? O zaman köşeye sıkışmış ‘birilerinin’ müsterih olmaları gerektiğine dair bir ima mı gizli burada? Bilemiyoruz. Ancak neresinden bakarsanız bakın, manidar bir başlıkla karşı karşıya olduğumuz kesin.

Son yıllarda okuduğum en net mesajlı yazılardan birisi Hüseyin Gülerce tarafından kaleme alındı. Gülerce 30 Temmuz 2008 tarihli “Zaman”da çıkan “Masonluk Ergenekon’un neresinde?” başlıklı yazısında sarsıcı sorularla dikkatlerimizi Ergenekon’un Masonik şifresini kırmaya yöneltiyordu.

Gerçekten de Mason locaları bu tür gizli örgütlenmelerin hep bir yerlerindedir. Gladyo’yu bitiren savcı Felice Casson’un ıtalya’daki P-2 Mason locasının örgütle bağlantısını açığa çıkarışından tutun da, Ergenekon iddianamesindeki ılhan Selçuk’un ıstanbul’da Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası’nda darbeyi planlayanlarla bir araya geldiği bilgisine kadar pek çok bağlantı, meselenin bir komplo teorisinin sınırlarını aştığını gösteriyor.

Bu kadarla da kalmıyor, Büyük Doğu Locası Paris’te bir toplantı düzenliyor, Üstad-ı Azam Jean-Michel Quillardet, başörtüsünün serbest bırakılmasına karşı çıkarak yasanın “Türk laikliğinin bünyesinde açılan tehlikeli bir gedik” olduğunu savunabiliyor ve kafamız iyice karışıyor. Bu ne öfke böyle? “Yoksa laiklik konusunda Masonlara bir güvence verilmiş de haberimiz mi yok?” diyesi geliyor insanın.

Hüseyin Gülerce ise ısrarla soruyor: “Yasak olmasına rağmen Silahlı Kuvvetler bünyesinde masonlar var mıdır? Masonluğu tespit edildiği için bünyeden çıkarılan generaller var mıdır? Milletin evlatları için, orayı ele geçiriyorlar, buraya sızıyorlar dile dünyayı ayağa kaldıranlar, masonluk konusuna gelince neden suspus oluyorlar?”

[img:450:636]http://img372.imageshack.us/img372/716/armagan1yf1.jpg[/img]

Ancak 100 yıl evveline dönersek, Meşrutiyet için ayaklananların asker ve sivil önderleri arasında hatırı sayılır miktarda Mason bulunduğunu biliyoruz. Merkezi Selanik’te bulunan Macedonia Risorta Locası ile yine Selanikli Jön Türklerin kurduğu Osmanlı Hürriyet Cemiyeti (adı daha sonra ıttihat ve Terakki Cemiyeti olmuştur) arasındaki bağlantılar giderek daha net bir şekilde açığa çıkıyor. Cemiyete girecek olanların önce Mason olması, yani ‘tekris edilmesi’ gerekiyordu. Böylece 1901-1908 yıllarında 23’ü karargâhları Rumeli’de bulunan ve ıkinci ve Üçüncü Orduların en üst rütbeli ‘muvazzaf’ subaylar olmak üzere tam 188 ıttihatçı Masonluğa alınmıştır.

Kendisi de cemiyetten olan Ahmet Bedevi Kuran’ın verdiği bilgilere göre Masonluk ıttihatçılar arasında o kadar onsuz olmaz bir hal almıştı ki, cemiyette iki türlü üye vardı. Bir kısmı Mason locasına girenlerdi ki, bunlara “li ebeveyn kardeş” (ana baba bir kardeş) deniliyordu. Mason locasına girmeyen üyelere ise “li eb” (baba bir kardeş) kardeş diye hitap ediliyordu. Öz kardeş ve üvey kardeş de diyebilirdiniz buna. Nitekim sonradan Cemiyetin bir numarası haline gelen Talat Paşa ve milletvekili yapılan Emanuel Karasso’nun Macedonia Risorta Locası’nın ilk üyeleri ve 33 derece Mason olan üstad-ı azamları yapıldığını biliyoruz.

Gerçi o mücadele günlerinde bu normal görünüyordu ama sonraları savunmaya geçen ıttihatçılar “Onlar bizi değil, biz onları kullandık” diyeceklerdi. Ancak kimin kimi kullandığı çok değil, 10 yıl içinde belli olacaktı.

Peki bunlar birer spekülasyon mu?

Bakın, öyle gizli saklı belgeleri değil, açık belgeleri kullanacağım. Birincisi, ihtilalin o sıcak günlerinde Meşrutiyetin hemen ardından Adalet Bakanlığı’na getirilecek olan Macedonia Risorta Locası üyelerinden Manyasizade Refik Bey’in ıngiliz gazetesi “The Morning Post”a verdiği demeç. ıttihatçıların ıtalyan Masonluğundan manevi destek gördüklerini doğrulayan Refik Bey, Macedonia Risorta ve Labor et Lux localarının kendilerine “büyük hizmetler verdi”ğini ve barınak sağladığını gayet soğukkanlı bir şekilde anlatmış ve şöyle devam etmiştir:

“Orada Masonlar olarak toplanıyorduk, çoğumuz da Masonduk, fakat aslında örgütlenmek için toplanıyorduk. Bunun yanı sıra yoldaşlarımızın büyük bir bölümünü, üyelerini ince eleyip sık dokuyarak seçmeleri nedeniyle Cemiyetimiz için bir elek işlevi gören bu localardan seçtik… Ayrıca bu localar, ihtiyaç halinde ıtalyan Sefaretinden müdahale teminatı almış olan ıtalyan Grand Orienti’ne bağlıydı.”

Demek ki neymiş? 1) ıttihatçı Masonlar olarak toplanıyorlarmış; 2) Yoldaşlarının büyük bir bölümünü Masonlar arasından seçiyorlarmış; 3) Çünkü Masonlar cemiyete adam almakta ustaymış; 4) Ayrıca da Abdülhamid herhangi bir şekilde olaylara müdahale etmek isterse ıtalyan Elçiliğinden güvence almışlarmış.

Kim söylüyor bunu? ıttihatçıların sözüne en çok itibar ettikleri ve bu yüzden de ilk Meşrutiyet kabinesine Bakan yaptıkları zat.

ışe bakın ki, aynı Manyasizade Refik Bey, ihtilal coşkusu içinde ikinci bir demeç verir. Bu defa Paris’te çıkan “Le Temps” gazetesine verdiği demeçte şunları söyler:

“Masonluk ve ıtalyan Masonluğu bize manen destek verdi… Hakikatte ıtalyan locaları ıttihat ve Terakki’ye yardımcı oldular, bizleri korudular, bizlere birer sığınak oldular. Çoğumuz Mason olduğumuzdan teşkilatlanmak için genelde localarda toplanırdık. Üyelerimizi de localardan seçmeye çalışırdık, çünkü locaya üye olabilmek için sıkı bir kontrolden geçilmekteydi.”

Siz düşünedurun, geçtiğimiz günlerde gazetelerden bir haberi koyuyorum masaya:

“Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası, bütün bağlı kuruluşlarına II. Meşrutiyet’in 100. yıl kutlamalarının 2008 boyunca çeşitli etkinliklerle kutlanması talimatı vermesi üzerine “Meşrutiyet defileleri”, kitap tanıtımları, konferanslar ve benzer etkinlikler düzenlendi.”

Meğer sadece defile değil, darbe de düzenleyeceklermiş!

Mustafa Armağan
m.armagan@zaman.com.tr
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir.
Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün.
Gerisi zaten kendiliğinden gelir...

( ŞEMS-İ TEBRİZİ )


Muha1

Profesyonel

  • "Muha1" bir erkek
  • "Muha1" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 1,194

Meslek: gazeteci

Hobiler: Kitap ve getirdikleri

  • Özel mesaj gönder

2

04.08.2008, 20:15

Yani "sağ'ımızı " alıp "sol" yaparak gene "sağ'dan" vuracaklar öylemi? Nitekim ıttihatçılar böyleydi de!...

Bizde bu güç ( Risale-i Nur ) varken afucunu yalarlar inş.
Ehhh... Rabbimin de, sopası olacak tecelli bir güç var elbet. Bizler, inşeAllah gücümüz yettiği nisbette; Risal-i Nur' da tembih edilen düsturlar ile çalışacaz bu müesseselere karşı.
Onlarda senaryo bitmez. Film safhasına gelmeden bozacağız oyunlarını inşeAllah.
Hayat Saklambaç(sa) Ölüm Sobe(ler)...

" Zulm ile âbad olanın sonu berbad olur! "

3

06.08.2008, 16:08

çok manidar... hakikaten ifsad için yüzden ziyade komiteler çalışmış. dersimizden biliyorduk, şimdi ifşa' oldu...

nasıl da birlikler, nasıl da birbirlerine görünmez bağlarla bağlılar. küçük su teraşşuhatları bir büyük menba'ı gösterdiği gibi bir yerlerde tüm mülhidler bir oluyor, toplanıp planlar yapıyormuş...

siz nurun talebelerinin hizmeti ne kadar büyük ki, bu iki kuvvetler mukabil gelse, Risale-i nurun tamiratı onların dehşetli tahribatı karşısında mucizane görünecek...

4

13.04.2009, 12:35

Osmanlı’nın Ergenekon’u

Osmanlı’nın Ergenekon’u

ıttihad ve Terakki Cemiyeti, gizli bir ihtilalci örgüttü aslında. Belirlenen kişilere iştirakleri için davet yapılır; kabul etmeleri halinde üyelik gizli merasimle gerçekleşirdi. Adı anılmaz, ‘cemiyet’ denilip geçilirdi...

Geçtiğimiz hafta Ergenekon soruşturmasının son dalgası gündemi bütünüyle kapladı... Uzunca bir süre gündemden düşmeyeceği de belli oldu... Malum, söz konusu soruşturma kapsamında ilk bakışta isimlerinin yan yana anılması pek mümkün görünmeyen, aynı potada yer almaları yadırganan, dolayısıyla müşterek hareket ettikleri iddiasına şüpheyle bakılan pek çok isim var. Savcılık aralarındaki bağlantıyı nasıl kurar, ne tür bir örgüt/amaç çatısı ve şeması oluşturacak şu an için meçhul...
Bu nedenle; yakın tarihten söz ederken ıttihat Terakki deyip geçtiğimiz örgütün yapısını anlatarak böylesi tabloların mazide örneklerinin bulunduğuna işaret etmek istiyorum...

Masonik yapı
Osmanlı’daki masonik örgütlenme klasik Avrupa masonluğuyla ve locaların bildik çalışma yöntemiyle pek bezerlik göstermez.
Fiili hiyerarşisi de cemiyetin geleneksel kademeleşmesi gibi değildir... Örneğin sivil ya da asker rütbesiz bir kişinin masonik hiyerarşideki yerinin üstte olması ne o kişi ne de diğer üyeler açısından önem taşımaz. Bürokrasi ve hayatın yaptığı sıralamaya ayak uydurup benimsemiş bir yapıdır sözünü ettiğimiz. Gizlilik ve toplantılarda bir araya gelindiğinde ‘Ne olacak bu memleketin hali’ diye özetlenebilecek tek maddelik gündemle sohbet edilen yerdir loca..
ıttihat Terakki açısından önemi, kimi kurucuları mason olan cemiyetin loca usulü örgütlenme modelini kopya etmiş olmasıdır.. ıttihat Terakki’ye girilirken de herkes için tek tek gizli tören yapılır, yeni üyeden sırları ifşa ettiği takdirde öldürülmek dahil cemiyetin vereceği her cezayı kabul edeceğine dair yemin alınırdı.. Bu ritüel ve geleneğin uzun yıllar devam ettiğini, özellikle ordu bünyesinde ‘komitacılık’ diye isimlendirilen gruplaşmaların, yanı sıra ‘mahfel’ (= bir araya gelinen yer) gibi kimi masonik tabirlerin ‘garnizonların içindeki gazino’ manasında Cumhuriyet döneminde de kullanılmaya devam ettiğini biliyoruz..

ıttihat Terakki hep gizli kaldı
ıttihat Terakki gizli örgüttü, ihtilalciydi.. Ve amacına ulaşmak için tetikçileri marifetiyle suikastlar tertiplemeyi, kendi organize ettiği provakasyonları gerekçe göstererek halkı yönlendirip saray ve hükümet üzerinde baskı kurmayı motot olarak benimsemişti...
Bizzat kendileri hükümet koltuklarına oturup idareyi ele alma arzusunda değillerdi başlangıçta.. Nitekim Meşrutiyet’in ilanından sonra Cemiyet ıstanbul’a naklolunca ıttihatçılar kimseye ‘Kalkın biz oturacağız’ demediler... Meclis çoğunluğunun reyini kontrol etmek, diledikleri kişiye istedikleri isimlerle hükümet kurdurup, hoşlarına gitmediğinde her şey gibi hükümeti de dağıtabilir mevkide olmak yetiyordu onlara...

ıttihatçılar mecbur kalıp parti olarak ortaya çıktıklarında dahi ‘cemiyet’ hafi yani gizli kimliğini korudu... Gerçi biliniyordu ki imin kim olduğu ama cemiyet kendi kabinesi üzerinde dahi baskın, hâkim konumunu muhafaza etmekte direniyordu... Örneğin ideolojik planda örgütü yönlendiren Ziya Gökalp arzu etse dilediği mevkiye gelebilecekken dışarıda müstakil kalmayı tercih etti. Keza istediği her imkana ulaşabileceği halde, hayatını Cankurtaran’da eşyasız denilebilecek bir evde sürdürdü... Cemiyet ve partinin farklı varlıklarını ayrı ayrı sürdürmesinin Talat, Enver, Cemal üçlüsü idareyi ele aldıktan sonra rahatsızlık doğurduğu, cemiyetin kendisini fesih etmesinin arzulandığı da biliniyor... Ancak kimi araştırmacıların karşıt görüşlere rağmen bugüne kadar kimse böyle bir işlemin yapıldığına dair genel kurul karar defteri, Merkez-i Umumi diye anılan genel merkez evrakı veya başkaca bir belge ortaya çıkaramadı.
ıttihatçı geleneğin orduda ne denli etkili olduğunun bir işaretini geçmişte yazmıştım..
22 şubat ve 21 Mayıs darbelerini hazırlayan Aydemir cuntası ilk toplantısını ıttihat Terakki’nin 1908 darbesini planlandığı Mahmut şevket Paşa’nın Üsküdar’daki konağında yapıp geleneksel yemin törenin benzerini tekrarlamıştı... 12 Eylül’den sonra ortaya çıkan tabloda Özal döneminde yeniden organize olan yapının suikast girişimi dışında fazla bir şey yapamadığı da biliniyordu... Ancak örgüt Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde ulaştığı güç sayesinde, Refah Partisi’nin öncülüğünde Necmettin Erbakan’ın başkanlığında kurulan koalisyon hükümeti karşısında ıttihat Terakki’nin yöntemlerini aynen uyguladı... Provokasyonlar örgütledi, bunlara dayalı gerilim ve darbe tehdidi ortamı doğurdu, halkta olumsuzlukların sorumluluğunun hükümete ait olduğu duygusu uyandırdı ve sonuçta Erbakan kabinesini istifaya zorlayıp yerine kendi istediği hükümeti kurdurdu...


Avni Özgürel / Radikal

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir