Giriş yapmadınız.

  • Konuyu başlatan "insirah"

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

1

30.07.2006, 10:16

Nur talebelerinin vazifeleri arasındaki takvanın yeri

Takva ve salih amel (4)

C- Takvayi kazanmada,

muhafaza etmede

duâ ve istigfar

Takva sahibi olabilmemiz için istigfar ve tövbenin, salih amel isleyebilmemiz için de duâ ve tevekkülün önemi büyüktür. Tövbe eden kisi, o günahi bir daha islemeyecegine söz verir ve kendisini günahlardan çekerek takva sahibi olur.

Bu konuda Bediüzzaman; “Ey insan! Senin elinde gâyet zaîf, fakat seyyiatta ve tahribatta eli gâyet uzun ve hasenatta eli gâyet kisa, cüz’-i ihtiyârî naminda bir iraden var. O iradenin bir eline duâyi ver ki, silsile-i hasenatin bir meyvesi olan Cennet’e eli yetissin ve bir çiçegi olan saadet-i ebediyeye eli uzansin. Diger eline istigfari ver ki, onun eli seyyiâttan kisalsin ve o secere-i mel’ûnenin bir meyvesi olan Zakkum-i Cehennem’e yetismesin. Demek duâ ve tevekkül, meyelân-i hayra büyük bir kuvvet verdigi gibi; istigfar ve tevbe dahi, meyelân-i serri keser, tecavüzatini kirar”1 demektedir.

Takvayi kazanma ve korumada dikkat edilmesi gereken en mühim noktalardan biri de, insanin kendi kusurunu görmesi ve itiraf etmesidir. Nefis kendi kusurunu görmeye pek yanasmaz. Bu durum, insanin, ayni zamanda seytanin istismarina maruz kalan zayif bir noktasidir. Iste bu hususu Bediüzzaman; “Seytanin mühim bir desisesi: Insana kusurunu itiraf ettirmemektir. Tâ ki, istigfar ve istiâze yolunu kapasin. Hem nefs-i insaniyenin enaniyetini tahrik edip, tâ ki, nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin; âdeta taksirattan takdis etsin. Evet seytani dinleyen bir nefis, kusurunu görmek istemez; görse de, yüz tevil ile tevil ettir. (…) Nefsini ittiham eden, kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden, istigfar eder. Istigfar eden, istiaze eder. Istiaze eden, seytanin serrinden kurtulur. Kusurunu görmemek o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanliktir. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çikar; itiraf etse, afva müstehak olur”2 seklinde kaydetmistir.

Simdiye kadar anlattigimiz takvanin nasil kazanilip muhafaza edilecegini de Bediüzzaman özetle söyle ifade etmektedir:

“Vicdanin anâsir-i erbaasi ve ruhun dört havassi olan ‘irade, zihin, his, lâtife-i Rabbaniye’ her birinin bir gayâtü’l-gayâti var: Iradenin ibadetullahtir. Zihnin marifetullahtir. Hissin muhabbetullahtir. Lâtifenin müsahedetullahtir. Takva denilen ibadet-i kâmile, dördünü tazammun eder. Seriat sunlari hem tenmiye, hem tehzib, hem bu gayâtü’l-gayâta sevkeder.”3

Muhkem bir binanin yapilabilmesi için dört ana unsur gereklidir: Demir, kum, çimento ve su. Bunlardan herhangi birisi eksik veya kalitesiz olursa, bu binaya saglam denilemez. Takvayi bir binaya benzetirsek; Demir-Irade, Kum-Zihin, Çimento-His, Su-Lâtife-i Rabbaniye konumundadir.

Nasil ki demirin insaatta kullanilmasinin gayesi gerilmeye karsi muhkemligi arttirmaktir ve demir arttikça muhkemlik artar. Aynen bunun gibi irade, ibadetullah tarafinda ziyadelestikçe takva muhkemlesir. Ibadetler, günahlar karsisinda iradenin dagilmasina engel olmaktadir. Günlük hayatta sikça karsilastigimiz bir durumdur bu. Ibadeti az yapan insanlar, günahlardan uzaklasmakta büyük zorluklar çekmekte, bazen de uzaklasamamaktadirlar.

Kum insaatta esnemeye karsi muhkemligi arttirmak için konur ve kumun kalitesi ve temizligi büyük önem arz eder. Bunun gibi, zihnin marifetullah yönünde mesai harcayip, onunla mesgul olmasi ve süphelerden temizlenmesi de marifetullah yolunda ilerlemesini, o da takvayi netice verir.

Nasil demiri, kumu ve diger malzemeleri çimento bir arada tutuyor ve birakmiyorsa, hisler de muhabbetullah sayesinde irade, zihin ve lâtife-i Rabbaniyeyi sirat-i müstakim üzere bir arada tutar, gün geçtikçe takva ziyadelesir.

Su basit gibi görünse de; olmadigi zaman çimento, demir ve kum hiçbir ise yaramaz ve bir yigindan ibaret kalir. Hatta bunlar kaliba döküldükten sonra da yeterli su verilmezse, yine bina saglam olmaz. Aynen bunun gibi, takvada müsahedetullah, su gibi önemlidir. (Müsahedetullaha; her an O’nun huzurunda oldugumuzu bilmek, O’nun sifat ve isimlerinin tezahürlerini her an görmek diyebiliriz). Çünkü bütün lâtifeler O’nun için yaratilmistir. Beden ile beraber diger tüm lâtifelerde müsahedetullah olmazsa takvasi o nisbette zayif olur.

NUR TALEBELERININ

VAZIFELERI ARASINDA

TAKVANIN YERI

Bu zamanda insanin sadece kendisini günahlardan korumaya çalismasi yeterli gelmemektedir. Büyük bir âfet gibi bütün toplumu bozan, mukaddesati tahrip eden ahlâksizliga karsi tamirat da yapmak gerekmektedir. Bu da tek basina olmaz. Manevî bir sahsiyetle ve Risâle-i Nurla olur.

Bediüzzaman, Risâle-i Nur sâkirdlerinin bu zamanda en mühim vazifelerinin, tahribata ve günahlara karsi takvâyi esas tutmalari gerektigini ifade ederek söyle devam ediyor: “Madem her dakikada, simdiki tarz-i hayat-i içtimaiyede yüzer günah insana karsi geliyor! Elbette takva ile niyet-i içtinab ile, yüzer amel-i sâlih islenmis hükmündedir. (...) Cenâb-i Hakka sükür ki, Risâle-i Nur, bu müdhis tahribata karsi, girdigi yerlerde mukavemet ediyor, tamir ediyor. Sedd-i Zülkarneynin tahribiyle Ye’cüc ve Me’cüclerin dünyayi fesada vermesi gibi, Seriat-i Muhammediye (asm) olan sedd-i Kur’ân’in tezelzüliyle, Ye’cüc ve Me’cücden daha müdhis olan, ahlâkta ve hayatta zulmetli bir anarsilik ve zulümlü bir dinsizlik fesada ve ifsada basliyor. Risâle-i Nur Sâkirdlerinin böyle bir hadisede mânevî mücahedeleri, insaallah zaman-i Sahabedeki gibi, az amel ile pek büyük sevab ve amâl-i sâlihaya medar olur.”4

Bu büyük kazanci kaçirmamak için takvada, ihlâsta, sadakatta çalismak gerektigini ifade eden Bediüzzaman; “Risâle-i Nur’un hakikî sakirdleri, nesriyat-i diniyelerinde ve ittibâ-i sünnetteki ibadetlerinde ve içtinâb-i kebâirdeki takvâlarinda, Kur’ân hesabina vazifedar sayilirlar. Insaallah riya olmaz. Meger ki, Risâle-i Nur’a baska bir maksad-i dünyeviye için girmis ola” diyerek hem takvayi muhafaza etmenin yolunu, hem de imana hizmet etmenin önemini belirtmektedir.5

Ne mutlu takvayi ve salih ameli bütün hayatina tatbik edip, bu istikamette son nefesini verebilenlere. Ne mutlu; “O takva sahipleri ki, biz onlar için altlarindan irmaklar akan cennetler hazirladik” müjdesine nail olanlara. Ne mutlu tahribata ve günahlara karsi takvâyi esas tutup ona göre davranabilen ihlâsli Nur talebelerine.

Sözlerimizi Resûlullah Efendimizin duâsi ile bitirelim: “Ey Allahim! Senden takvâ, iffet ve zenginlik isterim.”


Kaynaklar:

1- Nursî, Bediüzzaman Said, Sözler, s: 494, Yeni Asya Nesriyat, Istanbul.

2- Nursî, Bediüzzaman Said, Lem’alar, s: 81, Yeni Asya Nesriyat, Istanbul.

3- Nursî, Bediüzzaman Said, Hutbe-i Sâmiye, s: 136 Yeni Asya Nesriyat, Istanbul.

4- Nursî, Bediüzzaman Said, Tarihçe-i Hayat, s: 281, Yeni Asya Nesriyat, Istanbul.

5- Nursî, Bediüzzaman Said, Kastamonu Lâhikasi, s: 96, 206 Yeni Asya Nesriyat, Istanbul.

Dr. Dudu Sümeyra Ayçiçek /

2

30.07.2006, 10:36

Alıntı sahibi ""inşirah""

“Vicdanin anâsir-i erbaasi ve ruhun dört havassi olan ‘irade, zihin, his, lâtife-i Rabbaniye’ her birinin bir gayâtü’l-gayâti var: Iradenin ibadetullahtir. Zihnin marifetullahtir. Hissin muhabbetullahtir. Lâtifenin müsahedetullahtir. Takva denilen ibadet-i kâmile, dördünü tazammun eder. Seriat sunlari hem tenmiye, hem tehzib, hem bu gayâtü’l-gayâta sevkeder.”3


şurayı okuyunca aklıma ıslam alimi zannettiğim fakat çoğu alimin onun için "Müslüman olup da takvası en aşağı olan müslümandan daha aşağı olabilir" gibi bir söz söylemişlerdi. Hatası da şuydu yanlış hatırlamıyorsam Allah'u alem : "ınsanlığın gayatü'l gayati vacibül vücüda benzemektir" diye talihsiz bir söz söylemiştir. Yanlış hatırlamıyorsam ıbn-i Sina idi

Allah'u alem

Allah razı olsun paylaşımın için

Selametle

YaMusaB

Stajyer

Mesajlar: 154

Konum: KaFKasYa

Meslek: TaleBe

  • Özel mesaj gönder

3

30.07.2006, 11:25

Allah razı olsun

4

31.07.2006, 11:59

Yazı çok güzel Allah razı olsun.
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir