Giriş yapmadınız.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

17.02.2010, 08:22

Bir çınar daha ebediyete göçtü

Sami CEBECİ



Bir çınar daha ebediyete göçtü












A+ | A-




Otuz
beş sene evvel tanımıştım onu. Orta boylu, hafif topluca ve güler yüzlü
bir insandı. 1975 yılında yeni inşâ edilen Aycılar Mahallesindeki
dershaneye ziyaret için gittiğimizde, birkaç talebenin başında müdebbir
olarak hizmet ediyordu. İbrahim Vapur ve Hüseyin Güleryüz gibi genç
talebeler ona çok saygılıydılar. O da onlara çok değer veriyor ve
seviyordu. Güzel bir kadro oluşturmuşlar, Kastamonu vilâyetinde
Risâle-i Nur hizmetlerini canlandırmaya çalışıyorlardı. Çok
şevkliydiler. Hep beraber dershanenin inşaatında çalışmışlar, taş kırıp
sıva yapmışlardı. Dershane el emeği göz nurunun eseriydi. Âdetâ onların
her şeyiydi.

Ümit Gültekin Ağabey aynı zamanda özel il idaresinde memuriyet
yapıyor, muhasebe işlerine bakıyordu. Demokrat bir yapısı vardı. Yeni
Asya gazetesine ciddî olarak sahip çıkıyordu. Hep öyle de kaldı. Ara
sıra Ankara’ya gelir ve mutlaka Ulus-27 dershanesine uğrardı. Bir
seferinde yine gelmişti. Kastamonu hakkında bir hayli konuştuk. Hatta,
Karadağ mevkiinde çadır kurarak, yahut şehirde kalıp gidip gelmek
sûretiyle bir okuma programı yapmayı plânladık. Ancak, konuşmanın
ilerleyen bölümlerinde Mehmet Feyzi Ağabey hakkında övücü beyanlarda
bulunduğum zaman yüzünün değiştiğini ve rahatsız olduğunu fark ettim.
Okuma programımız da iptal oldu. Sonradan anladım ki, MHP il başkanı
Mehmet Feyzi Ağabeyin damadıymış. Onlara müsamahakâr davranışları Ümit
Ağabeyi ziyadesiyle rahatsız ediyormuş. Üstadın Demokratlar lehindeki
beyanları Risâlelerde dururken bu tutumuna tahammül edemediği
anlaşılıyordu.

İbrahim ve Hüseyin kardeşlerin şahitliğiyle en bâriz vasfı,
Üstadın istiğna düsturunu prensip edinmesiydi. Minnet altına girmemek
için hiç kimseden hediye almazmış. Hatta onun yokluğunda dershane için
bir fabrikadan sunta alınması yüzünden onlara çok kızmış ve bir müddet
konuşmamış. Sonra affetmiş.

Çok güzel el yazısı vardı. Bir çok risâleyi özel defterine
yazar, gittiği yerlerde onlardan ders yapardı. Bir çoğuna şahit
olmuşumdur. Hayatı, Risâle-i Nur’du. Yetmiş üç yaşına kadar hiç
evlenmedi. İyice yaşlanınca münasip biriyle izdivaç etti.

Geçen hafta Cuma sabahı vefat ettiğini İbrahim Vapur haber
verdi. Cumartesi sabahı, Sabahattin Hundur ve Hüseyin Güleryüz
kardeşlerle İnebolu’ya hareket ettik. Öğle namazını müteâkip Yeni
Cami’de cenaze namazını kalabalık bir cemaatle kıldık. Konvoy
eşliğinde, İslâm Tepesi yamaçlarındaki Avara Mezarlığına ulaştık.
Karadeniz’e nâzır bir yamaçta hazırlanmış kabrine defnettik. Baş ucunda
iki selvi ağacı, iki nöbetçi gibi göklere yükseliyordu. Nur dairesinden
koskoca bir çınar daha ebedler memleketine göç etmişti. Yetmiş beş
senelik bir hayat sona ermiş, fakat o hayatın yarım asra yakın bir
bölümü Risâle-i Nur hizmetiyle geçirmişti. Ona ne mutlu!..

Okunan aşr-ı şeriflerden sonra kabri başında Risâle-i Nurdan
son bir ders daha yaptık. Seyyar mikrofondan dalga dalga Üstadın
sözleri yankılanıyordu: “Sizlere müjde! Mevt idam değil, hiçlik değil,
fenâ değil, inkıraz değil, sönmek değil, tesadüf değil, fâilsiz bir
in’idam değil... Belki bir Fâil-i Hakim-i Rahim tarafından bir
terhistir, bir tebdil-i mekândır. Saadet-i ebediye tarafına, vatan-ı
aslilerine bir sevkiyattır. Yüzde doksan dokuz ahbabın mecmaı olan
âlem-i berzaha bir visal kapısıdır.” Ümit ediyorum ki, diriler gibi
Ümit Ağabey de o dersi dinliyordu. Mekânı cennet, yeniden diriliş
sabahına kadar meşgûliyeti Nurlar olsun, âmin...

Dönüş yolunda, Kastamonu’da mülkiyeti satın alınan yeni
dershaneyi, Üstadın karakol karşısındaki restore edilen evini ve Yeni
Asya büromuzu ziyaret ettik. Nasrullah Camii’ne akşam namazı için
gittiğimizde, şadırvan başında abdest alırken Üstadı hayal ettim.
Namazda sanki Üstadla birlikte namaz kılıyor gibi bir hisse kapıldım.
Namazdan sonra, Çaycı Emin Ağabeyin, şadırvanda abdest alan Üstada “Sen
nerelisin kurban?” deyişini, “Ben, Bitlisliyim kardaşım. Sen
nerelisin?” diye süren Üstadla kısa konuşmalarını tahayyül ettim.
Sonra, sekiz yıl süren Üstadın sürgün yıllarını düşündüm. O günden bu
günlere geldiğimiz noktayı ve Risâle-i Nur’un mânevî fütuhâtını
tasavvur ettim ve Allah’a binlerce şükrettim.

Ankara’ya ulaştığımız zaman saat yirmi biri gösteriyordu.


17.02.2010

"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

2

17.02.2010, 15:34

Allah rahmet eylesin
"Her bildiğini söyleme, ama her söylediğini mutlaka bil."

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

3

19.02.2010, 00:14

Allah bizide onun gibi manevi sehitlerden eylesin..
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Zehracan

Süper Moderatör

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

4

19.02.2010, 00:18

Allah rahmet eylesin, Mekani cennettir insaallah...

inna lillahi ve inna ileyhi raciun
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

Benzer konular

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir