Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

19.09.2004, 10:37

Ali Uçar'ın İbretli bir Rüyası

http://www.nur.org/risale/makaleler/pinar01.htm



_______Cemil Tokpınar_____

Ali Uçar'ın ibretli bir rüyası

Îman-Kur’an hizmetiyle tanıştığı günden beri durmak dinlenmek bilmeden fırtına gibi koşuşturan Ali Uçar’ın yıllar önce gördüğü ibretli bir rüya vardır. Yıl 1969’lar. ıstanbul’da, sahile yakın bir bölgede okuma programı düzenlenir. Seksen civarında öğrenci vardır. Ali Uçar, o zamanlar yirmi yaşını aşmıştır. Geçen günün iman hakikatları müzakereleriyle, sanki bir Cennet bahçesinde kılıyormuşcasına namaz ve zikirlerle dolduğu bu günlerde bir rüya görür Ali Uçar. Rüyasında dağ veya tepe gibi yüksekçe bir yerdedir. Davud (a.s.)’ı görür. Elinden tutan Davud (a.s.), “Sen Bediüzzaman’ın talebesisin. O eserlerinde her nebi gibi benden ve gösterdiğim mucizelerden bahsetmiş. Çok iyi anlatmış. Çok severim o bölümü” der. Tepenin kenarına kadar giderler. Aşağıda bulutlar görünmektedir. Davud (a.s.) Ali Uçar’a, “Atla aşağıya” der. Ali Uçar, “Nasıl atlarım, burası uçurum” diyerek tereddüt eder. Davud (a.s.), “Ben peygamberim. Bana güvenmiyor musun?” der. Bunun üzerine hemen atlar Ali Uçar. Davud (a.s.) da gelir. Hiçbir şey olmadan sanki paraşütle iner gibi yemyeşil bir ovaya inerler. Burada başta Peygamberimiz (a.s.m) olmak üzere bütün peygamberler bulunmaktadır. Muhteşem bir ziyafet vardır. Hepsi Ali Uçar’a bakar ve “Bediüzzaman’ın talebesi geldi” diye konuşurlar. Ziyafet biter ve dua edilecektir. Kim yapsın diye bakışırlarken, “Bediüzzaman’ın talebesi var. O Risale-i Nur’daki duayı okusun” derler. Tabiî Ali Uçar “Ben kimim ki?” diye düşünür ve sıkılır. Ancak bunu bir emir telâkki ederek, Haşir Risalesinde geçen, “Ey bizi nimetleriyle perverde eden Sultanımız” diye başlayan duâyı okur. Duayı çok beğenirler ve memnun olurlar.

O yıllarda bir lâhika olarak basılıp dağıtılan bu rüya, herkesin çok hoşuna gider. Bayram Ağabey ve Mehmed Emin Çiçek’le şehadet şerbetini içen Ali Uçar’ın cenaze namazından sonra iki kişiden dinlediğim bu rüyanın teferruatında farklılıklar olabilir. Ancak peygamberler (a.s.) ve yemek duasının beğenilmesi, rüyanın temelini oluşturuyor. Her rüya ile amel edilmez. Ancak Bediüzzaman Hazretlerinin Mektubat’ta belirttiği gibi, rüya nübüvvetin çok mühim bir hakîkatıdır. Üstelik rüyalar ille de amelle ilgili değildir. Bazan gaybî bir teşvik, bir te’yid, bir tasdik mânâsı da vardır. ışte bu rüya da böyledir. Risale-i Nur hizmetiyle, hattâ çok teferruat bir mesele olan “yemek duası”yla peygamberler bile ilgilenmekte, bu hizmeti teşvik ve te’yid etmektedirler.Çünkü bu îman ve Kur’an yolu, peygamberlerin yoludur, Resulullah (a.s.m.) ve ashabının yoludur.

ışte Ali Uçar’ın gençlik yıllarında, özellikle bir okuma programının nuranî atmosferinde gördüğü bu rüyanın hepimizi, bilhassa genç kardeşlerimizi teşvik eden bir hususiyeti var. Önümüzde iki yol var:, gençliğimizi heva ve heves yolunda, boş ve çoğu zaman zararlı bir şekilde geçirip, Allah göstermesin Cehennem odunu olmak. Diğeri, îman hizmetinin fedakâr bir talebesi olup, bu uğurda yaşayıp bu yolda vefat ederek, ebedî âlemde peygamberlere arkadaş olmak. Aklı ve kalbi olan ikincisinden başka bir yolu tercih eder mi?

Yeni Asya, 28 Kasım 1997

2

19.09.2004, 21:49

Rüyanin kendisi:


BıSMıLLAHıRRAHMANıRRAHıM

ıçinde Resulallah’ın (S.A.V.) görüldüğü rüya hadis-i sahihle haktır ve ona hiçbir şekilde şeytan mü-dahale edemez. Böyle çok mübarek bir rüyayı gören Ali Uçar ağabey, Sungur ağabeyin ısrarına istinaden bir sohbet sırasında anlattı.

Büyük bir ovayla bitişen bir dağın yamacında gü-neşin hararetinin azaldığı sıralarda kardeşlerle yere oturmuş ders yapıyorduk. Ben risaleleri yeni tanıyan bir kardeşin yanında oturuyordum. Birden ovada küçük küçük dairesel gölgeler gördüm, yu-karı baktım yukarıdan yüzlerce paraşütlü ve silahlı askerler iniyordu. Biz ovadan 75-100 metre kadar yüksekteki dağın yamacında idik. Dağ ile ovanın bitiştiği yerde eski şehir harabeleri ve asırlık ağaçlar ve bilhassa incir ağaçları bulunuyordu. ınen paraşütlü askerler derhal harabelere koşup mevzileniyorlardı.

Hemen akabinde ufuktan toz bulutu gibi süvariler ovaya doğru gelip diğerleri ile savaşa tutuştular. Bu sırada kardeşler ile susup hayretler içinde hiç telaş göstermeden yalnızca onları seyrediyorduk. Fakat onlar bizim varlığımızdan haberdar değil-lerdi. Her neyse süvariler çok geçmeden diğerle-rini harabelerde öldürüp geldikleri gibi gittiler.

Ben yanımdaki kardeşe düşmanların her an gelip bizi de öldürebileceklerini ve aşağıdaki silahların bazılarını kullanabildiğimi ona öğreteceğimi söyle-dim. Aşağıya indik; ona bazuka nasıl kullanıldığını gösterirken arkamdan bir el omzuma dokunarak;
“Ali Uçar sen misin?“
dedi. Dönüp baktım ki kırmızı sakalları göğsüne inen ve deve yününden yapılmış ince bir cübbe içinde nurani ve mütebessim bir zat;
“Benimle gel, seninle bir yere gideceğiz.”
Dedi. Ben,
"Arkadaşım da gelebilir mi?"
diye sordum. O arkadaşıma döndü ve tebessüm ederek;
“Yoook, Yoook, o kalsın“
dedi. Birkaç defa ısrar etmeme rağmen razı olma-dı. Böylece yola koyulduk.
Yolda yürürken o zat bana,
"Bu günlerde hiç risale okudunuz mu?
diye sordu.
"Evet "
dedim. Yine sordu;
“ Orada Davud’ un kıssası var mı? “
Ben yine evet dedim. O zat;
“ ışte Davud benim"
dedi. Ben,
"siz yoksa Davud Aleyhisselam mısınız?"
dedim.
“Evet”
dedi. Bir müddet beraber yürüdükten sonra bir hendek yanına geldik. Davud (a.s.) bana;
"Bismillahirrahmanirrahim diyerek karşı kıyıya atla"
dedi onun dediğini yaparak karşıya geçtik. Daha sonra ikinci bir uçurumun yanına gelince Davud (a.s.) bana yine;
"Bismillahirrahmanirrahim de ve karşıya uç, kar-şıda şöyle bir yere varacaksın"
diye bir yer tarif etti. Sonra;
“Anladın mı?”
dedi. Ben;
"Anladım"
deyince;
“Bana tarif et”
dedi. Tarif ettim. Uçuruma bakınca buradan nasıl atlanır diye korku ve hayretle düşündüm. Ne var ki bir peygamberden önde davranıp karşıya geç-mek edebe muhalif olur diye;
"Önce siz geçin"
dedim. Davud (a.s.)
"Önce sen geç sonra ben geçeceğim"
deyince ben besmele çekerek kendimi uçuruma bıraktım. Karşıya doğru uçmaya başladım. Rüyada uçmak öyle bir lezzet ki anlatamam.
Her neyse karşı tarafta tarif edilen yere vardım. Orada ayakta birkaç kişi konuşuyordu. Ben yanla-rına vardığımda Davud (a.s.) da yanlarına geldi. Onları bana tanıttı.
"Bu Süleyman'dır"
dedi. Ben de,
"Yani Süleyman (a.s.) mı?"
dedim.
“Evet”
dedi. Diğer birkaç peygamberi de bana bu şekilde tanıttı. Ben Davud (a.s.)’ a hasretle
"Bizim peygamberimiz (a.s.v.) nerede?"
diye sordum. Davud (a.s.) elini kaldırarak bir tara-fa doğru işaret etti. Büyük bir iştiyakla o yöne doğru koşmaya başladım. Yanımda bulunan pey-gamberleri hep unutmuştum.
Yüksek bir yamaca doğru koşarak tırmanmaya başladım. Tam tepeye ulaşıyorum ayağım kayıyor, otuz metre geriye düşüp tekrar çıkmaya çabalıyo-rum. nihayet yamacı aşarak koşmaya devam ettim. Bol ağaçlı bir ormana girdim. Gittikçe ağaçlar sıklaştı, sonra ağaçlar birden kesildi. Boyları göğ-süme ulaşan buğday başakları ile dolu bir düzlüğe çıktım. Ortada bir patika yol vardı.
Patika yola girer girmez gördüm. Peygamberimiz (a.s.v.)
"Geldin mi Ali?"
dedi.
"Geldim Ya Resulallah"
dedim. Büyük bir heyecan içinde selam verdim. Gülümseyerek selamımı aldı. O'nun gülümsemesi bana o kadar lezzet verdi ki tarif edemem. Adeta o gülümseme içime iliklerime hücrelerime kadar işlemişti. Cenab-ı Peygamber (a.s.v.) yüzü dolgun yeni tıraş olmuş, heybetli, her tarafı nurani ve insana güven veren bir çehre içerisindeydi.
"Ya Resulallah bu sefer sizi çok iyi gördüm"
dedim. O'nu daha evvel mükerreren zayıf görmüş-tüm. Cenab-ı Peygamber pazularını şişirerek mütebessim bir şekilde;
“Evet çok iyiyim"
dedi.
Ben buraya nasıl geldiğimi ve başımdan geçenleri anlattım. Savaştan bahsettim. Peygamberimiz ciddileşmişti.
"Onların ikisi de kafirdir, sizlere bir zarar vere-mezler"
dedi. Peygamberimiz ciddileşince karşısında insan duramıyor heybetinde adeta mermer kesiliyordu. Peygamberimiz;
“Arkadaşlar!”
deyince birden kendimi diğer peygamberlerin oluşturduğu bir halkanın içinde buldum. Demek’ ki Peygamberimiz ile konuşurken öyle dalmışım ki onların varlığının farkına varmamışım. Peygambe-rimiz konuşmasına devam ederek,
“Sofrayı hazırlayın”
buyurdu. Etrafımızdaki peygamberler koşarak uzaklaştılar. Biraz sonra yemek yenecekti.
Ben Peygamberimiz ile o yöne doğru O önde ben arkada yürürken Risale-i nur okuduğumuzdan talebe hizmetlerinden ve diğer hizmetlerimizden bahsediyordum. Bu arada sofranın başına geldik, sofra daire şeklinde idi. Peygamberimizin oturdu-ğu yerin en sağında Davud (a.s.) ve ben vardım. Karşımdaki zatın kim olduğu zihnimi kurcalıyordu. Her halde Yusuf (a.s.) idi. Kur’an da ismi geçen bütün peygamberler sofrada bulunuyordu. Pey-gamberimizin önünde bulunan iki tabakta salata vardı.
Her neyse Peygamberimiz (a.s.v.) diğer peygamberleri tanıtmaya başladı. Hemen yanındaki Davud (a.s.)u överek tanıtmaya başladı. Bu arada onun sırtına hafifçe vurarak kurandaki bahislerinden bahsediyordu. Peygamberimiz sözünü bitirir bitirmez ben Davud (a.s.) Risale-i nurda geçen kıssasını naklettim. Davud (a.s.) isminin, kıssalarının risalelerde geçmesinden çok memnun olmuş. Bu memnuniyetini mimik hareketleri ile diğer peygamberlere belli ediyordu. Peygamberimiz bu şekilde diğer peygamberleri de tanıttı. Ben de her defasında onların kıssalarını risalelerde geçen yerlerden naklettim. Hepsi bundan memnun oldular.
Yemek üç, dört saat kadar sürmüştü. Artık yemek nihayete erecekti. Peygamberimiz;
"Misafirin duası makbuldür, yemek duasını sen yap"
buyurdu. Ben daha evvel ezberlemiş olduğum “Ey bizi nimetleri ile perverde eden sultanımız”diye başlayan sözlerdeki duayı ve münacatın sonundaki duayı okudum.
(Duanın metni rüyanın aslında yoktur, tarafımızca eklenmiştir)
Bunun üzerine Efendimiz;
”Maşaallah ne güzel ve ne cami bir dua. Bu Bediüzzamanın duası. Bir daha oku"
buyurdu. Ben tekrar okudum. Efendimiz;
“Maşaallah ne kadar cami bir dua bir daha oku"
buyurdu. Ben yine aşkla ve şevkle okudum. Bana tam üç kez okuttular. Artık sofradan ayrılma zamanı gelmişti. Peygamberimiz ayağa kalkmıştı bende vedalaşmak üzere yanına yaklaştım.
ıçimden "ben sizin yerinizi öğrendim. Artık sık sık buraya gelirim" dedim. Peygamberimize;
"Ya Resulallah biz devamlı Risale-i Nur okuyoruz. Ben şimdi nur talebelerinin yanına gidiyorum. Onlara ne diyeyim?"
diye sordum. Peygamberimiz (a.s.v.) parmağını havaya kaldırdı, diğer peygamberlerde gözleri ile parmağını takip ediyorlardı. Peygamberimiz:
“Allah sizinle beraberdir.”
Buyurdu. sonra parmağını diğer peygamberleri gösterecek şekilde indirdi ve bir daire çizdi.
“Arkadaşlarım da sizinle beraberdir. “
buyurdu. Sonra mübarek eliyle kendini işaret ederek,
“Ben’ de sizinle beraberim. “
buyurdu. Peygamberimiz ciddileşmişti. Mübarek sesini yükselterek
"Devam edin... Devam edin ..”
buyurarak bana son mesajını verdi. Efendimize ayrılmadan önce sıkıca sarıldım. Uyandığımda kendimi ayakta buldum.
Ali Uçar ağabeyin mübarek rüyası son buldu. Allah kendisinden ebeden razı olsun, rahmet etsin. Amin.

http://asrindahisi.sitemynet.com/aliucar.htm
Ruhumda büyük bir boşluk hissederek,okuyacak kitap ararken,Risale-i Nur'u okuduğum zaman elimde olmayarak ondan ayrılamadım.Kalbimdeki o büyük ihtiyacı karşıladığını hissettim.ılmî ve imanî şüphelerden kurtaran aklî ve imanî ispatları onda buldum.Z.G.

3

19.09.2004, 22:03

allah razı olsun insanın şevki artıyor böyle olayları okudukça allah nur dairesinden ayırmasın inşallah....

Risale Okuyorum

Üyeliği İptal Edildi

  • "Risale Okuyorum" bir erkek
  • "Risale Okuyorum" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 663

Konum: Ankara

Meslek: Öğrenci

Hobiler: İnternet, Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

5

19.09.2004, 22:15

Allah razı olsun :mrgreen:
"şimdi oku, kabirde okuyamazsın!" (Zübeyir Gündüzalp)

6

20.09.2004, 09:37

Değerli kardeşlerim,

allah razı olsun.
böyle şevk verici rüyalar hoş oluyor.
insanın maneviyata karşı ilgi ve alakasını daha da güçlendiriyor.

ama unutmayalım.
rüya ile amel edilmez.

büyük zatların imtihanları da büyük olur.
bazen bu tür rüyalar da bir imtihan vesilesi olabilir.

bizler Üstadın talebeleriyiz.
biz nur talebeleri Üstad yolu ile peygamberimize ulaşırız.
manevi alemlerde ve ahirette bizim temsilcimiz Üstaddır.


saygılar

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir