Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) uzuna yakın orta boylu, insanlar arasında hoş ve güzel sayılacak ölçüde irice başlı idi. Bedeninin rengi kırmızımtırak nurânî beyaz idi. Burnunun iki kaşının birleştiği tarafı gayet itidal üzere yüksekçe, gözleri siyah, kaşlarının arası az aralık, sakalı sıkça, omuzlarının arası genişçe, omuz başları kalın, elleri ayakları kalınca, saçları kumral olup, düz ile kıvırcık arasında idi.[1]
Peygamberimiz (s.a.s.)’in saçları genellikle kulak yumuşağına kadar uzanmaktaydı, saçını iki yana doğru ayırarak tarardı, saç sakal bakımını ihmal etmez, gerektikçe yapardı; saçlarını bazen Hz. Aişe gibi eşlerine tarattığı da olurdu. Süs için değil, sağlık için yatarken gözlerine sürme çeker, sabahleyin yıkardı. ıki kürek kemiği arasında peygamberlik mührü (bir çeşit sembol) olduğunu ashâb-ı kiram nakletmektedir.
Peygamberimiz (s.a.s)’in uyuduğu yere misvak (diş fırçası), abdest suyu ve tarak konurdu. O, her konuda temizliğe büyük önem veriyordu, bilhassa diş temizliği hususunda hassas davranıyor, her abdest alışında dişlerini misvaklıyordu.
Koku Kullanması,Konuşması,Gülmesi,Uykusu,Mühürü,Oturuşu
Hz. Peygamber (s.a.s.) rengi görünmeyen ve başkalarını rahatsız edecek derecede ağır olmayan güzel kokular ikram edilince severek kullanır, reyhan çiçeği gibi güzel kokulu çiçekler ikram edilince de geri çevirmezdi. Koku kullanması konusunda sahabenin rivayetleri vardır. Yine ashâb-ı kiramın nakline göre Hz. Peygamber (s.a.s.);in mübarek bedeni ve teri Yunus Emre’nin “Gül Muhammed teridir; mısraında kastettiği mânâya uygun bir şekilde güzel bir koku gibi kokuyordu.
Hz. Aişe’nin bildirdiğine göre Hz. Peygamber (s.a.s.) yavaş yavaş konuşur, her sözün arasını ayırt ederdi, hatta dinleyen onu ezberleyebilirdi. Çok çok iyi anlaşılması gereken sözleri üçer defa tekrarlardı. Böylece dinleyenler arasında konuyu anlamayan kalmazdı.
Peygamberimiz (s.a.s.) konuşurken muhatabının akıl ve anlayış seviyesini gözetirdi. Hz. Aişe diyor ki:Rasûlüllah (s.a.s.) sözü, sizin birbirinize zincirlediğiniz gibi oyalayarak söylemek itiyadında değildi. O, sözü, ayıra ayıra söylerdi, dinleyenlerin gönüllerine sinerdi.[2]
Cabir b. Semure (r.a.)’dan rivayete göre Hz. Peygamber (s.a.s.), rahatsız edici ölçüye varan bir aşırılıkta gülmezdi. Onun gülmesi tebessümdü. Hind b. Ebi Hale nin verdiği bilgiye göre, Peygamberimiz (s.a.s.) her tebessüm edişinde dişleri inci tanesi gibi görünürdü. Abdullah b. Haris Hazretleri de Peygamberimizin (s.a.s.) sevimliliğini ve güler yüzlülüğünü şöyle anlatır: “Rasûlullâh tan daha çok tebessüm eden kimse görmedim[3]
Peygamberimiz (s.a.s.) sağ tarafına, sağ yanı üzere yatarak uyurdu ve şu duayı yapardı: Ya Rabbi! Beni, kullarını tekrar dirilteceğin günde azabından koru
Yatarken şu dualardan birini yaptığı da söylenir: “Allah’ım! Senin adınla uyur, senin adınla uyanırım.” “Allah’a hamd olsun. Bize yedirdi, içirdi, ihtiyaçlarımızı giderdi, evlerimize sığındırdı. Nice yaratıklar vardır ki, istedikleri ölçüde yiyecek içecekleri ve akşam olunca barınacak meskenleri yoktur
Uykudan uyandığında ise şöyle dua ederdi:
Allaha hamdolsun ki, bizi uyuttuktan sonra uyandırdı, dönüş Onadır
Hz. Peygamber (s.a.s.) komşu devlet hükümdarlarına göndermiş olduğu mektupların altını mühürlemek gayesiyle üzerinde üç satırda “Muhammed Rasûlullâh yazılı bir mühür kullanmaktaydı. Yazı akik taşı üzerine işlenmiş olup mühürün maddesi gümüştendi. Yüzük şeklinde olup Peygamberimiz (s.a.s.) onu parmağına takıyordu. Yazdırdığı resmî evrakı mühürlemek için parmağından çıkarır, mühürledikten sonra tekrar takardı.
Sahâbe-i Kiramın anlattığına göre Hz. Peygamber (s.a.s.) vakar ve teenni üzere sanki iniş aşağı vuruyormuş gibi dikkatle yürürdü. Ayaklarını yere sürtmez, sürüyerek gürültü çıkarmazdı. Gereksiz yere güçlük verecek tarzda sür’atli yürümekten de kaçınırdı.
Diz üstü oturur, bağdaş kurar, bazen da uyluklarını karnına çekip ellerini dizlerinin üstüne bağlardı. Sırtüstü istirahat ederken edep mahallinin açılmamasına özen gösterirdi. Otururken -yemek yeme durumu hariç- sağ veya sol tarafına yastık koyup dayanırdı. Yemekte bundan kaçınmasının sebebi bu tür oturuşun gurur ve kibir işareti sayılmasıydı. Peygamberimiz (s.a.s.) gururlu değil, aksine mütevazı idi