Giriş yapmadınız.

21

14.08.2006, 15:50

Hakkı bulmanın tek yolu Kur’ana uymak mıdır?

Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurulmaktadır:
“Gerçekten bu Kur'an, insanları en doğru yola götürür.” (ısrâ Sûresi, 9)
Bir fende terakki etmek için, o fennin kanunlarına uymak bir zaruret olduğu gibi, hak ve hakikati bulmak için de, Kur'ân ve Sünnet'in düsturlarını rehber kabul etmek son derece gereklidir.

Evet, insan Cenâb-ı Hakk'ın zâtını, sıfatlarını ancak Kur'an'ın ve Sünnet'in irşadıyla bilebilir. Nereden gelip, nereye gittiğini, dünyadaki görevinin ne olduğunu, gideceği ahiret âleminin mahiyetini, hakikatini ancak bu iki vesile ile anlayabilir. Hangi fiil ve hareketlerin, hangi hâl ve tavırların Cenâb-ı Hakk'ın rızasını, hangilerinin de gazabını gerektireceğini; neyin hak, neyin batıl ve neyin hata, neyin doğru olduğunu yine Allah'ın Kitabından ve Onun sevgili Peygamberinden (asm.) öğrenecektir.

Bir insan, nelere, nasıl inanmakla iman dairesine gireceğini ve hangi amelleri işleyip nelerden çekinerek ıslâm dairesinde kalacağını yine bu iki esastan, yâni Kur’an ve Sünnet'ten öğrenecektir.

Madem ki, bütün Müslümanların ölçüsü Kur'an ve Sünnet'tir, o halde bir Müslüman beşerî her inancı, her itikadı Kur'an'a ve onun birinci derecede tefsiri olan Hadîs-i şeriflere göre değerlendirecektir.

Hakk'ı bulmanın, hakikate ermenin tek yolu, Kur'an'a iman ve onun gereği ile amel etmektir. Çünkü, Kur'an, insanlığı mutlak hayır ve hakikate sevk etmek için, bizzat Allah-ü Teâlâ tarafından gönderilmiş mukaddes bir kitaptır.

Kur'an, insanları tefekküre teşvik etmiş ve bunun ölçülerini aklın eline vermiştir. ınsanlar ancak onun ders verdiği ölçülerle kâinat Kitabı'nı okuyabilmiş ve ondaki gizli hakikatleri keşfedebilmişlerdir. Güneş, madde âlemini aydınlattığı gibi, Kur'an da maneviyat âlemini aydınlatmak için nazil olmuştur.

Kur'ân-ı Kerim, imanın birinci rüknü olan “Allah'a iman”ı bizlere ders verdiği gibi, “melâikelere, semavî kitaplara, peygamberlere, ahirete, kadere (hayır ve şerri Onun yarattığına) iman” etmeyi de ders verir. Bir insan, ancak iman hakikatlerine Kur'an'ın bildirdiği gibi iman etmekle mümin olur.

Hem Kur'ân-ı Kerim, Allah-ü Teâlâ'nın bütün emir ve yasaklarından ibaret olan ıslâmîyet’i müminlere talim etmiştir. Bir mümin, bu emir ve yasaklara harfiyen uymakla kâmil bir Müslüman olur.



Okunma Sayısı : 100

Sorularla ıslamiyet

22

20.08.2006, 19:55

24.söz'den


Dördüncü Meyve:

Ey nefis! Ehl-i dünyaya, hususan ehl-i sefahete, hususan ehl-i küfre bakıp sûrî zînet ve aldatıcı gayr-ı meşru lezzetlerine aldanıp taklid etme.

Çünki: Sen onları taklid etsen, onlar gibi olamazsın. Pek çok sukut edeceksin. Hayvan dahi olamazsın. Çünki: Senin başındaki akıl, meş'um bir âlet olur. Senin başını daima döğecektir.

Meselâ: Nasılki bir saray bulunsa, büyük bir dairesinde büyük bir elektrik lâmbası bulunur. O elektrikten teşa'ub etmiş ve onunla bağlı küçük küçük elektrikler, küçük menzillere taksim edilmiş. şimdi birisi o büyük elektrik lâmbasının düğmesini çevirip ziyayı kapatsa, bütün menziller derin bir karanlık içine ve bir vahşete düşer. Ve başka sarayda büyük elektrik lâmbasıyla merbut olmayan küçük elektrik lâmbaları, her menzilde bulunuyor. O saray sahibi büyük elektrik lâmbasının düğmesini çevirerek kapatsa, sâir menzillerde ışıklar bulunabilir. Onunla işini görebilir, hırsızlar istifade edemezler.

ışte ey nefsim! Birinci saray, bir müslümandır. Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm, onun kalbinde o büyük elektrik lâmbasıdır. Eğer Onu unutsa, el'iyazübillah kalbinden Onu çıkarsa, hiçbir peygamberi daha kabûl edemez. Belki hiçbir kemâlâtın yeri ruhunda kalamaz, hattâ Rabbini de tanımaz. Mahiyetindeki bütün menziller ve lâtifeler, karanlığa düşer ve kalbinde müdhiş bir tahribat ve vahşet oluyor. Acaba bu tahribat ve vahşete mukabil hangi şeyi kazanıp ünsiyet edebilirsin? Hangi menfaati bulup o tahribat zararını onunla tâmir edersin?

Halbuki ecnebiler, o ikinci saraya benzerler ki, Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın nurunu kalblerinden çıkarsalar da, kendilerince Bâzı nurlar kalabilir veya kalabilir zannederler. Onların mânevî Kemâlât-ı ahlâkiyelerine medâr olacak Hazret-i Mûsa ve ısa Aleyhimesselâm'a bir nevi îmânları ve Hâlıklarına bir çeşit îtikadları kalabilir.

Ey nefs-i emmâre! Eğer desen: «Ben, ecnebi değil, hayvan olmak isterim.» Sana kaç defa söylemiştim: «Hayvan gibi olamazsın. Zira kafandaki akıl olduğu için, o akıl geçmiş elemleri ve gelecek korkuları tokatıyla senin yüzüne, gözüne, başına çarparak dövüyor. Bir lezzet içinde bin elem katıyor. Hayvan ise, elemsiz güzel bir lezzet alır, zevkeder. Öyle ise, evvelâ aklını çıkar at, sonra hayvan ol. Hem كَاْلاَنْعَامِ بَْل هُمْ اَضَلُّ sille-i tedibini gör.»

23

22.08.2006, 14:33

Sünnetin hayatımızdaki önemi





Mehmet şenyiğit: “Sünnetin hayatımızdaki önemi nedir? Peygamberimizin (asm) yasak koyma, yani haram kılma yetkisi var mı? Meselâ erkeklerin ipek ve altın takma yasağı gibi. Ama sadece Kur’ân’ın haram kılması gerekmez mi? Genişçe cevap verirseniz memnun olurum.”


Sünnet hayatımızın biricik gayesidir, hedefidir, incisidir. Hayat biçimimizdir, tercih kodumuzdur, davranış modülümüzdür, hayat tarzımızdır, Allah’ın önümüze koyduğu tek modeldir. Benliğimizi ve varlıkları kullanma kılavuzumuzdur. Bu kılavuzu yazan, benliğimizi ve varlıkları Yaratan’dan başkası değildir. Sünnet dediğimiz şey, Allah’ın vahiyle bildirdiği her şeydir. Allah’ın yoludur. Allah’ın marziyat (razı olduğu ameller) dairesidir. Sınırsız bir davranış armonisinden, Allah’ın emrettiği ve razı olduğu davranış türüdür. Allah’ın bizde görmek istediği hayat kurallarıdır, hayat modelidir.

şimdi moda çağındayız. Her giyim tarzını bir moda rüzgârı belirlemiyor mu? Yetki kimde olursa olsun, o moda rüzgârının dışına çıkamıyoruz. Giyim tarzımızı o rüzgârdan aldığımız emirle belirliyoruz. O rüzgâr keyfimizi yönlendiriyor, zevkimizi yönlendiriyor. Allah’ın razı olduğu biçim mi, değil mi diye çoğu zaman sormuyoruz bile. O modeli alıp başımıza geçiriyoruz. Öyle benimsiyoruz ki o biçimi: Başka türlüsünü ayıpsıyoruz.

ışte sünnet bize bir model sunuyor. Tasarımı bizzat Allah tarafından yapılmış bir model. Bu modeli yaşadığımız zaman Allah’ın rızasını, muhabbetini, sevgisini, mağfiretini kazanma yoluna giriyoruz. Bakınız şu Âl-i ımran Sûresine, Cenâb-ı Allah ne buyuruyor: “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.”1

Sünnet, Kur’ân’ın hayata geçirilmiş biçimidir, Kur’ân’ın yaşanmış halidir. Ve en büyük emirlerinden en küçüğüne kadar vahiyden ibarettir. Sünnet vahiyden başka bir şey değildir. Çünkü Necm Sûresinde Cenab-ı Allah Peygamber Efendimiz (asm) için, “O kendi keyfine göre konuşmaz. O ancak kendisine vahyolunanı söyler”2 buyurmuştur. Diğer yandan Haşir Sûresinde Cenâb-ı Allah: “Peygamber size ne emretmişse onu alın, neyi yasaklamışsa ondan kaçının. Allah’tan korkun”3 diyor. Öte yandan Âl-i ımran Sûresinde yine Cenab-ı Allah, “Allah’a ve Resûlüne itaat edin”4 diye emrediyor. Keza Nisa Sûresinde Cenâb-ı Allah: “Her kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine pek büyük nimetler bağışladığı peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salih kimselerle beraberdirler. Onlar ise ne güzel arkadaştırlar”5 buyuruyor.

Kur’ân’da bir çelişki yok. Kur’ân bütün sûreleriyle bizi Hazret-i Peygambere uymaya dâvet ediyor. Biz hâlâ yetki peşindeyiz!—Sizi tenzih ediyorum—O (asm) bir şeyi haram kılmışsa, o şeyi haram kılan Allah’tır ve o şey haramdır. Kur’ân’da açıkça geçmiyorsa da, bir işaret muhakkak vardır. Çünkü o (asm) Kur’ân’dan başka bir şeyi yaşamadı. ıpek ve altın konusunda Kur’ân’da şu âyet vardır: “Kadınlara, evlâtlara, hesapsız şekilde biriktirilip istif edilmiş altın ve gümüş yığınlarına, binmek için nişanlanmış atlara, davarlara ve ekinlere karşı nefsin isteklerine muhabbet, insanlara güzel gösterildi. Bütün bunlar dünya hayatının gelip geçici nimetleridir. Sonunda varılacak yerin güzeli ise Allah’ın katındadır. De ki: ‘Size bunlardan daha hayırlısını haber vereyim mi?’ Takva sahipleri için Rableri katında altından ırmaklar akan Cennetler vardır. Onlar orada ebedî kalacaklar.”6

Demek daha hayırlı olana rağbetimizi artırmak için Peygamber Efendimiz (asm), yine vahye dayanarak yasaklıyor. Olay budur. O bu yetkiyi kendi başına kullanmıyor: O kendisine vahyolunanı söylüyor.

Bir takım haramların Kur’ân’a açıktan girmemiş olmasında da elbette hikmetler vardır: Öncelikle bu, Allah’ın şefkatini ve merhametini yansıtıyor. Çünkü Kur’ân’a girmiş bir haramı işlememiz, bizi Allah’ın gazabına daha çabuk götürür. Kur’ân’a girmemişse eğer, bizim için af yolu daha yakın demektir. Çünkü Kur’ân kebair denilen büyük günahları açıktan haber veriyor. Kebairden olmayan küçük günahları ise Peygamber Efendimiz (asm) haber veriyor ve sakındırıyor. Küçük günahlar, Kur’ân’a girmeyen günahlardır. Cenâb-ı Allah bizi cümlesinden sakındırsın. Âmin.


Duâ

Allah’ım! Sünneti anlamamızı, sünneti algılamamızı, sünneti önemsememizi, sünneti yaşamamızı kolaylaştır. Zihnimizi aç. Gözümüze gönlümüze basiret ver. Kulağımıza işitme gücü ver. Gönlümüze sünnet sevgisi koy. Bize Seni (cc) sevdir. Bize Habibini (asm) sevdir. Bize sevdiklerini sevdir. Bize yerdiklerini yerdir. Bizi kulluğuna kabul et.

Âmin. Âmin. Âmin.


Dipnotlar:


1- Âl-i ımran Sûresi: 31; 2- Necm Sûresi: 3, 4; 3- Haşir Sûresi: 7; 4- Âl-i ımran Sûresi: 32; 5- Nisa Sûresi: 69; 6- Âl-i ımran Sûresi: 14, 15.

04.08.2006

E-Posta: fikihgunlugu@yeniasya.com.tr

24

24.08.2006, 11:38

Bediüzzaman Hazretlerinin Mirkatüs Sünne ve Tiryaku Marazul Bid'a risalesi Sünnetsiz Kur'ancıların ve ehl-i bid'anın iddialarını zir ü zeber eden kuvvetli ve hakikatlı bir risaledir.
Allah ondan razı olsun.
Güya bunlar Kur'an nesli... Güya bunlar Kur'ancılar. Halbu ki ıslamiyete ve Kur'an'a en büyük ihaneti bu Sünnetsizler yapıyorlar.
Cenab-ı Hakk bu sapıkları ıslah etsin, ıslah olmuyorlarsa imha eylesin. Amin

25

26.08.2006, 15:09

Kendilerine bir çeşit Kur'an Mezhebi diyen kardeşlerimiz, samimi müslümanlardır. Onları itab ederken biraz düşünmek gerektir. Zira; bu adamlar ifratkar bazı ehl-i sünnete tepki olarak tefrite girmiş, istemeden gaflet ve hatta dalalet derelerinde yuvarlanmaktalar. Onlara Risale-i Nur'da ispatlanmış hakikatleri içirmek, kalbi iyice tarafgirlikle katılaşmamış kısmına yetebilmektedir.ıyi gelmektedir. Lakin, Risale-i Nur'u nazara vermeden anlatmak gerekiyor. Zira bizim amacımız Risale-i Nur taraftarı toplamak değil imana hizmet etmektir. Risale-i Nur dairesine girmeden, hatta kendi hak olan mesleklerini terk etmeden, Risale-i Nur'daki manaları içseler necat ihtimali var.
Zaten, 73. fırkanın özelliği şudur:kimseyi kafir ve merdut ilan etmeden, mesleklerinde olan ifrat ve tefriti görmelerini sağlayarak, o fırkaları hakka yaklaştırıp ıslam birliğini oluşturmak.Yoksa 73. fırka Nurculardır, diyerek; onlara necat vaad ederek,onları Nurcu olmaya davet; tarafgirliğe sebeb olmakla beraber hak olan mesleğimizi herkesi 72 fırka içinde gören ve cehennemlik ilan eden fırkalarla aynı katagoriye sokmaktır. Bu da Risalelerin hiddetini celp eder.

ışte isterdim ki, ifrat ve tefriti çok iyi analiz edelim ve bu çukura düşmüş ehl-i ıslam'a yardım elimizi uzatalım. Mehdinin şakirtlerinin bu zamanda önemli görevlerinden biri bu olsa gerek.

Selam ve dua ile
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

26

29.08.2006, 16:32

Sünnetin şubeleri
Metin Karabaşoğlu


‘Amel-i salih’i, kısaca, Rabbimizin emir, izin ve rızasına uygun ve bizim şu dünyada varoluş amacımıza da denk düşen güzel fiiller diye tarif etmemiz mümkün. ışte bu salih ameller arasında ise, yapılması zorunlu olan, yapılması zorunlu görülen, yapılması tavsiye edilen.. sûretinde, bir derece ve mertebe farkı da bulunuyor. Fakihler bu mertebeleri ifade için değişik kavramlar kullanırken, bu kavramlaştırmalar arasında, farz-vacib-sünnet… şeklinde sıralama bilhassa umuma mal olmuş bulunuyor.

Bu sıralama, elbette, salih ameller arasındaki derece ve mertebe farkını ifade amacını güdüyor. Ama, dikkat edilmezse, zihinlerimizde sünneti ‘ihmal edilebilir’ birşey olarak görme gibi bir yanlış da yerleşebiliyor. Nitekim, bugün, çokları sünneti ihmal ediyorsa, onu farz ve vacipten sonra ‘üçüncü sırada’ görmenin rahatlığıyla yapıyor.


Bu bakımdan, Bediüzzaman’ın Sünnet-i Seniyye Risalesi’nde getirdiği bir kavramlaştırma, hep gene bir derece ve mertebe farkını ifade etmesi, hem de sözünü ettiğimiz mahzuru ortadan kaldırması açısından kesinlikle dikkate değer. “Sünnet-i seniyyenin merâtibi var” diyen Bediüzzaman, akabinde “Bir kısmı vâciptir, terkedilmez… Onlar muhkemattır. Hiçbir cihette tebeddül etmez” kaydını düşüyor. Ardından, “Bir kısmı da nevâfil [nafileler] nev’indendir” diyor ve bu nafile kısmını da ‘ibadete tâbi sünnet-i seniyye’ ile ‘âdâb’ olarak ikiye ayırır ve izahını bu şekilde sürdürüyor.


Yani, ‘sünnet’ Resûl-i Ekrem aleyhissalâtu vesselâmın yapıp ettiği ve yapılmasını ya emir buyurduğu veya izin verdiği şeylerin tamamını ifade ettiğine göre, farz da, vacib de, müstehab da ‘sünnet-i seniyye’nin şümulüne giriyor. Böyle olunca da, en azından şu zamanda sünnetin makamını tenzil gibi bir anlayışa kapı açan bir tasnifin mahzurları peşinen ortadan kalkmış bulunuyor.

27

28.10.2006, 18:34

Kur'an'da Sünnete işaret eden ve emreden ayetler.

Nisa Suresi 13. Bunlar, Allah'ın (koyduğu) sınırlardır. Kim Allah'a ve Peygamberine itaat ederse Allah onu, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır; orada devamlı kalıcıdırlar; işte büyük kurtuluş budur.

Nisa Suresi 59. Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan ülülemre (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah'a ve Resûl'e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.

Nisa Suresi 61. Onlara: Allah'ın indirdiğine (Kitab'a) ve Resûl'e gelin (onlara başvuralım), denildiği zaman, münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün.
Nisa Suresi 63. Onlar Allah'ın, kalplerindekini bildiği kimselerdir; onlara aldırma, kendilerine öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında tesirli söz söyle.

Nisa Suresi 64. Biz her peygamberi -Allah'ın izniyle- ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan bağışlanmayı dileseler, Resûl de onlar için istiğfar etseydi Allah'ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı.

Nisa Suresi 65. Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.

Nisa Suresi 80. Kim Resûl'e itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Yüz çevirene gelince, seni onların başına bekçi göndermedik!

Al-I ımran 31. (Resûlüm! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.

Al-I ımran 32. De ki: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez.

Enfal Suresi 24. Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resûlüne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.

Enfal Suresi 46. Allah ve Resûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.

Nur Suresi 46. Andolsun biz (bilmediklerinizi size) açık seçik bildiren âyetler indirdik. Allah, dilediğini doğru yola iletir.

Nur Suresi 47. (Bazı insanlar:) "Allah'a ve Peygamber'e inandık ve itaat ettik" diyorlar; ondan sonra da içlerinden bir gurup yüz çeviriyor. Bunlar inanmış değillerdir.

Nur Suresi 48. Onlar, aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Peygamber'e çağırıldıklarında, bakarsın ki içlerinden bir kısmı yüz çevirip dönerler.

Nur Suresi 49. Ama, eğer (Allah ve Resûlünün hükmettiği) hak kendi lehlerine ise, ona boyun eğip gelirler.

Nur Suresi 50. Kalplerinde bir hastalık mı var; yoksa şüphe içinde midirler, yahut Allah ve Resûlünün kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, asıl zalimler kendileridir!

Nur Suresi 51. Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Resûlüne davet edildiklerinde, müminlerin sözü ancak "ışittik ve itaat ettik" demeleridir. ışte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.

Nur Suresi 52. Her kim Allah'a ve Resûlüne itaat eder, Allah'a saygı duyar ve O'ndan sakınırsa, işte asıl bunlar mutluluğa erenlerdir

Nur Suresi 64. Ey Peygamber! Sana ve sana uyan müminlere Allah yeter.
[/b]
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

28

01.12.2006, 18:27

Mikdam ıbnu Ma'dikerib (radıyallahu anh) anlatıyor: Resulullah (aleyhissalatü vesselam) buyurdular ki: "Haberiniz olsun, rahat koltuğunda otururken kendisine benim bir hadisim ulaştığı zaman kişinin: "Bizimle sizin aranızda Allah'ın kitabı vardır. Onda nelere helal denmişse onları helal biliriz. Nelere de haram denmişse onları haram addederiz" diyeceği zaman yakındır. Bilin ki, Resulullah (aleyhissalatü vesselam)'ın haram kıldıkları da tıpkı Allah'ın haram ettikleri gibidir."

Ebu Davud, Sünne, 6, (4604); Tirmizi, ılim 60, (2666); ıbnu Mace, Mukaddime 2, (12).

Ebu Davud'un rivayetinin baş kısmında şu ziyade vardır: "Haberiniz olsun, bana Kitap ve bir o kadar da (sünnet) verildi." Rivayetin gerisi yukarıdaki manada devam eder.

Ebu Davud'un rivayetinin sonunda şu ziyade de mevcuttur: "Haberiniz olsun (Kur'an'da zikri geçmiyen) ehli eşeğin eti de size helal değildir, vahşi hayvanlardan parçalayıcı dişi (köpek dişi) olanlar, keza muahedeli olanların yitikleri de haramdır. Ancak eşya sahibi, ihtiyacı olmadığı için, kasden terketmişse o müstesna. Bir kimse bir kavme uğradığı zaman, ona ikram etmek, o kavme vazife olur. şayet ikram etmezlerse, o kimse, hak ettiği ikramın mislince onları cezalandırır."

29

01.12.2006, 19:39

Alıntı sahibi ""fatih112""

hadislerin sahih olup olmadığını nerden anlayacağız? Hadis diye aktarılana inanmamanın (Gerçek olmayabilir endişesiyle) hükmü nedir. Sahih olmayan hadislerinde var olduğuna inanan,
bilgisi olan kardeşim bizahmet yazarsa sevinirim.



24.sözün 12 aslından, 10.asılın son paragrafıdır.


inkâr ve redde gitmek için, şu "On Asıl"ı tekzib ve iptal etmek lâzım gelir. şimdi insafın varsa, bu on usûlü kemâl-i dikkatle düşündükten sonra, o aklın hilâf-ı hakikat gördüğü bir hadîsin inkârına kalkışma. "Ya bir tefsiri, ya bir tevili, ya bir tâbiri vardır" de, ilişme.

hy120

Profesyonel

  • "hy120" bir erkek

Mesajlar: 654

Konum: usak

Meslek: esnaf

  • Özel mesaj gönder

30

12.12.2006, 14:10

sünnete gerek yok diyenler aslında dine gerek yok demek istiyorlar ama diyemiyorlar. malum edebsizde olsan bazı kurallara uyarsın.

sünneti seniyye ye itti,ba etmemek edebsizliktir der üstadımız. bu konunun acılmasını garipsedim doğrusu

31

16.01.2007, 19:59

Bir forumda şöyle bir soru gelmişti.
Soru: sünni gelenekte, sadece hüküm koyucu olarak Allah kabul edilmez

Haşa
Kardeşim, Sünni gelenekte tek hüküm koyan Allah'tır. Peygamber Ayetten istidraden hüküm çıkarır. Çıkarandır, koyan değildir.O kendisine vahyedilenden başka bir şey söylemez. Bu iltibası düzeltmek lazım. Yani, Rasulullah(s.a.v) havuzdur, Münezzil olan Allah pınardır. Pınar ise devamlı olunca okyanustan büyüktür.
Hem sünnet şudur ki;
Hz. Muhammed(s.a.v) insanlığın en yüksek mertebesine çıkmıştır.Hatta denilebilir ki,Allah'ın kainatı yaratmasının sebebi olmasa bile bir gerekçesi bu eşref-i mahluku göstermek içindir. Elbette bir insandır. Onlar gibi hiyerarşik ihtiyaçlara sahiptir. Onlar gibi yaşamalı, onlar gibi hissetmeli,sevinmeli, kızmalı,acı çekmeli,üzülmeli,hasret çekmelidir. Yoksa melek gibi olsa peygamberlik hükmü ortadan kalkar. Zira, tebliği zayıf olur. Öyle ya, kendisine verilen ve getirdiği hükme, önce o tabi olmuyorsa, ben niye tabi olayım.Melek olsa ibadete lüzüm yoktu. Korkmaz, üzülmez, hasret çekmezdi. Olağan üstü bir hal alır ya red edilir yada imtihan sırrına münafi olarak herkez ister istemez onu kabul ederdi.
şimdi Rasulullah(s.a.v) madam eşref-i mahluktur, madem insandır,madem peygamberdir,madem, kainatın yaratıcısının hükümlerini tebliğ etmektedir. ılk önce ona uyacak, bevl etmesinden, yemek yemesine, gülmesinden, kızmasına, ibadetinden, itikatına her şeyine dikkat etmesi mecburidir. Böyle icab eder. şimdi, Kur'an'ı en iyi anlayan birine tabi olup onun her hareketinin taklid edilmesi itab olunamaz. Çarpıtmalar dahi mevzu dışıdır. Sünneti ilzam etmez.
O Eşref-i Mahluk(s.a.v) nin imani ve islami konulardaki Kur'an yorumu elbette haktır ve en doğru tanımdır. Ona itaat Kur'an'ın emridir. O imani,itikadi ve islami konularda zaten Kur'an dışına çıkmamıştır. Ameli meselelerde ise yine rabbinden aldığı emirler doğrultusunda hareket edip bir düzen ve intizam dini olan ıslam'a uygun olanı yapmıştır. Hem bazı Sünnet vardır terk edilebildiği gibi inkar dahi edilebilir. Bazı sünnet vardır, terk edilebildiği gibi inkar edilemez. Bazı sünnet vardır terki caiz olmadığı gibi inkarı küfürdür. Bunlarda Kur'an'ın Rasulullah tarafından yapılmış en has tevilleridir,Kur'anda hükmedilmiş emirlerin çıkarılmasıdır,denilebilir.Hüküm koymak değildir.
Hem pek çok Kur'an'da yeri yok gibi gözüken Sünnet bilmemekten Kur'an'da yeri yok sanılır. Mesela, Kuddüs ismi temizliği farz kılar. Ayakta bevl etmek necis olduğundan ,ama her zaman oturarak bevl etmek mümkün olmadığından sünnete girmiş, Kur'an'a girmemiştir.Yani, hem temizlik düsturuna uyup ayakta bevl etmesin, hem terki mecbur olursa bir itab olunmasın,ceza görmesin. Mesela, Allah'tan başkası yoktur, demek olan vahdet-i vucud teorisi Kur'an'da zikredilen Halık ismine münafidir. Zaten buna inanmak imani bir mesele değildir. Böyle ilimden gelen iltibasları nazara alarak alimlerde red edilmez. O alimlere uyanlarda azarlanamaz.
Sünneti çarpıtan ve ifrata kaçanları,istemeden karıştıranları,istiyerek karıştıranları nazara alıp bu yolu kapamayalım.
Sünnet o odur ki, Allah'ın kelamını tebliğ eden kişi, acaba ilk kendisi nasıl anlamış ve uygulamış, görmek ve ona itaat etmektir.
Ama bir meseleye çok parmak karışırsa ister istemez sürçmeler olacaktır.
Selam ve muhabetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

theQueen

Profesyonel

Mesajlar: 676

Konum: istanbul

Meslek: öğrenci

  • Özel mesaj gönder

32

16.01.2007, 20:36

sünnete gerek yoktur hadisler sahih değildir gibi tartışmalar aslında müslüman karşıtı güçlerin bizim dinimizi belini kırmaya çalışmalarının ürünüdür.
hadis olmazsa sünnet olmazsa bizim dinimizin beli kırılır
böyle şeyleri kafaya takmaya gelmez
bir bizmiyiz akıllı onca hükümdarlar alimler hadislere inanmış sünnetleri yerine getirmiş haşa biz mi uymayacağız :!:

33

16.01.2007, 20:41

Bu konuda çok ciddi bir kutuplaşma var. Her geçen gün sayıları artıyor. Medya hocaları her yanı istila ediyor.

Bu meseleleri konuşmak ve izah etmek lazım bence.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

Bu konuyu değerlendir