Beraetimizden sonra Denizlide beni tarassudla taciz edenlere ve büyük amirlerine ve polis müdürüyle müfettişlere dedim: Risale-i Nurun kabil-i inkar olmayan bir kerametidir ki, yirmi sene mazlumiyet hayatımda, yüzer risale ve mektuplarımda ve binler şakirtlerde hiçbir cereyan, hiçbir cemiyetle ve dahili ve harici hiçbir komite ile hiçbir vesika, hiçbir alaka dokuz ay tetkikatta bulunmamasıdır. Hiçbir fikrin ve tedbirin haddi midir ki, bu harika vaziyeti versin? Birtek adamın, birkaç senedeki mahrem esrarı meydana çıksa, elbette onu mesul ve mahcup edecek yirmi madde bulunacak. Madem hakikat budur; ya diyeceksiniz ki, Pek harika ve mağlup olmaz bir deha bu işi çeviriyor"; veya diyeceksiniz: "Gayet inayetkarane bir hıfz-ı ılahidir." Elbette böyle bir deha ile mübareze etmek hatadır, millete ve vatana büyük bir zarardır. Ve böyle bir hıfz-ı ılahi ve inayet-i Rabbaniyeye karşı gelmek, firavunane bir temerrüddür.
Bediüzzaman hazretlerinin Emirdağı mektuplarındaki bu bahsini kısaca açarmısınız bilhassa harika ve mağlup olmaz deha kelimesi neden kullanılmış
Ortada bir hâdise var; gözle görülüyor ve inkâr edilmesi mümkün değil. Nedir bu hâdise?
Yirmi sene müddetle bir kişiyi tarassut altında bulunduruyorsunuz. ıstediğiniz zaman, hiç bir kanun, kaide ve kural tanımadan o kişinin evini basıyor, arama yapıyor, bütün kitap, mektup ve notlarını toplayıp götürüyor ve ince ince tetkikten geçiriyorsunuz. Üstelik bunu öyle bir kin, garez ve ard niyetle yapıyorsunuz ki, en küçük bir emâreyi bile teville aleyhinde kullanmaya hazırsınız. Üstelik bu arama-tarama hadisesi yalnızca takip ve tarassut ettiğiniz kişi ile sınırlı da değil. O'nun bütün dost, arkadaş ve kardeşleri de bu tarassut dürbününün merceği altında.
ışte bu kadar geniş çaplı, uzun seneleri kapsayan ve inceden inceye yapılan tarassut ve takibatlarda
"hiçbir cereyan, hiçbir cemiyetle ve dahili ve harici hiçbir komite ile hiçbir vesika, hiçbir alaka" bulamıyorsunuz.
Peki böyle bir şey mümkün olabilir mi?
Eğer mümkün olabilir deniyorsa -ki olmuş- o zaman bunun başarılabilmesi için iki yol lâzım:
Birincisi:'ya diyeceksiniz ki,
"Pek harika ve mağlup olmaz bir deha bu işi çeviriyor"
ıkincisi: 'veya diyeceksiniz:
"Gayet inayetkarane bir hıfz-ı ılahidir."
Eğer birincisini söylüyorsanız, o zaman bilin ki,
"böyle bir deha ile mübareze etmek hatadır, millete ve vatana büyük bir zarardır."
Eğer ikincisini söylüyorsanız, o zaman da
"böyle bir hıfz-ı ılahi ve inayet-i Rabbaniyeye karşı gelmek, firavunane bir temerrüddür."
Bu hakikati tesbit ettikten sonra buradan ne anladığımızı ifade etmeye çalışırsak:
Auburn kardeşimizin yukarıdaki tesbitinde gayet güzel izah ettiği gibi; burada Üstadımız Risale-i Nur ve Risale-i Nur hizmeti ile mübareze etmeye kalkışanların şahsında bizlere şöyle bir hakikati anlatıyor:
Risale-i Nurla mübareze edilmez. Risale-i Nur Hizmeti küçük görülmez. Bu hizmette tevakkuf gösterilmez. Bu hizmet insanların hayatında ikinci plâna atılmaz. Bu hizmet ve bu hizmete ait hakikatler hem âhir zamanın sahibi olan, âhir zamanın
"vazîfelisi" olan,
"felâket ve helâket asrının adamı" olan
"Pek harika ve mağlup olmaz bir deha" sahibinin başlattığı ve emanet bıraktığı bir hizmettir; hem de
"Gayet inayetkarane bir hıfz-ı ılahi" altındadır.
ıkinci bir ince ma'nâ da şu olabilir ki:
Bu zamanda aklı ön plâna çıkarıp -güya- mantıklı hareket ettiğini düşünen insanlara da ayrıca bir yol göstermektir ki, diyor:
Ey delil ile hareket eden ve aklına güvenen efendi; sen istiyorsan ki, tâbi olduğun yol, hizmet ettiğin hakikat hiçbir fikir ve hiçbir kuvvet tarafından cerhedilemesin, çürütülemesin, engellenemesin; işte sana
"Pek harika ve mağlup olmaz bir deha" tarafından uygulanan ve
"Gayet inayetkarane bir hıfz-ı ılahi" tarafından muhafaza edilen bir tarz-ı hizmet! Gel tâbî ol!