Giriş yapmadınız.

1

05.11.2010, 17:41

Şahsi terakkiyat ve umumi terakkiyat nasıl olur, ne yapmalı, nasıl yapmalı...

arkadaşlar bir mana kafamı kurcaladı ve bir kaç sualim var bu konuda. bana ışık olurmusun.

İşte bu esaslara binaen, ehl-i İslâm dünyaya ve hırsa sevk etmeye ve
teşvik etmeye muhtaç değildirler
. Terakkiyat ve âsâyişler bununla temin
edilmez. Belki mesailerinin tanzimine
ve mâbeynlerindeki emniyetin tesisine ve teavün düsturunun teshiline
muhtaçtırlar. Bu ihtiyaç da, dinin evâmir-i kudsiyesiyle ve takvâ ve
salâbet-i diniye
ile olur.

kardeşim, bu manaların açılmasında bana yardımcı olurmusun.
üstadım terakkiyat ve asayişin

1-mesailerin tanzimi ile
2-mabeynlerdeki emniyetin tesisi ile
3-teavün düsturunun teshili ile olacaktır.
bunlar da dinin evamir-i kudsiyesiyle ve takva ve salabet-i diniye ile olur buyurmuş.

benim sormak istediğim soru; bu saydığımız maddeleri toplumsal değil de şahıs olarak düşündüğümüzde, şahsi terakkiyat ve çalışmada mesailerin tanzimi...emniyet...ve teavün... nasıl olur..üstadımız burada ehl-i islam bunlarla terakki eder diyor. bunu hem şahsi hem de umumi açıdan inceleyebilirmisiniz.örnekler vererek. bir de; salabet-i diniye nasıl gerçekleşir...

2

05.11.2010, 20:03

Toplum terakki etmezse, sen kadar terakki etsen neye yarar, cılız kalır, ancak dünyevi yönden kendin ihya olursun belki. Toplum bir yerlere gelmeli ki, fertler daha fazla yarar görsün. Hem iş bölümü meselesi hem cemaat, yani birlikten doğan güç meselesi.. Yani bir usta demiri döğer, birisi uzatır, birisi deler, birisi keser, 4 usta kendi başına uğraşsa, 10'ar tane iğne imal edebilecekken, 200 tane üretecekler belki, daha meyvedar olacak. Ayrıca, bir elif, 1 sayısı eder, iki tanesini yan yana koy, 11 eder. Toplumun fertleri de birbirine bilerek veya bilmeyerek faydalı da olur, zararlı da. Dinimizde akraba bağlarının sıkı tutulmasına da önem verilir, bugün başkası düşer, yarın sen düşersin, herkes muhtaç olabilir. Herkes etrafına karşı kör olmasa, biraz yardım etse, bugünki yürek dağlayan manzaraları belki görmeyecektik.

Basit olarak şöyle düşün, Çin'deki en kral formenin alacağı yıllık maaş, Almanya'daki vasıfsız işçinin yıllığından azdır. Ama Çin farzedelim ki o kadar nüfuslu ülke olmasın, fiyatlarının ucuzluğu da geri kalmışlığından olsun, bikaç Çinli sivrileceğine, bütün Çinliler biraz daha iyi seviyeye gelse, ülke ilerlese, o sivrilerin önceki hâlde alabileceğinden fazlasını normal vatandaş da alacak. Böylesi daha iyi değil mi. İşini iyi bilen bir Türk mühendis 3-4 bin liraya çalışıyor, bu adam yurtdışına çıksa 10 bin liradan fazla alacak (var çevremde örneği.) Ama bu adamlar dışarda olmasa, genel seviye daha iyileşse, parayı ve siyaseti, ticareti daha iyi yönetebilsek (herşey teknik ve mühendislik değildir) Türkiye o kaliteli eleman kaçırdığı ülkeler seviyesine gelebilse, o bahsettiğim iyi mühendisin parasını formen alacak, bırakın normal mühendisi.

Para daha somut bir kavram, onunla ilişkilendirerek bahsedeyim dedim, yoksa herşey para değil.

Metne dönersek, ehl-i İslam hırsla, gözü başka birşeyi görmeyecek derecede, dünyevileşerek kendisine o kapıları açacak sebeplere sarılmaya muhtaç değil. Hırs ve gayret, meyvenin garantisi değildir. Bu kadar kasıp, dini imanı unutup raydan çıkmaktansa, toplumda kimin ne yapacağı belli olsa, o toplum dışarıya muhtaç olmasa, kendi içinde güvenli olsa, millet birbirinden can, namus, mal diye korkmasa, dayanışma kolaylaşsa ve insanlar birbirinin açığını kapatsa yeterli olur, aynı zamanda bunu da dünyevileşmeden yaparsın. Bunun da yolu dinimizce gösterilmiş, ben bunu anladım.

Ama bu düsturlara inanmayan, yapsam bana ne faydası olacak ki diye düşünüp riayet etmeyeceğinden, ona faydası olmaz. İnanana faydası olur, hem bu dünyada, hem öbür dünyada. Düşün fitne-i ahir zamandan ötürü, belki az ibadet, daha kıymetli, yani borsadaki bu kağıdın ücretinin en düşük olduğu an... Şu an vaktini, himmetini verip satın alırsan, muhakkak vakti gelince kıymeti yükselecek, inşaAllah emeklerin bir kusurun sebebiyle zayi sayılmaza (sayılmasın, âmîn.) o kağıtlar senin kurtuluş senedin, Rahmet-i Rahman tarafından verilen sonsuz nimetlerin anahtarı olacak.

Ama inanmıyorsan, bu kağıdın geleceği yok diyorsan, bu hayatta herkes kendine, hayat bir savaştır, ayakta kalan kazanır, aslan payını o götürür, diğerleri perişan olsa da kisme gözünün yaşına bakmaz, ben de zaten o durumda da değilim, düşecek gibi hissetmiyorum da diyorsan, o zaman senin bileceğin iş. (Bu hitaplar nefsimedir.)

Kur'an'daki iki çiftçinin hikayesini hatırladım şimdi, birisi mü'min, ama musîbet görmüş, diğeri iyi veirm almış, kendini sonsuz ve bitmez zenginlik sahibi zannediyor, küfr (nankörlük ediyor...) ediyor, mü'mini hor görüyor... Bir musîbetle bütün ekini talan olunca nankör çiftçi ne kadar fakir olduğunu anlıyor... Evet bu dünya tarlamız, ahiret ise belki musbetimiz, belki mükafatımız.

Allah kalbi mühürlenenlerden eylemesin, âmîn....
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Bu konuyu değerlendir