Giriş yapmadınız.

101

13.12.2009, 16:06

"peder ve valideyi şefkat ile teçhiz eden ve seni onların merhametli elleriyle terbiye ettiren hikmet ve rahmet hesabına onlara hürmet ve muhabbet, cenab-ı hakkın muhabbetine aittir."

sözler | otuz ikinci söz | 583

Buyrun lütfen :)
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir.
Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün.
Gerisi zaten kendiliğinden gelir...

( ŞEMS-İ TEBRİZİ )


102

13.12.2009, 18:36

Diğerine mütemmim, son vecizeye de mütâlaa yapalım inşâllah.. :risaleokumak:

103

20.12.2009, 15:20

"peder ve valideyi şefkat ile teçhiz eden ve seni onların merhametli elleriyle terbiye ettiren

hikmet ve rahmet hesabına onlara hürmet ve muhabbet, cenab-ı hakkın muhabbetine aittir."

sözler | otuz ikinci söz | 583
peder ve valideyi şefkat ile teçhizeden
  • Demek ki bu şefkat onlara ait değil..Yâni herhangi bir canlının evlâdına göstermiş olduğu canı pahasına şefkati bir ihsan Eden var..

seni onların merhametli elleriyle terbiye ettiren
  • Ve o ebeveyne bu şefkati ihsan eden Zâtın maksûdu olan bir hikmet var bu şefkat techizi ile..

Yâni bu canlarını hiç gözlerini bile kırpmadan evlâdına fedâ edebilecek ebeveynin üstünde bir el var, "terbiye eli"..


İnsanın dünyaya gelişteki mutlak hedefi olan Rabbini râzı edebilme gayesi,

dünyanın onca dağdağası içinde kendisini yalnız ve başıboş hissetmemmesi için olsa gerek,

rahmetin cilveleri içinde onu koruyup kollayacak, yanlış işlerden uzak kalmasına yol göstericilik yapacak birilerine vazife verilerek,

bu terbiye edicilik, en güzel şekliyle ebeveynde tezahür ettirilerek,

hayat boyu "hayırhahlar" ımız da başucumuzda var edilmiş..

Anne ve babasının iyi veya kötü şeyler için yaptığı telkinleri,

onların üstünde "terbiye edici" bir elin olduğunu düşünerek kulak veren, söz dinleyen evlat,

bu "Rabbini râzı etmek" hedefine de daha kolay varacaktır..

Zirâ hiçbir anne-baba evladının zararına olacak şeye teşvik etmez..

(Dünya görüşü farklılığı mevzû haricidir. Dini kendisi bilmeyen biri zaten evlâdına da telkin edemez..)


hikmet ve rahmet hesabına onlara hürmet ve muhabbet, cenab-ı hakkın muhabbetine aittir.
  • Mevcûdâta mânâ-i ismî ile kendi hesablarına değil, mânâ-i harfi ile yâni buradaki terbiye edicilik hesâbına bakan bir evlat
elbetteki hürmet ve muhabbetini de ebeveynine gene aynı nazar ile yapacaktır..

Anne-babamızın ettikleri hizmet karşılığında bir nevî "minnet" ile değil de

sırf Allah rızası için, onlara muhabbetin esâsında onları ihsan Eden adına olduğunu bilerek etmeliyiz..


Meselâ, nasılki Haşiye bir padişah-ı âlî, sana bir elmayı ihsan etse, o elmaya iki muhabbet ve onda iki lezzet var:

Biri: Elma, elma olduğu için sevilir. Ve elmaya mahsus ve elma kadar bir lezzet var.

Şu muhabbet padişaha âit değil. Belki, huzurunda o elmayı ağzına atıp yiyen adam, padişahı değil, elmayı sever ve nefsine muhabbet eder.

Bâzan olur ki, padişah, o nefisperverâne olan muhabbeti beğenmez, ondan nefret eder.

Hem, elma lezzeti dahi cüz'îdir, hem zevâl bulur; elmayı yedikten sonra o lezzet dahi gider, bir teessüf kalır.



İkinci muhabbet ise, elma içindeki, elma ile gösterilen iltifatât-ı şâhânedir.

Güyâ, o elma iltifat-ı şâhânenin numûnesi ve mücessemidir diye başına koyan adam, padişahı sevdiğini izhâr eder.

Hem, iltifatın gılâfı olan o meyvede öyle bir lezzet var ki, bin elma lezzetinin fevkındedir.

İşte şu lezzet, ayn-ı şükrandır; şu muhabbet, padişaha karşı hürmetli bir muhabbettir.


32. Söz
***

Bu terbiye ediciliğe mukabil olması gereken hürmette de itiraz hakkımızın olmadığını aşağıdaki kısımda görüyoruz..


Cây-ı dikkattir, demek ki bu asırda bu hürmetsizliklerin artması, "terbiye edici" eli unutmanın yanı sıra,

bir de aşılama ile başkalarına da bulaşmış..


Yâni "hürmetsizlik" teşvik edilmiş sanki..(?)


"Şu asırda, öyle acip bir aşılamakla, ebeveynine hürmet ve peder ve validesinin şefkatlerine mukabil,

bilâ kayd ü şart kemal-i hürmet ve itaatlazım iken, ekseriyetle o hakikî hürmet ve itaat bozulduğundan,

Kastamonu Lâhikası


Bu aşılamanın panzehirini de vermiş tabii ki Nurlar:


"Eğer âhirete İmân o haneye girse, birden ışıklandıracak.

Ortalarındaki münasebet ve şefkat ve karâbet ve muhabbet, kısacık bir zaman ölçüsüyle değil,

belki dâr-ı âhirette, saadet-i ebediyede dahi o münasebetlerin devamı ölçüsüyle

samimî hürmet eder, sever, şefkat eder, sadakat eder, kusurlarına bakmaz gibi ahlâk yükseklenir.

Hakikî insaniyet saadeti o hanede başlar inkişafa."

11. Şuâ


Rabbim cümlemize bu üstümüzdeki rahmet ve terbiye elini unutmadan,

biz dünyaya geldiğimizde kendi hizmetimizden aciz iken,

bize ihsan edilen şefkatle donanmış hizmetkârlar olan ebeveynimize "öf" bile demeyerek,

onlar şefkat ve merhamete muhtac olduğunda bunu onlara gösterebilecek,

incitmeden bu hizmeti yapabilecek merhamet nasîb etsin cümlemize..



104

20.12.2009, 17:21



İnsan, herkesi kendisinden üstün bilmelidir.


Mesnevi-i Nuriye


Mütâlaasını Muhammed keçeliden ricâ etsek..?

105

20.12.2009, 18:20

onlar şefkat ve merhamete muhtac olduğunda bunu onlara gösterebilecek,

incitmeden bu hizmeti yapabilecek merhamet nasîb etsin cümlemize..

Amin..amin Ruhefza Allah razı olsun. Gerçekten istifadeye medar oldu.

Muhammed

Moderatör

  • "Muhammed" bir erkek

Mesajlar: 1,122

Konum: The Collection of Risale-i Nur

Meslek: The Collection of Risale-i Nur

Hobiler: The Collection of Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

106

20.12.2009, 22:28



İnsan, herkesi kendisinden üstün bilmelidir.


Mesnevi-i Nuriye


__________________________________________________________

İnsan herkesi kendisinden üstün bilmelidir ile İhlas düsturlarını hatırlamaktayım, bu bizler için kural olmalıdır. Nasıl ki karşımızda bulunan birinin karşısında ENEyi muhafaza etmiş olsak bu düsturu elde etmiş sayılırız. İnsan diğer yaratılanlardan muhakkak üstündür fakat her insana tevazukar şekilde yaklaşırsa o zaman Üstünlük vazifesini elde eder...

Ruhefza abla çalışamadım özür dilerim :) aceleye geldi


:S
Bismillahirrahmânirrahîm

" Dedim:''Çok yalnızım.”
Dedi: “Ben sana çok yakınım
.”


Bakara: 186 Ayeti Kerime

107

20.12.2009, 22:33


Hemen yaz demedik ki keçeli..(=

"Vazifeperver nefer"sin maşaAllah..
Daha geniş mütâlaanı bekleyelim mi..?

"Şahs-ı mânevide erimiş" bir keçeli,
eminim çok daha geniş mânâları ifâde eder..

Muhammed

Moderatör

  • "Muhammed" bir erkek

Mesajlar: 1,122

Konum: The Collection of Risale-i Nur

Meslek: The Collection of Risale-i Nur

Hobiler: The Collection of Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

108

20.12.2009, 22:39

muhakkak tekrar gözden geçirecem, bu aralar çok yogunum onun için konu böyle sınırlandırmamalıyım... Bu yogunluk geçecek mi onuda bilmiyorum


'' izzet ve azamet perdeyi iktizâ eder; tevhid ve celâl dahi şirketi reddeder ( mesnevi nuriye ) ''

+

'' insan, herkesi kendinden üstün görmelidir [tamamlamak için] (mesnevi nuriye ) ''


Benden sonra Şahin TOKMAK abi gelsin(gelebilir mi?) :rolleyes:
Bismillahirrahmânirrahîm

" Dedim:''Çok yalnızım.”
Dedi: “Ben sana çok yakınım
.”


Bakara: 186 Ayeti Kerime

Muhammed

Moderatör

  • "Muhammed" bir erkek

Mesajlar: 1,122

Konum: The Collection of Risale-i Nur

Meslek: The Collection of Risale-i Nur

Hobiler: The Collection of Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

109

23.12.2009, 19:33

:gördünmü:

Alıntı

Benden sonra Şahin TOKMAK abi gelsin(gelebilir mi?) :rolleyes:
Bismillahirrahmânirrahîm

" Dedim:''Çok yalnızım.”
Dedi: “Ben sana çok yakınım
.”


Bakara: 186 Ayeti Kerime

110

23.12.2009, 23:33

Cevap yazdım ama belki bir hikmete binaen buraya kayıt edemedim.
üye girişi yapmama rağmen izinli değilsin diye yazdığım yazı kayboldu.
Yarın inşALLAH diyelim.

111

24.12.2009, 10:48

Büyüklük, kıymetli olmak ve üstün olmak görüntüde perdeli (sır perdesi) olmayı gerektirir. İzzet ve azametin gereği böyle icap etmesi gerekir.
BİR olmak, başka ilahın olamayacağı, sonsuz büyüklük sahibi ve haşmet sahibinin ortağının olmayacağına delilidir. Bir olmak tevhidin gereğidir. şirketi reddetmesi ise şirket en az 2 üyeden oluşur ve ortakları çoktur. bu nedenle bir olmak sonsuz büyüklük sahibi, Allah'ın ortağının olamayacağını kesin reddetmektir.

:)

112

24.12.2009, 10:50

ikinci kısmı keçekülahlı :D Muhammed kardeşimiz tamamlasın, kaçmak yok

113

29.12.2009, 11:02

Evet Muhammed Kardeş.... Ya bu mütalaa ve münazaralardan acaib zevk alıyorum yaa..Üstadım Hz. lerinin buyurduğu gibi ; Rabbim lezzetini koymuş içine.

Muhammed

Moderatör

  • "Muhammed" bir erkek

Mesajlar: 1,122

Konum: The Collection of Risale-i Nur

Meslek: The Collection of Risale-i Nur

Hobiler: The Collection of Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

114

31.12.2009, 18:58

Mutalaa ya devam...

İnsan diğer yaratılanlardan muhakkak üstündür fakat her insana tevazukar şekilde yaklaşırsa o zaman Üstünlük vazifesini gerçek surette elde eder. Fakat insanlık kibirli insanlara bile tevazukarane şekilde davransa alçak duruma düşme nedeniyle tevazu etmemek gerektir.

Ama bunun dışında ki kişilere ehl-i iman olan kişileri kendimizden üstün görürsek, insanın fıtratında ki o ene kabartma olayını bir nebzede olsa örtpas etmiş sayılırız. Biz her daim şunu unutmamalıyız ki '' İnsan hakikat nazarında küçülmelidir''

İnsanlar sadece birbirinden takva yönünden üstündür.Şunu da akıldan çıkarmamak elzemdir. insan YOKtan VAR olma şerefine ulaşmış bir varlıkken neyin davasını güder?


-Acizane bu kadar geldi aklıma ilave etmek isteyen varsa yazabilir...
Bismillahirrahmânirrahîm

" Dedim:''Çok yalnızım.”
Dedi: “Ben sana çok yakınım
.”


Bakara: 186 Ayeti Kerime

115

31.12.2009, 22:52

Bu vecize ile bağlantılı olan hüsn-ü zannın muhalifi olan su-i zanda demek ki başkasını kendinden aşağı görme fikri yatıyor..Acîb..

116

01.01.2010, 01:13

...Ve nefislerini ve ruhlarını ve kalblerini ve akıllarını terbiye ve tezkiye ve tasfiye ve talim eden.... Asa'yı musa...Bunu yapmak yolundaki keçeliler büyük görmezler.. Allah u ekber.. der öbürleri en küçük kendisi ise hiç ender hiçim derler...

Muhammed

Moderatör

  • "Muhammed" bir erkek

Mesajlar: 1,122

Konum: The Collection of Risale-i Nur

Meslek: The Collection of Risale-i Nur

Hobiler: The Collection of Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

117

02.01.2010, 20:07

Allah razı olsun...


Dünyanın yüz bahçesi, fani olmak haysiyetiyle, ahiretin baki olan bir ağacına mukabil gelemez. Kitap : emirdağ lahikası
Bölüm: yirmi yedinci mektubun lahikasının zeyli

Benden sonra Ha_Mim gelsin
Bismillahirrahmânirrahîm

" Dedim:''Çok yalnızım.”
Dedi: “Ben sana çok yakınım
.”


Bakara: 186 Ayeti Kerime

118

02.01.2010, 20:55

Bir zaman Kastamonu'da "Hâlıkımızı bize tanıttır" diyen lise talebelerine sâbık Altıncı Meselede mektep fünununun dilleriyle verdiğim dersi, Denizli Hapishanesinde benimle temas edebilen mahpuslar okudular. Tam bir kanaat-i imaniye aldıklarından, âhirete bir iştiyak hissedip, "Bize âhiretimizi de tam bildir. Tâ ki, nefsimiz ve zamanın şeytanları bizi yoldan çıkarmasın, daha böyle hapislere sokmasın" dediler. Ve Denizli hapsindeki Risale-i Nur şakirtlerinin ve sabıkan Altıncı Meseleyi okuyanların arzularıyla, âhiret rüknünün dahi bir hülâsasının beyanı lâzım geldi. Ben de Risale-i Nur'dan bir kısacık hülâsa ile derim:

.....

Aslında ahirete iman risalenin tüm rükünlerini alır içine tüm külliyat buna cevap gelir :) biraz yazalım ama inş...

119

02.01.2010, 20:57

"Evet, âhiret vardır ve sizi oraya sevk ediyorum" ferman ediyor. Onuncu Söz, on iki parlak ve kat'î hakikatlerle, bir kısım isimlerin âhirete dair cevaplarını ispat ve izah eylemiş. Burada, o izaha iktifaen gayet kısa bir işaret ederiz.

Evet, madem hiçbir saltanat yoktur ki, o saltanata itaat edenlere mükâfatı ve isyan edenlere mücazatı bulunmasın. Elbette rububiyet-i mutlaka mertebesinde bir saltanat-ı sermediyenin, o saltanata İmân ile intisap ve tâat ile fermanlarına teslim olanlara mükâfatı ve o izzetli saltanatı küfür ve isyanla inkâr edenlere de mücazatı; o rahmet ve cemâle, o izzet ve celâle lâyık bir tarzda olacak diye Rabbü'l-âlemin ve Sultanü'd-Deyyân isimleri cevap veriyorlar.

120

02.01.2010, 21:04

Hem madem biz gözümüzle görüyoruz ki, umum mahlûklarda ve zemin yüzünde öyle bir hikmet eli işliyor ve öyle bir adalet ölçüleriyle işler dönüyor ki, akl-ı beşer onun fevkinde düşünemiyor. Meselâ, insanın bin cihazatına takılan hikmetlerinden yalnız bir küçük çekirdek kadar kuvve-i hafızasında bütün tarihçe-i hayatını ve ona temas eden hadsiz hadisâtı o kuvvecikte yazıp, onu bir kütüphane hükmüne getirip ve insanın haşirde muhakemesi için neşir olacak olan defter-i a'mâlinin bir küçük senedi olarak her vakit hatırlatmak sırrıyla her insanın eline vererek dimağının cebine koyan bir ezelî hikmet; ve bütün masnuatta gayet hassas mizanlarla âzâlarını yerleştiren, mikroptan gergedana, sinekten simurga kuşuna, bir çiçekli nebattan milyarlar, trilyonlarla çiçekler açan bahar çiçeğine kadar, israfsız ölçülerle bir tenasüp, bir muvazene, bir intizam ve bir cemal içinde masnuatı bir hüsn-ü san'at yapan ve her zîhayatın hukuk-u hayatını kemâl-i mizanla veren, iyiliklere güzel neticeler ve fenalıklara fena neticeler verdiren ve âdem zamanından beri tâği ve zâlim kavimlere vurduğu tokatlarla kendini pek kuvvetli ihsas ettiren bir adalet-i sermediye, elbette ve hiç şüphe getirmez ki, güneş gündüzsüz olmadığı gibi, o hikmet-i ezeliye, o adalet-i sermediye âhiretsiz olmazlar ve ölümde en zâlimlerin ve en mazlumların bir tarzda gitmelerindeki âkıbetsiz bir dehşetli haksızlığa, adaletsizliğe ve hikmetsizliğe hiçbir vechile müsaade etmezler diye, Hakîm ve Hakem ve Adl ve Adil isimleri bizim sualimize kat'î cevap veriyorlar...

asayı musa 7. mesele

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir