Altıncı Mesele:
Menfi milliyette ve unsuriyet fikrinde ifrat edenlere deriz ki:
Evvelâ: şu dünya yüzü, hususan şu memleketimiz, eski zamandan beri çok muhaceretlere ve tebeddülâta maruz olmakla beraber, merkez-i hükûmet-i ıslâmiye bu vatanda teşkil olduktan sonra, akvâm-ı saireden pervane gibi çokları içine atılıp tavattun etmişler. ışte bu halde Levh-i Mahfuz açılsa, ancak hakikî unsurlar birbirinden tefrik edilebilir. Öyleyse, hakikî unsuriyet fikrine hareketi ve hamiyeti bina etmek, mânâsız ve hem pek zararlıdır. Onun içindir ki, menfi milliyetçilerin ve unsuriyetperverlerin reislerinden ve dine karşı pek lâkayt birisi, mecbur olmuş, demiş: "Dil, din bir ise millet birdir."
Madem öyledir. Hakikî unsuriyete değil, belki dil, din, vatan münasebâtına bakılacak. Eğer üçü bir ise, zaten kuvvetli bir millet; eğer biri noksan olursa, tekrar milliyet dairesine dahildir.
Üstad diyor ki, şu dünyada, bilhassa Türkiye'de, eski zamandan beri pekçok değişiklikler olmuş, özellikle ıslam devleti kurulduktan sonra, çok değişik milletlerden insanlar buraya göçüp vatan tutmuş. ışte bu yüzden, Levh-i Mahfuz açılsa, yani herşeyin yazılı olduğu kitap, ancak o yolla kim has Türk belli olur. Bu yüzden, ırk üzerine hareket ve hamiyet bina etmek, anlamsızdır ve zararlıdır.
O yüzden, bu menfi, yani nefyedilmiş, yasaklanmış tür milliyetçilik yolunu tutan ve dine de önem vermeyen birisi, mecbur kalmış ve demiş, dil, din bir ise millet birdir. Yani safkan ırk fikrinden vazgeçmiş.
Üstad da diyor, madem o fikirden vazgeçmek zorunda kaldın, bu yana geldin, vatanı da katmalısın. Dili, dini bir olup, aynı vatanda yaşayanların millet benliği kuvvetli olur. Yok farklı yerlerde yaşarlarsa, bağları o kadar kuvvetli olmaz.
Bundan ne anlıyoruz? Hani bugün de milliyetçiler var ya. "Ne mutlu Türküm diyene." lafını savunanlar. Bu lafa ırk cihetiyle bakarsan, bu vatanda yaşayan diğerlerini rencide eder ayrılık çıkarır. Bu lafı ve milliyetçi çizgilerini şimdi şöyle savunuyorlar, ben Türk'üm diyen Türktür. Yani kafatası milliyetçiliğinden, bu noktaya geldiler. Hani zamanında Nihal Atsız ölçmüş ya kendi kafatasını, belirlediği Türk standartına uymamış kendisi de menfî milliyetçi olduğu halde, o hesap. Ne kadar manasız birşey savunduklarını kabullenmek durumunda kalmışlar.
Vatanın da dahil edilmesinin bir sebebi, belki Türkî ülkelerdir. Biliyorsunuz menfi milliyetçilerin de öyle bir hayali var, bütün Türkî (Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenisten, Özbekistan, Kırgızistan... ülkeler birleşirse, ne güzel olur gibi.
Zaten soy sop karışmış, hangi birini ayırt edeceksin. Madem ırkdan vazgeçtin, sadece dil ve din olarak aynı olanlara politik bir hareket bina edeceksen, o iş zor. Dili, dini, hem de vatanı aynı olanların millet benliği ancak bir hareketi benimseyecek kadar kuvvetlidir. Türkî cumhuriyetlerin vatanları ve kültürleri farklı olduğu için, onlarla politik anlamda ancak ittihad olur. Yoksa senin bu milliyetçilik fikrin onlara garip gelir. Zira onlar da başka ırklarla karışmış, hem vatanları, hem kültürleri farklı, hatta Azerilerden başkasının dilini anlamak eğitimini almayan için çok zor. Uzun süre SSCB altında yaşadıklarından ve asimileye uğradıklarından, kültürleri de yozlaşmış, dinlerine de lakayd kalmışlar.
Yani, en başından bu ırka dayalı milliyet sevdası ve ismen akrabalığı olan ama uzaklarda yaşayanları da bu dava altında birleştirme çabası zora giriyor...