Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

18.03.2007, 17:59

12.Lema 1.nükte

Taahhüdü rabbani hakikattir rızıksızlık yüzünden ölenler çoktur.çünkü o hakimi zülcelal zihayatın bedenine gönderdiği rızkın bir kısmını ihtiyaç için şahm ve içyağı süretinde iddihar eder.hatta bedenin her hüceyresine gönderdiği rızkın bir kısmını yine ohüceyrenin bir köşesinde iddihar eder istikbalde hariçten rızık gelmediği zaman sarf edilmek üzere bir ihtiyat zahiresi hükmünde bulundurulur.demek o ölmek rızıksızlıktan değildir.belki sui ihtiyardan tevellüdeden biradet we osui ihtiyardan ve adetin terkinden neşet eden bir marazla ölüyorlar.

biraz açarmısınız...
Nefislerinizi Temize Çıkarmayın....

2

18.03.2007, 21:11

kardeşim başta "rızıksızlıktan ölen çoktur" değil "yoktur" olmalı burda üstadımız rızıksızlıktan ölme gibi bir durumun olmadığını fenni bir şekilde açıklıyor .ve bir ayet-i kerimenin de tefsirini yapıyor. kardeşim bir sonraki paragrafları dikkatlice okursan geçirdiğin paragrafın açıklamasını göreceksindir şu anda daha çok yardımcı olmak isterdim ama çıkmam gerekiyor. inşaAllah geniş bir vakitte beraber istişare ederiz.selametle...

3

18.03.2007, 21:35

Allah razı olsun abim..sanırım ben Taahhüdü rabbani hakikattir rızıksızlık yüzünden ölenler yoktur yerine çoktur okuduğum için kafam karışmış..şimdi biraz daha iyi anladım
Nefislerinizi Temize Çıkarmayın....

4

21.03.2007, 21:05

BıRıNCı NÜKTE
ıki Noktadır.
BıRıNCı NOKTA

1-

2-


âyetlerinin sırrınca, rızık doğrudan doğruya Kadîr-i Zülcelâlin elindedir ve hazine-i rahmetinden çıkar. Herbir zîhayatın rızkı taahhüd-ü Rabbânîsialtında olduğundan, açlıktan ölmek olmamak lâzım gelir. Halbuki, zâhiren açlıktan ve rızıksızlıktan ölenler çok görünüyor. şu hakikatin ve şu sırrın halli şudur ki:
Taahhüd-ü Rabbânî hakikattir; rızıksızlık yüzünden ölenler yoktur. Çünkü o Hakîm-i Zülcelâl, zîhayatın bedenine gönderdiği rızkın bir kısmını ihtiyat için şahm ve içyağı suretinde iddihar eder. Hattâ bedenin her hücresine gönderdiği rızkın bir kısmını, yine o hücrenin bir köşesinde iddihar eder; istikbalde, hariçten rızık gelmediği zaman sarf edilmek üzere bir ihtiyat zahîresi hükmünde bulundurur. ışte, bu iddihar edilmiş ihtiyat rızık bitmeden evvel ölüyorlar. Demek o ölmek rızıksızlıktan değildir. Belki sû-i ihtiyardan tevellüt eden bir âdet ve o sû-i ihtiyardan ve âdetin terkinden neş’et eden bir marazla ölüyorlar.
Evet, zîhayatın bedeninde şahm suretinde iddihar edilen rızk-ı fıtrî, hadd-i vasat olarak kırk gün mükemmelen devam eder. Hattâ bir marazın veya bir istiğrak-ı ruhanî neticesinde iki kırkı geçer. Hattâ bir adam, şedit bir inat yüzünden, Londra mahpushanesinde yetmiş gün, sıhhat ve selâmetle, hiçbir şey yemeden hayatı devam ettiğini on üç (şimdi otuz dokuz) sene evvel gazeteler yazmışlar.
Madem kırk günden yetmiş seksen güne kadar rızk-ı fıtrî devam ediyor. Ve madem Rezzak ismi, gayet geniş bir surette rû-yi zeminde cilvesi görünüyor. Ve madem hiç ümit edilmediği bir tarzda, memeden ve odundan rızıklar akıyor, başgösteriyor. Eğer pür-şer beşer sû-i ihtiyarıyla müdahale edip karışmazsa, herhalde rızk-ı fıtrî bitmeden evvel o zîhayatın imdadına o isim yetişiyor, açlıkla ölüme yol vermiyor. Öyleyse, açlıktan ölenler, eğer kırk günden evvel ölseler, kat’iyen rızıksızlıktan değildir. Belki terkü’l-âdât mine’l-mühlikât sırrıyla, sû-i ihtiyardan gelen bir âdet ve terk-i âdetten neş’et eden bir illetten, bir marazdan ileri gelmiştir. Öyleyse, açlıktan ölmek olmaz, denilebilir.
Evet, bilmüşahede görünüyor ki, rızık, iktidar ve ihtiyar ile mâkûsen mütenasiptir. Meselâ, daha dünyaya gelmeden evvel bir yavru, rahm-ı mâderde ihtiyar ve iktidardan bütün bütün mahrum olduğu bir zamanda, ağzını kımıldatacak kadar muhtaç olmayacak bir surette rızkı veriliyor.
Sonra, dünyaya geldiği vakit, iktidar ve ihtiyar yok, fakat bir derece istidadı ve bilkuvve bir hissi olduğundan, yalnız ağzını yapıştırmak kadar bir harekete ihtiyaç ile en mükemmel ve en mugaddî ve hazmı en kolay ve en lâtif bir surette ve en acip bir fıtratta, memeler musluğundan ağzına veriliyor.
Sonra, iktidar ve ihtiyara bir derece alâka peydâ ettikçe, o kolay ve güzel rızık, bir derece çocuğa karşı nazlanmaya başlar. O memeler çeşmeleri kesilir, başka yerlerden rızkı gönderilir. Fakat iktidar ve ihtiyarı rızkı takip etmeye müsait olmadığı için, Rezzâk-ı Kerîm, peder ve validesinin şefkat ve merhametlerini, iktidar ve ihtiyarına yardımcı gönderiyor.
Her ne vakit iktidar ve ihtiyar tekemmül eder; o vakit rızkı ona koşmaz ve koşturulmaz. Rızık yerinde durur, der: "Gel, beni ara ve bul ve al."
Demek rızık, iktidar ve ihtiyar ile mâkûsen mütenasiptir. Hattâ çok risalelerde beyan etmişiz ki, en ihtiyarsız ve iktidarsız hayvanlar daha iyi yaşıyorlar, daha iyi besleniyorlar.

Âdetlerin terki helakete götüren sebeplerdendir.
1 "Yeryüzünde yürüyen ve kendi rızkını yüklenemeyen nice canlının ve sizin rızkınızı Allah verir." Ankebut Sûresi, 29:60.

2 "şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan ancak Allah’tır." Zâriyat Sûresi, 51:58.
Lemalar
...biz istihdam olunuyoruz;hem rıza dairesinde,hem inayet altında bize Hizmet-i Kur'aniye yaptırılıyor. (28. Mektup'tan)

5

21.03.2007, 21:17

Selamün aleyküm
Yanlışlık düzeltildiğine göre konu anlaşılmıştır.Ama yine de tekrar yazalım arkadaşlar da okusun.
Rızıksızlıktan ölen yokturu çoktur olarak okumuş kardeşimiz.
Bu lema bize rızkı verenin kim olduğu hakikatini bir kere daha akılda şüphe bırakmayacak dercede izhar ediyor.
Rızkı veren Halıkı Zülcelaldir ve o kullarını en yakından bilen onları kendinden bile çok düşünendir.
Bir elma kurduna o kadar aciz bir yaratığa elmanın en güzel yerini nasip ederken, bir bebeğe ise kendi rızkını temin etmekten yoksun o varlığa besinlerin en güzelini en mükemmelini en nadidesini yolluyor. Bebek bir ağlamasıyla o lezzete ulaşabiliyor.
Bu kadar adil olan her varlığını ince ince düşünen O Halık elbette kulunun açlıktan ölmesine izin vermez.
Üstadın dediği gibi zaten bir insan aç halde 40 gün yaşayabiliyor hatta bu süre80 günlere kadar çıktığını ıngilteredeki o olayı kanıt göstererek açıklıyor.
Hatta bunu açıklarken olayın bilimsel yönünü de söylüyor ve bir insanın nasıl hiçbirşey yemeden o kadar uzun süre kalabileceğini, yediğimiz besinlerin bir kısmının daha sonra ihtiyaç anında kullanılmak üzere içyağına dönüştüğünü söyleyerek, açıklıyor.
Yani bir insanın açlıktan ölmesi bilimsel olarakta mümkün değil.
Hatta geçen yıl bir sihirbaz cam bir kutunun içinde aç olarak haftalarca yaşama rekorunu kırmıştı hatırlarsak.
Bunlar düşünülerek insanın açlıktan hayatını kaybetmeyeceğini çıkarabilriz.
Eğer ölüm olursa bu o adetin, yani belirli bir yeme düzenimiz var onu terk ettiğimiz için gelen hastalıktan olabilir.
Rızkı veren O dur ve kulunu nasipsiz bırakmaz.
Selamlar...
...biz istihdam olunuyoruz;hem rıza dairesinde,hem inayet altında bize Hizmet-i Kur'aniye yaptırılıyor. (28. Mektup'tan)

6

22.03.2007, 09:33

Allah razı olsun rejume..selam.
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir