26. Mektub 10.Mesele'de Üstad kendini ziyaret edenleri bir kaç bölüme ayırdıktan sonra müsbet manada ziyaret edenleri de üç ayırmıştır. Bizi ilgilendiren bu üç dairedir ki Risale-i Nur'un bakası bu nüktenin anlaşılmasından gücünü alıyor.
Ben bunu teati edilmesini isterdim..
şöyle denmiş;
Dostun hassası ve şartı budur ki: Katiyen Sözlere ve envâr-ı Kur'âniyeye dair olan hizmetimize ciddî taraftar olsun; ve haksızlığa ve bid'alara ve dalâlete kalben taraftar olmasın; kendine de istifadeye çalışsın.
Kardeşin hassası ve şartı şudur ki: Hakikî olarak Sözlerin neşrine ciddî çalışmakla beraber, beş farz namazını edâ etmek, yedi kebâiri işlememektir.
Talebeliğin hassası ve şartı şudur ki: Sözleri kendi malı ve telifi gibi hissedip sahip çıksın ve en mühim vazife-i hayatiyesini onun neşir ve hizmeti bilsin.
Ben bu üç dairden en önemlisini Dostlar dairesi olarak görüyorum. Maksat bu dairenin genişlemesidir.
Üstad Risale-i Nur'un hakikatlerinden ders alınabileceği halde kendi mesleğini terke gerek olmadığını söylemektedir. Çünkü, Risale-i Nur'un maksadı imanın muhkem kallerini göstermektir. ıman ise bir mesleğe bir meşrebe münhasır değildir. Ehl-i Sünnet cemaati içinde olan herkez Risalelerin ispatladığı iman hakikatlerini ders alsa mesleğini terk etmeye gerek kalmadan imanını kurtarabiliyor.
Nasılki ımam-ı Gazali hazretleri gibiler bütün meslek ve meşreblerin ortak noktasıdır. Her meslek onu kendi mesleğinin içinde kabul ediyor. Ehl-i Nur'un da Risale-i Nurları bu şekilde telakki etmesini sağlamalıyız ki, maksadımız olan iman hakikatleri delallığı tarifi tam gözüksün. Maksad olan Risale-i Nur hakikatlerinin bütün meslek ve meşreblerin üstünde bir güce sahip olup herkez kendi malı gibi kabul etsin.
Evet maksad Risale-i Nur'un dairesine sokmak değildir. Risale-i nur'un mesleği olan iman hakikatlerinin vazıh bir şekilde şüpheye yer bırakmadan açıklamak ve sünnet dairesindeki ifrat ve tefriti kırmak ve yine Risale-i Nur ışığında içtimai hayatta bir asayiş polisi gibi davranıp ,siyaset üstü bir tavırla siyaseti yalan, yalan adına takiye kavramlarından kurtarıp dine hizmetçi kılmaktır.
Ancak Ehl-i Nur olmayan bir kısım kardeşlerimiz tarafgir bir dürbünle bakıp Nur hakikatlerini okumayı kendi meslek ve meşrebine cinayet veya ihanet telakki edip ondan kaçıyorlar. Ehl-i Nur ise bu tarafgirliği kırıp, iman hakikatlerinin meslek ve meşrebe münhasır olmadığını göstermek ve onların mesleklerini terke gerek olmadan bu hakikatleri kana kana içebileceğine ikna etmekle mükelleftir ki Risale-i Nur'un külli bir eser olduğu lokal bir zümreye hitab etmediği hakikati gerçekleşmiş olsun.
Bence Nur cemaati bu hususu tartışması gerekir. Bu meseleyi ön plan çıkarması gerekir.
Teati-i efkara değer bir konu.
Baki Selam
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...