Giriş yapmadınız.

1

21.09.2006, 18:09

24. Söz

Alıntı

Enbiya-yı sâlife, niçin Haşr-i Cismanî gibi bir kısım erkân-ı imâniyeyi, bir derece mücmel bırakmışlar, Kur'an gibi tafsilât vermemişler. Sonra ümmetlerinden bir kısmı ileride o mücmel olan erkânı, inkâra kadar gitmişler?



burda bahsedilenler ne olabilir yardım lütfen

2

21.09.2006, 18:59

abi alıntıyı konusu içinde yapsan daha iyi olurdu, kısacası daha çok alıntı, vurgulanan kısmın koyu olarak belirtilmesi

alıntı, konunun başlangıç ve bitişini, en azından mücmelen içerse iyi olur,

3

21.09.2006, 19:53

Allah'ın ayetlerini anlama kapasaitesine göre indirmesinden kaynaklanıyor olabilir.

Her şeyin bir sabavet, gençlik, olgunluk dönemi vardır. Allah her bireyi ,her toplumu kapasitesine göre sorumlu tutar. Eski zaman insanlar bir çocuk veya kanı kaynayan aklını kullanma kabiliyetini tam kazanmamış gençler gibi olduğundan güya Bedevi gibi idraki tam gelişmemiş olduğundan ayetler kapasitelerine göre inmiştir. Sonra insanlık Bedevilikten, Medeniliğe, olgunluğa inkılap ettiğinden, aklı ön planda tutan ve Hz. Adem'den kıyamete en mükemmel ayetleri içeren Kur'an geldi.

Herkez akledebilme kabiliyetine göre sorumludur.Hem o zamanın insanlarına ne kadar açıklama yapıldı ise o kadar sorumlu olur. Zaten, akledebilen insanın fitneside büyüktür. Eski zamanda fitneler birkaç meseleden çıkmışken Kur'an'ın cari olduğu asırlarda fitneler aklın tazyiki ve tacizi ile muhtelif olmuştur.Deccalin Kur'an'ın cari olduğu bir zamanda gelmesi buna delildir. Tabiki sorumluluk ve Münezzil olan Allah'ın hikmeti gereği ayetlerindeki izahat buna göre olacaktır.
Doğrusunu Allah bilir

Baki Selam
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

4

22.09.2006, 06:25

abdülkadir said abi önerileriniz için teşekkür ederim

böylesi daha dogru sanırım cevat uykan abi katkınız için Allah sizdende razı olsun


Enbiya-yı sâlife, niçin Haşr-i Cismanî gibi bir kısım erkân-ı imâniyeyi, bir derece mücmel bırakmışlar, Kur'an gibi tafsilât vermemişler. Sonra ümmetlerinden bir kısmı ileride o mücmel olan erkânı, inkâra kadar gitmişler? Hem niçin hakikî ârif olan Evliyânın bir kısmı yalnız tevhidde ileri gitmişler. Hattâ derece-i Hakkalyâkîne kadar gittikleri halde, bir kısım erkân-ı imâniye onların meşreblerinde pek az ve mücmel bir Sûrette görünüyor. Hattâ onun içindir ki, onlara tebaiyet edenler, ileride o erkân-ı imâniyyeye lâzım olan ehemmiyeti vermemişler. Hattâ bazıları sapmışlar. Mâdem bütün erkân-ı imâniyyenin inkişafıyla hakikî Kemâl bulunur. Niçin ehl-i hakikat bazısında çok ileri ve bir kısmında çok geri kalmışlar. Halbuki bütün Esmânın mertebe-i âzamlarının mazharı ve bütün enbiyânın serveri olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ve bütün kütüb-ü mukaddesenin Reis-i Enveri olan Kur'an-ı Hakîm, bütün erkân-ı îmâniyeyi vâzıh bir Sûrette, pek ciddî bir ifadede ve kasdî bir tarzda tafsil etmişlerdir?»
Evet çünki hakikatta hakikî kemâl-i etem öyledir. ışte şu esrarın hikmeti şudur ki: ınsan çendan bütün esmâya mazhar ve bütün kemâlâta müstaiddir. Lâkin iktidarı cüz'î, ihtiyarı cüz'î, istidadı muhtelif, arzuları mütefâvit olduğu halde binler perdeler, berzahlar içinde hakikatı taharri eder. Onun için hakikatın keşfinde ve hakkın şuhudunda berzahlar ortaya düşüyor. Bazılar berzahtan geçemiyorlar. Kabiliyetler başka başka oluyor. Bâzıların kabiliyeti, bâzı erkân-ı îmâniyenin inkişafına menşe' olamıyor. Hem esmânın cilvelerinin renkleri mazhara göre tenevvü ediyor, ayrı ayrı oluyor. Bâzı mazhar olan zât, bir ismin tam cilvesine medâr olamıyor. Hem külliyet ve cüz'iyyet ve zılliyyet ve asliyet itibariyle cilve-i Esmâ, başka başka Sûret alıyor. Bâzı istidad, cüz'iyyetten geçemiyor ve gölgeden çıkamıyor. Ve istidada göre bâzan bir isim galib oluyor, yalnız kendi hükmünü icra ediyor. O istidadda onun hükmü hükümran oluyor. ışte şu derin sırra ve şu geniş hikmete esrarlı, geniş ve hakikat ile bir derece karışık bir temsil ile Bâzı işaretler ederiz.
(Orjinal Sayfa:351)
Meselâ: Zehre namıyla nakışlı bir çiçek ve Kamer'e âşık hayatlı bir katre ve Güneşe bakan safvetli bir reşhayı farzediyoruz ki, herbirisinin bir şuuru, bir kemâli var. Ve o kemâle bir iştiyakı bulunuyor. şu üç şeyde çok hakikatlara işaret etmekle beraber, nefis ve akıl ve kalbin sülûklerine işaret eder. Ve üç tabaka ehl-i hakikata misâldir. (Haşiye)
Birincisi: Ehl-i fikir, ehl-i velâyet, ehl-i nübüvvetin işâratıdır.
ıkincisi: Cismanî cihazat ile Kemâline sa'yedip hakikate gidenleri...
Ve nefsin tezkiyesiyle ve aklın istimâliyle mücahede etmekle hakikate gidenleri...
Ve kalbin tasfiyesiyle ve îman ve teslimiyetle hakikate gidenlerin misâlleridir.
Üçüncüsü: Enâniyyeti bırakmayan ve âsâra dalan ve yalnız istidlaliyle hakikata giden.. ve ilim ve hikmetle ve akıl ve mârifetle hakikatı aramaya giden.. ve îmân ve Kur'an ile, fakr ve ubûdiyyetle hakikata çabuk giden ayrı ayrı istidadda bulunan üç taifenin hikmet-i ihtilaflarına işaret eden temsillerdir.
ışte şu üç tabakanın terakkiyatındaki sırrı ve geniş hikmeti; «Zehre» «Katre» , «Reşha» ünvanları altında bir temsil ile bir derece göstereceğiz. Meselâ: Güneş'in kendi Hâlıkının izniyle ve emriyle üç çeşit tecellisi ve in'ikâsı ve ifazâsı var: Birisi çiçeklere, birisi Kamer'e ve seyyarelere, birisi şişe ve su gibi parlaklara verdiği ayrı ayrı in'ikâslarıdır.
Birincisi üç tarzdadır:
Biri: Küllî ve umumî bir tecelli ve in'ikasıdır ki, bütün çiçeklere birden ifâzâsıdır.
Biri de: Has bir tecellidir ki, herbir nev'e göre bir hususî in'ikâsı vardır.
Biri de: Cüz'î bir tecellidir ki, herbir çiçeğin şahsiyyetine göre bir ifazasıdır. şu temsilimiz, o kavle göredir ki; çiçeklerin süslü renkleri, Güneş'in ziyasındaki yedi rengin istihale-i in'ikasiyesinden neş'et ediyor. Ve bu kavle göre çiçekler dahi Güneş'in bir çeşit âyineleridir.

5

22.09.2006, 06:27

abdülkadir abi öncelikle uzun bir yazı aktardım daha sonra

aynı yerden ufak ufak alıntı yapmaya devam edecegim

konular açıldıkca diğer alıntıya geçerim

bir mahsuru varmı

devam ediyorum abi


Alıntı

Hem niçin hakikî ârif olan Evliyânın bir kısmı yalnız tevhidde ileri gitmişler. Hattâ derece-i Hakkalyâkîne kadar gittikleri halde, bir kısım erkân-ı imâniye onların meşreblerinde pek az ve mücmel bir Sûrette görünüyor. Hattâ onun içindir ki, onlara tebaiyet edenler, ileride o erkân-ı imâniyyeye lâzım olan ehemmiyeti vermemişler. Hattâ bazıları sapmışlar.

6

22.09.2006, 08:56

ilkokul öğrencisine üniversite dersleri anlatılmaz.anlatılsada anlamaz.

aynen öylede insanların yükselmeleride bir ilkokul öğrencisi gibidir.

kabiliyetine anlayışına göre ders verilir.çünkü o zamanlar insanların çoçukluk devresi idi.asır nasılsa dersler eğitimde o şekilde olur.

peygamber efendimizin zamanındada insanlar üniversite öğrencisi kabiliyetinden olduğundan onlara göre tafsilatlı dersler verilmiştir.

7

22.09.2006, 09:10

Üstad bu kısmı istidad, yani kapasite, yetenek, kavrayış meselesi olarak değerlendirmiş. Herkes bir olmaz diyor.

Bazı evliyalar, istidadları doğrultusunda çok ilerlemişler, ama onlardan sonra gelip, onlara müridlik edenler, onlara uyamamış. Niye, istidadlar farklı, hatta bu evliya-talebe zinciri zamanla zayıfladığı için sapmalar dahî olmuş.

Zira insan, istidadında olan şeye ehemmiyet verir ve o konuda terakkî etmek ister. Mesela ben yabancı dil, hıfz, biyoloji, edebiyat konularında şevkli hissederim, matematiğin de cebr kısmından başkasını sevmeyebilirim, ilgilenmem, gerekli alakayı vermem, başarılı da olamam ehemmiyet vermediğim için, bunun gibi.

Ama Nurculuk böyle değil. Bu risalelerde her istidada hitap eden şeyler var, değil mi?


Allahû â'lem bissavab, en doğrusunu her zaman Allah bilir.

8

22.09.2006, 16:09

Güneş dünyaya ziyadır; güneşin ziyası ile beslenen Ay ise Nurdur.(Ayetten alıntı)
Aynen öyle Kur'an Ziya, Kur'an'dan damlamış Risalelerde Nurdur. Nurunu Ziyadan aldığı içindir ki kalblere zevk veriyor. Akılları tasdike mecbur bırakıyor.ıstikameti keskin bir hat ile çiziyor. Böyle olunca da içine hurafe karışması mümkün gözükmüyor. Sair tefsirler ise Nur'unu O ziyadan alan bir Nurdan Nurlanandan aldığından istifadeside ona göre kısır kalabiliyor. ıstikamet bazen silik kalıyor, dönüyor kendi ile beraber başkasınıda yoldan çıkarıyor.

(Risalelere Nur denmesinin mühim bir hikmeti budur.)
Baki selam
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

9

29.09.2006, 17:19

Allah razı olsun dostlar

10

15.05.2007, 11:03

her insan Cenabı Hakkın esmasını göstermeye istidatlı yaratılmış fakat yer, zaman ,çevre ,o kişinin niyeti, duası vs gibi berzahlardan dolayı ,insan az ismini gösterebilmiş.Bunda da her zaman azam dereceye ulaşamamış(CEMAATıN SIRRI DA BURDA;Faarklı esmayı yansıtanların kemal noktada biraraya gelişi)Evet,bunun sonucunda insanları ve istidatlarını düşündüğümüzde, ikinci dalda beyan edildiği gibi ''nefis ağırlıklı,kalb ve akıl ağırlıklı''insanlar ortaya çıkıyor.Modern dünyada bu burçlarla ya da ı.Rabbani gibi her peygamber adıyla adlandırılıyor-Musevi meşrep,ısevi meşrep vs gibi...

Ama bir hakikatın tamamıyle anlaşılması (daha güzel bir kelime seçilebilir)için- mesela bir haşr meselesi Kadir vs gibi -esmanın uzma mertebesine şahit olacak istidat lazım.Yoksa takliden iman edilir.

Düşünün Hz Musada kelam ismi;Hz ısa da Kadir ismi vs azam noktada tezahür etmiş.Konu çok derin.ınşallah devam ederiz ....

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir