Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

24.02.2004, 10:20

Risale-i Nur´da Kıyamet

Arkadaşlar Kıyamet ile ilgili görüş, düşünce ve sualleri olanlar buraya yazarlar ise önemli bir konu hakkında bilgi edinmiş oluruz. meseleyi Kuran, sünnet ve Risale-i Nur dairesinde daha iyi kavrarız diye düşünüyorum.


saygı ve selametle

2

24.02.2004, 14:35

sual: Kıyamet nedir?

cevap:
"Her nefis ölümü tadacaktır" emri mucibince Kıyamet, bir nefis olan Dünyamızın ve dünyamızla birlikte güneşimizin, galaksimizin ve hasılı şu görünen kainatın ölmesi hadisesidir.
evet nasıl ki bir sinek ve böcek doğar büyür yaşar ve ölür;aynı şekilde bir bitki, bir hayvan ve bir insan da benzer akibete maruz kalır;öyle de yüreğinde kor gibi bir ateşi saklayan, dağlarıyla nefes alan, denizleri ve ovalarıyla kainata gülümseyen şu garip dünyamız da kendisini ölümün pençesinden kurtaramaz.
öyle ki bir gün gelecek binlerce yıllık yaşantısına Hikmet-i ılahi tarfından son verilecek, kalbindeki ateşi Cehenneme dökecek ve üstünde yıllarca taşıdığı sekenesinin hesabı görüldükten sonra ebedi alemde güzel bir uğrak yeri olarak hayatına devam edecek.

3

24.02.2004, 17:05

..

AMMA BıR DÖRDÜNCÜ MES'ELE olan mevt-i dünya ve kıyamet kopması ise:
Bir anda bir seyyare veya bir kuyruklu yıldızın emr-i Rabbânî ile küremize, misafirhanemize çarpması, bu hanemizi harap edebilir: On senede yapılan bir saray bir dakikada harap olması gibi.

10. Söz/ Zeylin 3. Parcasi

4

24.02.2004, 20:38

sual:
Peki Kıyamet alemetleri nelerdir?

cevap:
Kıyamet alametlerini üçe ayırmak mümkündür.

1-En büyük alamet...
2-Büyük alametler...
3-Küçük alametler...

En büyük alamet bizzat Resul-u Ekrem Aleyhisselatüvesselam efendimizdir. Çünkü O peygamberlik ağacının en son meyvesi, Ahirzaman peygamberidir. Ondan sonra hak peygamber gelmeyecektir. ümmet-i Muhammed(asm) ömrünün ise 1500 yıl civarlarında olacağını bazı işaretlerden anlamak mümkün

büyük alametler ise ısa(as) ve Mehdi(ra) ile Deccal ve Süfyan gibi zatların zuhurudur. Bu zatların zuhuru ile kıyamet arasında pek kısa bir mesafe vardır.

küçük alametler ise halk arasında "binanın, zinanın çoğalması, haksızlık ve zulümlerin artması vs..." gibi darb-ı mesel olmuş bir takım mühim hadiselerdir ki bir çok hadis kitabında sayılmış ve tadat edilmiştir....


inşallah devam edeceğiz...

5

26.02.2004, 05:01

Güneşin secdesi

Beşinci şuânın Yirminci Meselesinde bahsedilen güneşin mağripten doğması ne demektir? Kıyâmetin kopmasına yakın güneş batıdan doğunca kaç gün süreyle kalacak? Bir gün mü kalacak? Belli bir süreye kadar devam mı edecek?


Güneş, doğudan doğar; batıdan batar. Esasen “doğu ve batı” tâbirleri insanoğlunun diline, güneşin bu düzenli hareketlerinden aksetmiştir. Bu bir düzenli kânundur ve bu kanun, dünya var olduğu günden beri hiç bozulmamıştır. Yani ılâhî emir hep böyle gelmiştir. ılâhî emir güneşin başka yönlerden de doğmasını âmir bulunsaydı, güneş hiç tereddütsüz o yönlerden de doğardı. Çünkü güneş, Allah’ın emirlerine harfiyyen itaatkârdır. Yıldızlar ve ağaçlarla berâber her an Allah’ın emirlerine boyun eğer ve Allah’a secde eder.1

Güneşin bu seyrinin, Allah’ın emrine eksiksiz itaatini ve harfiyen boyun eğişini yansıttığını Allah Resûlü (asm) şöyle beyan buyurur:

Ebû Zerr-i Gıfârî (ra) anlatır: Güneşin battığı sırada bir gün Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm) bana: “Ey Ebû Zer! Güneş nereye gidiyor, biliyor musun?” buyurdu. Ben: “Allah ve Resûlü (asm) daha iyi bilir” dedim. Resûlullah Efendimiz (asm): “Güneş gider; tâ Arşın altında secde eder. (Tekrar doğmak için) ızin ister ve ona izin verilir. (Nihâyet bir gün güneş, Âdem oğullarının fenâlıklarından ötürü sıkılır. Ve bu halde) Secde etmeye yaklaşır. Fakat secdesi kabul olunmaz. (Tekrar doğmak üzere) ızin ister; fakat izin verilmez. Ve ona: “Geldiğin yere dön!” denilir. O da battığı taraftan doğar.”2 Allah Resûlünün (asm) bu ihbârı, Kur’ân’ın; “Güneş, yörüngesinde yürüyüp gitmektedir. Bu Azîz ve Alîm olan Allah’ın kânûnudur”3 âyetindeki kavlidir.”

Güneşin her doğuşunu Allah’ın emrine harfiyen inkıyâdı ve boyun eğişi, her öğle vaktindeki yükselişini kıyâmı, her zevâlden sonraki eğilişini rükûu ve ufukta her yere kapanışını ise secdesi saymak mümkündür.

Güneşin batıdan doğuşu bir başka Kıyâmet hadisinde şöyle haber verilir:

Ebû Hüreyre (ra) anlatmıştır: Resûlullah (asm) şöyle buyurdu (Uzun bir hadistir): “...Tâ ki güneş batıdan doğar. ınsanlar bunu görünce topluca iman ederler. Fakat bu zaman, daha önce iman etmemiş olan ve imanıyla hayır kazanmamış bulunan hiçbir kimseye imanının fayda vermeyeceği bir zamandır.”4

Bediüzzaman Hazretleri, güneşin batıdan doğuşunun artık kıyâmetin kopuş saatinin başlangıcı demek olduğunu beyan eder. Bu bir yıkılış ve çözülüş başlangıcı olduğuna göre, artık güneşin ne kadar kalacağı önemli değildir. Kâinât bugünkü şekliyle bitmiştir artık! Zira bu öyle dehşetli bir saattir ki; insanoğlunun cürümleri, isyanları, günahları, ahlâksızlıkları ve çılgınlıkları ayyûka çıktığından; kâinâttan Hazret-i Muhammed’in (asm) risâlet nûru çıkmış, Kur’ân gitmiştir. Kur’ân’ın câzibe kuvveti kopmuş, yerkürenin ipi çözülmüştür. Kâinât bu sıkleti, bu ağırlığı ve mes’ûliyeti taşıyamadığından dîvâne olmuş, vefât etmiştir; yerküre başı boş serseri gibi olmuş, kafasını ve aklını kaybetmiş, şuursuz kalan başını bir gezegene çarpmıştır.5 Bu şiddetli çarpışma esâsen—emr-i ılâhî ile—kıyâmetin kopuş sürecinin de başlaması demektir. Çarpışmanın dehşetli etkisiyle yerküre mihverinden çıkar, hareketinden geri döner, batıdan doğuya olan seyahatini, doğudan batıya doğru değiştirir. Güneş, battığı ufukta bundan dolayı tekrar gözükmeye başlar.6

Üstad Saîd Nursî’ye göre, artık semâvî ve ulvî küreler “Kün!” emrine, yani “Mihverinden çık!” hitâbına mazhar olmuşlardır. Derken yıldızlar çarpışır, dev küreler oradan oraya savrulur, fezâ dev boyutta dalgalarla çalkalanır, milyonlarla güllelerin ve kürelerin müthiş sesleri ve sadâları kulakları patlatır. Dev kıvılcımlar, ateş topları, alevler dalga dalga yükselir. Dağlar uçuşur, denizler yanar ve yeryüzü düzlenir.7

Güneşin batıdan doğuşu kıyâmetin kopuş sürecinin başlangıcı olduğundan; artık zamansız olarak tevbe kapısı kapanmış, pişmanlık imkânı ortadan kalkmış, Âdem oğlu için dünya hayatı sona ermiştir.

Kâinâtın çözülüşü, dağılışı ve yıkılışı sona erince, Cenâb-ı Hakk’ın emriyle yeni bir hayatın ve ebedî bir âlemin inşâ edileceği Kur’ân’ın beyanı ve taahhüdü altındadır.8


DUÂ

Allah’ım! Yıldızları ve güneşi her ışınına kadar, ağaçları her dalına ve budağına kadar, dünyayı her tozuna ve toprağına kadar, kâinâtı her zerresine kadar her an secdede kıldığın gibi, bizi de irâdemize bağlı olarak ve emrettiğin şekilde her yeni zaman diliminde secdede kıl! Bizi secdeden ve secde halinden uzaklaştırma! Bizi secdeden müstağnî kılma! Bizi emirlerine mutî kıl! Bizi âhir zaman fitnesinden koru! Bizi kötülerin ve kötülüklerin şerrinden koru! Bizi deccalin ve süfyanın şerrinden koru! Bizi şeytanın ve nefsimizin şerrinden koru! Güneş batıdan doğmadan ve ölüm vakti gelmeden bize makbul tövbe ile mağfiret ve bağışlanmak nasip eyle! ınsanları inançsızlık, îmânsızlık ve Senin kadrini bilmeme cehenneminden kurtar! Bize kıyâmet günü dehşeti yaşatma! Bizi mahşer utancından ve ümitsizliğinden koru!

Âmîn... Âmîn... Âmîn...


Dipnotlar:

1- Rahmân Sûresi, 55/4
2- Buhârî, 9/1321
3- Yâsîn Sûresi, 36/38
4- Buhârî, 12/2123; Diğer rivâyetler için bakınız: Müslim, Eşrâti’s-Sâ’a
5- Lem’alar, s. 329
6- şuâlar, s. 510
7- Sözler, s. 490
8- Bakınız: Yâsîn Sûresi, 36/79; Rûm Sûresi, 30/27

Kaynak

6

26.02.2004, 09:55

sual:
Lokman suresi 34. ayettte:
"Kıyametin ne zaman kopacağı bilgisi şüphesiz yalnızca Allah katındadır. O, yağmuru indirir, rahimlerdekini bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Hiç kimse nerede öleceğini de bilemez. şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, (herşeyden) hakkıyla haberdar olandır." Beyanat-ı ılahi yer alıyor.

günümüzde ise anne karnındaki çocuğun ve yağmurun bilinmesi konusunda bazı iddialar var. bu nasıl izah edilebilir."
işte bu ve benzeri sualler hazret-i Üstada da sorulmuş
öncelike soru ve cevabı aynen alıyoruz:

16 Lema'dan

şu sualinizin meâli gösteriyor ki, ehl-i ilhad tarafından tenkit suretinde, Mugayyebât-ı Hamseden yağmurun gelmek vaktine ve rahm-ı mâderdeki cenînin keyfiyetine itiraz edilmiş. Demişler ki: "Rasathanelerde bir âletle yağmurun vakt-i nüzulü keşfediliyor. Onu da, Allah’tan başkası da biliyor. Hem röntgen şuâıyla rahm-ı mâderdeki cenînin müzekker, müennes olduğu anlaşılıyor. Demek Mugayyebât-ı Hamseye ıttıla kabildir."
Elcevap: Yağmurun vakt-i nüzulü bir kaideye merbut olmadığı için, doğrudan doğruya meşiet-i hassa-i ılâhiye ile bağlı ve hazine-i rahmetten hususî iradeye tâbi olduğunun bir sırr-ı hikmeti şudur ki:
Kâinatta en mühim hakikat ve en kıymettar mahiyet vücut, hayat, nur, rahmettir ki, bu dört şey perdesiz, vasıtasız, doğrudan doğruya kudret-i ılâhiye ve meşiet-i hassa-i ılâhiyeye bakar. Sair masnuatta zâhirî esbab kudretin tasarrufâtına perde oluyorlar. Ve muttarid kanunlar ve kaideler, bir derece irade ve meşiete hicap oluyor. Fakat vücut, hayat, nur ve rahmette o perdeler konulmamış. Çünkü perdelerin sırr-ı hikmeti o işte cereyan etmiyor.
Madem vücutta en mühim hakikat rahmet ve hayattır. Yağmur, hayata menşe ve medar-ı rahmet, belki ayn-ı rahmettir. Elbette vesâit perde olmayacak, kaide ve yeknesaklık dahi meşiet-i hassa-i ılâhiyeyi setretmeyecek. Tâ ki, her vakit, herkes, herşeyde şükür ve ubudiyete ve sual ve duaya mecbur olsun. Eğer bir kaide dahilinde olsaydı, o kaideye güvenip, şükür ve rica kapısı kapanırdı.
Güneşin tulûunda ne kadar menfaatler olduğu malûmdur. Halbuki muttarid bir kaideye tâbi olduğundan, güneşin çıkması için dua edilmiyor ve çıkmasına dair şükür yapılmıyor. Ve ilm-i beşerî, o kaidenin yoluyla yarın güneşin çıkacağını bildiği için, gaipten sayılmıyor. Fakat yağmurun cüz’iyâtı bir kaideye tâbi olmadığı için, her vakit insanlar rica ve dua ile dergâh-ı ılâhiyeye ilticaya mecbur oluyorlar. Ve ilm-i beşerî vakt-i nüzulünü tayin edemediği için, sırf hazine-i rahmetten bir nimet-i hassa telâkki edip hakikî şükrediyorlar. ışte bu âyet, bu nokta-i nazardan yağmurun vakt-i nüzulünü Mugayyebât-ı Hamseye ithal ediyor.
Rasathanelerdeki âletle bir yağmurun mukaddemâtını hissedip vaktini tayin etmek gaibi bilmek değil, belki gaipten çıkıp âlem-i şehadete takarrubu vaktinde bazı mukaddemâtına ıttıla suretinde bilmektir. Nasıl en hafî umur-u gaybiye vukua geldikte, veyahut vukua yakın olduktan sonra, hiss-i kablelvukuun bir nev’iyle bilinir. O gaybı bilmek değil, belki o, mevcudu veya mukarrebü’l-vücudu bilmektir. Hattâ ben kendi âsâbımda bir hassasiyet cihetiyle, yirmi dört saat evvel, gelecek yağmuru Bazen hissediyorum. Demek yağmurun mukaddemâtı, mebâdileri var. O mebâdiler, rutubet nevinden kendini gösteriyor, arkasından yağmurun geldiğini bildiriyor. Bu hal, aynen kaide gibi, ilm-i beşerin gaipten çıkıp daha şehadete girmeyen umura vusule bir vesile olur. Fakat daha âlem-i şehadete ayak basmayan ve meşiet-i hassa ile rahmet-i hassadan çıkmayan yağmurun vakt-i nüzulünü bilmek, ilm-i Allâmü’l-Guyûba mahsustur.
Kaldı ikinci mesele: Röntgen şuâıyla rahm-ı mâderdeki çocuğun erkek ve dişisini bilmekle âyetinin meâl-i gaybîsine münâfi olamaz. Çünkü, âyet yalnız zükûret ve ünûset keyfiyetine değil, belki o çocuğun acip istidad-ı hususîsi ve istikbalde kesb edeceği vaziyetine medar olan mukadderât-ı hayatiyesinin mebâdileri, hattâ simasındaki gayet acip olan sikke-i samediyet muraddır ki, çocuğun o tarzda bilinmesi, ilm-i Allâmü’l-Guyûba mahsustur. Yüz bin röntgen-misal fikr-i beşerî birleşse, yine o çocuğun umum efrad-ı beşeriyeye karşı birer alâmet-i farikası bulunan yalnız hakikî sima-yı veçhiyesini keşfedemez. Nerede kaldı ki, sima-yı veçhîsinden yüz defa daha harika olan, istidadındaki sima-yı mânevîyi keşfedebilsin!
Başta dedik ki: Vücut ve hayat ve rahmet, bu kâinatta en mühim hakikatlerdir ve en mühim makam onlarındır. ışte onun için, o câmi hakikat-i hayatiye, bütün incelikleriyle ve dekaikiyle irade-i hassaya ve rahmet-i hassaya ve meşiet-i hassaya bakmalarının bir sırrı şudur ki:
Hayat, bütün cihazatıyla şükür ve ubudiyet ve tesbihin menşe ve medarı olduğundandır ki, irade-i hassaya hicap olan yeknesaklık ve kaidelik ve rahmet-i

hassaya perde olan vesâit-i zâhiriye konulmamıştır. Cenâb-ı Hakkın, rahm-ı mâderdeki çocukların sima-yı maddî ve mânevîlerinde iki cilvesi var:
Birisi: Vahdetini ve ehadiyetini ve samediyetini gösterir ki, o çocuk âzâ-yı esasîde ve cihazat-ı insaniyenin envâında sair insanlarla muvafık ve mutabık olduğu cihetle, Hâlık ve Sâniinin vahdetine şehadet ediyor. O cenîn bu lisanla bağırıyor ki: "Bana bu sima ve âzâyı veren kim ise, bütün esasat-ı âzâda bana benzeyen bütün insanların sânii dahi Odur. Ve hem bütün zîhayatın sânii Odur."
ışte, rahm-ı mâderdeki cenînin bu lisanı, gaybî değil, kaideye ve ıttırada ve nev’iyete tâbi olduğu için malûmdur, bilinebilir. Âlem-i şehadetten âlem-i gayba girmiş bir daldır ve bir dildir.
ıkinci cihet: Sima-yı istidadiye-i hususiyesi ve sima-yı veçhiye-i şahsiyesi lisanıyla Sâniinin ihtiyarını, iradesini ve meşietini ve rahmet-i hassasını ve hiçbir kayıt altında olmadığını, bağırıp gösteriyor. Fakat bu lisan gaybü’l-gaybdan geliyor. ılm-i Ezelîden başkası, kablelvücut bunu göremiyor ve ihata edemiyor. Rahm-ı mâderde iken bu simanın binde bir cihazatı, görünmekle bilinmiyor!
Elhasıl: Cenînin sima-yı istidadîsinde ve sima-yı veçhiyesinde hem delil-i vahdâniyet var, hem ihtiyar ve irade-i ılâhiyenin hücceti vardır. Eğer Cenâb-ı Hak muvaffak etse, Mugayyebât-ı Hamseye dair bazı nükteler yazılacaktır. şimdilik bundan fazla vaktim ve halim müsaade etmedi; hâtime veriyorum.

8

13.03.2005, 21:46

değerli kardeşim;

ben olayların içinde olduğum için rahatlıkla söyleyebilrim ki;

sizin prof. diye bildiğiniz bir çok zatın bilgisi vasat bir nur talebesi kadar yoktur.

saygılar

9

13.03.2005, 22:16

abi Asrın ımamı'nın talebesi de o kadar olsun, ama bu Prof.lar da fıkıh gibi mevzularda gerekli oluyor, hem Nur talebesi, hem Prof. olsalar nurun ala nur...
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

mihmandar

Orta Düzey

Mesajlar: 260

Konum: ANKARA

Hobiler: Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

10

14.03.2005, 10:25

Kıyametin akşam vakti kopacağına dair bir hadis işitmiştim.. Bu hadisin tam metnini bilen varmı?

11

14.03.2005, 11:13

değerli mihmandar kardeşim;

biz bu konuyu açmıştı ki bu önemli konuyu müzakere edelim.
ama ilgi çekmediği için kalmıştı.

fakat yeniden gündeme geldi.
eğer sizin gibi değerli kardeşler katılım sağlarlarr ise müzekereye devam edebilliriz.

kıyametin akşam üzeri kopacağına dair husua gelince:

bilindiği üzere kıyamet dünyaının ölümüdür.
bu nedenle gün tabirini biz doğrudan anladığımız şekli ile tatbik edemeyiz.
çünkü akşam ise kimin akşamına göre olacak.
Çin, Japonya, Türkiye, ABD akşamalrı birbirnden farklı.

demek ki o duyduğunuz hadisdeki gün kavramı tevile muhtaç

saygılar

12

14.03.2005, 14:07

Akşam ezanı hızlı okunur bu yüzden sanırım, yani akşam vakti kopacak, hemen kılalım kopmadan diye, ki bu da belki işaret ediyor ki bu hadise istinaden Ashab-ı Kiram böyle bir uygulamaya girdi ve bu günümüze kadar geldi (Ashab-ı Kiram böyle kısa mı okurdu bilmiyorum, aydınlatan olursa bu konuda Allah razı olsun), zaten onlar kıyamet ve ahireti her an tahattur ederdi. Hem tabiri caizse kendi küçük kıyametimiz olan ölümümüzü hatırlamamızı ve dini işlerimizi ertelemememizi ve ahireti hatırlayıp korkmamızı, ayağımızı denk almamızı sağlıyor.

Ben başka ülkelerdeki saat farkını düşünmemiştim hiç. Belki Hicaz'a göre akşam vaktidir. Allahu a'lem, Üstad 9.Söz'de bahsediyordu vakitlerinden namazın.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

14

14.03.2005, 15:25

evet, cuma günü biraz daha genel bir kavram;
en azından dünya için bir zaman ifade eder.

ayrıca cuma günü toplanma manasına da gelir.

yani dünya artık herşeyiyle toplanıp dürülecek.

saygılar

mihmandar

Orta Düzey

Mesajlar: 260

Konum: ANKARA

Hobiler: Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

15

14.03.2005, 16:24

Alıntı sahibi ""ahmetsaid""


kıyametin akşam üzeri kopacağına dair husua gelince:
bilindiği üzere kıyamet dünyaının ölümüdür.
bu nedenle gün tabirini biz doğrudan anladığımız şekli ile tatbik edemeyiz.
çünkü akşam ise kimin akşamına göre olacak.
Çin, Japonya, Türkiye, ABD akşamalrı birbirinden farklı.
demek ki o duyduğunuz hadisdeki gün kavramı tevile muhtaç
saygılar


Değerli @ahmetsaid abi.. Dediğiniz gibi bu hadis bu haliyle tevile muhtaç. Çünkü tezat görünüyor. Görüştüğüm Bazı kardeşler bu tezattan dolayı mekke saatini esas alarak "Mekke'ye göre akşam vakti kopacak" diye tevil ediyorlardı. Bu hadisin sahihmi zaifmi olduğunu bilmediğim gibi tam metnini de bilmiyorum. Onun için bilen varmı diye sordum. insanlar hadisi aktarırken yanlış anlatabiliyorlar. Bu hadisi her ne zaman duysam "acaba ne için böyle denmiş" diye düşünürdüm. Hadisi duyduğum şekliyle kendimce bir tevil yapmıştım . fakat hadisin metnini okuyup ibarelerin nasıl olduğunu görmeden bu tevili yazmanın uygun olmadığını düşünüyorum..

Her ne ise hadisi bulursam , eğer tevilim de uygun gelirse buraya yazarım ve sizin de görüşlerinizi alırım inşallah.... Saygılarımla

Risale Okuyorum

Üyeliği İptal Edildi

  • "Risale Okuyorum" bir erkek
  • "Risale Okuyorum" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 663

Konum: Ankara

Meslek: Öğrenci

Hobiler: İnternet, Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

16

14.03.2005, 17:55

Herkesin kıyameti kendi ölümüdür bence. Bu meseleler bana boş geliyor. ızliyorum okuyorum ve düşünüyorum. Kıyametin kopacağı zaten apaçık bi gerçek. Vaktinin ne zaman olduğu bence çok önemli değil....
"şimdi oku, kabirde okuyamazsın!" (Zübeyir Gündüzalp)

17

14.03.2005, 18:09

Allahu 'a'lem, zaten vefat ettikten sonra, yeniden diriltildiğimizde çok az kalmış gibi hissedecez, her an ölme ihtimalimiz var, demek ki -tabiri caizse- Cennet ve Cehennem belki 5 dakikalık mesafede,
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

18

14.03.2005, 18:25

abdülkadir kardeşim;

çok önemli bir sırrı keşfe etmişsin.

ama sürenin alt sınırını çok fazla vermişsin.

evet, insan ile ölüm arasında öyle 5 dakika değil, bir an var.
çünkü her an ölmemiz mümkün.

biz öldükten sonraki zaman ise normal dünya zamanına benzemez.

oradaki zaman tamamen izafidir.
yani kişinin hal,tavır ve amellerine bakar.

öyle ki bazı insanlar bir anda haşir meydanına, oradan da cennete çıkarken, bazıları da Kuran lisanı ile ya bin, ya da 50 bin sene sonra oraya ulaşırlar.

Haşir "göz açıp kapayıncaya kadar" meydana gelir hakikati Haşir Risalesinin zeyllerinde izah edilmiştir.

mihmandar kardeşim;
araştırmanızın neticesini bekliyoruz.

19

14.03.2005, 18:41

Abi 5 dakikayı izafi olarak vermiştim ama ölüm için vermemiştim, demek istediğim o ki:
her an ölebiliriz, öldükten hemen sonra kıyamete kadarki vakit belki hiç olmamış gibi kısacık geçecek, ba's, ardından hesap, Cehennem ya da Cennet, zaten ölüm oldu mu, öldükten sonrakiler dert ve telaşemizden soluksuzcasına olacak, Allahu a'lem, aklımıza gelmeyecek vaktin uzunluğu, o gün ki "ümmihi ve ebihi" (...annesi ve babası... 30.Cüz'deki bir suredeydi sanırım) insan anne ve babasından kaçacak, herkesin bir derdi olacak,

bir de öldükten sonra imtihan bitmiş oluyor, biletin kesilmiş oluyor, hayattayken kendinde bir iktidar hissediyorsun, cüz'i bir iraden var ve hala imtihan devam ediyor ve hala Cennet'e gitmene vesile olabilecek şeyleri işleme imkan-ü ihtimalin sürüyor, ama öldükten sonraki kısımla ilgili aklıma şöyle geliyor:

"Öldükten sonra tabiri caizse sürüklenip gideceksin, dünyadayken dümenin irade-i cüz'i idi, ama öldükten sonra öyle her istediğin yere gidemeyeceksin, dümenin başına iman ve a'mal ve bunların makbuliyeti, rızay-ı ılahi ya da gadab-ı ılahi geçecek, nereye götürdüğünü bu dünyadayken nasıl bileceksin de rahat ve huzur içinde olacaksın"


Rabıta-ı Mevt buna denebilir mi?


Not: 30.Cüz'ü alt yazılı mealiyle birlikte dinlemenizi tavsiye ederim. Hele ıhsan Atasoy abinin sesinden. ıhsan Atasoy'un olmasa da Mehmet Emin Ay'ın Kanal 7'deki gibi böyle bir hatim seti olabilir. Böyle bir imkanım yok elimde ama meali açıyorum, bir yandan dinleyip, bir yandan meale bakıyorum, zaten bir süre sonra Arapça kelimelerin manasını da öğrenmeye başlıyorsunuz.

Bi ara sinevizyon gibi yapmayı düşünmüştüm sadece Tekvir suresini, ama multimedya olanaklarım yetmedi, olayı anlatmaya kifayet etmeyi bırakın, belki zihinde canlandıracak kadar resimler bile bulamadım. Sadece meallisini izlemek ve dinlemek isterseniz buyrun. Eğer Tekvir suresini güzel bir animasyon yapsak, arka plandan ıhsan abinin kıraati versek, samimi söylüyorum; gayr-i müslimlerin ihtidasına, gaflete dalmış müslimlerin uyanmasına vesile olabileceğini umuyor ve düşünüyorum.
Tekvir Suresi - Okuyan : ıhsan Atasoy
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

20

14.03.2005, 19:56

böyle bir çalışma çok güzel olurdu.

ama bilgisayar programları ile ilgilenmek çok vakit istiyor.
bu konuda yetişmiş ve profosyonel elemana çok ihtiyaç var.

inşallah ileride bunlar da olacak.


saygıalr

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir