Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

22.05.2006, 12:52

24.Lem'a> Tesettür hakkında

Bu başlıkta bahsi geçmesi sebebi ve vesilesiyle, Tesettür risalesinimüzakereye açmayı uygun gördük. inşa'Allah hayırlara vesîle olur.

Bu başlıkta cevabını arayabileceğimiz sorular şunlar olabilir:


Tesettürdeki ılahî hikmetler neler olabilir?

Kadınlar tesettüre niye girmek ister veya istemez, sebepleri ne olabilir?

Tesettüre girmek isteyen, ama nefsî tam tatmin olmamış bacılarımız, ablalarımız için, bu meselede ne gibi muknî, ikna edici cevaplar, sebepler, hikmetler bulunabilir?

Başkalarının cevabını aradığı soruları da dinleyebiliriz...
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

2

24.05.2006, 09:25

Tesettür, kadınlar için fıtrîdir ve fıtratları iktiza ediyor. Çünkü kadınlar hilkaten zayıf ve nazik olduklarından, kendilerini ve hayatından ziyade sevdiği yavrularını himaye edecek bir erkeğin himaye ve yardımına muhtaç bulunduğundan, kendini sevdirmek ve nefret ettirmemek ve istiskale mâruz kalmamak için fıtrî bir meyli var.
"Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin hanımlarına söyle, evlerinden çıktıklarında dış örtülerini üzerlerine alsınlar." Ahzâb Sûresi: 33:59.

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

3

30.05.2006, 09:21

Kadınlar tesettüre niye girmek ister veya istemez, sebepleri ne olabilir?

Tesettürlü bir kardeşiniz olarak hem cinslerimi ve bu soruyu daha iyi idrak edip cevap verebileceğimi düşünüyorum.
Neden girmek isteriz? Üstad hz.lerinin de dediği gibi bayan yaratılış olarak hem nazik hem hassas hem de Allah'ın cemal ismini tecelli ettiren bir zişuurdur.Tesettür olayını ben şu örneğe benzetiyorum.Mesela elmas bir taşı insanlar muhafaza eder.Derin güvenlik önlemi alır.Ama cam şişeler ise(ki o da parladığı zaman emlasın timsali olabiliyor) yerlerde orda urda geziyor.Kimse umursamıyor.
ışte bir bayan da elmas gibidir.Muhafaza edilmezse solar gider.Kendini savunacak gücü olmadığı için de dış tehlikelere karşı tesettürüyle kendini korumaya çalışır.

Neden kapanmak istemezler?Kadın yaratılış olarak cemal ismini tecelli ettirdiği için güzelliğini göstermeye de meyyaldir.Buyüsten tesettüre girince bundan mahrum kalacagını zanneder.Sefih medeniyet ise tesettüre 'özgürlük sınırlıyısı''gibi iğrenç bir cumle kullanmıştır ve bunu baayanlara aşılamıştır.Fıtratlarına ters bir cümle ortaya sürmüştür aslında...

4

30.05.2006, 11:57

Güzel örnekler, inşa'Allah devam eder, ben de müsait olduğum bir an yazmayı düşünüyorum. Diğer forum üyelerinin de katılımlarını bekliyoruz.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Mesajlar: 16

Konum: kırşehir-aksaray

Meslek: öğrenci

  • Özel mesaj gönder

5

30.05.2006, 12:02

Alıntı sahibi ""yunusum""

Tesettür, kadınlar için fıtrîdir ve fıtratları iktiza ediyor. Çünkü kadınlar hilkaten zayıf ve nazik olduklarından, kendilerini ve hayatından ziyade sevdiği yavrularını himaye edecek bir erkeğin himaye ve yardımına muhtaç bulunduğundan, kendini sevdirmek ve nefret ettirmemek ve istiskale mâruz kalmamak için fıtrî bir meyli var.
"Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin hanımlarına söyle, evlerinden çıktıklarında dış örtülerini üzerlerine alsınlar." Ahzâb Sûresi: 33:59.


kainata baktığımızda yaratılan bütün masnuatların kabukları olduğunu görürüz örneğin bir elmeyı düşünelim ve elmalardan biri soyulmuş olsun diğeri soyulmamış.kabuğu soyulmamış elmenın ömrü daha uzundur ve mikropları ihtiva etmiyor oysaki kabuksuz olan elmanın hem yenme şansı az hem bozulma ihtimali yüksek yine bir kaplumbağanın kendini dış tehlikelerden koruması için kabuğu var tehlike anında kendini içeri çekerek koruyor ve bunun gibi örnekleri çoğaltmak mümkün ohalde kadının kabuğu da TESETTÜRDÜR
asyanın bahtının miftahı meşveret ve şuradır

6

01.06.2006, 11:45

YıRMı DÖRDÜNCÜ LEM’A

Tesettür hakkındadır

On Beşinci Notanın ıkinci ve Üçüncü Meseleleri iken, ehemmiyetine binaen Yirmi Dördüncü Lem’a olmuştur.



("Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin hanımlarına söyle, evlerinden çıktıklarında dış örtülerini üzerlerine alsınlar." Ahzâb Sûresi: 33:59. ) (ilâ âhir) âyeti, tesettürü emrediyor. Medeniyet-i sefihe (sefahat, gayr-i meşru zevkler düşkünü medeniyet) ,ise, Kur’ân’ın bu hükmüne karşı muhalif gidiyor. Tesettürü fıtrî (insan yaratılışına, tabiatına uygun) görmüyor, bir esarettir diyor.


-------------------------
Üstad, hâlâ günümüzde medar-ı tenkid olan kısmına burada dikkat çekiyor. O mimsiz medenîler, kadınlar adına karar vererek, tesettürün onlar için esaret olduğuna hükmediyor. Medyada boy boy haberler, televizyonlarda iftiralı sözde tartışma programları ve elleri kırılasıca bazı şerefsizlerin çizdiği karikatürler. Hele bir tanesi hala aklımdadır, tesettürün yüz kısmını boş bırakmış, oraya parmaklık çizmiş, demek istiyorki, mütesettir olanlar adeta hapse girmiş birer mahpus hükmündedir.

Sürekli böyle yaparak, zaten mütesettir olanların nefislerine dokunuyorlar, isyana teşvik ediyorlar, onları tesettürden çıkarmak için üzerlerinde toplumsal baskı oluşturmaya çalışıyorlar, tesettüre girme meylinde ve ihtmalinde olanları ise uzak tutmaya çalışıyorlar.

Üstad Bediüzzaman ise, bunlara cevabı, tesettürün hikmetlerini (niye emredildiğinin ilk bakışta görünmeyebilen ama mühim ve göz ardı edilmemesi gereken sebeplerini) anlatarak veriyor.

-----------------------------

Mühim hatırlatma: Bilmeme ihtmaliniz olan kelimelerin manalarını yazmıyorum. O kelimenin üzerine çift tıkladığınız zaman manasını verecek yeni bir pencere açılacak. Aynı fonksiyon risaleara.com'da da var. Eğer pencere açılmıyorsa, pencere açılmasını engelleyici programlar var ise onları kaldırın, bu konuda problemi olan benimle temasa geçebilir. Her iki sitede de bu şekilde bir lügat hizmetine vesile olan abilerime hayır dualarımı, burada tekrarlıyorum.

BıRıNCı HıKMET
Tesettür, kadınlar için fıtrîdir ve fıtratları iktiza ediyor. Çünkü kadınlar hilkaten zayıf ve nazik olduklarından, kendilerini ve hayatından ziyade sevdiği yavrularını himaye edecek bir erkeğin himaye ve yardımına muhtaç bulunduğundan, kendini sevdirmek ve nefret ettirmemek ve istiskale mâruz kalmamak için fıtrî bir meyli var.

Hem kadınların on adetten altı yedisi, ya ihtiyardır, ya çirkindir ki, ihtiyarlığını ve çirkinliğini herkese göstermek istemezler. Ya kıskançtır, kendinden daha güzellere nisbeten çirkin düşmemek veya tecavüzden ve ittihamdan korkar; taarruza mâruz kalmamak ve kocası nazarında hıyanetle müttehem olmamak için, fıtraten tesettür isterler. Hattâ dikkat edilse, en ziyade kendini saklayan, ihtiyarlardır. Ve on adetten ancak iki üç tanesi bulunabilir ki, hem genç olsun, hem güzel olsun, hem kendini göstermekten sıkılmasın.

Malûmdur ki, insan sevmediği ve istiskal ettiği adamların nazarından sıkılır, müteessir olur. Elbette açık saçıklık kıyafetine giren güzel bir kadın, bakmasına hoşlandığı nâmahrem erkeklerden onda iki üçü varsa, yedi sekizinden istiskal eder. Hem tefahhuş ve tefessüh etmeyen bir güzel kadın, nazik ve serîü’t-teessür olduğundan, maddeten tesiri tecrübe edilen, belki semlendiren pis nazarlardan elbette sıkılır. Hattâ işitiyoruz, açık saçıklık yeri olan Avrupa’da çok kadınlar, bu dikkat-i nazardan sıkılarak, "Bu alçaklar bizi göz hapsine alıp sıkıyorlar" diye polislere şekvâ ediyorlar. Demek, medeniyetin ref-i tesettürü hilâf-ı fıtrattır. Kur’ân’ın tesettür emri fıtrî olmakla beraber, o maden-i şefkat ve kıymettar birer refika-i ebediye olabilen kadınları, tesettür ile sukuttan, zilletten ve mânevî esaretten ve sefaletten kurtarıyor.

Hem kadınlarda ecnebî erkeklere karşı, fıtraten korkaklık, tahavvüf var. Tahavvüf ise, fıtraten, tesettürü iktiza ediyor. Çünkü, sekiz dokuz dakika bir zevki cidden acılaştıracak sekiz dokuz ay ağır bir veled yükünü zahmetle çekmekle beraber, hâmisiz bir veledin terbiyesiyle, sekiz dokuz sene, o sekiz dokuz dakika gayr-ı meşru zevkin belâsını çekmek ihtimali var. Ve kesretle vâki olduğundan, cidden şiddetle nâmahremlerden fıtratı korkar ve cibilliyeti sakınmak ister. Ve tesettürle, nâmahremin iştahını açmamak ve tecavüzüne meydan vermemek, zayıf hilkati emreder ve kuvvetli ihtar eder. Ve bir siperi ve kalesi, çarşafı olduğunu gösteriyor. Mesmûâtıma göre, merkez ve payitaht-ı hükümette, çarşı içinde, gündüzde, ahalinin gözleri önünde, gayet âdi bir kundura boyacısı, dünyaca rütbeten büyük bir adamın açık bacaklı karısına bilfiil sarkıntılık etmesi, tesettür aleyhinde olanların hayâsız yüzlerine bir şamar vuruyor!

------------
Devamı gelecek inşa'Allah, burada dikkatini çeken veya anlamadığı noktaları beyan etmek isteyen olursa, dinlemek isteriz. Gönül isterdiki bu sohbeti, canlı, konuşarak yapalım, ta ki daha çok müzakere olsun ve anlaşılsın.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

7

01.06.2006, 17:53

Her doğan çocuk ıslam üzerine doğar diye biliyorum ve bu çocuklar ailelerine göre hristiyan yahudi vs oluyor doğduktan sonra.

Bu da oyle birsey olsa gerek.. Yasadığınız aile ortamı veya bulunduğunuz çevre nasıl ise o size garip ayıp günah olarak gelmiyor, Yada ayıp günah olarak benimsiyorsunuz.
Başının açık olması , kısa kollu giyilmesi bacağının gözükmesi vs bütün bunları oyle benimsiyorsunuz ki gore gore, yapa yapa günah olduğunu unutuyorsunuz...
Ne acı ki çoğu zaman da günahın ne olduğunu da unutuyorsunuz.
Rabbim inşAllah affeder...
:cry: :cry:
Anlamadığım bir nokta yok devamını bekliyorum sabırsızlıkla..

8

01.06.2006, 18:07

elinde elması olan, saklamak için türlü türlü, çeşit çeşit gizleme methodu geliştirir. belki çelikten kasalar içinde saklar. bu zaviyeden bakıldığında, insanın içindeki kıskanma içgüdüsü ve eşini sahiplenmesi ona elmas değeri katar. bir şeyin ortalıkta çok görünmesi onun değerinin kaybolmasına, değeri koybolmasada, ona olan ilgi ve alakayı kesecektir.

kadının tesettürü, onun elmasın saklanılması gibi, değerine değer katacaktır. bu değeri manen ve maddeten görecektir.

9

01.06.2006, 18:13

• Dördüncü esas: Sanemperstliği şiddetle, Kur’ân, men ettiği gibi; sanemperestliğin bir nevi taklidi olan sûretperestliği de men eder. Medeniyet ise, sûretleri kendi mehâsininden sayıp, Kur’ân’a muâraza etmek istemiş. Halbuki gölgeli, gölgesiz sûretler, ya bir zulm-ü mütehaccir veya bir riyâ-i mütecessid veya bir heves-i mütecessimdir ki; beşeri zulme ve riyâya ve hevâya, hevesi kamçılayıp teşvik eder. Hem Kur’ân, merhameten, kadınların hürmetini muhâfaza için, hayâ perdesini takmasını emreder; tâ hevesât-ı rezîlenin ayağı altında o şefkat mâdenleri zillet çekmesinler, âlet-i hevesât, ehemmiyetsiz bir metâ hükmüne geçmesinler. Hâşiye 2 Medeniyet ise, kadınları yuvalarından çıkarıp, perdelerini yırtıp, beşeri de baştan çıkarmıştır. Halbuki, âile hayatı, kadın-erkek mâbeyninde mütekâbil hürmet ve muhabbetle devam eder. Halbuki, açık saçıklık samimi hürmet ve muhabbeti izâle edip, âilevî hayatı zehirlemiştir. Hususan, sûretperestlik, ahlâkı fena halde sarstığı ve sukût-u ruha sebebiyet verdiği, şununla anlaşılır: Nasıl ki, merhûme ve rahmete muhtaç bir güzel kadın cenazesine nazar-ı şehvet ve hevesle bakmak, ne kadar ahlâkı tahrip eder; öyle de, ölmüş kadınların sûretlerine veyahut sağ kadınların küçük cenazeleri hükmünde olan sûretlerine hevesperverâne bakmak, derinden derine, hissiyât-ı ulviye-i insaniyeyi sarsar, tahrip eder.

10

01.06.2006, 18:50

Dışarıdan, bir erkek olarak bakınca, hanımlar neden daha çok açılmak isterler veya tesettüre girmek istemezler diyince, aklıma gelen iki şey oluyor. Birisi sosyal baskı, diğeri ise karşı cinse daha hoş görünmek. Yukarıdaki alıntıda geçtiği gibi, öyle görünmek isteyen kadının bile, öyle görünmek istediği erkek, yoldaki her erkek değildir, olsa olsa bunların bazısı olur. Üstad yukarıda daha güzel ifade etmiş, ne kadar anlatsam ona kıyasla nakıs, noksan olur. Hem helâl dairede güzel görünmek istese, bunu da kocasına karşı yapabilir, o zaman herkesin arkasından konuştuğu, laf attığı birisi değil de, sedefinde saklı bir inci tanesi olur. Hanımlar meatteessüf, açık giyindikleri zaman, erkeklerin arkalarından nasıl konuştuklarını, neler dediklerini bilmiyorlar, bilemiyorlar. Ben bunu okuldaki arkadaş ortamında çok gördüm, inanın bana hiç değer vermiyorlar, tek gözlerinde olan o bedeni almak ve zevkini çıkararak kullanmak, başka hiçbirşey değil. Bunun en acı örneğini, yanımıza kadar gelip bir mesele hakkında konuşup, arkasını dönüp giden, sınıfımızdaki hanım arkadaş için duyduğum kelimeler oluşturuyor olsa gerek. Ne zaman arkasını döndü, on metre gitti gitmedi, o mel'un kelimeler, o heriflerin ağzından nasıl çıktı anlayamadım. ığrendim, tiksindim...

Hem Allah razı olsun, güzel örnek verilmiş, insanlar sevdikleri, yüksek tuttukları şeyleri korurlar, muhafaza ederler, elmas ve diğer zînetler gibi. Hem istediğiniz sedefinde saklı bir inci tanesi gibi mi olmak, yoksa onların mel'unca hayallerini kurduğu oyuncak bebekler mi?

Hem ikincisini seçsen, yaşlanıp güzelliğini yitirince, belki artık sana bakacak kalmayacak, kendi iaşeni karşılayabilsen bile, belki nefret nazarıyla karşılanacaksın, çünkü gençliğini ehl-i diyanete nazire eder gibi fısk içinde geçirdin, yaşlılığında da, ehl-i dünyaya yaranacak bir metaın kalmadı. Ama yine de şu ayeti unutma:

53. قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعاً إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”



Medeniyet ise, kadınları yuvalarından çıkarıp, perdelerini yırtıp, beşeri de baştan çıkarmıştır. Halbuki, âile hayatı, kadın-erkek mâbeyninde mütekâbil hürmet ve muhabbetle devam eder. Halbuki, açık saçıklık samimi hürmet ve muhabbeti izâle edip, âilevî hayatı zehirlemiştir.


Samimi hürmet ve muhabbet kelimesine dikkatinizi çekerim. Mümkün müdür ki, bir kadınla sırf bedeni için evlenen adam, evliliğin ileriki yıllarında onu aşağılamasın, aldatmasın ve hakeza diğer aile dramlarına yol açmasın? Bir adam 40 yaşlarındayken, yaşlı sayılmaz ve kendini öyle hissetmez iken, o yaşlarda bir hanım, güzelliğinden çok şey kaybetmiştir. Eğer adam suretperestlikten ötürü o evliliği yaptıysa, gözünün dışarıya evliliğin ileriki yıllarında kaymaması düşünülemez.


Hem tesettür, kadını çirkinleştirmez, sadece yabancı nazarlardan korur. Zaten tesettürün amacı, haram bakışları önlemektir. Tesettürlü kadın çirkin görünmez, tahrik edici de görünmez, ama -bence- güzel görünür.

Zihinlerden silmemiz gereken şey, tesettürün esaret değil, haram bakışların göz hapsinden beraat olduğudur. Hem kadın hemcinsleri arasında da çirkin ve itici görünmek istemeyebilir. Tesettür buna sebep olmaz, bilakis, tam tersini yapar. Kusurları varsa, belki onları da örter...
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

11

02.06.2006, 13:48

ıKıNCı HıKMET
Kadın ve erkek ortasında gayet esaslı ve şiddetli münasebet, muhabbet ve alâka, yalnız dünyevî hayatın ihtiyacından ileri gelmiyor. Evet, bir kadın, kocasına yalnız hayat-ı dünyeviyeye mahsus bir refika-i hayat değildir. Belki hayat-ı ebediyede dahi bir refika-i hayattır. Madem hayat-ı ebediyede dahi kocasına refika-i hayattır; elbette, ebedî arkadaşı ve dostu olan kocasının nazarından gayrı, başkasının nazarını kendi mehâsinine celb etmemek ve onu darıltmamak ve kıskandırmamak lâzım gelir. Madem mü’min olan kocası, sırr-ı imana binaen, onunla alâkası hayat-ı dünyeviyeye münhasır ve yalnız hayvânî ve güzellik vaktine mahsus, muvakkat bir muhabbet değil, belki hayat-ı ebediyede dahi bir refika-i hayat noktasında esaslı ve ciddî bir muhabbetle, bir hürmetle alâkadardır. Hem yalnız gençliğinde ve güzellik zamanında değil, belki ihtiyarlık ve çirkinlik vaktinde dahi o ciddî hürmet ve muhabbeti taşıyor. Elbette ona mukabil, o da kendi mehâsinini onun nazarına tahsis ve muhabbetini ona hasretmesi, mukteza-yı insaniyettir. Yoksa pek az kazanır, fakat pek çok kaybeder.
şer’an koca, karıya küfüv olmalı, yani, birbirine münasip olmalı. Bu küfüv ve denk olmak, en mühimi, diyanet noktasındadır.
Ne mutlu o kocaya ki, kadınının diyanetine bakıp taklit eder; refikasını hayat-ı ebediyede kaybetmemek için mütedeyyin olur.
Bahtiyardır o kadın ki, kocasının diyanetine bakıp "Ebedî arkadaşımı kaybetmeyeyim" diye takvâya girer. Veyl o erkeğe ki, saliha kadınını ebedî kaybettirecek olan sefahete girer.
Ne bedbahttır o kadın ki, müttakî kocasını taklit etmez, o mübarek ebedî arkadaşını kaybeder.

Binler veyl o iki bedbaht zevc ve zevceye ki, birbirinin fıskını ve sefahetini taklit ediyorlar, birbirine ateşe atılmasında yardım ediyorlar.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

12

02.06.2006, 14:39

Tesettürün ne kadar ehemmiyetli olduğunu,kolay kolay taviz verelimeyecek bir ibadet,bir emir oldugunu 24.lema da ustad hzleri geniş boyutuyle hem dünyevi hem uhruvi yönüyle işlemiş..
Hem şahsi hayata hem sosyal hayata değinmiş..
Evet tesettürsüzlük insana güvensizlikte veriyor.
Bir erkek açık saçık bayanları görünce evdeki hanımını bir süre sonra beğenmiyor.Yahut erkekler artık bayanlara güvenemiyor,evlenmeye çekiniyorlar.Günümüzde hızla artan boşanmalar ve dost hayatları...bunun en acı göstergesi değil mi?
Cemalini göstermeye meyyal olan bayanlara ahirette ebedi bir güzellik verileceği hatta imanın derecesine göre hurilerden de daha guzel olacaklarını ,bunun verileceği vadi var.

13

03.06.2006, 11:22

ÜÇÜNCÜ HıKMET
Bir ailenin saadet-i hayatiyesi, koca ve karı mâbeyninde bir emniyet-i mütekabile ve samimî bir hürmet ve muhabbetle devam eder. Tesettürsüzlük ve açık saçıklık, o emniyeti bozar, o mütekabil hürmet ve muhabbeti de kırar. Çünkü, açık saçıklık kılığına giren on kadından ancak bir tanesi bulunur ki, kocasından daha güzeli görmediğinden, kendini ecnebîye sevdirmeye çalışmaz. Dokuzu, kocasından daha iyisini görür. Ve yirmi adamdan ancak bir tanesi, karısından daha güzelini görmüyor. O vakit o samimî muhabbet ve hürmet-i mütekabile gitmekle beraber, gayet çirkin ve gayet alçakça bir his uyandırmaya sebebiyet verebilir. şöyle ki:
ınsan, hemşire misilli mahremlerine karşı fıtraten şehvânî his taşıyamıyor. Çünkü mahremlerin simaları, karâbet ve mahremiyet cihetindeki şefkat ve muhabbet-i meşruayı ihsas ettiği cihetle, nefsî, şehvânî temâyülâtı kırar. Fakat bacaklar gibi şer’an mahremlere de göstermesi caiz olmayan yerlerini açık saçık bırakmak, süflî nefislere göre, gayet çirkin bir hissin uyanmasına sebebiyet verebilir. Çünkü mahremin siması mahremiyetten haber verir ve nâmahreme benzemez. Fakat meselâ açık bacak, mahremin gayrıyla müsavidir. Mahremiyeti haber verecek bir alâmet-i farikası olmadığından, hayvânî bir nazar-ı hevesi, bir kısım süflî mahremlerde uyandırmak mümkündür. Böyle nazar ise, tüyleri ürpertecek bir sukut-u insaniyettir!
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

14

05.06.2006, 00:29

DÖRDÜNCÜ HıKMET
Malûmdur ki, kesret-i nesil, herkesçe matluptur. Hiçbir millet ve hükümet yoktur ki, kesret-i tenasüle taraftar olmasın. Hattâ Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: (ev kemâ kâl.) Yani, "ızdivaç ediniz, çoğalınız. Ben kıyamette sizin kesretinizle iftihar edeceğim."
Halbuki tesettürün ref’i, izdivacı teksir etmeyip çok azaltıyor. Çünkü, en serseri ve asrî bir genç dahi refika-i hayatını namuslu ister. Kendi gibi asrî, yani açık saçık olmasını istemediğinden bekâr kalır, belki de fuhşa sülûk eder.

Kadın öyle değil; o derece kocasını inhisar altına alamaz. Çünkü kadının-aile hayatında müdir-i dahilî olmak haysiyetiyle kocasının bütün malına, evlâdına ve herşeyine muhafaza memuru olduğundan-en esaslı hasleti sadakattir, emniyettir. Açık saçıklık ise, bu sadakati kırar, kocası nazarında emniyeti kaybeder, ona vicdan azâbı çektirir. Hattâ erkeklerde iki güzel haslet olan cesaret ve sehâvet kadınlarda bulunsa, bu emniyete ve sadakate zarar olduğu için, ahlâk-ı seyyiedendir, kötü haslet sayılırlar. Fakat kocasının vazifesi, ona hazinedarlık ve sadakat değil, belki himâyet ve merhamet ve hürmettir. Onun için, o erkek inhisar altına alınmaz, başka kadınları da nikâh edebilir.


Memleketimiz Avrupa’ya kıyas edilmez. Çünkü orada, düello gibi çok şiddetli vasıtalarla, açık saçıklık içinde namus bir derece muhafaza edilir. ızzet-i nefis sahibi birisinin karısına pis nazarla bakan, boynuna kefenini takar, sonra bakar. Hem memâlik-i bâride olan Avrupa’daki tabiatlar, o memleket gibi bârid ve câmiddirler. Bu Asya, yani âlem-i ıslâm kıtas¨, ona nispeten memâlik-i harredir. Malûmdur ki, muhitin, insanın ahlâkı üzerinde tesiri vardır. O bârid memlekette, soğuk insanlarda hevesât-ı hayvâniyeyi tahrik etmek ve iştahı açmak için açık saçıklık belki çok sû-i istimâlâta ve isrâfâta medar olmaz. Fakat seriütteessür ve hassas olan memâlik-i harredeki insanların hevesât-ı nefsâniyesini mütemadiyen tehyiç edecek açık saçıklık, elbette çok sû-i istimâlâta ve isrâfâta ve neslin zaafiyetine ve sukut-u kuvvete sebeptir. Bir ayda veya yirmi günde ihtiyac-ı fıtrîye mukabil, her birkaç günde kendini bir israfa mecbur zanneder. O vakit, her ayda on beş gün kadar hayız gibi arızalar münasebetiyle kadından tecennüp etmeye mecbur olduğundan, nefsine mağlûp ise fuhşiyata da meyleder.

şehirliler, köylülere, bedevîlere bakıp tesettürü kaldıramaz. Çünkü köylerde, bedevîlerde, derd-i maişet meşgalesiyle ve bedenen çalışmak ve yorulmak münasebetiyle, hem şehirlilere nispeten nazar-ı dikkati az celb eden, mâsûme işçi ve bir derece kaba kadınların kısmen açık olmaları, hevesât-ı nefsâniyeyi tehyice medar olmadığı gibi, serseri ve işsiz adamlar az bulunduğundan, şehirdeki mefâsidin onda biri onlarda bulunmaz Öyleyse onlara kıyas edilmez.

el-Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, 3:269, no: 3366; el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1021; Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, no: 3366.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

15

05.06.2006, 15:36

Alıntı sahibi ""RÜVEYDANUR""


kainata baktığımızda yaratılan bütün masnuatların kabukları olduğunu görürüz örneğin bir elmeyı düşünelim ve elmalardan biri soyulmuş olsun diğeri soyulmamış.kabuğu soyulmamış elmenın ömrü daha uzundur ve mikropları ihtiva etmiyor oysaki kabuksuz olan elmanın hem yenme şansı az hem bozulma ihtimali yüksek yine bir kaplumbağanın kendini dış tehlikelerden koruması için kabuğu var tehlike anında kendini içeri çekerek koruyor ve bunun gibi örnekleri çoğaltmak mümkün ohalde kadının kabuğu da TESETTÜRDÜR


Tesetturu meyvenin kabugunla kiyaslanmasi cok hosuma gitti.

Bir meyvenin kabugunu soyarsaniz (ornek : muz, armut...), cok kisa bir zamanda ozelligini, guzelligi, faydasini, rengini, tadini.... kaybeder.

Kabuk meyve icin ne ise, tesetturde kadin icin o dur. Cok begendim, cok hosuma gitti, masa Allah barakallah. Bu benzetme cok yogun tefekkurlere sevk etti beni. Bir meyve ne dersler veriyor bizlere. Allah razi olsun...

Vesselam...

16

05.06.2006, 18:21

Bizim okul -afedersiniz- fuhuş iddialarıyla çalkalanınca, yönetici de öğrencileri toplayıp, kabuk misalini vermişti. Ama onun verdiği misalden herkesin anladığı ancak -yine afedersiniz- bekâret oldu.

Ben şimdi anlıyorum ki, bu misalden anlaşılması gereken bambaşka birşey. O kabuk, kadının hayası, namusu ve buna binaen tesettürü. Bunu çıkarıp attığı zaman bozulma başlıyor, değeri düşüyor.



Çünkü, en serseri ve asrî bir genç dahi refika-i hayatını namuslu ister. Kendi gibi asrî, yani açık saçık olmasını istemediğinden bekâr kalır, belki de fuhşa sülûk eder.


Evet, kimse çocuklarına annelik edecek, kendisinin eşi olacak kimsenin fena, değerden düşmüş, değerini yitirmiş olmasını istemiyor...
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

17

05.06.2006, 18:27



Ehl-i ımân âhiret hemşirelerim olan kadınlar taifesi ile bir muhaveredir

Bazı vilâyetlerde taife-i nisâdan samimî ve hararetli bir surette Nurlara karşı alâkalarını gördüğüm ve haddimden pek ziyade, onların Nurlara ait derslerime itimadlarını bildiğim sıralarda, mübarek Isparta’ya ve mânevî Medresetü’z-Zehrâya üçüncü defa geldiğim zaman işittim ki, o mübarek âhiret hemşirelerim olan taife-i nisâ, benden bir ders bekliyorlarmış. Güya vaaz suretinde camilerde onlara bir dersim olacak. Halbuki, ben dört beş vecihle hastayım. Ve hem perişan, hattâ konuşmaya ve düşünmeye iktidarsız bulunduğum halde, bu gece şiddetli bir ihtarla kalbime geldi ki: "Madem on beş sene evvel gençlerin istemeleriyle Gençlik Rehberi’ni onlar için yazdın ve pek çok istifade edildi. Halbuki hanımlar taifesi, gençlerden daha ziyade bu zamanda öyle bir rehbere muhtaçtırlar."
Ben de bu ihtara karşı gayet perişan ve zaaf ve aczimle beraber, Üç Nükte ile, gayet muhtasar bazı lüzumlu maddeleri, o mübarek hemşirelerime ve mânevî genç evlâtlarıma beyan ediyorum.


BıRıNCı NÜKTE
Risale-i Nur’un en mühim bir esası şefkat olmasından, nisâ taifesi şefkat kahramanları bulunmaları cihetiyle daha ziyade Risale-i Nur’la fıtraten alâkadardırlar. Ve lillâhilhamd bu fıtrî alâkadarlık çok yerlerde hissediliyor. Bu şefkatteki fedakârlık, hakikî bir ihlâsı ve mukabelesiz bir fedakârlık mânâsını ifade ettiğinden, şimdi bu zamanda pek çok ehemmiyeti var.
Evet, bir valide veledini tehlikeden kurtarmak için hiçbir ücret istemeden ruhunu feda etmesi ve hakikî bir ihlâs ile vazife-i fıtriyesi itibarıyla kendini evlâdına kurban etmesi gösteriyor ki, hanımlarda gayet yüksek bir kahramanlık var. Bu kahramanlığın inkişafı ile hem hayat-ı dünyeviyesini, hem hayat-ı ebediyesini onunla kurtarabilir. Fakat bazı fena cereyanlarla, o kuvvetli ve kıymettar seciye inkişaf etmez. Veyahut sû-i istimal edilir. Yüzer nümunelerinden bir küçük numunesi şudur:

O şefkatli valide, çocuğunun hayat-ı dünyeviyede tehlikeye girmemesi, istifade ve fayda görmesi için her fedakârlığı nazara alır, onu öyle terbiye eder. "Oğlum paşa olsun" diye bütün malını verir, hafız mektebinden alır, Avrupa’ya gönderir. Fakat o çocuğun hayat-ı ebediyesi tehlikeye girdiğini düşünmüyor. Ve dünya hapsinden kurtarmaya çalışıyor; Cehennem hapsine düşmemesini nazara almıyor. Fıtrî şefkatin tam zıddı olarak, o mâsum çocuğunu, âhirette şefaatçi olmak lâzım gelirken dâvâcı ediyor. O çocuk, "Niçin benim imanımı takviye etmeden bu helâketime sebebiyet verdin?" diye şekvâ edecek. Dünyada da, terbiye-i ıslâmiyeyi tam almadığı için, validesinin harika şefkatinin hakkına karşı lâyıkıyla mukabele edemez, belki de çok kusur eder.

Eğer hakikî şefkat sû-i istimal edilmeyerek, biçare veledini haps-i ebedî olan Cehennemden ve idam-ı ebedî olan dalâlet içinde ölmekten kurtarmaya o şefkat sırrıyla çalışsa, o veledin bütün ettiği hasenâtının bir misli, validesinin defter-i amâline geçeceğinden, validesinin vefatından sonra her vakit hasenatlarıyla ruhuna nurlar yetiştirdiği gibi, âhirette de, değil dâvâcı olmak, bütün ruh u canıyla şefaatçi olup ebedî hayatta ona mübarek bir evlât olur.
Evet, insanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun validesidir. Bu münasebetle, ben kendi şahsımda katî ve daima hissettiğim bu mânâyı beyan ediyorum:

Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat ve mânevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, adeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini aynen görüyorum. Demek, bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma merhum validemin ders ve telkinâtını, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

18

08.06.2006, 13:36

Ezcümle: Meslek ve meşrebimin dört esasından en mühimi olan şefkat etmek ve Risale-i Nur’un da en büyük hakikati olan acımak ve merhamet etmeyi, o validemin şefkatli fiil ve halinden ve o mânevî derslerinden aldığımı yakînen görüyorum.
Evet, bu hakikî ihlâs ile hakikî bir fedakârlık taşıyan validelik şefkati sû-i istimal edilip, mâsum çocuğunun elmas hazinesi hükmünde olan âhiretini düşünmeyerek, muvakkat fâni şişeler hükmünde olan dünyaya o çocuğun mâsum yüzünü çevirmek ve bu şekilde ona şefkat göstermek, o şefkati sû-i istimal etmektir.

Evet, kadınların şefkat cihetiyle bu kahramanlıklarını hiçbir ücret ve hiçbir mukabele istemeyerek, hiçbir faide-i şahsiye, hiçbir gösteriş mânâsı olmayarak ruhunu feda ettiklerine, o şefkatin küçücük bir numunesini taşıyan bir tavuğun yavrusunu kurtarmak için arslana saldırması ve ruhunu feda etmesi ispat ediyor.

şimdi terbiye-i ıslâmiyeden ve amâl-i uhreviyeden en kıymetli ve en lüzumlu esas, ihlâstır. Bu çeşit şefkatteki kahramanlıkta o hakikî ihlâs bulunuyor. Eğer bu iki nokta o mübarek taifede inkişafa başlasa, daire-i ıslâmiyede pek büyük bir saadete medar olur. Halbuki erkeklerin kahramanlıkları mukabelesiz olamıyor; belki yüz cihette mukabele istiyorlar. Hiç olmazsa şan ve şeref istiyorlar. Fakat maattessüf biçare mübarek taife-i nisâiye, zalim erkeklerinin şerlerinden ve tahakkümlerinden kurtulmak için, başka bir tarzda, zaafiyetten ve aczden gelen başka bir nevide riyâkârlığa giriyorlar.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

19

15.06.2006, 16:38

Benim bu yazılanlara bir şey ekliyecek kapasitem yok. Ben yalnız; Nur şakirtlerinin farkını belirtmek isterim. Başlıktaki tüm yazılara göz gezdirdim. Tesettürün hikmetleri yazılmış. Her yazı teşvik kokuyor. Hiç bir yazı açık bayanları kızdıracak şekilde yazılmamış. Bilakis düşündürmeye yönelik, ikna metodu her yazan talebede göze çarpıyor.
Nasıl kapanılması gerektiğine kimse değinmemiş. Yani kimse nur Mesleğine muhalefet etmemiş. Önemli olan tesettürdür, vurgusu yapılmış. Nasıl olsa, tesettürü gönlüne koyan, nasıl örtüneceğini bir şekilde öğrenir.
Ben bu yüzden Nurlardayım.
Elhamdülillah
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

20

15.06.2006, 18:02

Alıntı sahibi ""cevat uykan""


Elhamdülillah


Ben olsam, bir de buna "haza min fadl-i Rabbî" eklerdim :)
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir