ı’lem Eyyühel-Aziz! Tohum olacak bir habbenin kalbi, yani içi delindiği zaman, elbette sünbüllenip neşv ü nema bulamaz; ölür gider. Kezalik ene ile tabir edilen enaniyetin kalbi, allah allah zikrinin şua ve hararetiyle yanıp delinirse, büyüyüp gafletle firavunlaşamaz. Ve Hâlık-ı Semavat ve Arz'a isyan edemez. O zikr-i ılahî sayesinde, ene mahvolur.
ışte Nakşibendîler, zikir hususunda ittihaz ettikleri zikr-i hafî sayesinde kalbin fethiyle, ene ve enaniyet mikrobunu öldürmeğe ve şeytanın emirberi olan nefs-i emmarenin başını kırmağa muvaffak olmuşlardır.
Kezalik Kadirîler de zikr-i cehrî sayesinde tabiat tagutlarını tar ü mar etmişlerdir. (Hubab - Mesnevi)
Zikir meselesinin çok geniş olarak ele alınması gerektiğine inanıyorum. Sadece bazı kelimeleri ağız ile tekrarlamak zikir kavramını tam ifade etmez diye düşünüyorum.
Zikir kelimesi, hatırlamak, anmak, bahsetmek.. gibi manalara gelirken, sadece bazı kelimeleri tekrarlamak manasında kullanmak yanlış oluyor.
Mesela Allahı zikretmek demek; sadece binlerce defa "Allah" lafzını tekrarlamak manasına gelmez. Herşeyinde onu hatırlamak, düşünmek bilmek demektir. ınsan kainatı temaşa ettiğinde Allahı hatırlatacak tarzda tefekkür ederse, bu da zikirdir. Allahı anmış hatırlamış olur.
Mademki insan muhtelif cihazlarla, duygularla donatılmış, her uzvun her hissin ayrı bir ibadeti ve zikri vardır. aklın zikri Sani-i Zülcelali tefekkür etmektir. Kalbin zikri acz ve fakr cihetleri ile Ayine-i Samed olup sürekli Allaha nazar eden bir pencere olmaktır. lisanın zikri Allahı hatırlatan kelimeleri tekrarlamaktır. Gözün zikri Cenab-ı hakkın sanatlarındaki güzellikleri görmek, dilin zikri tatlardan Allahı bulmak, hatırlamaktır. Dolayısıyla Allahı hatırlatan her şey zikirdir. Ve bu manada zikir başlı başına bir ibadettir.
Ene bir tağuttur. Gafletle Allahı unutturur. Kim Allahı bol bol hatırlamakla o tağutun başını ezerse Allahı zikretmiş olur. Kainata bakıldığında hadiseleri tabiate vermek gaflettir. Fakat ilahi tezahürleri görmek zikirdir.
Kuran bir zikirdir. Çünkü her ayetiyle Allahı bize en doğru şekilde gösterir hatırlatır. Hakeza bu şekilde kıyaslanabilir.
Yukarıda alıntıda görüldüğü gibi zikr-i cehrinin veya hafînin gayesi tabiat tağutlarını imha etmek ve nefs-i emareyi ezmek ,başını kırmaktır. Çünkü bunlar Allahı unutturan en önemli faktörlerdir. Öyleyse bunları imha etmek için yapılan bütün fiiller bir nev zikirdir ki, bu fiiller Kadirilerde zikr-i cehri Nakşilerde zikr-i hafi suretinde tezahür etmiştir. Risale-i nurda da bürhan metodu ile bunların başı ezilmiştir. Öyleyse imani bahisleri mütalaa da bir zikirdir.
Sadece kuru kuruya bazı kelimeleri tekrar etmek zikirdeki esas gaye değildir. Fakat böyle yapmak tamamen faidesiz de değildir. Üstad mesnevi de bu noktaya değinerek , “gafletle yapılan zikirlerde dahi insanın hissesi vardır,faydasız değildir.” Diyor.
Bu mesele gördüğüm kadar risalelerde çok derin ve geniş olarak işlenmiş. ınşallah tespit ettiğimiz yerleri burada paylaşalım.