Giriş yapmadınız.

1

28.09.2010, 22:00

Mehdi ve şakirdleri gelir.. Bizler de kabrimizde seyredip Allaha şükrederiz.. manasına dair yazılmış bir hakikattır.. Ehemmiyetlidir‏

Küll'de olan hassa, cüz'de yoktur..










Alıntı

[b]lahika

Alıntı

´isimli üyeden Alıntı
Evet.. Sanki bekke kardeşin dedikleri haklı gibi..

Zira ben de öğrenmek ve bildiklerimi eleştirtmek için buradayım.

Yukarıda da bahsettiğim gibi, Üstad hazretleri diyor ki açıkça :
"Tâ âhir zamanda, hayatın geniş dairesinde,

asıl sahipleri, yani Mehdî ve şakirtleri Cenab-ı Hakkın izniyle gelir, o daireyi genişlettirir ve o tohumlar sümbüllenir.

Bizler de kabrimizde seyredip Allah'a şükrederiz."

Sizce çok açk değil mi?

Mehdi ve şakirtleri gelir, genişletir daireyi, biz de kabrimizden seyrederiz diyor..


Bu konu hakkında, Bekke kardeş gibi düşünmeyen kardeşler ne diyorlar?

Lütfen bir cevap istirham ederim.. YUKARIDAKİ PARAGRAF HAKKINDA..





Kardeşim çok şeyler yazılmış fakat nurçi kardeş meseleyi alıp güya üstüne söz söylenmez diye kendinden pek emin bir tarzda beyan etmiş. Bakalım hakikat nasılmış, beraber mütalala edelim.

Evvela: Bir söze bakılırken, siyak ve sibak ı kelam denilen, öncesi ve sonrasıyla beraber mütalaa etmek hakikatın inkişafı için lazımdır.. Yoksa bektaşi meselesine döner [b]"demiş ki ben hafız değilim.."
Şimdi yukardaki parçanın evvelinde Üstadımızın ifadelerine nazar edelim..

2

28.09.2010, 22:02

Alıntı:







Alıntı

Âhir fıkrasında, Muhbir-i Sâdıkın haber verdiği "Mânevî fütuhat yapmak ve zulümatı dağıtmak zaman ve zemin hemen hemen gelmesi" diye fıkrasına, bütün ruh u canımızla rahmet-i İlahiyeden niyaz ediyoruz, temenni ediyoruz.

Fakat biz Risale-i Nur şakirtleri ise vazifemiz hizmettir; vazife-i İlahiyeye karışmamak ve hizmetimizi onun vazifesine bina etmekle bir nevi tecrübe yapmamak olmakla beraber, kemiyete değil keyfiyete bakmak, hem çoktan beri sukut-u ahlâka ve hayat-ı dünyeviyeyi her cihetle hayat-ı uhreviyeye tercih ettirmeye sevk eden dehşetli esbap altında, Risale-i Nur'un şimdiye kadar fütuhatı ve zındıkların ve dalâletlerin savletlerini kırması ve yüz binler biçarelerin imanlarını kurtarması ve herbiri yüze ve bine mukabil yüzer ve binler hakikî mü’min talebeleri yetiştirmesi, Muhbir-i Sâdıkın ihbarını aynen tasdik etmiş ve vukuatla ispat etmiş ve ediyor, inşaallah daha edecek..

Ve öyle kökleşmiş ki, inşaallah hiçbir kuvvet Anadolu'nun sinesinden onu çıkaramaz.. Tâ ahir zamanda, hayatın geniş dairesinde asıl sahipleri, yani Mehdî ve şakirtleri Cenab-ı Hakkın izniyle gelir, o daireyi genişlettirir ve o tohumlar sümbüllenir. Bizler de kabrimizde seyredip Allah'a şükrederiz..





Dikkatle bakılırsa, Muhbir-i Sâdıkın, yani Peygamber ASM ın ihbarını tasdik eden hadise, hayatın geniş dairesinde yapılacak icraatlar değil, belki Risale i Nurun hizmet ettiği iman dairesine ait olduğunu yukarda koyu punto ile işaret ettiğim parçada Üstadımız sarahaten beyan ediyorlar.. Şimdi hal böyle olduğu halde, hayatın geniş dairesindeki icraatları bekleyenler, elbette ki Risale i Nur hizmetinin ehemmiyetini göremiyorlar.. Zira Üstadımız diyor ki..

Alıntı:







Alıntı

Evet bu zaman hem imân ve din için, hem hayat-ı içtimaî ve şeriat için, hem hukuk-u âmme ve siyaset-i İslamiye için gayet ehemmiyetli birer müceddid ister. Fakat en ehemmiyetlisi, hakaik-i imaniyeyi muhafaza noktasında tecdid vazifesi, en mukaddes ve en büyüğüdür.. Şeriat ve hayat-ı içtimaiye ve siyasiye daireleri ona nispeten ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalıyor..

Rivâyât-ı hadisiyede tecdid-i din hakkında ziyade ehemmiyet ise, imanî hakaikteki tecdid itibariyledir.. Fakat efkâr-ı âmmede, hayatperest insanların nazarında zahiren geniş ve hâkimiyet noktasında cazibedar olan hayat-ı içtimaiye-i İslamiye ve siyaset-i diniye cihetleri daha ziyade ehemmiyetli göründüğü için, o adese ile, o nokta-i nazardan bakıyorlar, mana veriyorlar..





İşte bu kardeşlerimizi ve onlar gibi düşünenleri aldatan budur başka bir şey değil.. Halbuki Risale i Nuru dikkatle okusalar görecekler ki, hayat-ı içtimaiye-i İslamiye ve siyaset-i diniye cihetleri, imani vezaifteki kudsiyet ve ehemmiyete nisbeten pek geridedirler.. Onun için Üstadımız yukardaki parçada demiş ki " Rivâyât-ı hadisiyede, tecdid-i din hakkında ziyade ehemmiyet ise, imanî hakaikteki tecdid itibariyledir."

Risale i Nurun pek çok yerlerinde bu hakikat izah edilmesine rağmen, bazı kardeşlerimiz ahir zamanda gelecek zatı, hala o dairelerde yapılacak hizmetlere göre değerlendirdiklerinden, hakikatı görmekte zorlanıyorlar.. Onlardan yalnız bir, ikisine işaret edip geçeceğiz. Tafsilatını ve sair numuneleri görmek isteyenler, Risale i Nurun muhtelif yerlerinde hususan Sikke i Tasdik ı Gaybi'de çoklarını görebilirler..

3

28.09.2010, 22:18

Eskiden beri, "iman kurtarmak zamanıdır" dediğimiz ve ihtiyarım olmadan tekrarla erkân-ı imaniyeye dâir bürhanlardan tahşidat-ı azimeyi yaptığımız çok haklı ve lüzumlu olduğunu zaman gösterdi.. Size bir ay evvel manevi bir muhaverede, Risale-i Nur'un azim tahşidatına dair gayptan gelen bir cevabı yazmıştım.. Bazı zatlar o fıkrayı Âyetü'l-Kübrâ risalesinin ahirine ilhak ettiler..












Aziz kardeşlerim, çok defa kalbime geliyordu: "Neden İmam-ı Ali Radıyallahü Anh, Risaletü'n-Nur'a ve bilhassa Ayetü'l-Kübra risalesine ehemmiyet vermiş?" diye sırrını beklerdim.. Lillahilhamd, o sır ihtar edildi.. İnkişaf eden o sırra, yalnız kısa bir işaret ediyorum.. Şöyle ki:

Risaletü'n-Nur'un mümtaz bir hasiyeti, imanın en son ve en külli istinad noktasını kuvvetli ve kat’i beyan olduğundan, bu hasiyet Ayetü'l-Kübra risalesinde fevkalade parlak görünüyor.. Bu acib asırda, mübareze-i küfür ve iman, en son nokta-i istinada sirayet ederek, ona dayandırıyor..

..Risalei'n-Nur (Risaletü'n-Nur) Hızır gibi imdada yetişti. Kainatı ihata eden son ordusunu gösterip ve ondan mukavemetsuz maddi ve manevi imdat getirmek hizmetinde harika bir emirber neferi olarak Ayetü'l-Kübra risalesini İmam-ı Ali Radıyallahü Anh keşfen görmüş, ehemmiyetle göstermiş..

4

28.09.2010, 22:20

Alıntı:





Hakaik-i imaniye herşeyden evvel bu zamanda en birinci maksad olmak ve sair şeyler ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalmak ve Risale-i Nur'la onlara hizmet etmek en birinci vazife ve medâr-ı merak ve maksud-u bizzat olmak lazım iken, şimdiki hâl-i âlem hayat-ı dünyeviyeyi, hususan hayat-ı içtimaiyeyi ve bilhassa hayat-ı siyasiyeyi ve bilhassa medeniyetin sefahet ve dalâletine ceza olarak gelen, gadab-ı ilâhinin bir cilvesi olan Harb-i Umumînin tarafgirâne, damarları ve âsabları tehyîç edip bâtın-ı kalbe kadar, hatta hakaik-i imaniyenin elmasları derecesine o zararlı, fâni arzuları yerleştirecek derecesinde, bu meş'um asır öyle şırınga etmiş ve ediyor ve öyle aşılamış ve aşılıyor ki, Risale-i Nur dairesi haricinde bulunan ulemalar, belki de velîler o siyasî ve içtimaî hayatın rabıtaları sebebiyle, hakaik-i imaniyenin hükmünü ikinci, üçüncü derecede bırakıp, o cerayanların hükmüne tabi olarak, hemfikri olan münafıkları sever. Kendine muhalif olan ehl-i hakikati, belki ehl-i velayeti tenkit ve adâvet eder hatta hissiyat-ı diniyeyi o cereyanlara tabi yaparlar..


İşte bu asrın bu acip tehlikesine karşı, Risale-i Nur'un hizmet ve meşgalesi, şimdiki siyaseti ve cerayanlarını o derece nazarımdan ıskat etmiş ki, bu Harb-i Umumîyi bu dört ayda merak etmedim, sormadım..







Alıntı:





Madem bu zamanda herşeyin fevkinde hizmet-i imaniye en ehemmiyetli bir vazifedir.. Hem kemiyet ise, keyfiyete nispeten ehemmiyeti azdır.. Hem muvakkat ve mütehavvil siyaset âlemleri ebedî, daimi, sabit hidemat-ı imaniyeye nispeten ehemmiyetsizdir, mikyas olamaz, medar da olamaz.. Risale-i Nur'un hakikatıyla ve şakirtlerinin şahs-ı manevisiyle tezahür eden fevkalade imanî hizmetlerin ehemmiyetli bir kısmını biçare tercümanına vermek ve ehl-i dünya ve ehl-i siyaset ve avâmın nazarında birinci derece ve hakikat nazarında imana nispeten ancak onuncu derecede bulunan siyaset-i İslamiye ve hayat-ı içtimaiye-i ümmete dair hizmeti, kâinatta en büyük mesele ve vazife ve hizmet olan hakaik-i imaniyenin çalışmasına râcih gördüklerinden..






Alıntı:





Risale-i Nur şakirtlerinin vazifeleri iman olduğundan, hayat meseleleri onları çok alâkadar etmez ve merakla baktırmaz..

5

28.09.2010, 22:28

Evet daha pek çok var.. Sözü fazla uzatmamak için kısa kesiyorum..

Şimdi gelelim kabrimizde seyreder, şükrederiz dediği meselenin hakikatına.. Şöyle ki,

Alıntı:





Alıntı


Hem üç mesele var: biri hayat, biri şeriat, biri imandır. Hakikat noktasında en mühimmi ve en âzamı, imân meselesidir. Fakat şimdiki umumun nazarında ve hal-i âlem ilcaatında en mühim mesele hayat ve şeriat göründüğünden, o zat şimdi olsa da üç meseleyi birden umum rû-yi zeminde vaziyetlerini değiştirmek, nev-i beşerdeki câri olan âdetullaha muvafık gelmediğinden, herhalde en âzam meseleyi esas yapıp, öteki meseleleri esas yapmayacak, ta ki imân hizmeti safvetini umumun nazarında bozmasın ve avamın çabuk iğfal olunabilen akıllarında, o hizmet başka maksatlara âlet olmadığı tahakkuk etsin..

Demek en halis ve en selametli ve en mühim ve en muvaffakiyetli hizmet, Risale-i Nur şakirtlerinin daireleri içindeki kudsi hizmettir.. Her ne ise..






Madem "o zat şimdi olsa da, üç meseleyi birden umum rû-yi zeminde vaziyetlerini değiştirmek, nev-i beşerdeki câri olan âdetullaha muvafık gelmediğinden, herhalde en âzam meseleyi esas yapıp, öteki meseleleri esas yapmayacak..” O halde sair vazifeleri kimler yapacak bakalım..

Alıntı:





Alıntı


Hem bu üç vezâifi birden bir şahısta, yahut cemaatte bu zamanda bulunması ve mükemmel olması ve birbirini cerh etmemesi pek uzak, âdeta kabil görülmüyor.. Âhirzamanda Âl-i Beyt-i Nebevînin (a.s.m.) cemaat-i nuraniyesini temsil eden Hazret-i Mehdîde ve cemaatindeki şahs-ı manevide ancak içtima edebilir..


6

28.09.2010, 22:29

Bu tahkikattan sonra zannederim anlaşıldı ki, Hz.Mehdinin kendisi bizzat iman vazifesini yapacağını, fakat üç vazifeden hayat ve şeriat dairelerine ait vazifelerin, Hz. Mehdinin cemaatindeki şahs-ı manevi tarafından görüleceğini, dolayısıyla hem üç vezaifin birden ifasının adetullah kanunlarına muvafık olmaması, hem iman hizmetinin başka maksadlara alet olmadığı umumun nazarında tahakkuk etmesi, hem üç vazifenin iktiza ettiği hal, birbirini cerh etmemesi pek uzak adeta kabil olmaması gibi yukarda Üstadımızın izah ettiği hikmetlerden dolayı, kendisi değil, belki cemaatindeki şahs-ı manevi tarafından ikmal edilecek fakat imana nisbeten ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalan sair vezaifin görülmesine mukabil, "tâ âhir zamanda, hayatın geniş dairesinde asıl sahipleri, yani Mehdî ve şakirtleri Cenab-ı Hakkın izniyle gelir, o daireyi genişlettirir ve o tohumlar sümbüllenir. Bizler de kabrimizde seyredip Allah'a şükrederiz" demesi gayet makul ve mutabıktır..

Yani hayatın geniş dairesinin sahipleri -Hz.Mehdinin şakirdleri- ilerde yapacakları vezaifi, kabrimizde görüp şükrederiz diyor bundan daha makul ve açık bir ifade olabilir mi?.. Mehdi gelir demesinin hakikatını ise daha önceki yazılarımda da vurgulamıştım ki, eserleriyle ve icraatiyle umuma zahir olacaktır.. Evet "Çiçekler baharda gelir.. Öyle kudsî çiçeklere zemin hazır etmek lâzım gelir.."

Bu mevzuda Üstadımızın kullandığı ifadelerin hakikatını başka tarzda anlayan kardeşlerimize gelince, zannederim onları aldatan ve galat ı hisse sebebiyet veren, Risale i Nuru tefekkür ederken cüz'deki manayı küll'de göremediklerinden, yani Risale i Nuru külliyat olarak değil de, cüzi kelimeler yahut cümleler üzerinde anlamaya çalışmalarıdır..

Halbuki daha önce de ifade etmiştik. Küll'de olan hassa cüz'de yoktur.. Yani bir meseleyi anlamaya çalışırken, Risale i Nurun mecmuunu beraber nazara alıp, söz sarfetmek gerektir.. Yoksa cüz'de kalır, bazen ondan geçemez, boğulur.. Zira hakikat ı mutlaka, mukayyed enzarla ihata edilmez.. Kur'an gibi bir nazar ı külli lazım ki ihata etsin.. Bundan şahsıma bir hisse vermek değil belki Risale i Nuru, küll ve külli olarak tefekkür etmek gereklidir diye bir hakikata nazarları çevirmek istiyorum.. Aksi halde insan bulduğu manayı asıl, sairlerin istifadesini tebei olarak kabul edip, hakikatın keşfinde tam muvaffak olamayacağını 24.Sözün İkinci Dal'ında, hem 25.Sözdeki gavvas dalgıçlar meselinde izah etmişler..

Gerçi bir parça uzun oldu fakat ehemmiyetine nisbeten kısadır..




Umuma selam..





Levent Bağ...

Bu konuyu değerlendir