çok teşekkür ederim Allah razı olsun....
ben şu günlerde müslümanlık açısından çok zorluklar yaşıyorum. sanki inançsızlar her zamn kazanırken, biz her zamn kaybediyoruz gibi geliyor
kendimi bu konuda rahatlatamıyorum bi türlü
risale-i nur da bununla ilgili bir konu aradım bu çıktı karşıma
bu konuda ders yaparsanız çok sevinirim:
sözler(lemaat)
“El-hakku Ya'lû” Bizzât, Hem Akibet Muraddır
Ey arkadaş! Bir zaman bir sâil dedi: “Mâdem El-Hakku Ya'lû haktır. Neden kâfir, müslime; kuvvet hakka galibdir?”
Dedim: Dört noktaya bak! Bu müşkil de hallolur. Birinci nokta şudur: Her hakkın her vesilesi hak olması lâzım değildir.
Öyle de, her bâtılın her vesilesi bâtıl olması, yine lâzım değildir. Neticesi şu çıkar: Hak olan bir vesile, bâtıl vesileye galibdir.
Dolayısıyla, bir hak bir bâtıla mağlubdur. Muvakkaten, bilvasıta olmuştur. Yoksa bizzât, hem dâima değildir.
Lâkin âkibet-ül âkıbe, her dem yine hakkındır. Kuvvetin bir hakkı var, bir sırr-ı hilkati var. İkinci nokta şudur
Her müslimin her vasfı müslim olmak vâcib iken, haricen her dem vâki, sâbit değildir.
Öyle de: Her kâfirin her vasfı kâfir olmak, küfründen neş'et etmek yine lâzım değildir.
Her fâsıkın her vasfı fâsık olmak, fıskından neş'et etmek, öyle de her dem sâbit değildir.
Demek bir kâfirin müslim olan bir vasfı, müslimdeki lâmeşru' vasfına galib olur. Bilvasıta, o kâfir dahi ona galibdir.
Hem dünyada, hayatın hakkı şâmil ve âmmdır. O rahmet-i âmmenin bir cilve-i mânîdar, onun bir sırr-ı hikmeti var; küfür mâni değildir.
Üçüncü nokta şudur: O Zât-ı Zülcelâl'in iki vasf-ı kemâlden iki Şer'î tecelli; vasf-ı iradeden gelen meşîetle takdirdir,
O da şer'-i tekvinî.. Vasf-ı Kelâm'dan gelen şeriat-ı meşhure. Teşriî evâmire kaşı itâat, isyan
Nasıl olur. Öyle de tekvinî evâmire itaat ve isyan olur. Birincisi galiba dâr-ı uhrâda görür,
Mücâzâtı, sevabı. İkincisi ağleba dâr-ı dünyada çeker, mükâfat ve ikabı. Meselâ: Nasıl sabrın mükâfatı zaferdir;
Atâletin mücâzatı sefalet. Öyle de, sa'yin sevabı olur servet. Sebatta da galebedir mükâfat. Zehirin ikabı bir maraz, panzehirin sevabı bir sıhhattır.
Bâzan iki şeriat evâmiri, bir şeyde beraber müctemî'dir. Her birine bir cihet.. Demek tekvinî emre itâat ki bir haktır.
İtâat galib olur, o emrin isyanına ki bir tavr-ı bâtıldır. Bir bâtıla vesile olmuş olursa bir hak, vaktâki galib olsa
Bir bâtıla ki, olmuş o da vesile-i hak. Bilvasıta bir hakkın bir bâtıla mağlubdur. Fakat bizzât değildir.
Demek “El-hakku ya'lû” bizzât demektir. Hem âkibet muraddır, kayd-ı haysiyyet maksuddur. Dördüncü nokta şudur:
Bir hak bilkuvve kalmış, yahut kuvvetsiz kalmış, ya mahlûttur, hem mahşuş. Ona da bir inkişaf, ya bir taze kuvvet vermek lâzım gelmiştir.
Mühezzeb ve müzehheb yapmak için, muvakkat bâtıl ona Mûsallat, tâ ki sebike-i hak ne miktar lüzum vardır
Tâ mahz ve hâlis çıksın. Mebâdide, dünyada bâtıl etse galebe
fakat kazanmaz harbi. “Âkibet-ül müttakîn” ona vurur bir darbe!
İşte bâtıl mağlubdur. “El-hakku ya'lû” sırrı onu çarpar ikaba; işte hak da galibdir.