Giriş yapmadınız.

1

11.01.2010, 23:35

Üstâd, Sibirya'da kaldı mı?.

Pekî, Üstâd, Sibirya'da kaldı mı?..

Katkılarınızı bekliyoruz.. www.risaletashih.com

BEDİÜZZAMAN ESİR DÜŞÜYOR


Pasin'lerde düşmana uzun zaman karşı koyduğundan, bölgedeki çoluk çocuk ateş hattından çekilir, âileler düşmanın tasallutuna mâruz kalmaktan kurtulur. Nihayet Bediüzzaman da ayağından aldığı yara ile 36 saatlık bir ıztıraplı bekleyişten sonra yakalanır. Üstadı, Ruslar alıp Sibirya'daki esir kampına götürürler.
Burada bir gün esir kampını teftişe gelen Çar'ın dayısı Kafkas Cephesi Başkumandanı Nikola Nikolayeviç'le Bediüzzaman arasında fevkalâde bir hâdise cereyan eder. Vak'ayı merhum Abdurrahim Zapsu şöyle anlatır:
"Bediüzzaman Sibirya'da iken ben de Bakü'nün Nargin Adası'nda idim. Sibirya'nın en büyük esir kampında iken kampı teftişe gelen Nikola Nikolayeviç ile aralarında şu konuşma geçer:
Nikola Nikolaviç:
"Beni tanımadın mı?"
"Evet, tanıdım. Nikola Nikolayeviç'dir. Çar'ın dayısıdır. Kafkas Cebhesi Başkumandanı."
"O halde niçin hakaret ettiler?"
"Hayır... Ben kendilerine hakaret etmiş değilim. Ben mukaddesatımın emrettiğini yaptım."
"Mukaddesat ne emrediyormuş?"
"Ben Müslüman âlimiyim. Benim kalbimde iman vardır. Kendisinde iman olan bir şahıs, imanı olmayan şahıstan efdaldir. Ben sana kıyam etseydim mukaddesatıma hürmetsizlik yapmış olurdum. Onun için ben kıyam etmedim."
"Şu halde bana imansız demekle beni, şahsımı, ordumu, hem de milletimi ve Çar'ı tahkir etmiş oluyor. Derhal divan-ı harb kurulsun, isticvab edilsin (sorguya çekilsin)."
Bu emir üzerine divan-ı harb kuruluyor. Karargâhtaki Türk, Alman, Avusturya zabitleri hepsi ayrı ayrı Bediüzzaman'a rica ederek, başkumandana tarziye vermesi için ısrar ediyorlar, verdiği cevap şu oluyor:
"Ben âhiret diyârına göçmek ve Huzur-u Resûlüllah'a varmak istiyorum. Bana bir pasaport lâzımdır. Ben imanıma muhalif hareket edemem!.."
Buna karşı kimse sesini çıkarmıyor, neticeyi bekliyor. İsticvab bitiyor. Rus Çarı'nı, Rus ordusunu tahkir maddesinden idam kararını veriyorlar. Kararı infaz için gelen bir manga askeri başındaki subaya, kemâli şetaretle, (büyük bir pervasızlıkla)
"Müsaade ediniz, on beş dakika vazifemi ifa edeyim" diye abdest alıp iki rek'at namaz kılarken, Nikola Nikolayeviç geliyor kendisine hitaben:

"Beni affediniz, sizin beni tahkir için bunu yaptığınızı zannediyordum. Hakkınızda kanuni muamele yaptım. Fakat şimdi anlıyorum ki, siz bu hareketinizi imanınızdan alıyorsunuz ve mukaddesatınızın emirlerini ifa ediyorsunuz. Hükmünüz iptal edilmiş, dini selâbetinizden dolayı şâyânı takdirsiniz. Sizi rahatsız ettim, tekrar rica ediyorum, beni affedin."
İki buçuk sene müddetle Sibirya'da esir hayatı yaşayan Bediüzzaman, komünist ihtilâlindeki karışıklıklar dan faydalanarak bir fırsatını bulup kaçmayı plânlar.
1918 baharında insan idrâkini hayrette bırakan bir cesaretle Kosturma'dan kaçan Bediüzzaman, bilmediği yollardan, dağlık bölge ve düşman arazilerinden geçerek Leningrad'a, oradan da Almanya'ya gelir.

2

11.01.2010, 23:45

MUSTAFA YALÇIN

1895'de Bolu'nun Yığılca kasabasında doğdu. Birinci Cihan Harbinde muhtelif cephelerde bulundu. Bediüzzaman'ı harp çephesinde ve Sibirya esaretinde tanıdı.

Ak sakallı, ak yüzlü, seksen dört yaşındaki, cepheden cepheye koşmuş gazi dedeyi, Dilaver Kanber Beyin evinde dinlemeye başlamış, notlarımızı tutuyorduk.

Kafkasya'dan Galiçya'ya, oradan da Sibirya'ya kadar uzanan bir uzun hatta on senesi geçmişti. Bu on seneyi birkaç sayfaya sığıştırmaya çalışıyorduk.

Sibirya'da Molla Said'le karşılaşıyoruz.

"Sonra biz Avusturya cephesinde Ruslara karşı savaşa girdik. Sol cenahta Avusturya, sağ cenahta Almanlar vardı. Avusturyalılar, Ruslara teslim olunca bize oyun ettilen. Sol cenah boşalınca biz esir düştük. Tam 30 bin kişi idik. Bizi hep esir aldılar. Sonra trenlere bindirip 42 gün tren yolculuğundan sonra Sibirya'ya götürdüler. Yolda bize çok eziyet ettiler. Yaralılara bakmadılar. Her istasyonda bizi indirip, eziyet ediyorlardı. Bir parça ekmeği havaya atıp, bizi saldırtıyorladı. Sonra resimlerimizi çekiyorlardı. Sibirya'ya bizi dağıttılar. Gruplar halinde kamplarda kalıyorduk. Tarih falan bilemem. Ben cahilim. Onun için hâdiseleri sıraya koyamıyorum. İşte biz oraya varınca bir Doğu Cephesinden esirler gelmiş, dediler. Kampta merakla hep dışarı toplandık. Çok esir vardı. Ama karşıdan iki kişiyi getiriyorlardı. Onları iyi kolluyorlardı. Bir de baktım Molla Said ve yanında İznikli Osman dediğimiz bir talebesi vardı. Sandık gibi bir şey taşıyordu. Onun içinde Üstad'ın kitapları vardı. Osman'dan başkasını yanına sokmuyorlardı. Osman, Onun hizmetine bakıyordu. Kendisi yaralı idi. Bacağı yaralanmıştı. Orada tedavi ettiler. Onu da bir koğuşa yerleştirdiler.

Sibirya'da iken, "ileride buralar da Müslüman olacak" diyordu

"Havalar çok soğuktu. Orada gece-gündüz belli olmuyordu. Güneş batmazdı. Orada da geceleri Molla Said Efendi boş durmuyor, yasak olmasına rağmen gece başka kamplara gidip gidap okuyordu. Gündüzleri namazları bize kendisi kıldırıyordu. Önce müdahale edip, kıldırmadılar. Sonra Üstad onlara birşeyler söyledi, biraz serbest bıraktılar. Kalabalık olarak bir araya getirmemeye çalışıyorlardı. Orada biz Ona 'Diyanet Reisi' diyordu. O Rus nöbetçilerine bile din anlatıyordu. Dinleyen nöbetçilere zabitleri baskı yapıyorlardı. Molla Said Efendi, bize hep moral veriyor, 'Üzülmeyin, kurtulacağız' diyordu. Ben Üstad'ın Sibirya'da geceleri uyuduğunu bilmiyorum. Hep okuyordu. Bir şeyler not ediyordu. Ve bize: 'Gelecek zamanda buralar da Müslüman olur; ama şimdi anlamıyorlar' diyordu. Biz de kendisi başımızda olunca hiç korkup üzülmüyorduk.

Sibirya'dan kaçıyoruz

"Bir gece yarısı idi. Üstad bizim bulunduğumuz 15-20 kişilik bir bölmeye geldi. Bize ders yapıyordu. O arada koşarak biri geldi. Bu Konyalı Tahir dediğimiz arkadaşımdı. 'Bu gece kaçalım' dedi. On yedi kişi toplanıp karar verdik. Üstad bize katılmadı. O gece onu son görüşüm oldu. Bizim için dua etti. Rus nöbetçisini boğduk. Tel örgüden sürünerek geçtik. O gece hayli yol aldık. İçimizde yol bulan zabitlerimiz vardı. Bunlardan hatırladıklarım, beş zabit vardı: Binbaşı Ethem Bey, pusula tayini işlerine baktı. Yıldızlardan ağaç yosununa kadar herşeyden o yön buluyordu. Akıllıydı. Molla Said'den eğitim görmüştü. Bir de Kâmil Bey diye bir binbaşı vardı. Hatırlıyorum. Doğudan batıya doğru Petersburg , Doğu Almanya, Romanya ve sonunda İstanbul'a geldik. Bizi yarı yolda yakalayıp, sorguya çektiler. 'Savaşta buralarda kaldık. Bir daha çıkamadık. Biz işçiyiz' dedik. Onlarla hep Kâmil Bey ile Ethem Bey konuşurdu. Dillerinden anlıyorlardı. Bu8lar esirlerden değil, 'vorni'dir deyip bizi saldılar. Vorni: İşçi demektir. Kâmil Bey Doğuda Pasinler'de çarpışırken benim bölük komutanım idi.

Molla Said, Nikola'ya ihtiram etmemişti

Biz Batıdan esir olup Sibirya'ya gittik. Molla Said, Doğudan esir olmuştu. Bir koca gâvur vardı: Nikola diyorlardı. Ben onu Petersburg'da (Leningrat) görmüştüm. Zalim biriydi. Molla Said ona ihtiram etmemiş. Onu çok kızdırmış. Hatta astıracakmış. Sonra Üstadı dindarlığından

astırmamış. Rus zabitleri, Üstad'a ayrı bir gözle bakarlardı. 'Bu madam Nikola'ya

meydan okumuş, acaip bir adam' diyorlardı. Ben sonra Molla Said'in kaçtığını duydum; ama bulup göremedim.

Kaynak

3

11.01.2010, 23:51



Bediüzzaman, Kosturma’da geçen günlerine dair diğer bir kısım hatıratını da sonradan kaleme aldığı Lem’alar’da şöyle anlatır:

“Harb-i Umumî'de esaretle, Rusya'nın şark-ı şimalîsinden, çok uzak olan Kosturma vilayetinde bulunuyordum.

Orada Tatarların küçük bir câmisi, meşhur Volga Nehri'nin kenarında bulunuyordu.

Oradaki arkadaşlarım olan esir zabitler içinde sıkılıyordum. Yalnızlık istedim; dışarıda izinsiz gezemiyordum.

Tatar mahallesi, kefaletle beni o Volga Nehri'nin kenarındaki küçük câmiye aldılar.

Kaynak

4

11.01.2010, 23:54

Bölgeye adını Sibir Hanlığı verdi. 1581’de bu hanlığın yıkılmasının ardından Sibirya, Rus denetimine girdi.

Fakat bölgeye 1905 yılına kadar kaçaklar ve devletin sürgüne gönderdiği köylüler dışında kimse yerleşmedi.

Kaynak

5

11.01.2010, 23:58

ÜSTAD'IN NAMAZ KILDIĞI TATAR CAMİİNE GİTTİM

MEHMET Özkan, dinî mekânları da ziyaret ettiğini belirterek, orada yapılan dinî hizmetlerli ilgili şunları kaydetti:

“Bediüzzaman’ın Rusya’daki bolşevik ihtilâlinden sonra esaretten dönerken namaz kıldığı Tatar Camii'nde Cuma namazı kılmak nasip oldu.

Kaynak

6

12.01.2010, 00:00

Parçalardan resmin bütününü henüz göremedim şahsen, fakat ipuçları fazlasıyla var..

Tabii değerlendirmesi ayrı mevzû, kaynakların sıhhati de dikkate alınmalı..

Bilâl Tunç

Orta Düzey

Mesajlar: 360

Konum:

Meslek:

Hobiler: 1- tashih, 2- Osmanlıca, 3- arıcılık

  • Özel mesaj gönder

7

12.01.2010, 18:40

Üstâd'ın toplam 1.5 seneye yakın kaldığı Kologriv ve Kostroma; Rusya'nın Asya'daki topraklarının nerede ise tamâmını teşkil eden Sibirya'da değil Avrupa tarafında bulunuyor. Tatarların küçük câmii, Volga nehri de öyle. Ya'nî Üstâd'ın aşağıda bahsettiği hâtıranın Sibirya ile bir ilgisi yok. Zâten kendisi de Sibirya lâfı etmiyor.. Şu kadar var ki; esâret yolculuğu esnâsında kısa bir süreliğine Sibirya'nın Avrupa'ya yakın kesimlerine götürülmüş olması kuvvetli ihtimâl.. Ama belge yok!.. bknz: http://www.risaletashih.com/index.php/ta…sitlemeleri/109-



Bediüzzaman, Kosturma’da geçen günlerine dair diğer bir kısım hatıratını da sonradan kaleme aldığı Lem’alar’da şöyle anlatır:

“Harb-i Umumî'de esaretle, Rusya'nın şark-ı şimalîsinden, çok uzak olan Kosturma vilayetinde bulunuyordum.

Orada Tatarların küçük bir câmisi, meşhur Volga Nehri'nin kenarında bulunuyordu.

Oradaki arkadaşlarım olan esir zabitler içinde sıkılıyordum. Yalnızlık istedim; dışarıda izinsiz gezemiyordum.

Tatar mahallesi, kefaletle beni o Volga Nehri'nin kenarındaki küçük câmiye aldılar.

Kaynak
CEMÂATDE VÂHİD-İ SAHÎH OLMAZSA; CEM' VE ZAMM, KESİR DARBI GİBİ KÜÇÜLTÜR. [Hakîkat Çekirdekleri (73)]

Bilâl Tunç

Orta Düzey

Mesajlar: 360

Konum:

Meslek:

Hobiler: 1- tashih, 2- Osmanlıca, 3- arıcılık

  • Özel mesaj gönder

8

12.01.2010, 18:45

ÜSTAD'IN NAMAZ KILDIĞI TATAR CAMİİNE GİTTİM

MEHMET Özkan, dinî mekânları da ziyaret ettiğini belirterek, orada yapılan dinî hizmetlerli ilgili şunları kaydetti:

“Bediüzzaman’ın Rusya’daki bolşevik ihtilâlinden sonra esaretten dönerken namaz kıldığı Tatar Camii'nde Cuma namazı kılmak nasip oldu.

Kaynak



Mehmed ÖZKAN'ın burada zikrettiği câmi', Üstâd'ın bahsettiği Volga nehri kenarındaki küçük câmi' değil. Bu da Tatar câmii ama hayli ihtişamlı ve de St.Petersburg'ta.. Muhtemeldir ki, firar sırasında Üstâd burada da namaz kılmış olsun..
CEMÂATDE VÂHİD-İ SAHÎH OLMAZSA; CEM' VE ZAMM, KESİR DARBI GİBİ KÜÇÜLTÜR. [Hakîkat Çekirdekleri (73)]

Bilâl Tunç

Orta Düzey

Mesajlar: 360

Konum:

Meslek:

Hobiler: 1- tashih, 2- Osmanlıca, 3- arıcılık

  • Özel mesaj gönder

9

12.01.2010, 18:50

Bölgeye adını Sibir Hanlığı verdi. 1581’de bu hanlığın yıkılmasının ardından Sibirya, Rus denetimine girdi.

Fakat bölgeye 1905 yılına kadar kaçaklar ve devletin sürgüne gönderdiği köylüler dışında kimse yerleşmedi.

Kaynak
Abdürreşid İbrâhim'in iki ciltlik Âlem-i İslâm'ında Sibirya bütün teferrûâtıyle anlatılıyor. Âcizâne iki sefer okudum. Kardeşlerime tavsiye ederim.
CEMÂATDE VÂHİD-İ SAHÎH OLMAZSA; CEM' VE ZAMM, KESİR DARBI GİBİ KÜÇÜLTÜR. [Hakîkat Çekirdekleri (73)]

10

12.01.2010, 18:55

Vak'ayı merhum Abdurrahim Zapsu şöyle anlatır:

"Bediüzzaman Sibirya'da iken ben de Bakü'nün Nargin Adası'nda idim.

Sibirya'nın en büyük esir kampında iken
kampı teftişe gelen Nikola Nikolayeviç ile aralarında şu konuşma geçer:

-------------
Asıl takıldığım nokta şahsen burası..

Bu "en büyük esir kampı" tam olarak nerede..?

Bir de, Abdurrahim Zapsu hayatta mı..?

----------
Abdurrahman Zapsu'yla Üstad arasında nasıl bir ilişki var?
Üstad,
Rusya'dan dönerken Zapsuyla aynı evde kaldığı söyleniyor; bu doğru mu?
Ayrıca Abdurrahman Zapsu kimdir?

Değerli Kardeşimiz;

Bediüzzaman’ın Rusya’da esarette iken, kampı teftişe gelen kumandana ayağa kalkmaması olayını ilk defa Abdurrahim basına duyurdu.
Bilindiği gibi bu hadise 1917 yılında Moskova’nın kuzeydoğusundaki Volga Nehri kenarında bulunan Kosturma’da cereyan etti.
Zapsu, bu hadiseyi bir subaydan dinlemişti.
Buna karşılık Bediüzzaman, aradan otuz yıl geçmesine rağmen olayı kimseye anlatmamıştı.
Abdurrahim, bu hadiseyi 1948 yılında Ehl-i Sünnet mecmuasında yayımlattığı makalesi ile duyurdu.

Neşredilen makale Bediüzzaman’a okununca şunları söylemiştir:


“O esaret hadisesinin aslı doğrudur. Fakat şahidim olmadığından tafsilen beyan etmemiştim.
Yalnız bir manganın beni idam etmek için geldiğini bilmiyordum, sonra anladım.


"Ve Rus kumandanı tarziye için Ruşça bir şeyler söyledi, ben bilmedim.
Demek, hazır bulunan ve bu hadiseyi gazeteye ihbar eder Müslüman Yüzbaşı anlamış ki, kumandan tekrar tekrar ‘affet’ demiş.” (1)


Kaynak

Bilâl Tunç

Orta Düzey

Mesajlar: 360

Konum:

Meslek:

Hobiler: 1- tashih, 2- Osmanlıca, 3- arıcılık

  • Özel mesaj gönder

11

12.01.2010, 23:25

Hâdise kesin.. Nerede olduğu müphem.. Meselâ,"Bedîüzzamân'ın Rusya Esâreti (1998)" eserinin yazarı Ahmet Özer şöyle bir rivâyet nakletmiş: Ruslar Van ve Bitlis’i işgalleri sırasında elde ettikleri esirleri Doğubayezid yoluyla Culfa’ya getirirler. Mevsim; bahar. Aylardan; Nisan-Mayıs. Üstad Hazretleri yaklaşık burada bir ay bekletilir. Fakat boş durmaz, mânevî cihâdına devam eder.

O günleri görenleri aradık. Nihâyet 1905 yılında Nahcıvan’da doğan Latif Hüseyinzâde’yi bulduk. Bediüzzamân’ı sorduk. Kendi lehçesiyle şunları anlattı:

“Biz mescidde otururduk. Bu vakt dediler ki, 15-16 nefer Türkiyeli esiri Yerevan yolu ile Culfa
’ya getiribler, birazdan mescide gelecekler. Mescide gelende gördük ki, başlarında ağ (ak) sargı ve fes var. Aralarında biri vardı, adı Seid Nürsi idi. Bizim adamlar ona ‘Fehrüddövran Bediüzzaman’ deyirdiler. 0 geldikden sonra halk mescide toplaşmağa başladı. O da halka Kur’an hekiketlerini (hakikatlerini) anladırdı. Hetta bir defe, sehv etmiremse “ er-Rehman” suresinin ilk ayetlerini tefsir ederek dinimizin ne keder (kadar) mentige (mantığa) uygun olduğunu ispat etdi.

0, tez-tez Kur’an müsabikeleri (müsâbakaları) ve yarışlar keçirirdi (yaptırırdı). Bele (böyle) müsabikelerin birinde şahsen men de iştirak etmişem.

Bediüzzaman Seid Nürsi ve yanındaki esirler mescidin yanındaki hücrede bir aya yahın
galdılar.”

Latif Hüseyinzâde o yıllarda duyduğu Bediüzzamân’la alâkalı bir başka hâtırasını da şöyle anlatıyor.

“1916. ilin (yılın) yaz ayları idi. 0 dövrlerde (devirlerde) ölkemiz Rus esaretinde olduğu üçün II. Nikolay düşmenimiz sayılırdı. 0 günlerde II. Nikolay Tiflis’e geldi ve Kafkazın (Kafkasın) bütün elm (ilim) adamları ve din hadimeri onun görüşüne getdiler. Tiflis’e getmiş elm adamlarımız oradaki Türk esirleri ile görüştüler. Tiflis’e geden alimlerin dediyine göre, II. Nikolay esir düşergelerinden (kamplarından) birini gezerken Seid Nürsiden başka bütün esirler ayağa galkdılar. Nikolay bunun sebebini soruşdukda Seid Nürsi “inandığım din sizin kimi bir kafirin karşısında ayağa durmağa izn vermir.”deyir. Bediüzzaman’ın bu sözlerinden gezeblenen (gazaplanan) Nikolay ona üç günlük kamera cezası ile birlikde ölüm cezası kesir. Üç günlük kamera cezası bitdikden sonra Nikolay Bediüzzamanı e’dam (idam) etmezden evvel onun iki arzusunu soruşur. 0 da “izn verin, iki rük’et namaz kılım, sonra meni e’dam edin” deyir. Bundan sonra Nikolay onu e’dam cezasından azad edir.”
/ Sızıntı dergisi 1996 - 215

bknz: http://www.risaletashih.com/index.php/ta…sitlemeleri/136-
CEMÂATDE VÂHİD-İ SAHÎH OLMAZSA; CEM' VE ZAMM, KESİR DARBI GİBİ KÜÇÜLTÜR. [Hakîkat Çekirdekleri (73)]

Bilâl Tunç

Orta Düzey

Mesajlar: 360

Konum:

Meslek:

Hobiler: 1- tashih, 2- Osmanlıca, 3- arıcılık

  • Özel mesaj gönder

12

12.01.2010, 23:29

İpucu olabilecek tahkîke muhtaç şöyle bir rivâyet de var..

İrfan KARABULUT'dan nakil:

"93'ün Kasımındaydı...Sibirya'nın soğuk ve büyük bir Oblastı(eyalet) olan Yekaterinburg daki mescidin(Sibirya'daki camilere mescid denir.) odasında oturuyorduk. Hava alabildiğine soğuk, dışarıda tipi vardı. Gelecek neslin ışık süvarilerinden birkaç Tatar gençle beraber çay içiyorduk. Sıbgatullah Hazret(Yekaterinburg'un müftüsü) içeri girdi ve bana dönerek;

- Hazret yarın [b]Nijni Tagil
'e Konferans vermeye beraber gidelim mi? Dedi.

Nijni Tagil, Sibirya'nın kuzeyine bakan bir düzlükte geniş Tayga çam ormanlarının kıyısında kurulmuş. Yekaterinburg eyaletine bağlı 250 bin nüfuslu bir şehirdi. Sıbgatullah Hazret dedim de: Rusya'dan kopmamış Türk Milletleri içinde Tataristan, Başkırdistan bulunmaktadır. Başkırdistanın başkenti Ufa da Şeyhülislamlık yani Diyanet İşleri Başkanlığı vardır. Bu başkanlık Tataristan, Başkırdistan, Sibirya ve Rusya müslümanlarıyla ilgileniyor. Zaten Tatarların ve Başkırtların yüzde atmışı Rusya'daki eyaletlere dağılmış durumda. Şeyhülislamlık bünyesine bağlı her eyalette müftüler var. Bu müftülere "Hazret" deniliyor. Bizim bulunduğumuz eyalette de Sıbğatullah Hazret vardı..Hazret beni Nijni Tagil konferansına davet etmişti. Gitmemek olmazdı.

Sabah Hazret gitti, ben de öğlene doğru bir otobüse binerek yola koyuldum.. Yollar karlı, dağlar buzul ve her yer çam ormanlarıyla dolu. Şu Sibirya ya hayret ediyorum bize Sibirya buzlarla kaplı demişlerdi. Ormanlarla kaplı dense daha doğru olurdu herhalde çünkü her yer büyük çam ormanlarıyla kaplı..

İki saatlik bir yolculuktan sonra otobüsten indim. Hazret ve birkaç Tatar beni terminalde bekliyorlardı.. Soğuğa aldırmadan kucaklaştık ve Tatar geleneklerine göre orada en yaşlı olan elini kaldırarak dua etti. Hep beraber amin dedik.. Birazdan konferans vereceğimiz yerdeydik. Bizden sonra da Tatar Sanatçılarının konseri olduğu için birçok ünlü dahil kalabalık seyirci topluluğu vardı.

Programımız çok güzel geçti, dualardan şiirlerden sonra Hazret gazetecilerin beklediğini söyledi. 93'ta Sovyet Rusya daha yeni dağılma sürecine girdiği için henüz dışarıyı ve Türkiye'yi iyi bilmiyorlardı. Onun için nereye gitsek Teveccüh çok oluyordu. Konferans verdiğimiz kültür merkezinin lobisine geçtik. Lobi de bir sürü gazeteci vardı. Kapsamolistkaya pravda gazetesinin muhabiri;

- Bu yüzyılda Nijni Tagil'e gelen ikinci Türksünüz.!.. dedi

Ben hayretle;

- Diğeri kimdi? Dedim..

Gazeteci;

- Said Nursi!... Herhalde onu Türkiye'den tanıyorsunuzdur , dedi.

Birden ürperdim.. O kutsi dava adamını Bediüzzamanı, Risale-i Nurların Müellifini bilmemek olur muydu...

ama anlayamamıştım;

- Nasıl olur!... dedim. Bildiğim kadarıyla o burada olmadı.

Gazeteci kendinden emin bir şekilde;

- Said Nursi'nin Kosturamaskaya eyaletindeki esaretini hatırlarsanız, işte O Kosturamaya götürülmeden önce Nijni Tagil dediğimiz bu bölgede kurulan kampta 2 hafta kalmıştır. İsterseniz arşivlere bakabilirsiniz , dedi."
[/b]


bknz: http://www.risaletashih.com/index.php/tashih-cesitlemeleri/109-

CEMÂATDE VÂHİD-İ SAHÎH OLMAZSA; CEM' VE ZAMM, KESİR DARBI GİBİ KÜÇÜLTÜR. [Hakîkat Çekirdekleri (73)]

13

16.01.2010, 15:19


Bu şahitlerle birebir neden görüşmüyorsunuz Ağabey..?

Belli ki sadece ropörtaj cihetiyle yapılmış bu konuşmalar, araştırma cihetiyle yapılmamış..

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

14

16.01.2010, 20:11

Üstadin sibiryaya gidip gitmemesi niye bu kadar önemli ki? ?(
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

cesem35

Acemi

  • "cesem35" bir erkek

Mesajlar: 38

Konum: nurdan

Meslek: edit

  • Özel mesaj gönder

16

13.09.2010, 07:16

Üstâd, Sibirya'da kaldı mı?

Üstad Hazretlerinin Sibirya' da kaldığına dair görsel bir belge bunu tasdik için 1934 de yazılan 26.lemadan bir metin (9.rica)(http://www.risaleinurenstitusu.org/index…emalar&Page=234)


Bu konuyu değerlendir