Hıra mağarasından Sevr mağarasına
Hac veya umre için Mekke-i Mükerreme’ye gidenler, hac menâsikinin dışında kalan zamanlarını ziyaret yerlerine giderek değerlendirirler. Bunların başında da Hıra mağarası ile Sevr mağarası gelir. Hıra dağı ve mağarası, insanlara en doğru yolu gösteren vahiy nurunun bu dağdaki mağaraya inmiş olmasından dolayı Cebel-i Nur adıyla da bilinir. Sevr mağarası ise, Hicret’te Peygamberimizin (asm) Hz. Ebû Bekir’le tahassun ettikleri yerdir. Hatta Hıra ile Sevr arasında geçen döneme Mekke dönemi denilse isabetli bir düşünce denilebilir. Genelde bilinen durum budur.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri, bu hadiseyle ilgili olarak, 19. Mektub’un 15. ışaretinde “Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Ebu Bekri’s-Sıddık ile, küffârın takibinden kurtulmak için tahassun ettikleri gar-ı Hira’nın kapısında, iki nöbetçi gibi, iki güvercin gelip beklemeleri ve örümcek dahi, perdedar gibi, harika bir tarzda, kalın bir ağla mağara kapısını örtmesidir” şeklinde bir ifade kullanır. Mağaranın Sevr değil, Hıra mağarası olduğunu beyan etmektedir. Kaynakları ise; şifâ, Beyhâkî ve Mecmâü’z-Zevâid isimli hadis kitaplarıdır. Bu hususun, bazılarının serrişte etmemesi için vuzuha kavuşturulması elzemdir.
Abdulkadir Badıllı Ağabey, bu hususu, şu şekilde vuzuha kavuşturmaktadır:
“..Fakat Kadı Iyaz ve Aliyyi Kari de, Üstad Bediüzzaman’ın kaydettiği şekilde olayı kaydetmiştir. Nesîmü’r-Riyad’ın yazarı Sihabü’l-Hafaci ise rivayeti ımam-ı Suyûtî’ye dayandırır.”1
ımam-ı Suyûtî’nin özelliklerini ise, Üstad Hazretleri şöyle beyan etmiştir: “Sonra, ehl-i keşfin tasdikiyle, yetmiş defa Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm temessül edip yakaza halinde onun sohbetiyle müşerref olan Celâleddin Süyûtî gibi allâmeler ve muhakkikler, ehâdis-i sahihanın elmaslarını, sair sözlerden ve mevzuattan tefrik ettiler.”2
Dolayısıyla bahsedilen mağara mu’cizesi, böyle kuvvetli emîn ellerden sağlam olarak bize gelmiştir. Elbette bize de kabul etmek düşer.
“Suyutî Hazretleri de bunun senedini vermemiştir. Amma herhalde, Resûl-i Ekrem (asm) Hicret için Mekke’den çıktığı gece, Henüz Sevr dağına gitmeden önce bu dağa, sonra da Sevr dağına çıkmıştır.
“Ayrıca Abdülkadir-i Geylânî (k.s.), El-Gunye adlı eserinde, rivayeti Hz. Ebû Bekir’e (ra) dayanan bir hadisten bahsederken Hicret için Hıra dağına yöneldiklerini belirtmiştir.”3
Bütün bu izahlardan sonra, Üstad Hazretleri, Hadis alanında allâme ve muhakkik olan Suyûtî gibi bir imamın ve tasavvufta zirvede olan Abdulkadir-i Geylânî gibi mübarek bir zatın nakillerini esas almıştır denilebilir.
Sanırım bu kadar izah, konuya insafla yaklaşanlar için yeter de artar bile.
Dipnotlar:
1- Risâle-i Nur’un Kudsî Kaynakları, Abdulkadir Badıllı
2- Mektûbât, s. 113-14
3- Risâle-i Nur’un Kudsî Kaynakları, Abdulkadir Badıllı
Mehmet Kovancı
17.02.2008
Elbette en bahtiyar odur ki: Dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin. Mektubat - 71