Sedat kardeşim, kızmak gücenmek yok öyle. Ben Risale-i Nur'un satırlarına bağlıyım. Sadakatim bundan ibarettir. Risale-i Nur ne diyosa kabul ederim. Bak Risale-i Nur ne diyor;
Sual: Bazı adam, dediğiniz gibi demiyor. Belki, "Mehdî gelmek lâzımdır" der. Zira; dünya şeyhuhet itibariyle müşevveşedir; ıslâmiyet ağrazın teneffüsü ile mütezelziledir.
Cevap: Eğer Mehdî acele edip gelse, baş göz üstüne, hemen gelmeli. Zira güzel bir zemin müheyya ve mümehhed oldu. Zannettiğiniz gibi çirkin değildir. Güzel çiçekler, baharda vücud-pezir olur. Rahmet-i ılâhî şânındandır ki, şu milletin sefaleti, nihayetpezir olsun. Bununla beraber, kim dese, "Zaman bütün berbât oldu," eskisine temayül gösterse, bilmediği halde ıslâmiyetin muhalefetinden neş'et eden eski seyyiatı, bazı ecnebîlerin zannı gibi ıslâmiyete isnat etmektir.
Sual: Efkârı teşviş eden, hürriyet ve meşrutiyeti takdir etmeyen kimlerdir?
Cevap: Cehalet ağanın, inad efendinin, garaz beyin, intikam paşanın, taklit hazretlerinin, mösyö gevezeliğin taht-ı riyasetlerinde insan milletinden menba-ı saadetimiz olan meşvereti inciten bir cemiyettir.
Benî beşerde ona intisap eden, bir dirhem zararını bin lira milletin menfaatine fedâ etmeyen, hem de menfaatini ızrar-ı nâsta gören, hem de muvazenesiz, muhakemesiz mânâ veren, hem de meyl-i intikam ve garaz-ı şahsîsini feda etmediği halde mağrurane millete ruhunu feda etmek dâvâsında bulunan, hem de beylik veya tavâif-i mülûk mukaddemesi olan muhtariyet veya istibdad-ı mutlak mânâsıyla bir cumhuriyet gibi gayr-ı mâkul fikirlerde bulunan, hem de zulüm görmüş, kin bağlamış, hürriyet ve meşrutiyetin birinci ihsanı olan af ve istirahat-i umumiyeyi fikr-i intikamına yediremediğinden, herkesin âsabına dokundurmakla, tâ heyecana gelip terbiye görmekle teşeffi isteyenlerdir.
Sual: Neden bunların umumuna fena diyorsun? Halbuki hayırhâhımız gibi görünüyorlar.
Cevap: Hiçbir müfsid ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut bâtılı hak görür. Evet, kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız.
Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hattâ benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim. Veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyleyse, her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. ışte, size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mihenge vurunuz. Eğer altın çıktıysa kalbde saklayınız. Bakır çıktıysa, çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz, gönderiniz.
Münazarat | ıfâde-i Merâm ve Uzunca Bir Mâzeret | 47-48-49
Kaynak: http://www.risaleara.com/oku.asp?id=4757
Risale-i Nur bana bu dersi veriyor. Elbette sorgularım. Üstadımı da, abilerimi de, kardeşlerimi de canımı feda edecek kadar severim. Ama Risale-i Nur'un bana verdiği derse istinaden sorgulamam gerekiyor. Nur talebesi olmak istiyorsam, Risale-i Nur'daki her satırı doğru anlayıp doğru yaşamalıyım elimden geldiğince. Teslimiyetçi bir zihniyeti Risale-i Nur'un mesleği kabul etmiyor, mesleğimiz tahkikat ve tefekküre dayanıyor. Sindirmeden, araştırmadan, sorgulamadan teslimiyet yok.
Sorgulamak deyince tek boyutlu olarak, doğru mu yanlış mı şeklinde sorgulamak anlaşılmasın sadece. Acaba bu söz ne zaman söylendi, kime söylendi, hangi makamda söylendi, neye istinaden söylendi, söylenirken ne ölçü alındı gibi sorularla yazılan, söylenilen veya yaşanılan sorgulanmalıdır. Doğru şekilde hakkıyla anlayabilmek için bunun yapılması gerekir. Mihenge vurmak gerekir, teraziye değil.
Mihenk, hassas ölçü demektir. Altın, gümüş gibi değerli madenleri tartmak için kullanılan hassas tartı aletlerine denir. Risale-i Nur'da geçen ifadeler elmas kıymetindedir. Çok ince, çok hassas mihenge vurmak gerekir.
ınşallah maksadım hasıl olmuştur.
Muhabbetle...