Risalelerin dilini anlamak çok zor, sadeleştirilse daha iyi olmaz mı?
Üstad risalelere son şeklini vermiş, hayatında son şekli ile 4 yıl mütemadiyen bastırmıştır. Vefatından sonra ise başkalarının Üstad adına eserlerinde tasarrufta bulunmaları uygun değildir.
Bir eserin lafzı ve manası müellifinden kaynaklanıyorsa, o eserin lafzını değiştirmek öze zarar veriyor.
Anlaşılamayan kısımlar izah edilebilir, bu caizdir, fakat o açıklamalar "Risale-i Nur” değildir; açıklamayı yapan şahsın kendi anlayışıdır.
Risale-i Nur, kendine has, bedi' bir üslûba sahiptir. Müellifin ifadesiyle Risale-i Nur, “ne şarkın malumatından, ulûmundan ve ne de Garbın felsefe ve fünunundan gelmiş bir mal ve onlardan iktibas edilmiş bir nur değildir. Belki semavî olan Kur’ânın, şark ve Garbın fevkindeki yüksek mertebe-i arşîsinden iktibas edilmiştir.”
“Kur'anın bir nevi tefsiri olan Sözler'deki hüner ve zarafet ve meziyet kimsenin değil; belki muntazam, güzel hakaik-i Kur'aniyenin mübarek kametlerine yakışacak mevzun, muntazam üslûb libasları, kimsenin ihtiyar ve şuuruyla biçilmez ve kesilmez; belki onların vücududur ki, öyle ister ve bir dest-i gaybîdir ki, o kamete göre keser, biçer, giydirir. Biz ise içinde bir tercüman, bir hizmetkârız.”
Risale-i Nurlar 1926-1950 yılları arasında yazıldı. O günlerden bu günlere Türk dilinde çok şeyler değişti ve değiştirildi. Dilin bazı kelimelerinin zamanla değişmesi fıtri bir seyir olmakla beraber, ülkemizde bazıları ecdatla bizi bağlayan en mühim köprü olan dili tahrip ettiler. Bunun sonucu olarak, elli yıl öncesinin kıymetli eserlerini insanımız anlamakta cidden zorlanıyor.
Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük ıslâm ılmihali ve Hamdi Yazır’ın Hak Dini Kur’ân Dili isimli eserleri, Risale-i Nur’la aynı dönemde yazılmıştır. Bu iki önemli eser, yeni neslin muhatap olabilmesi için sadeleştirilmiştir. Bazıları, “Risale-i Nur da sadeleştirilsin” temayülündedir.
Bu meselede bir kaç noktaya dikkat çekmekte fayda görüyoruz.
1- Risale-i Nur, ecdadımızın diliyle aramızda tek köprü olarak kalmıştır. Hiç olmazsa bu köprüyü ortadan kaldırmamak lâzımdır.
2- Asıl hizmet, Risale-i Nurları halkın seviyesine indirmek değil, halkı Risale-i Nurların seviyesine çıkarmaktır.
3- Sadeleşmiş bir Risale-i Nur; üslubundan, letâfetinden, tesirinden çok şey kaybedecektir.
4- Bu eserlerde geçen ve şimdiki nesle yabancı gelen temel kelimeler bin kadardır. Bir aylık bir çalışmayla bunlara aşina olmak mümkündür.
5- ınsan, kelimelerle konuşur, kavramlarla engin bir tefekküre ulaşır. Bu eserlerde geçen Kur’ânî ıstılahları, cılız ifadelerle karşılayabilmek mümkün değildir. Yeni nesli, böyle ıstılahlardan mahrum etmeye hakkımız yoktur.
6-Risalelerin kelimelerine yabancı kalanlar, lugat kullanarak bu eksiklerini tamamlayabilirler. ısterlerse de lugatlı olarak basılan nüshalardan okuyabilirler. Bu, onların tercihine kalmış bir durumdur. Mühim olan anlamak ve istifade etmektir.7-Her ilmin kendine has terimleri olur. Bunları bilmeden o sahada söz sahibi olmak mümkün değildir. Mesela Latince bilmeden tıpta derinleşmek mümkün değildir. Hukuk kavramlarını bilmeden o sahada yazılan eserlere muhatap olunamaz. Benzeri bir durum risaleler için geçerlidir.
Eklenme Tarihi 2005-04-17 Sorularla Islamiyet
http://www.sorularlarisaleinur.com/moduller.php?modul=soru_oku&id=113
Evet önemli olan anlamak, istifade etmek ve anlatabilmek. Gayrinin ne ehemmiyeti var. Bunun icin yalnis yapiyorsun denirmi
Peygamber efendimiz (asv) Kuran´In yanIna meal ekliyebilirsin dedimi