devamında üstad örneklendiriyor...daha iyi anlamak adına koydum
Meselâ, âlem-i şehadetten olan kafadaki hardal kadar kuvve-i hafıza, âlem-i mânâdan bir kütüphane kadar vücudu içine alır. Ve âlem-i haricîden olan tırnak kadar bir âyine-i vücudun âlem-i misal tabakasından koca bir şehri içine alır. Ve o âlem-i haricîden olan o ayna ve o hafızanın şuurları ve kuvve-i icadiyeleri olsaydı, bir zerrecik vücud-u haricîleri kuvvetiyle, o vücud-u mânevîde ve misalîde hadsiz tasarrufat ve tahavvülât yapabilirlerdi. Demek, vücut rüsuh peydâ ettikçe, kuvvet ziyadeleşir; az bir şey, çok hükmüne geçer. Hususan vücut rüsuh-u tam kazandıktan sonra, maddeden mücerred ise, kayıt altına girmezse, o vakit cüz'î bir cilvesi, sair hafif tabakat-ı vücudun çok âlemlerini çevirebilir
soruya cevap olmayacak ama vucüdda rüsühu bulunan derken(rüsüh: ılim ve fennin derinliğine vukufiyet'' diye geçiyor lugatta) yukarıda örnekten yola çıkarak vucüdda görevi olan vucüdla alakadar olan deniyor diye anlıyorum...yani aklımız,hafızamız vucüdta rusuh sahibi; bir nevi kontrol memuru gibi olduğundan vücüdta rüsüh sahibi deniliyor olabilir-Allah-u alem bissevab---
dua ile...