Değerli Serkan kardeşim;
açtığınız konuda sorduğunuz suallere kısa bir cevap yazmak gerekirse:
Birinci sorunuz:
"Degerli moderatör abilerim, ben bunu okuyunca Hocaefend'nin baslattigi DINLER ARASI DIYALOG geliyor aklima. Haksizmiyim ????Üstad burda Hocaefendi'yi mi müjdeliyor ????"
Birincisi:
Dinler arası diyalog Hocaefendi ile başlamış değil. Bu diyaloğun Hocaeefendi ile başladığını ifade etmek ciddi bir bilgi eksikliğine işaret ediyor.
zira Bu diyaloğun temel fikirleri Bediüzzaman Sadi Nursi hazretleri tarafından ortaya konmuş, özellikle de ısa(as) nüzulu ile ilgili bölümlerde geniş bir şekilde izah edilmiştir.
Bu fikirlerin uygulaması ise yine bizzat Üstad tarfından yapılmış. 1950 de Kore savaşı esnasında "müslüman-hıristiyanların" beraberce komünizme karşı mücadelelerini savunmuş, bu konuda hükümeti teşvik etmiştir. zaten müslüman-hıristiyan" diyaloğunun en temel noktası da Deccal olarak tanımlanan komünizme karşı mücadeledir.
Yani "müslüman-hıristiyan" diyaloğu bu mücadele ile başlamıştır. ılk birliktelik Kore'de, ardından NATO'da, Afganistanda, Almanya'da ve diğer bölgelerde devam etmiştir.
işte bu mücadeleler esnasında "müslümanlar ve hıristiyan dünyası arasında ciddi yakınlaşmalar olmuştur. Ve Üstad Hazretleri bizzat ıstanbul Patriği ile görüşerek, "Siz Kuran ve peygamberimizi kabul ederseniz biz de sizi ehl-i necat olarak kabul edeceğiz" demiştir.
ardından Vatikan a Risale-i Nurlardan göndermiş ve bazı yazışmalar yapmıştır. bu konuda Emirdağı Lahikası2 adlı eserde geniş bilgiler var.
Üstad Hazretlerinden sonra Nur talebeleri "müslüman-hırstiyan" diyaloğuna devam etmişler. Özellikle Almanya, Hollanda ve belçika başta olmak üzere bir çok batı ülkesinde çeşitli toplantılar yapılmıştır. ve hala da devam etmektedir.
yani netice olarak "müslüman-hrırıstiyan" diyaloğunun temeli çok eskidir. Bu nedenle bu meseleyi Hoaefendiye mal etmek yapılan önceki hizmetlere karşı ciddi bir haksızlık olur.
saygıdeğer serkan kardeşim:
Eğer "dinler arası diyalog" ile Hoacefendinin müjdelenmesi konusu ise çok sığ bir ifade olur. Eğer böyle bir müjde var derseniz bu konuda çok daha faal olan kardeşlerimiz var. belki siz bilmiyorsunuz ama Almanya da müslüman-hıristiyan diyaloğunu çok uzun süreden beri ihlas ve samimiyetle devam ettiriyorlar. belki Medyatik değiller ama ihlasla devam ettiriyorlar. mesela şükrü Bulut ağabey bildiğim isimlerden birisi.
ikinci sualiniz:
"Eger müjdelemiyor ise bu 3 vazifeyi yürütecek olan kim ????
Su an kriterlere uygun Hocaefendi var.... Yeni Asya olarak, Zaman müntesibi olmasaniz bile bizi aydinlatirmisiniz ? Sempati duydugum iki cemaat. Iki arad birderede kaldik."
Değerli serkan kardeşim:
Bu sorunuzun cevabı Nurlardan naklettiğiniz bölümün içinde.
bakın orada Üstad ne diyor:
Bu zaman, şahs-ı mânevî zamanı olduğu için, böyle büyük ve bâkî hakikatler, fâni ve âciz ve sukut edebilir şahsiyetlere bina edilmez.
Üstad böyle dediği halde siz nasıl müjdeyi alıp "fani, aciz ve sukut edebilir" bir şahıs üzerine bina ediyorsunuz.
Ve bu zatı müjdelelen zat olarak söylüyorsunuz.
illa ki hala bir şahıs arıyorsunuz.
bizce o vazife Risale-i Nur cemaati tarafından yapılıyor. Üstadın manevi himmet ve gözetimi ile bu hizmet devam ediyor.
Bize göre Hazret-i Üstad O zatın kendisidir. Yani ahirzamanda geleceği söylenen Mehdi-i Azam dır. Risale-i Nur cemaati de Mehdiyet vazifesi görmektedir.
Bize göre artık Üstad Bediüzzamandan başka vazifeli zat gelmeyecektir. Risale-i Nur son Kuran tefsiridir. Son hizmet metodudur. Bütün dinsizlik akımlarına karşı koymuş, komünizm gibi en büyük dinsizlik cereyanlarının temellerini yok etmiştir. Tabiat Risalesi, 22.söz, 20.Mektub gibi eserlerle dinsizlik akımlarının fikri temellerini dağıtmıştır.
dünyanın bir çok diline çevrilmiş, bir çok insanın imanının kurtulmasına vesile oluyor. Kurandan sonra hangi eser var ki böylesine intişar etmiş olsun.
işte bu gün Risale-i Nurun şahs-ı manevisi Mehdiyet görevi görmeye devam etmektedir. Bu şahs-ı manevinin içine Hocaefendi de girerse kendi kazanır.
yok girmezse de kendi bilir.
saygılar....