Arkadaslar,
Islami bilmek icin tek rehber vardir o da Kuran'dir.
Kuranda ki ayetleri allayip pullayarak,evirip cevirerek,susleyerek yeni,uzatmali,cilali kelime,anlamlarla yeni bir kutsal kitap yaratmaya calismak dogrumudur?
Saidi Nursi'yi okumakta yarar var.Her kitabi okumakta yarar var.Bilgi insan beyninin gidasi.Ancak tabulastirilmaya gidildiginde hatalara dusmemek olasi degil.
Saidi Nursi'nin kitaplari okundugunda kendisini cok yuce-ulu bir duruma getirmeye calistigi,Kuran'da ki bir cok yerde, ozellikle Nur kelimelerinin,Said kelimelerinin gectigi her ayette kendine pay cikardigi gorulur.
ornegin;
1) Hadid suresinin 28. ayetiyle Risale-i nur'a isaret ediliyormus.
Ayetin Turkce anlami; "Ve Allah size bir Nur yaratsin ki siz o Nur'la yuruyesiniz."
Saidi Nursiye gore bu nur da Risale-i Nur'dur.(Sikke-i tasdik-i gaybi)
2)Yunus suresi 82.ayeti de Risalei Nur'a isaret ediyormus.
Ayetin Turkce anlami;
"Ve Allah hakki,kelimeleri'yle yerine getirecektir."
Said-i Nursi'ye gore bu ayette ki kelimeler sozuyle Risale-i Nur anlatilmak isteniyor.Risale-i Nur butunu icinde ki "Sozler" adli Risale'nin Arapca karsiligi da "Kelimeler"dir.Oyleyse ayetin anlami su oluyor;
"Ve Allah,kelimeleri yani Risale-i Nur'la hakki yerine getirecektir"
Ve daha bir suru benzeri ornekler vardir.
Ayrica Kuranin ayetlerinden yola cikarak yaptigi "CIFIR" hesaplariyla,Kuran'in kendisinin dogdugu,yasadigi onemli gunlerin tarihlerine isaret ettigini savunmasida ayri bir dusuncedir,kendisini kutsallastirmaya yoneliktir!
Okumakta yarar var.Ancak Kuran'dan baska kilavuz yok.
Bir propaganda örneği daha.Cevap yazabilirseniz memnun olacağım..
Risale-i Nurdaki ifadelerini bozarak hareket eden tenkidcilerin Bediüzzamana atfen bir iddiaları da şöyle:
“Kur’anın gizli gerçekleri Risale-i Nur ile birlikte bize iniyor!” denmiş.
Halbuki Bediüzzaman’ın asıl ifadesi şöyledir:
الْكِتَابِ cümlesinin sarih bir manası asr-ı saadette vahiy suretiyle Kitab-ı Mübin'in nüzulü olduğu gibi,
mana-yı işarîsiyle de,
her asırda o Kitab-ı Mübin'in mertebe-i arşiyesinden ve mu'cize-i maneviyesinden
feyz ve ilham tarîkıyla onun gizli hakikatları ve hakikatlarının bürhanları iniyor, nüzul ediyor” şualar: 711 diyerek her asrın dinî şahsiyetlerin bu ılahî ihsana mazhariyetleri beyan edilip “şu asırda bir şakirdini ve bir lem'asını cenah-ı himayetine ve daire-i harîmine bir hususî iltifat ile alıyor.” şualar: 711 şeklindeki meşru ve makbul bir ifadeyi, “Kur’anın gizli gerçekleri Risale-i Nur ile birlikte bize iniyor!” şeklinde bilerek tahrif etmek, açık bir garazkârlığın ve dinî inkişafa sinsi muhalefetin eseri olur.
Evet, bu paragrafda Kur’an ayetlerinin sarih manasından başka işari manaların dahi bulunduğu ve bu işarî manaların her asırda mazharları bulunabileceği cihetiyle Risale-i Nur’un dahi feyiz ve ilham yoluyla bir mazhariyeti bulunduğu ifade ediliyor. Bu ise dini ölçüler dairesinde ıslâm ulemasınca kabul edilmiştir. Tenkitçiler ıslâm’ın dini şahsiyetlerini hatta ehl-i sünnetin hak mezheblerini dahi nazara almamak gibi garip anlayışları olduğu anlaşılıyor. Çünkü tenkidciler iddialarını, güya Kur’andan hüküm çıkarabilme salahiyetinde imişler gibi bazı ayetleri tevilat-ı fâside ile tahrif ederek garazlarına alet ettikleri görülüyor.
Bediüzzaman Hazretleri, eserlerinde, Kur’anın mana camiiyeti ve külliyeti hakkında izahlar yapmıştır. Bunlardan birisi şöyledir:
Kur’anın “Lafzındaki câmiiyettir. Elbette evvelki sözlerde, hem bu sözde zikrolunan âyetlerden şu câmiiyet aşikâre görünüyor. Evet
لِكُلِّ اَيَةٍ ظَهْرًا وَبَطْنًا وَ حَدًّا مَطْلَعًا وَلِكُلٍّ شُجُونٍ وَغُصُونٍ وَ فُنُونٍ olan Hadîsin işaret ettiği gibi; elfâz-ı Kur'aniye, öyle bir tarzda vaz'edilmiş ki, herbir kelâmın, hattâ herbir kelimenin, hattâ herbir harfin, hattâ bâzan bir sükûnûn çok vücuhu bulunuyor. Herbir muhatâbına ayrı ayrı bir kapıdan hissesini verir.
Bediüzzaman Hazretleri bir mahkemede iddia makamının tenkidine verdiği cevabında diyor ki:
“...mana-yı sarihî ile,
mana-yı işarî ve
mana-yı küllî ile hususî ferdlerin farkını anlamayan bir cehalettir. Necmeddin-i Kübra ile Muhyiddin-i Arabî gibi binler ülemaların küllî hâdiselerine, hattâ nefsin cüz'î ahvaline dair âyâtın mana-yı sarihi değil, işarî manalarını beyan sadedinde çok yazıları var olduğu malûmdur. Hem âyâtın
mana-yı işarî-i küllîsinde her asırda efradı bulunduğu gibi bir ferdi bu zamanda ve bu asırda Risale-i Nur ve bazı şakirdleri de bulunduğuna eskiden beri ülema mabeyninde makbul bir riyazî düsturu olan ebced ve cifir hesabıyla bir tevafuk göstermek, elbette hiç bir cihetle âyâtı şahsî fikirlere âlet ediyor denilmez. Ve böyle diyen büyük bir hata eder ve
dekaik-i ilmiyeye ihanet eder.” şualar: 419
“Hem dememişiz ki mana-yı işarînin külliyeti budur. Belki diyoruz ki, mana-yı sarihinin tahtında müteaddid tabakalar var. Bir tabakası da
mana-yı işarî ve remzîdir. Ve o
mana-yı işarî de bir küllîdir, her asırda cüz'iyatları var. Ve Risale-i Nur dahi bu asırda o mana-yı işarî tabakasının külliyetinde bir ferddir ve o ferdin kasden bir medar-ı nazar olduğuna ve ehemmiyetli bir vazife göreceğine, eskiden beri ülema beyninde bir düstur-u cifrî ve riyazî ile karineler, belki hüccetler gösterilmiş iken, Kur'anın âyetine veya sarahatine değil incitmek, belki
i'caz ve belâgatına hizmet ediyor. Bu nevi işarat-ı gaybiyeye itiraz edilmez.
Ehl-i hakikatın nihayetsiz işarat-ı Kur'aniyeden hadd ü hesaba gelmeyen istihraclarını inkâr edemeyen, bunu da inkâr etmemeli ve edemez.” şualar: 682
ışte Risale-i Nur Külliyat’ında bu manada olarak çeşitli izahlar vardır.
Amma tenkidçiler ıslâm âlimleri dairesinde makbul olan anlayışlara değil, kendi maksadlı anlayışlarına bağlı kalarak garip sözler söyleyebilirler. Bu gibi sözleri hakiki müslümanlara tesir etmediği gibi aksine nefret uyandırır.