Giriş yapmadınız.

1

29.10.2005, 15:30

Bediuzzamanın Siyasi Düşüncesi Üzerine Bir.

BEDıUZZAMANIN SıYASı DÜşÜNCESı ÜZERıNE BıR

SıSTEMLEşTıRME DENEMESı



ıçinde yaşadığı toplumu çok iddialı bir hedefe yönlendiren Risale-i Nur müellifi Bediuzzaman Said Nursi’nin manevi alemdeki başarısının unsurları kadar dünyevi/sosyal/siyasi alemdeki başarısının unsurları da derin bir tahlile gerek gösterir.

Nur Müellifi hiç tartışmasız, döneminin en katı siyasi taktikleri arasından sıyrılmayı başarmıştır. Eserlerinin takipçileri ve topyekün bir milletin başarısı da bu taktiklerin arkasındaki temel değişmez prensipleri olduğu gibi tespit edebilmelerine bağlıdır.

Eğer Bediüzzaman’ın “farklı zamanlarda”, “farklı makamlarda” söyledikleri, yaşadıkları ve yaptıkları birbirlerinden izole edilerek ele alınır, her bir mesajı geçmiş ve geleceğindeki benzerinden koparılarak anlaşılmaya çalışırsa ortaya bütünleşemeyen bir tablo çıkar. Böyle bir yaklaşım bu mesajlara sahibinin yüklediği anlamları kavramamızı zorlaştırır ve kavramları kendi zihinlerimizdeki -çoğu zaman kişilere göre değişen- anlamlarla sınıflandırırız.

Eşyalar genellikle bulundukları konumların farklılıklarına göre fonksiyon değiştirirler. Banyoda bulunan bir ayna ile vitrine döşenen ayna aynı nesnenin farklı amaç ve fonksiyonlar için kullanımına bir örnektir. Bu realiteyle, kelimelerde daha sık karşılaşırız. Çünkü olgular müşahhaslaştıkça anlamları daralır, mücerretleştikçe (soyutlaşma) anlam yelpazesi -hatta farklılığı genişler. Bu durum, ibare veya yalın kelimelerin, anlamlar arasında hangi/ler/i için kullanıldıklarının ortaya çıkarılabilmesi için ilişkili olan bütün unsurlarıyla birlikte ele alınmalarını zorunlu kılar.

Konumuza dönelim: Bediuzzaman siyasetin neresindedir? Siyasetin Bediüzzaman’a göre anlamı nedir ? Bediüzzaman’ın akıl dilini bizim akıl dilimize tercüme edersek mesajından neleri anlarız ?

“Bediuzzaman bizim dilimizden konuşmuyor mu? “ şeklinde bir itiraz gelebilir. Çok radikal gelecek ama ne yazık ki bugün düşünüş biçimini ilgilendiren bazı soyut kavramlar söz konusu olduğunda, neredeyse kimse kimsenin dilinden konuşmuyor. Örneğin kimine göre başörtüsü laikliğe karşıtlıktır, ya da tam tersine kimine göre inancını yaşamak ve savunmak laikliğin gereğidir. Kelimelere yüklenen anlamların kişisel menfaatlerden etkilenmesi, menfaatlerin “farklılığının etkisi altında” zihinlerde menfaat biçimleri adedince anlam biçimi doğmasına yol açmıştır. Özetle Rus, ıngiliz veya Türk demokrasisiyle Bediüzzaman’ın demokrasisi birbirlerinin tıpatıp aynı anlamını taşıyan olgular değildir. Bu sözlerimize rağmen burada, Bediüzzamanın siyaset kelimesine yüklediği muhtelif anlamlar üzerinde yeterince duramayacağız.

Risale-i Nur’da siyaset kavramıyla ilişkili olarak söylenenlere parça parça bakıldığında gözümüze farklı modellerden oluşmuş bir tablo gözükebilir. Bir taraftan siyasetten katiyetle kaçan, bir diğer taraftan tam olarak siyasetin içerisinde yer alan, bir diğer taraftan da iki uç çizgi arasında ılımlı bir seyir takip eden bir Bediuzzaman görebiliriz.

Bu görüntünün Risale-i Nur’la bize bırakılan bir çelişkiler tablosu olduğu sanılmasın. Bu çok büyük bir yanılgı olur. Dikkat edersek Kainatın Yüce Sahibi Rabbimizin kelamı olan Kur’an-ı Kerim’de örneğin “içki” hakkında inen ayetleri birbirinden kopararak kavramaya çalışsaydık -haşa- bir taraftan içkinin yasaklandığını bir taraftan da yasaklanmadığını zannedecektik.

Aynı kavramların farklı şekillerde kullanılması sadece farklı anlamlarda kullanılmasından -çelişkiyi kast ediyoruz- kaynaklanmaz. Sözdeki zahiri farklılaşma “hangi zamanda, kime, nerede, ne maksatla” söylendiğinden de etkilenir. Yüce Kitabımızın bugün bize hitap eden mesajı 23 yıllık bir süre içerisine yayılan kişileri, mekanları ve maksatları ilk muhataplar olarak karşısına almıştır. Dikkat edelim; Risale-i Nur kendini dış dünyadan tecrit etmiş bir insanın masasının başında peş peşe kaleme aldığı bir eser değildir.

Osmanlıdan Cumhuriyete kadar ferdi, sosyal ve siyasi değişimin en karmaşık şekliyle yaşandığı bir coğrafyada medrese hocasından saf köylüye ve ateiste kadar çok karmaşık bir platformun tamamına konuşmuştur Risale-i Nur.

Bu eserin mesajını bir çırpıda sistematize etme iddiasında bulunmak kolaycılık olur. Çok derin bir alim bile buna kalkışamamalıdır. Kaldı ki muhatap olduğumuz bu satırları kaleme alan çocuk böyle bir sözü hiç söyleyemez. Ancak bizim yaptığımız ve yapılması gerektiğine inandığımız husus Risale-i Nur’dan ne anladığımızı düşünen zihinlerin huzurunda tartışma platformuna çekmektir. Risale-i Nur’a dayanılarak söylenen tırnak içinde olmayan sözler bu ilim hazinesini bağlamaz şüphesiz.

Bediüzzaman’ın siyaset olgusuna yaklaşımı konusunda çok şey yazıldı, söylendi. Yazılan veya söylenenler arasında mutlak bir birlik olmaması şaşırtıcı değildir. Ancak sevindirici olan söylenenlerin gittikçe doğruları daha net ortaya koyuşu, farklı anlamaların gittikçe azalışı ve bunun da Risale-i Nurun temel mesajına gittikçe daha fazla yaklaşıldığının işaretçisi oluşudur.

Bediuzzaman tartışmak istediğimiz kavramı döneminde en etkin şekilde kullandı. Sonuçta sürekli başarılı olduğu da gözlemleniyor. Kendisinden sonra bir donukluk baş göstermiş midir? Bunu söylemeyelim isterseniz. Ama bilmemiz gereken şey, Bediuzzaman gibi etkin olabilmemizin yolunun ancak yaptıklarının temelini çok iyi kavramamıza ve gereğini yapmamıza bağlı olduğu gerçeğidir. Onun yazı ve sözlerini slogana indirgeyerek kullanma kolaycılığıyla yetinirsek bizim üreteceğimiz sonuç onun ürettiği sonuca hiçbir zaman yaklaşamayacaktır.

SıYASET KAVRAMI

Bilindiği gibi siyaset felsefi boyutuyla baktığımızda, taraflardan en az biri insan olmak şartıyla bütün ilişkili nesnelerle bağlam kurabilen bir kavramdır. Siyaset çoğu zaman idareyle karıştırılır. ıdareyle siyaset aynı şey değildir ama idarenin yok olduğu yerde siyaset fiilen “imkansızdır.” Siyaset idare eden/idare edilen ayrımının ortaya çıktığı yerde vardır. Gelişen sosyal süreçler “idare eden” faktörünü mekanik bir yapıya dönüştürmüş ve siyaset “idare edilen” faktörü karşısında idare eden faktörünün(mekanizmasının) kullanımıyla ilişkili bir noktaya yükselmiştir.

Önce idareyi(yönetim) genel anlamda alalım: Her insan bir yöneticidir. Kişi kendi hayatını yönetir. Biraz daha kompleks düzeyde ailesini, çevresindeki hayvanları, nesneleri yönetir. Ya da birazdan değineceğiz, yönetimin kapsamı devletin/toplumun ilişkilerinin yönetimine kadar “daraltılabilir” Yönetimin kapsamı ve kişi/ler/in yönetimdeki dahil olma derecesi değişebilir şüphesiz.

Yönetimin bizatihi kendisi eylem veya işlemlerden oluşur. Eylem veya işlemlerin gerçekleştirilmesi ile eylem veya işlemlerin kararlaştırılması birbirlerinden ayrı iki süreçtir. Kararları alan taraf ile kararları uygulayan taraf bazen iç içe geçer, bazen birbirinden ayrılır.

Felsefi anlamda genelleyerek düşünürsek “çoban” bir siyasetçidir. Çoban hem koyunlarını nasıl güdeceğini kararlaştırır hem de kararını değnek ve ıslığıyla fiilen gerçekleştirir. Çobana bu işlemi nasıl yapacağı adım adım talim edilmiş olsaydı yönetim fonksiyonunu icra etmeye devam ettiği halde “siyasi unsur” üzerinden ayrılmış olurdu.

Bu temel mantığın etkisiyle biz devlet memuruna “siyasetçi” diyemiyoruz. Memur yöneten-yönetilen ikilisi arasına girmiş, yönetileni yöneten konumundaki yönetilendir. Bu örneğimizle siyaseti kullandığımız bağlamın kapsamını gündelik hayatta kullandığımız anlamıyla sınırladık. Dar anlamıyla siyaset formel bir yönetim platformu üzerinde cereyan eder. Ortada kurumlaşmış bir sosyal sistem vardır. Alanları çizilmiş bir coğrafya içinde oturan yönetilen pozisyonundaki bir toplum, yönetimi fiilen icra eden memurlar, memurların icraatını kararlaştıran-kendilerine son tahlilde talim veren siyasetçiler ve bütün bu süreçlerin üzerinde işlediği ortaklaşa kabul edilmiş kurumlarıyla devlet.

Bu harita içerisinde siyasetin konumunu iyi gözlemleyebiliyoruz. Siyasetçi yani karar vericilerin fonksiyonlarını icra ederken çeşitli kayıtlarla sınırlandırılmaları söz konusu olabilir. Temel prensipler ana davranış kalıplarını belirleyebilir. Toplumun ya da yine siyasetçilerin ürettiği kurallar, ilahi kaynaklar veya yalın şekliyle siyasetçilerin taktiri kararların ne şekilde alınacağında etkili olabilir.

Görülüyor ki her halükarda siyaset toplumun üzerinde kaçınılmaz olarak vardır. ıstisnasız her insan bu tablonun bir yerinde bulunur. Bu toplumun iyice dışına taşmak ancak tek başına bir mağaraya çekilip delikleri tıkamakla mümkündür.

Bediüzzaman’a gelince, bütün bir Anadolu toplumunu hatta dünya toplumlarını saadet bildiği bir çizgiye davet endişesini taşımış bir şahsiyettir. Bazılarının zannettiği gibi siyasetten uzak kalması şöyle dursun siyaseti fıtrat kanunlarının gerektirdiği etkinlikte kullanmayı becermiştir. Yönetim tablosundaki değişime paralel olarak eylem türlerinde değişim göstermiştir. Satranç bazen vurucu hamleleri, yer değiştirmeye dönük oyalama taktiklerini gerektirir.

SıYASETTEN KAÇIş MI?

Bediuzzaman siyasetten çekinmiş midir? Bu tezi savunanlar Nursi’nin “şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım” şeklindeki ifadesini delil olarak getirirler. Girişte belirtilen hatayı yaptığımızda şu tek söz bu tezi haklı gösterebilir. Oysa şu noktalara dikkat etmemiz gerekir:

Müellif bu sözü ilk söylediği dönemde “ıttihat Terakki” ile, “ıttihat-ı Muhammedi” ile doğrudan veya dolaylı ilişki içerisindeydi, yön vermeye ve hatalı yönelimleri engellemeye çalışıyordu. Siyasetin tamamen dışında olduğu söylenen Cumhuriyetin ilk döneminde (CHP iktidarı) siyasi unsurlarla organik anlamda ilişkisini koparmış olsa bile idarecilere/bazı bakanlara mektuplarında veya risalelerinde politikalar teklif ediyor, yanlış ve doğru icraatlarını ortaya koyuyordu. 1960 sonrasındaki Demokratları desteklediği dönemde siyasetle doğrudan olmasa bile ilişkisinin daha yoğun olduğunu görüyoruz. Örneğin talebelerinin bu parti teşkilatında görev almalarını olumlu karşılamış, parti yöneticileriyle daha yakın bir ilişki içerisine girmiştir.

Bediüzzaman’ın farklılık gösteren bu üç dönemde doğrudan/dolaylı, aktif/pasif, yoğun/seyrek görüntüler taşır tarzda ama mutlaka devamlı siyasetle ilişkili olduğunu görüyoruz. Ama bütün bu dönemler boyunca Bediuzzaman “şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım” demeye devam etmiştir.

“Siyaset, siyaset yapmak, siyasetçilik” kavramlarından neyin kast edildiğinin tartışılması gerekir. Ancak, Risale-i Nur namına siyasetten, “toplumun gidişatını etkileyen yönetim sürecinden topyekün çekilmek” anlamında uzak duranlar Bediüzzaman’a çelişki atfetmiş olurlar. Bazı düşünürler Bediüzzaman’ın siyasetten çekilişini ortaya koyan ifadenin mutlak olduğunu, her zaman ve şarta genellenmesinin mümkün olmadığını, Bediüzzaman’ın da böyle davrandığını savunurlar. Bu yaklaşımların ikna edici bulunması güçtür.

Bediüzzaman’ın siyasetten kast ettiği anlam ile bizim kast ettiğimiz anlam aynı şey midir? Ayrıca bu ifadede topyekün bizatihi siyasetin kendisinden kaçış mı vardır?

ızin verirseniz ifadenin derununa inmeye çalışalım: Bu ifadede siyaset şeytanla birlikte zikrediliyor. şeytandan Allah’a sığınmamız emredilir. Korkup Allah’a sığındığımız bizzat-binefsihi şeytanın kendisi değildir. Haşa-bunu bilinçli olarak yaparsak şirke girmiş, şeytana Allah’ın karşısında bir güç/kudret vermiş oluruz. Tıpkı Zerdüştlerin yaptığı gibi. Allah’a sığınmamız emredilen, şeytanın hilelerle bizi teşvik edeceği şerlerdir. Aynı şeyi siyaset için kullanıyor Bediuzzaman. Siyasetin bizatihi kendisi kaçınılmazdır ve hiç bir devirde kimseyi etkisinin dışında bırakmamıştır. Allah’a sığınılacak olan siyasetin üzerinde kurulduğu mekanizmanın sebep olabileceği şerlerdir. Eğer varsa bu şerlerden siyasetin içindeyken de dışındayken de Allah’a sığınmaya mecburuz. Yoksa bizatihi siyasetin Kur’ani açıdan şer olması halinde ıslam uleması bunu çok daha önceden ortaya koyardı.

Bediuzzaman “siyaset” kavramını mesajının dönemindeki muhatapları tarafından anlaşılabilmesi için içinde bulunduğu zamanın kullandığı anlamda kullanmıştır. Çok iyi bilindiği gibi, çağlar,kişiler, makamlar, kültürler değiştikçe kavramların anlam vizyonu kaçınılmaz olarak değişir. Siyasetin Makyavelli’nin zihnindeki anlamı başka, Hz. Ömer(ra)’ın zihnindeki anlamı başkadır. Risale-i Nur’da geçen bu kelimenin muhtelif kullanım anlamları ancak bu kelimelerin zaman, mekan, muhatap bağlamlarının çok iyi çözümlenmesiyle kavranılabilir. Burada işimiz güç değil. Çünkü Bediuzzaman bu ifadeyi önce fiili bir örnekle bütünleştirerek kullanıyor:”Bir partiye taraftar olan kişi kendisine muhalif olan melek gibi bir insanı şeytan kadar alçaltıyor, partisini destekleyen şeytan gibi bir insanı da melek kadar yükseltiyor.” Bu çirkin ahlak siyasetin kaçınılmaz kuralı değildir; ancak bir dönem siyasetin bir unsuru olmuştur. Bediüzzaman’ın Allah’a sığındığı, siyasetin bu şekilde ahlak dışı işlettirilişidir. Yoksa tarihte büsbütün siyasetin dışında kalmış bir Said Nursi gösterilemez. Her türlü muhalefetin dondurulmaya çalışıldığı Halk Partisi iktidarı döneminde bile.

Siyaset her zaman muhalefet gerektirir ama muhalefet her zaman siyasetin başındaki kişilerin kullandığı aynı aletlerin kullanılmasını zorunlu kılmaz. Ayrıca muhalefet “fiziki çatışma” şeklinde cereyan etmek zorunda değildir.

Bediüzzaman siyasetten içtinap etmemiştir; ama dönemindeki siyaset biçiminden içtinap etmiştir. Ayrıca konjonktürdeki değişime paralel olarak dönemindeki siyaset biçiminin müspetleşen unsurlarını derhal kullanmış; ama hiç bir zaman kendi siyaset yapma biçimini üretip kullanmayı ihmal etmemiştir. Ne demek istiyoruz?

Risale-i Nur’da Nursi ve talebelerini dönemin siyaset yapma biçiminden men eden unsurları kavramamıza yardım edecek bir kısım ifadeler vardır. Men eden sebepler arasında “ihlas, şefkat, hakikat, ahiretin unutturulması, kalbin karartılması,tarafgirlikle zulme sebep olunması, dinin ihmal edilmesi, dünya iştihasının kabarması gibi bir dizi sebep sayılır.(Emirdağ Lahikası adlı eserde bu konular biriktirilmiştir.)

Yukarıda geçen kelimelerin kullanıldığı mektup veya risalelerden açıkça anlaşıldığı kadarıyla-büyük ölçüde günümüzde olduğu gibi- siyaset Bediüzzaman’ın içinde yaşadığı dönemde olması gerektiği doğru işleyiş biçiminden saptırılmıştır.

O dönemde siyaset şöhret ve menfaate dayanıyordu. Oysa bir mümin ihlasla dolu olabilir, hiçbir menfaat beklemeden şöhretten kaçarak sırf Allah rızası için milletine hizmet edebilirdi. Siyasette şefkat yoktu. Muhalifler haklı haksız eziliyordu. Mümin şefkat duymalı bir hayvanın incinmesinden bile rahatsız olmalıydı. Hakikat yoktu siyasette. Düpedüz yalan sözlere, karalamalara, asılsız vaatlere dayanıyordu. Asılsız söz, gıybet, iftira mümine haramdır. Oysa siyaset bu şekilde işler bir hale getirilmişti. Siyasette tarafgirlik vardı ve tarafgirlik “hak” esasına değil”taraf” esasına dayanıyordu. Tarafgirlik doğruya taraf olmaya dayanmazsa insanlar hiçbir suç işlemediklerini zannettikleri yerde dehşetli birer zalim olarak yazılırlar. Hangi parti/taraf olursa olsun mümin yanlış icraata taraftar olamaz. Ya da mümin insanları taraftar oldukları partiye/tarafa göre değerlendiremez. Bediüzzaman’ın dönemindeki siyaset bunları yaptırıyordu. Siyasetçi dininden dini pratiğinden uzaklaşmak zorunda değildir. Siyasetçi bütün nazarını dünyaya, dünyevi saltanata hasretmeye mecbur değildir. Ne yazık ki siyaset böyle bir ortamda işlettiriyordu.

ışte şerlere sebep olan siyasete kazandırılan bu tip karakterlerdir. Yoksa yalan söyleyen siyasetçi olduğu gibi doğru söyleyen siyasetçi de vardır. ıhlaslı/şefkatli olan, ahıretini unutmayan, zihnini dünyevi kavgalarda boğmayan siyasetçi de vardır. Hem de “hangi partide olurlarsa olsunlar” sayıları pek çoktur bunların.

Unutmayalım ki kişilerin içerisinde bulundukları ortamın telkininden altşuurlarını korumaları son derece güçtür. Siyasetin çirkin işlediği yerin tam ortasına girip de zerre kadar yaralanmamış insan yoktur. Beş vakit namaz kılan insanların arasında uyum içerisinde yaşayan bir insanın sadece görüntülerin telkininin etkisi altında bile uzun süre namazsızlığa direnmesi güçtür.

Siyaset potası bozuksa bu patada erimek göze alınabilecek midir? Sonucun çoğu zaman “erime” bazen de “dışlanma” olduğunu biliyorsunuz.

Bu konu üzerinde çok fazla durmayacağız. Eğer siyaset bizim için kaçınılmaz ise nasıl bir siyasal tutum geliştirmemiz konusunda Risale-i Nurlardan ders almaya ihtiyacımız vardır. Risalelerin yanında Bediüzzaman’ın döneminde bizzat ortaya koyduğu tavır ve taktiklerin de çok iyi tahlil edilmesine ihtiyacımız var.

TEMEL TAKTıK VE PRENSıPLER

Bir Risale-i Nur muhatabının Bediüzzaman’ın tavrından, yazdıklarından ve söylediklerinden çıkarabileceği dersler, temel taktik ve prensipler oldukça ayrıntılı unsurlar taşır. Bunları bütün ayrıntılarıyla ortaya çıkarma iddiasında değiliz. Tespit edebildiğimiz ve aşağıya çıkarabildiğimiz bir kaç temel nokta bile önümüzü aydınlatmaya yetebilir. Özetleyerek maddeler halinde sıralayacak olursak;

1. Herhangi bir siyasal sistemin içerisinde yaşayan bir Nur muhatabının savunmak zorunda olduğu temel prensipler vardır:

--Hukukun üstünlüğü, hürriyet (şer’i prensipler ışığında kendine ve başkalarına zarar vermeme kaydıyla sınırlı) adalet gibi kavramların mutlak surette ve kayıtsız geçerliliğinin uygulanırlığının sağlanması için sürekli çalışma yapılması gerekir.

--Toplumun arzularının yönetime yansımasını sağlayan Cumhuriyet, demokrasi, siyasi partiler, serbest seçim sistemi, etkin parlamento Bediüzzaman’ın anladığı ıslami devlet modelinin temel kurumları ve kurumlaşma biçimidir. (Bu kavramları Bediüzzaman’ın anlamlandırışı ayrı bir tartışma konusudur.)

2. Bir Nur muhatabının destekleyemeyeceği, katılamayacağı siyasi oluşum ve hareketler vardır.

Irk esasına dayalı hiçbir parti kurulmamalı ve desteklenmemelidir. Türk, Kürt, Çerkez hangi etnik kimliğe sahip olursa olsun hiçbir unsur -özellikle Anadolu şartları ve coğrafyasında- sadece kendisini kapsayan bir parti hareketi oluşturmamalıdır. Bediuzzaman bu hususu hem prens Sabahattin’e yazdığı mektupta hem de Emirdağ Lahikasında geçen dört parti tahlilinde vurgular.

Etnik kimliğe dayalı partinin sakıncalarının başında etnik parçalanma gelir. Muhalefet, mükemmelen medenileşmemiş bir toplumda cepheleşmeyi zaruri kılar. Unsurların (ırkların) partileşmesi bunların farklı çatılar altında karşı karşıya gelmelerine yol açar. Kişiler bu kimlikle yola çıkan partilerle özdeşleştiklerinde tehlike iki yönde gelişir. Bir taraftan içerde muhaliflerin dışlanmasına dönük bir tepki oluşur; diğer taraftan muhalifler kendi etnik özelliklerini, savunma faktörleri olarak ileri sürerler. Bu sonuçların ikincisinin gelişimi daha hızlıdır ve Türkiye şartlarında kaçınılmazdır.

Türkiye şartlarının tarihsel geçmişinde Türk unsurunun ıslamla özdeşleşmiş olması sebebiyle kültürel anlamda ön plana çıkarılması her şeyi katı bir kayıt altına almama şartıyla birleştirici olabilir. Ancak bu konuda katılık ve inhisar gösterilir de buna bir de ırki anlamda üstünlük psikolojisi eklenirse alt şuurlarında kaçınılmaz olarak kendilerini farklı tanımlayan kimliklerde yükselen tepkiler ortaya çıkacaktır.

Bediüzzaman’ın Millet Partisini olumsuzlayışının (Bkz. Emirdağ Lahikası II. Sh. 132) temelinde bu sebep yatar. Hatta Kürt unsuruna dayalı siyasal oluşumu benzer gerekçeyle daha şiddetle reddetmiştir Prens Sabahattin’e yazdığı bir mektupta. Burada önemli bir inceliğin vurgulanması gerekir. Bir siyasal oluşumun etnik unsurla özdeşleşip özdeşleşmediği hususunun tespitinde dikkate alınacak kriter bu oluşumun açık deklârasyonu değil, toplumun bu oluşumu nasıl yorumladığı, nasıl bir vizyonla algıladığı sorusuna verilecek cevaptır.

Mezhep esasına dayalı parti kurulmamalı, desteklenmemelidir. Mezhepler fikir farklılıkları olarak ortaya çıkarlar. Mezheplerin revacı insanların hür kabullerinden başka bir yolla gerçekleştirilemez. Mezheplerin siyasal oluşuma dönüşmesi, mezhep cepheleşmelerini ve sonuçta örneğin Hıristiyan dünyasında yıllar boyu yaşanan mezhep savaşlarını doğurur. Etnik cepheleşmenin yanında Türkiye’nin en yumuşak karnı mezhep cepheleşmelerinde yatar. Toplumsal bütünlüğe Türk Partisi Kürt Partisi oluşumunun vereceği zarardan daha fazlasını örneğin Alevi Partisi /Sünni Partisi oluşumu verir. Bediüzzaman’ın savunduğu bu görüşün ayrıntılı sebepleri yine Prens Sabahattin’e yazdığı mektuptan anlaşılıyor.

Din esasına dayalı siyasal parti oluşumuna gelince ilginçtir ki döneminde bu konuya dikkatli ve çekinceli yaklaşan tek islami lider olarak Bediüzzaman’ı görüyoruz.

Döneminde böyle bir oluşumun sakıncalılığına dikkat çekiyor Bediuzzaman;ama bu sakıncayı bütün zaman ve şartlara genellemiyor.(Örn. için Bkz.E.L.S.133) Onun endişesinin kaynağı şudur:Türk unsuru hakim olmakla birlikte Anadolu tarihinden, farklı unsurlardan oluşan bir mozaiği devralmıştır. Bazıları mozaik kelimesine takılmasınlar. Bu güne kadar gerçeklerimize göz yummakla onları küçültemedik. Bu yapının mutlak hakim dini islamiyettir. Hıristiyanlar, Yahudiler, diğer din mensupları ile ateistler çok azınlıkta kalırlar. Ancak bu islami renk mutlak surette asr-ı saadet benzeri Kur’ani bir saflığa sahip değildir. Sosyo-kültürel gelişmeler toplumun çok önemli bir bölümünün islami kimliğinde yozlaşmalar oluşturmuştur. Yani toplum içerisinde islami kimliği reddetmemekle beraber, Kuranın haram kıldığı fiilleri işleyen veya dini sorumluluklarını ihmal eden insanlar büyük bir kesimi oluşturmuşlardır. Bu gelişmenin yanında belirli semboller adına başörtüsünü çağdışı, faizi caiz, bazı islami gelenekleri köhne gören ve bu esasların karşısında yer alan Müslüman tipler ortaya çıkmıştır.

Bu şartlar altında toplumda ıslam’a kayıtsız şartsız imtisal ve iltizam yoktur. Yani “Müslüman” bir toplum “şeriatın” karşısındadır.(!) şüphesiz bu vahim tablonun bir yığın tarihsel suçluları vardır.

Böyle bir ortamda “din namına” siyaset meydanına atılan bir siyasi oluşumun islami inkişafı köstekleme tehlikesi vardır. Hangi amaç namına ortaya çıkarsa çıksın her siyasal oluşum karşısında muhalifleri bulur. Muhalefet sebebi kültürel olabilir, ekonomik olabilir, psikolojik olabilir.

Din namına ortaya çıkan partiye muhalefet bu partinin kendisini özdeşleştirdiği ve temsil ettiği dine muhalefet neticesini doğurur. Yani ıslam adına ortaya çıkanlar-yukarıdaki şartların hakim olduğu bir toplumda- kendilerine oy vermeyenleri ıslam’ın karşısına itebilirler. Bu tabloyu kullanmaya hazır bir yığın iç ve dış mihrak vardır. Nitekim geçmişimizde, hem de yakın geçmişimizde buna dair örnekler yaşanmış; birçok namaz kılanı dahil önemli miktarda Müslüman, bir partiye muhalefet ederken, bir partiyle dalga geçerken-vahimdir ki- ıslam’a, ıslam’ın evrensel kanunlarına muhalefet etmiş, onlarla dalga geçmiştir.

Bir parti din namına nasıl ortaya çıkar? Parti yöneticileri ya da dikkat çekici miktarda mensupları dini yalnızca kendilerinin temsil ettiklerini veya savunduklarını, kendilerine oy verenlerin Müslümanların gerçek sayısını gösterdiğini; gayrın gayr-i Müslimlerle işbirliği içinde olduklarını tavır ve sözlerle ortaya koymaları bu sınıfa dahil olmaları için yeterli sebeptir. Bunun için bir diğer sebep de toplum tarafından kendiliğinden veya iletişim kanallarının etkisiyle bu şekilde tanınmalarıdır.

Yukarıdaki sözlerden parti yöneticilerinin Müslüman olmaması ya da şahsi yaşayışları veya savundukları tezlerde ıslam’ı esas almamaları gerektiğinin söylendiği kesinlikle anlaşılmasın. Tam tersine “her partinin” yapısı böyle “olabilmelidir”. Anlatmak istediğimiz bu kişilerin -ne olurlarsa olsunlar- kendilerini yalnızca dindar Müslümanların partisi olarak görmemeleri ve varsa toplumda oluşturulan bu paraleldeki imajı yıkmak için gereken meşru her şeyi yapmalarıdır. Aksi taktirde ırk ve mezhep partilerinin yol açtığına benzer daha tehlikeli bir toplumsal cepheleşme ortaya çıkar. Böyle bir cepheleşmenin en kötü yanı diğerleri gibi sadece dünyevi kayıplara değil aynı zamanda uhrevi kayıplara da sebep olmasıdır. ımanların kuvvetli tesis edilmesi ve insanların cehennemden kurtulmasından başka bir amacı olmayan mümin için toplumsal yapı “içindeki” istisnasız her türlü cepheleşme siyasal zafer kazanılsa bile mü’minin aleyhinde sonuçlanır. Bu yüzden Bediuzzaman dahili cihatla harici cihat biçimini birbirinden ayırmıştır. Bu konuda daha fazla ayrıntı diğer konuların ihmaline yol açacağı için kısa kesiyoruz.

Bediüzzaman’ın ortaya koyduğu yukarıdaki endişe, toplumun yüzde altmış-yetmişinin tam dindar olduğu yaklaşık homojen bir toplumsal yapı için söz konusu değildir. (Bkz. E.L. S.132) Böyle bir partinin zararlı olmaması, partinin kendini yeterince esnetmesi ve toplumun yeterince eğitilmesi ve gelişmesine bağlıdır.

3-Nur muhatabının destekleyebileceği siyasal oluşumların belli özellikleri olmalıdır:

Yukarıda karakterleri tespit edilen siyasal oluşumların herhangi biri “kural olarak” desteklenemez. Ancak ortada “tercih açısından değil”, kuvvetle tahmin edilebildiği taktirde gerçekleşebilecek sonuç açısından iki alternatif varsa ve ikinci alternatifin daha büyük zararlar vereceği görülüyorsa “ehvenüşşer prensibi” ortaya çıkar.

Bediüzzaman şerlerin kaçınılmaz olduğu yerde, zayıf olanının tercih edilmesinin şiddetlisini bertaraf etmesi halinde, zayıf şerrin tercih edilmesi gerektiğini savunur.(Örn. için Son Dersi E.L. S.213, benzer mantık için 13. Lem’a) Ancak küçük ya da büyük, her halükarda gücü elinde tutacak tek bir şer varsa, mümin azınlıkta kalmaya mahkum alternatif siyasal oluşumlar oluşturmaya değil, mevcut durumun yol açabileceği kötülükleri azaltmaya veya yok etmeye çalışmalıdır.

Desteklenebilecek siyasal oluşumun adı ne ve başındaki kim olursa olsun “hürriyeti” temel karakter ittihaz etmesi gerekir. Hiç bir şey adına istibdat hoş görülemez. Herkese, her düşünceye (zarar verici olmamak şartıyla) hür bir platform sunma amacını taşıyan cereyanlar mensuplarına bakmaksızın desteklenir. Bediuzzaman desteklediği siyasal oluşum içindeki “ahrarları”(hürriyetçiler) çok fazla ön plana çıkarmış, bu kişileri bazen “demokratlar” olarak adlandırmıştır.

4. Risale-i Nur herhangi bir siyasal partiyle özdeşleşmeye karşıdır.

Partiye desteği, her halükarda kayırma, kayıtsız taraftar olma, bağlanma şeklinde hiçbir dönemde yansıtmamıştır.

Müslümanın net kimliğiyle siyasi partilerin net kimlikleri her zaman çakışmaz. Cumhuriyet döneminde bu hiç olmadı.

Risale-i Nur hiç bir partinin özel malı değildir. Dolaysıyla Risale-i Nurla özdeşleşen bir Nur talebesi , camiası namına asla partiyle özdeşleşemez.. Yani bir siyasal fikrin değil de bir siyasal partinin temel destekçisi olarak kendisini tanıtamaz. Böyle yaptığı taktirde kendisini özdeşleştirdiği partiye muhalif olan insanları aynı zamanda özdeşleştiği Risale-i Nura muhalif yapar. Bu yüzden Hazreti Nursi “Risale-i Nurun umumun malı olduğunu, hiçbir partiye alet ve tabi olmadığını ısrarla yinelemiştir.

Risale-i Nur namına bir partiyle özdeşleşme Nur talebelerinin kişisel olarak partiyle organik veya dolaylı bağ kurmasıyla gerçekleşmez. Bu ancak bu talebelerden oluşan camianın bu ilişkiyi ortak davranış kalıbı haline getirmeleri ve bunun toplum tarafından “yeteri kadar sıklıkla “ gözlemlenmesi halinde gerçekleşir.

Nur talebeleri Risale-i nurdan anladıkları prensiplere dayanarak herhangi bir partiyi destekleyebilirler, ancak “Risale-i Nur namına” hiçbir parti desteklenemez. Risale-i Nurun emrettiği destek adı belirli siyasal partiye değil, yapısı belirli siyasal düşünceyedir. Aksini düşünen ve aksine davrananlar Bediüzzaman’ın Demokratları taşıdıkları siyasal düşünceden dolayı desteklerken, Halk Partililerin Risale-i Nurları başkalarının malı sanmaları karşısında duyduğu endişeyi görmezlikten geliyorlar. Bediuzzaman Risale-i Nurların unsuruyla, mezhebiyle, tarikatıyla, partisiyle umumun malı olduğunu, hiç bir tarafa alet ve tabi olmadığını tekrar tekrar söylüyorsa; bu eserleri sadece bir daireye sıkıştıranlar kendilerini haklı görmemelidirler.

Risale-i Nur namına herhangi bir parti kayrılamaz. Partiyi desteklemek kayıtsız taraftar olma şeklinde de gerçekleşemez. Böyle bir durum siyaset hesabına yapıldığı zaman ortaya çıkar.

Siyasal desteğin temel ve tek amacı savunulan siyasal düşüncenin hakim olmasına yardımcı olmaktır. Parti eğer ilgili siyasal düşünceden politikalarıyla sapmalar gösteriyorsa, zulümler yapılıyorsa bunlara asla sessiz kalınamaz veya bunlar çeşitli bahanelerle toplum nazarında örtbas edilemez.

Bediuzzaman Demokratları Halk Partisi karşısında yıpratmamıştır ancak ahrar zihniyeti koruma pahasına hatalarının üzerine gitmiştir. Hatta DP Emirdağ ilçe teşkilatının(yönetiminde Bediüzzaman’ın talebeleri vardı) 1960 da feshedilmesi üzerine Bediuzzaman merhum talebesi Hamza Emek’in huzurunda rahmetli Menderes’i başvekillikten (manen) azlettiğini de söylemiştir. Bu son tavrından önce de ahrar zihniyetin arasına bulaşan istibdat yanlısı masonların şiddetli zararları ve kötülüklerini açıkça deşifre etmiştir. Hataların düzeltilmek üzere vurgulanması desteğin çekilmesi değildir.

Bir siyasi partiye kalbiyle kayıtsız taraftar olan bütün icraatına ortak ollar. ıcraatlar arasında zulüm de varsa sempatizan Allah indinde bu zulümlere de taraftarlığı nispetinde ortaktır. Dikkat edelim.

Burada kavranılması gerçekten güç bir ayırım vardır. ınsan zihni müşahhas pozisyonlar ve olaylar üzerinde daha kolay odaklaşır. Fikir temelli bir düzlemde düşünme daha ileri düzey zihinlerin işidir. Risale-i Nur ahirzamanın karmaşık şartlarında bizi buna zorluyor. Anlatmak istediğimiz, partiye destekle partinin savunduğu fikirler ve gösterdiği icraatlara ayrı ayrı yaklaşılması arasındaki ince ayrımdır. Somut olarak hayrı şerrinden fazla olan A partisine olan “fiili destek” iki hayrına olan kalbi destek ve bir şerrine olan kalbi nefret üzerine bina edilmelidir. Aksi taktirde hem Allah hem de toplum nazarında mümin zarara düşer.

Risale-i Nurda siyasal bağlanma yoktur. Partilerde, şahıslar değişkendir. Fikirler asla şahısların inhisarında görülmemelidir. ıslam dahisi Bediuzzaman, eserlerini ileri sürerek mezarını bile gizlerken, mümin liderinin şahsına dayalı bir psikolojiyle herhangi bir partiyi destekleyemez. Kalbi ilişkisini liderin şahsında kalıplaştıramaz. Lider hem fanidir hem de hata işler.

5.Bediuzzamanın desteğinin temel vurgusu organik anlamda siyasal partilerde odaklaşmaz ve genellemelerden kaçınır.

Birçok yerde kahraman demokratlar/ahrarlar demiştir; ama hiçbir yerde “kahraman Demokrat Partililer” dememiştir. CHP’nin zulümlerini anlatırken de asla “CHP’liler” dememiş; CHP’nin organik yapısına dolaysıyla yöneticilerine vurgu yapmıştır. Bu yaklaşım sakıncalı genellemeleri yok eder. Çünkü ne bütün DP’liler masumdu ne de gerçek anlamda bütün CHP’liler zalimdi. Öyle bir denge uyguladı ki Bediuzzaman, DP içerisindeki müstebit zihniyetin manevra kabiliyeti daraldı. CHP’nin zulümlerini ise baştaki yüzde beşlik kısma verdi. Gerisine kalbini uzattı; hatta fiilen kendisine zulmeden Halk Partililere de Risale-i Nurları okuyarak imanları kurtarmaları halinde hakkını helal edeceğini söyledi.

6.Bediuzzamanın muhalefet biçimi kişilerin şahsiyetlerini yıpratma değil, eylemlerini veya zararlı fikirlerini yıpratma şeklinde gerçekleşti.

Risale-i Nurda en şiddetli zalimlere karşı bile isim belirtilerek bir küfür ve ahlaksızlık isnadı yoktur. Bu unsurların kullanıldığı yerlerde ise Bediuzzaman muhataplarını gizlemiştir.

Bir Nur talebesi de yazıyla/sözle muhalif olduğu bir lideri ismen alaya alma/hakaret etme alışkanlığına sahip olamaz. Ayrıca şiddetli saldırı gelmeyen bir muhalefet çevresine tepkici/agressif bir tutumla yaklaşılamaz. Bediuzzaman kendisini ziyarete gelen CHP’li mebusları bile şefkatle kucaklamış, onları karşısına almadığı gibi partilerini değiştirmeye de zorlamamıştır. Hatta bazı mektuplarında ıslam’a savaş açtığını göre göre Halk Partisinden bile ıslam’a hizmet etmesini istemiştir. Hiçbir dünyevi menfaati olmayan ve Allah rızası için insanların imanlarının kurtulması uğrunda gözyaşı döken insanın yapabileceği tek şey budur. Önemli olan ıslam’a hizmetse iktidar ya da muhalefette neden her parti buna teşvik edilmesin? Hizmet hiç bir partinin inhisarında değildir. Savuna geldiği fikriyatı ne olursa olsun hiç bir parti kötü kalmaya mahkum bırakılmamalıdır. Son tahlilde partiler de destekçileri de sürekli değişen insanlardan oluşur.

7.Diğer davalar batıl olabilir ancak “davasını diğer davaların batıllığı tezine” bina edenlere Risale-i Nur itibar etmez.

Risale-i Nurda ıslam’a hizmetle ilgili bir prensip olarak zikredilen bu husus genelliği itibariyle siyasi partileşmeler için de geçerlidir. Parti ya da partiyi destekleyen bir Nur talebesi haklılık ve doğruluğunu muhalif olanın yanlışlıklarını ortaya koyma esasına bina etmemelidir. Yanlışlık muhalif partiyle özdeşleştirilerek verilirse savunulmak zorunda kalınır, revaç bulur. Bu yüzden Nursi kötü fiillere hücum ederken bu fiilleri işleyenleri- muhataplar tarafından bilinse bile- tasrih etmemiş; buna karşılık hayırları, daha fazla sahip çıksınlar diye failleriyle birlikte ifşa etmiştir.

Onun bir diğer önemli yaklaşımı da siyasetçiler arasında dönüşsüz derecede akrepleşmemiş olanlara bile ulvi hasletler atfetmeyi ihmal etmemesidir. Nitekim bu yüzden Halk partili bakanlar arasında “milliyetperver, hamiyetperver” şeklinde vasıflandırdığı kimseler bile vardır.(Bkz. E.L. S.140,215) Bu tavrının sonucunu da hiç tartışmasız istediği şekilde elde etmiştir.

8. Risale-i Nur siyasal iktidarı ele geçirme endişesine şiddetle karşıdır. ıktidar kimin elinde olursa olsun ıslam’a hizmet eder hale getirilmelidir.

Ayrıca ıslam’a fiilen hizmeti birinci ve temel vazife addedenlerin doğrudan/fiilen siyasetin başında bulunması sakıncalı görülür.(Bkz:E.L.,S.38) Bediuzzaman siyasi saltanatla manevi saltanatın Hz Ali(ra) efendimizden sonra kader-i ilahiyece birbirinden ayrıldığını; bu suretle siyasi saltanatın çirkinliklerinin dini hizmeti bulandırmasının engellendiğini söyler Mektubat’ında. Siyasi saltanatın bizzat din hizmetkarlarınca ifa edilmesinin zararlı olmasının sebebi siyasetin ıslam’ın emrettiği esaslardan uzak bir süreçte işler hale gelmiş olmasıdır.

Siyasi iktidarı temel hedef haline getiren mümin değişmez/nihai hedefinden -iman hizmetinden gaflete düşer. Çünkü zihin binlerce sosyal-siyasi boğuşmaları takip ederek pozisyon yakalamaya çalışırken dağılır ve ortamın akıntısına kapılıverir.(E.L.II.S.57) Siyaset amacın kendisi oluverir. Hani eskiden insanlar peygamberlerin heykellerini yapıp yanlarında Allah’a ibadet ederlerdi. Sonra Allah unutuldu ve ibadetleri bizzat heykellere döndü. “Siyaset için siyaset” böyle bir dönüşümün sonucu olduğu için çok zararlı görülür.(E.L.S.157)

9. Bir Nur talebesi siyasete girebilir. Ancak bunu Risale-i Nur namına, Risale-i Nurun temsilcisi imiş gibi yapamaz.(A.g.e.,s.157)

Ne toplum tarafından böyle algılanmalı ne de kendisini böyle deklare etmelidir. Aksi taktirde hem hataları Risale-i Nura mal edilebilir, hem de şahsi muhalifleri dolaysıyla Risale-i Nura muhalif olabilirler. Siyasete ancak kendi namına kişiliğiyle girebilir bir Nur talebesi, temel amacı siyaseti dine hizmet eder hale dönüştürmek olmak şartıyla...

SONSÖZ

Buraya kadar yapılan tartışmalarda Bediüzzaman’ın siyasetle ilişkisi üzerinde duruldu. Siyasete yaklaşımı ve bu kavrama yüklediği anlamlar çözümlenmeye çalışıldı. Az şey söylendi bu konuda ve bununla yetinildi. Konunun daha sistemli bir şekilde irdelenerek ortaya konulmasına olan ihtiyaç hala ortadadır.



Yukarıda geçen siyasi tespitlere gelince bunlar bizim temel ve en can alıcı davranış kalıplarımızı belirleyecek hususlardır. Ancak bütün bunlar değişen sosyo-kültürel, siyasal ortamda bugün “siyasi tercihin ne olması gerektiğinin belirlenmesi” için yeterli olmayabilir. Bu prensipler temel kriterlerdir. Bize düşen değişen şartlar altında partilerin ve toplumun yapısını her defasında yeniden belirlemek ve sonuca varmaktır.

Siyasi tercihin arkasında kalan diğer hususların ciddi şekilde ihmal edilmesi doğru tercihin getireceği hayrı gölgede bırakabilir. Siyasetle ilgilenmeyi/ya da Müslümanların içinde bulunduğu siyasi sorumluluğu bir partinin, tespit edilerek desteklenmesine bağlayanlar, yani siyaseti parti tercihi sorununa indirgeyenler Müslümanları kötülüklerin daha kapsamlı engellenmesine dönük çalışmalardan alıkoymuş olabilirler.

ıslam topyekün bir hayatı düzenler. Siyaset topyekün bir hayata bakar. Müslüman’ın siyaset sahasındaki temel görevi siyasetin kendi içinde topyekün islamileştirilmesi için çırpınmak olmalıdır. Bu da bir partiye oy vermekle, bir partiyi desteklemekle gerçekleşmez.

NOT: Yukarıda tartışılan konularda daha ayrıntılı olarak zihin yormak isteyenler için Emirdağ Lahikası I :122,123,140, 149,151,157, 177,191, 204,205,206,214, 215,216,219, 230,243,250,260,266,272-277, ve E.L.II: 9-11,16-20,26-30,38,39,2,44,55-57,76,101,110 nolu sayfaların incelenmesi tavsiye edilebilir.

Muhammed Bozdağ

er124

Acemi

  • "er124" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 34

Konum: istanbul

Meslek: öğrenci

  • Özel mesaj gönder

2

04.11.2005, 15:24

ıslam topyekün bir hayatı düzenler. Siyaset topyekün bir hayata bakar. Müslüman’ın siyaset sahasındaki temel görevi siyasetin kendi içinde topyekün islamileştirilmesi için çırpınmak olmalıdır. Bu da bir partiye oy vermekle, bir partiyi desteklemekle gerçekleşmez.

sayın muhammed bozdağ bu ifade ile özel anlamda türkiyede genel anlamda bütün dünyada materyalizmin tasallutu altındaki insanlığın kurtuluşu madem iman ve bu iman dairesinin merkezinde siyaset vardır o halde şu anda tek kutuplu seküler bir yapıya dönme mücadelesi veren elitlerin ve müstekbirlerin karşısına nasıl çıkılacak ve hak geldi batıl zail oldu ilahi fermanı nasıl gerçekleşecektir. Hz üstadın batıya bakışıda çift yönlüdür... Ama özellikle üzerinde durduğu ana felsefe ve inanç ittihad-ı islam düşüncesidir. Çünki ittihadı islam düşüncesi üstada göre dünyadaki pekçok felakete tiryak görünmektedir...

O halde ittihadın gerçekleşmesi için ne yapılmalıdır bu çalışmalarda herkesin topyekün bir mücadele etmesi elzem değilmidir...
şimdi türkiyeyi düşünün mevcut cari kanunlar var bu cari kanunlar karşısında yapabileceğimiz ne olmadır...
türkiyenin diğerlerine göre demokrasi denilen bir aracı var...
Bu müslüman kitlenin iktidara gelmesi koalisyonda bulunması acaba dindarlara zararmı verir yoksa bu zeminden faydalanmak isteyen diğer islami gruplara cesaret vererek bu modelin islam dünyasında ittihadın gerçekleşmesi açısından bir fayda sağlamaz mı .... Aslında bu mevzu bir iki makale yazılarak yada said nursinin kitaplarından alıntılarla izah edilemez bir durumdur.
Burada bakılacak olan ilk başta kuran ve edille-i erbaa ve sonrasında toplum yaşantısı ki siz bir sosyolog olarak toplumun nabzının bu noktada önemli olduğunu bilmenizgerekir.
özellikle batı aleminde devam eden materyalist çift partiliyapı insanları daha fazla seküler ve insanlık zemininden çıkmış biri yapıyor...
ama türkiye gibi koalisyonlarla yaşanmış bir ülkede çok denemeler yapılmış ve türkiyedeki islamist parti hem sol ile hemde sağ ile koalisyonlar kurarak ilkleri gerçekleştirmiştir. Bu bir deneme idi ve bu denemeler neticede başta iran rusya afganistan ingilteredeki sol cenahın dinlerle barışmasına zemin hazırlamıştır ... Bu yadsınamaz bir gerçekliktir. O halde özellikle toplum hayatında meydana gelen değişmeler siyasetle özdeştiriyorsunuz bu hadiseyi birde kuran projektöründen vahiy takviyesiyle bakınız bakalım üstada izafe ettiğiniz tahliller ne kadar geçerliğini koruyacaktır.
esasen said nursinin bütün hayatına bakıldığında 4 dönem karşımıza çıkmakta...
1-said siyasetle dine hizmet çin uğraşır.
2-iman önemlidir risale yazılmaları ve yeni said
3-risalelerin yaygınlaşması için mevcut siyasilerle uzlaşma çalışmaları
4-belli bir noktaya gelindikten sonrada yani zemin hazır olduğunda tekrar eski said dönemine rücu ediş... bu 4 dönem üstadın gerek beyanlarında gerek mektuplarında gerek amerikaya ve batıya bakışındaki esnekliklerde kendini göstermektedir. hem ittihad ve terakkide şeri hürriyetlerin ikamesi için meşrutiyetçi bir said var ama ittihad ve terakki bozgununda pişman olan ve bu partilerde hizmetin zor olduğundan masonların parmaklarına alet olma tehlikesi var diyerek rücu eden bir said nursi var.
hutuvatı sitte risalesinde ingilizlerin işgaline karşı çıkan ve şeytanın altı adımı isimli risaleyi bu işgalci güçlere karşı yazan bir said nursi var bolşevizm tehlikesine karşı amerikanın desteğini arkasına alan demokrat partiyi aynen bu isimle anan bir said nursi var diğer taraftan euzu billahimineşşeytani ve siyaseh diyerek bu kapıyı bir dönem kaptan said nursi var diğer tarafta dindar politikacıların dini siyasete alet etme ithamına maruz kalacakları bir said nursi var... yani bunların tahlilinin yapılması haddinden fazla önemli ve geleceğe ışık tutma noktasında bize kaynak teşkil edilecek bir eserin yazılması gerekecektir. Saygılarımla Fatih mehmet Altinel

Sedat

Orta Düzey

  • "Sedat" bir erkek

Mesajlar: 167

Konum: Frankfurt

Meslek: Sürücü kursu ögretmeni

  • Özel mesaj gönder

3

06.11.2005, 19:16

Alıntı

hak geldi batıl zail oldu ilahi fermanı nasıl gerçekleşecektir.



KISA.. KISA...

Refah partisi iktidara geldiginde milli gazetede felan bu ferman manset olmustu, ama böyle parti lerin gelip gitmesi ile bu fermanin gerceklesemeyecegi herhalde anlasilmistir.

dikkatinizi cekerim Bediüzzamanin hayatinda celiski yoktur, 4 dönemini de yorumlayis seklinize bir delil yok.
Bediüzzaman "100 sene sonra gelsem gine ayni fikirleri hic degistirmeden sadece günün modasina uygun bir libas giydirerek savunurum" demistir.
Sizin dediginiz sekilde RÜCU felan yoktur.
1. döneminde savundugu seyleri 4.dönemindede savunmustur sadece isimler degismistir, mesrutuiyet,Demokrasi gibi.
2.dönemindede agir bir istibdat ortami vardir ve zaten fikir beyan etmeye uygun bir zemin yoktur. ve Dinin tahrip edilmesi vardir buna karsida tek yol koparilmak istenen imanin güclendirilmesi projesidir.

Bediüzzaman ABD veya ingiltere veya Avrupa meselesinde de temel ölcüleri koymustur. 1. ve 2. Avrupa ile acikladigi batinin iki özelligi dir ve ne tam seytan ne de tam melek meselesinde dikkatli olmayi söyler. yani herhangi bir Rücü meselesi yoktur.

Alıntı

euzu billahimineşşeytani ve siyaseh diyerek bu kapıyı bir dönem kaptan said nursi var diğer tarafta dindar politikacıların dini siyasete alet etme ithamına maruz kalacakları bir said nursi var...


dikkatinizi cekerim Bediüzzaman bu zamanda gördügümüz bir takim "DIndar Siyasetciler" gibi eskiden küfür dedigine bugün hak diyenlerden degildir.
Onun fikirleri degismeyen ve ayrintili olarak acikladigi temel ölcüler üzerine bina edilmistir. Onun tasvip etmedigi Siyaset de müslüman kardesini kendi "dindar" partisine oy vermedigi icin Kafir gören zihniyetedir.

selam ve dua ile

er124

Acemi

  • "er124" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 34

Konum: istanbul

Meslek: öğrenci

  • Özel mesaj gönder

4

07.11.2005, 18:33

sedatın görüşlerindeki bazı yanılgılar

Ben burada said nursi hazretlerinin bizzat kendi sözlerini esas alarak bir analiz yapmaya çalıştım...
zaten kendi hata ve yanlışlarının olduğunu 31 mart hadisesi sultan 2. abdülhamitin tahttan indirilmesi olayı ile ilgili olarak hata yaptığını bizzat münazarat isimli eserinde kendisi beyan etmiştir. Said nursi bu noktada masum bir imam imasında bulunarak said nursiye bizzat siz haksızlık ediyorsunuz...
demokrasi kelimesini risalelerin hiçbir yerinde görmedim... sadece meşveret şura ve demokratlar diye ifade ve beyanları var üstadın... Elbetteki hak ve hakkaniyet ölçülerine riayet noktasında her insanın fikri sabitleri vardır ve olmalıdır ama üstadın bu 4 dönemine ilişkin bizzat ittihadı islam partisi ile beyanları emirdağ lhk. geçmektedir. Bizzat bu beyan kendisine aittir. Sorarım size üstad hazretleri hakkın hakim olması için her mücadeleyi ve sıkıntıya göğüs germişken bize ne oluyorki ufacıkbir istibdadı dünyeviye karşısında suçu din kardeşlerine atıyoruz bu insafsızlık değilmidir. Aynı zamanda ve özellikle ittihadı islam için ki bu zamanın enbüyük farz vazifesidir ne yapaıyoruz yani bunlar önemli hatta ümmet için can alıcı hadiselerdir.

refah hareketinin demokratik sisteme bakışı bellidir. Çünki sistem içerisinde yaşarsanız o sistemin tam bir kölesi olursunuz... o nedenle sistemin iflası ve işlememesi lazımki yeni sistemler tartışılsın ve yeni sistemde müslümanlar daha hür olsunlar yani üstadın meşrutiyeti isterken ki talebi şeri hürriyetlerin tesisi idi...refahınkide öyle... Diğer taraftan ellezine keferu evliyauhum ettağut ayetinin ebcedi 1417 yani 28 şubat 1997dir. küfür ehlinin velileri tağuttur ayeti için üstad buna bir açıklama getirmemiş ve perde indiğinden bahsetmişken 100 evvel ne diyorsa 100 sene sonrada aynı şeyi söyler sözünüz bir mana ifade etmez...
ben bu 4 dönemle ilişkin kanaatimi bizzat üstadın hatıyla özdeşim kurarak ortaya çıkardım.... çünki içtihad risalesine bakınız orada bir kış döneminden bahseder kış döneminden hala çıkılmadımıki içtihad yapılamıyor.
asyanın kurtuluşunu sağlayacak iki anahtar meşveret ve şuradır diyor üstad ...
şura yı yapacak olan müslüman bir meclistir... yada onu temsil eden şahsı manevi durumudaki bir organizasyondur... türkiyede 106 tane dini cemaat olduğuna göre bunları bir arada tutacak yegane güç aynı hedefler doğrultusunda çalışmak tır... gerek ihlas risalesinde gerek uhuvvet risalesinde bunlar çok güzel dile getirilmiştir.
şöyle sosyal bir tahlil yapılmalı 1960lqrda bu cemaatin fevri tercihleri olmasa idi acaba müslümanlar daha güçlü olurmuydu... Devletler muvazenelerindeki yeri daha iyi yerde olurmuydu...
neden üstad hazretlerinin ittihadı islam partisi i
le ilgili sözleri çarpıtılmakta %60-70 müslüman olacakmış ki o zaman bu parti vücut bulsunmuş...
Ne kadar uğraşırsak uğraşalım işte cami cemaatinin sayısı türkiye nüfusunun 40 da 1i dinine bağlı adamlar bunlar işte ramazanda sonraki hayat ortada nerede sorun var ... türkiyenin rotası islam ülkelerine döndüğü an kendi kalkınması topyekun kendisi yapan bir ülke olduğu zaman o zaman islam medeniyetinin ihtişamlı günlere geri döndüğünü hep beraber müşahade ederiz ama siz demokrasi demek suretiyle bu iş gitmiyor çünki üstadın tabiriyle de3ccalin 4. dönemindeyiz bu dönemde birlik içinde olmalıyız< ve çok çalışmalıyız... O zaman talut calut kıssasında olduğu gibi bütün insanlar islamiyetten korkmaz hatta kalpleri ısınır ve islam cemiyetine dahil olurlar bunların bu sistemle beraber yapılmasının imkanı yoktur heleki demokrasi bayraktarlığı yaparak hiç bir hedefe ulaşamazsınız çünki demokraside esas olan o kuralı koyan kıralın insafına kalmış ama biz müslümanlar gövdesi başka kafası başka organları bambaşka islamdan tamamen uzakm bir sistem içerisinde köle olarak yaşamaya mahkum kalırız pakistana afganistana ıraka ağlarız ama onlar gibi şehit olmak aklımızın ucundan bile geçmez çünki izzeti terk ederek zilleti tercih etmiş oluyoruz sonunda da allah bizi cezalandırıyor.
bazı sözlerine bilerek cevap vermiyorum neticede burası herhangi bir forum değil ben bazı mevzuları imaende olsa işaret ettim ama siz birçok kişiye yerli yersiz mesnetsiz ispatsız hüküm giydiriyorsunuz...
ne olur kardeşim beni şunu demeye mecbur etme...
eğer bu sözlerini israilden bir adam duysaydı sana madalya takardı.....

5

07.11.2005, 19:50

er124 , delilsiz konuşmaya devam ediyorsunuz ve de ağır konuşuyorsunuz. ıfadelerinizden anladığım kadarıyla hem Nur talebesi değilsiniz, hem de ahkam kesiyorsunuz. Tereciye tere satmak diye buna derler herhalde.

Meşrutiyet ifadesini arayınız. Yok meşrutiyet demokrasi değilse o zaman demokrasi, demokrat kelimelerini arayınız. Yok aramayın sadece aşağıyı okuyun;

Alıntı sahibi ""er124""


demokrasi kelimesini risalelerin hiçbir yerinde görmedim...



"Demokrasi" kelimesinin geçtiği yerler;

1- şualar / On Dördüncü şuâ / Hata - Savab Cedveli / S.490
2- Emirdağ Lâhikası / Birinci Ağır Ceza Mahkemesine / S.365
3- Emirdağ Lâhikası / Bağdat´ta Çıkan Eddifa Gazetesinin Muharriri ısa Abdülkadir´in Arabi Makalesinin Tercümesi / S.392
4- Tarihçe-i Hayat / Giriş / S.24
5- Tarihçe-i Hayat / Sekizinci Kısım : Isparta Hayatı / S.567
6- Tarihçe-i Hayat / Sekizinci Kısım : Isparta Hayatı / S.569
7- Tarihçe-i Hayat / Risale-i Nur ve Hariç Memleketler / S.633
8- Beyanat ve Tenvirler / S.211

"Demokrat" kelimesi 86 yerde geçtiğinden yazamıycam, aynı şekilde "meşrutiyet" kelimesini de yazamıycam çünkü 144 yerde var. Burada geçen sayfa numaraları Yeni Asya Neşriyat baz alınarak verilmiştir. ıtimat etmezseniz www.risaleara.com adresinden kendiniz de aratabilirsiniz.

Cahilliğini bilmek de bir meziyettir. Sayemizde öğrendiniz işte. Risale-i Nur konusunda cahilsiniz.

Bir iddianız titanik misali battı. Defalarca karar verdim milli görüşçülerle tartışmıycam diye. Tartışmıycam da. Ama Risale-i Nur ve Bediüzzaman Said Nursi hakkında bize karşı ahkamj kesmenize sinir oluyorum kardeşim. Karışmıyoruz da, destek de vermiyoruz sizin gibi dini siyasete alet etmeye çalışan, ehl-i dine zarar veren insanlara. Kendi kızlarınıza 2 trilyonluk düğün yaparken, belediyelerde kendi adamlarınızı kayırırken dinden bahsetmiyorsunuz. DGM lerde imam hatip açmadık diyorsunuz. Sonra da gelip ittihad-ı islamdan bahsediyorsunuz. Yahu gidin Allah aşkına işinize bakın. Siz tahrip edin, biz tamir ederiz merak etmeyin. Hasbünallah-i venimel vekil. Allah'ım sabır ver herkese, akıl fikir ver...

Sen bu kullarının günahını bağışla, Risale-i Nur talebelerine, Yeni Asya cemaatine kıyamete kadar ömür ver. Bizi istikametten ayırma ya Rabbim. Amin...[/quote]

Sedat

Orta Düzey

  • "Sedat" bir erkek

Mesajlar: 167

Konum: Frankfurt

Meslek: Sürücü kursu ögretmeni

  • Özel mesaj gönder

6

07.11.2005, 23:20

yani ÜStaddan herhangi bir ispat ini görmüyorum, lütfen eger ciddi manada risale i nurlari ve Üstadi anlamak ve tartismak istiyorsan sayfa numarasi kitap simi felan verip baglantilari yap.

tek cevap veriyorum oda sondaki cümlene

Alıntı

eğer bu sözlerini israilden bir adam duysaydı sana madalya takardı....


herhalde bugün israil madalya takacak olsa Erbakana ve tayyibe takardi,
israille isbirligi anlasmalarina imza atan, koltuk derdine 28. subat kanunlarina imzalayan(ona ragmen indirilen) kimdi allah askina
bugünde israile ABD ye yaltaklanan ve medet umanlar kimler acaba??
israili tanimayan PAkistanla israili yakinlastirmaya calisan kim ler.

yani gercekci olalim Zaman üstadin ne kadar hakli oldugunu gösterdi.
Din adina Siyaset yapan bu zatlarin ne kadarda dine hizmet ettiklerini gördük ve görüyoruz.

er124

Acemi

  • "er124" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 34

Konum: istanbul

Meslek: öğrenci

  • Özel mesaj gönder

7

08.11.2005, 11:02

burası risalei nur forumu burada herhangi bir siyasi hareketi yada mensuplarını savunma ihtiyacı hissetmiyorum... gerek mustafa kaplanın gerek burhan bozgeyik abinin gerek bünyamin aslan beyin yeniasyadan ayrılma sebebi nedir.
sizde biliyorsunuzki şu anda hazırlanan ve yazılan risalelerde demokrasi kelimesi elbette geçecektir... yeni asya camiasının bu işine gelir.
din adına siyaset yapma işini en iyi siz yapıyorsunuz... Bizler imanımızın sağlamlaşması için risalei nur okuyoruz eksikliklerimizi onun irşadiyle tamamlamaya çalışıyoruz... kimsenin ahkam kesme gibi bir iddiası yok bizim ana ölçümüz müslümanlar arasındaki ihtilafları kaldırma ittihadı islam noktasında bütünleşmedir. velevki bir siyasi harketin temsilcileri yanlış yapmışlar dahada ileri giderek günah işlemişler diyelim bu insanlar ve şahıslar yaptıklarından sorumlu değillermidir. Bunun hesabını allaha verecek değillermidir. vede üstadın kuranı hakimin anayasa düsturlarından biri olan vela teziru veziratun vizra uhra yani suçu işleyen suçludur onun suçu bir topluluğa giydirilmez ayetni bayrak edinen üstadımızn yolundan neden yürümüyorsunuzda fertlerin yaptığı hataları belli bir camiaya yüklemeye çalışıyorsunuz...
üstadın sayısız risalelerini incelemiş biri olarak kelimelerle nasıl oynandığını gözlerimle görmüşümdür.
osmanlıca yazılan risaleler envar neşriyatı tutmuyor enva neşriyat yeniasyayı tutmuyor zehrayı tutmuyor vs...
bir tane risalei nur olduğuna göre konjektüre göre kelime kelime değiştirildiğini herhalde siz biliyorsunuz kardeşim.
sedat kardeşim biraz acelecilik ediyorsunuz....bu aceleniz sizi daha çok fevri davranmaya nur dairasinden çıkmanıza sebebiyet veriyor...
demokrasi taraftarlığı yapmak ayrışeydir. nur müdafası yapmak ayrı şeylerdir. ben hiçbir zaman meşlrutiyet ve demokrat kelimesi geçmiyor demedim demokrasi kelimesi geçmiyor dedim...Çünkü üstad böyle bir ideolojiyi asla savunmaz savunduğunu gösterennbir yazı önüme koyun ben bütün söylediklerimden tevbe etmeye hazırım ve sizdende özür dileyeceğim.
Ama siz bu savunmayı bulamazsanız müminlerin ayıplarını araştırmayın casusluk yapmayın ayetinde belirtildiği gibi mümin insanlar hakkındaki sui zannınızdan vaz geçecekmisiniz?
diğer iddea ve zanlarınıza gelince bu forumda olmamak şartıyla bana yazı ve belge gönderebilirsinzi ve ben bunları sizinle paylaşmaya hazırım adresim altinel_07@hotmail.com allaha emanet olun el baki entel baki...

Sedat

Orta Düzey

  • "Sedat" bir erkek

Mesajlar: 167

Konum: Frankfurt

Meslek: Sürücü kursu ögretmeni

  • Özel mesaj gönder

8

08.11.2005, 21:00

er kardesim bu forumda amac fikirlerin risale i nur cercevesinde delilli ve ispatli tartisilmasi ve herkesin bu sekilde risale i nur u biraz daha iyi tanimasi ve anlamasina yol bulmak oldugunu düsünüyorum.

Ama acikcasi yazdiginiz yazilardan yorumlardan sizin neyi savundugunuzu neyi ispatlamya calistiginizi, neyin nesi neyin fesi oldugunuzu hala cözebilmis degilim. biz burada net fikirler belirtmeye calisirken siz bol laf kalabaligi icinde SUNUCSUZ ve ANLAMSIZ, DELILSIZ ATMASYON karisimi iftira larda bulunuyorsunuz. anlasildigi kadari ile de bu böyle devam edecek kulaktan duyma seylerle fikir alisverisi yapilamayacagini ögrenemissiniz maalesef, o acidan bundan sonra ciidye alip cevap verme geregi duymuyorum.

9

09.11.2005, 23:05

Yeni Asya'nın Risale-i Nur'u tahrif ettiğini iddia ediyorsunuz. Bir tek sağlam delil gösterin, bir tek kelimesinin değiştirildiğini deliliyle ispat edin, yemin ediyorum 16 yıllık cemaatim olan Yeni Asya'nın mensubu olmaktan vazgeçeceğim.

Ama delilsiz konuşuyorsanız hakkımı helal etmiyorum. Sizi müfteri bileceğim. Ve delil göstermeksizin Yeni Asya'ya iftira attığınız için moderatörlerden üyeliğinizin silinmesini ve fitneciliğinizin ortaya çıkmasından IP numaranızın yasaklanmasını rica edeceğim.

Bir kişi dediğiniz kişi, sözüm ona adil düzen getireceklerini iddia eden siyaset menfaatçilerinin ve peşlerinden giden uyurgezerlerin BAş hocaları değil mi? Erbakan kim? Başınız değil mi?

Balık baştan kokar. Vesselam...

barish

Orta Düzey

Mesajlar: 387

Konum: USA

Meslek: PHD ogrencisi

Hobiler: Risale, Pirlanta, Matematik

  • Özel mesaj gönder

10

10.11.2005, 01:41

Arkadaslar,

Masallah yine Ramazanin bitisinin delili yazilar ortaya cikmaya baslamis. Seytanin zincirinin kirildigi ortaya cikti. baksaniza hemen birbirinze karakucak dalmissiniz.

Hiddetlenmeyelim lutfen.

Hem zaten Risale savunuculugu yapmaya gerek yok hani. O kendi kendini zaten savunur uzulmeyiniz. Ustad kendisine atilan iftiralara bile bu sekilde cavap vermezken, lutfen biraz daha "kavli leyyin" ile hareket edelim

Allah cumlemizi hidayet etsin.

amin
Muhabbetle
Barish
"Arkadas, gel bana bu Nur'larin elmaslarini kesfetmeye yardimci ol ve ben de sana "Allah razi olsun" diyeyim."

er124

Acemi

  • "er124" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 34

Konum: istanbul

Meslek: öğrenci

  • Özel mesaj gönder

11

12.11.2005, 10:49

kardeşlere aCıZANE BıR ıHTAR

Benim elimde envar neşriyatın bütün risaleleri var. ayrıca fihristeside var. demokrasi mevzuu orada cumhuriyet diye geçmiş... Üstadın cumhuri idareyi savunduğuna dair gerek divanı harbi örfide gerek tarihçei hayatta ve muhtelif risalelerde beyanatlarını görüyoruz hem eski said hemde yeni said dönemine ait risalelerde de cumhuriyeti savunduğunu söyleyebiliriz.
ama demokrasi kelimesi batılıu anlamda sağcılık ve solculuk şeklinde 2 kutuplu bir yapıya ve parlementer sistemi asla savunmamıştır. ancak yeniasya grubu risaleleri tevil ederken aynen bu şekilde batılı anlamdaki idareleri risale kılıfına giydirerek üstadında taraf lduğu izlenimini meydana getirerek bir kişi ve şahıs üzerinden bu savunmayı yapmıştır.
Burada bir iftira varmıdır. Risalelerin değişmesi mevzusuna gelince vakit gazetesinde yayınlanan ve üstadın talebeleri ile yapılan reportajlarda bizzat abiler bunu söylemektedir. Bunda bir iftira yoktur. ısteyenlere o reportajı yıollayabilirim. Bazı kardeşlerimiz yazdığımız şeylerde risalei nurdan bir delil göster sayfa numarası göster vs... deniliyor. en büyük delil 1960tan sonra cemaatin özellikle siyasal tercihlerindeki görüş ayrılığı gerek mehmet kayalar gerek hüsrev altınbaşak gerek zübeyir gündüzalp mehmet kırkıncı hulusi yahyagil(R.A) med zehra zehra vs... gruplara ayrılmanın temelinde ne vardır.
yeni asya bu noktada kendini haklı gösterebilir ama farklı düşünce sahiplerinede bu hak verilmeli görüşlerinin söylenmesine izin verilmelidir tahammül ve sabır bunu gerektirir.

12

12.11.2005, 22:21

Cemil Tokpınar ağabeye meseleyi sordum

Cemil Tokpınar ağabeye meseleyi sordum. Kendisi Yeni Asya'dan ayrılan(!) yazarlar diye ifade edilen dairenin içinden olan bir insan. Maille verdiği konuyla ilgili cevabını buraya naklediyorum. Bundan sonra vazife forum yöneticilerine kalıyor. Fitnecilere mahal vermemek gerektiğini düşünüyorum.

Alıntı sahibi ""Cemil Tokpınar""


Risale-i Nurun değiştirildiği iddiaları uzun mesele. Kısaca söylemek istediğim:
1. saidnursi.de sitesini hazırlayan arkadaşlar bu tür iddiaları ya yayınlamasın ya da ikna edici cevabı neşretsin.
2. Hiçbir nur talebesi risaleleri değiştirmez, ketmetmez, ilave yapmaz.
3. ıddiacılar birkaç kelime veya cümlenin değiştirildiğini, bazı bölümlerin yayınlanmadığını söylüyorlar. Üstad bile bazı ifadeleri zamana göre yumuşatmış. Hatta bir müdafada "Bir mecmuanın suç unsuru kabul edilen yerleri çıkarılır, basılır, yoksa tamamı yasaklanmaz" mealinde ifadeleri var. Hatta son zamanlarda sırr-ı inna ataynayı gizlermiş, hatta imha edermiş.Kendisi bizzat 5. şuayı sakladığını, odun yığınları altından polislerin çıkardığını anlatır. Yani, haince tahrif, ketmetme ayrı şey, ihtiyat için istişareyle bir şeyler yapmak ayrı şey. Vaktiyle bazı ağabeyler istişareyle mesela, Kürdistan tabiri yerine vilayat-ı şarkiye ifadesini kullanmışlar. Ta Üstada Kürtçü denmesin. Zaten denmiş bile. Bu tahrif midir?
4. Bu tür istişareyle yapılan tasarrufların yine ilgili ağabeylere usulünce arzedilip istişareyle düzeltilmesi sağlanmalıdır. Aksi takdirde, Risale-i Nur'a muhabbet eden milyonlarca masum gençlerin, insanların kafasında, "Yahu risale alacağım ama onlar da değişmiş. Her kafadan bir ses çıkıyor" diye soru işaretleri ve güvensizlik uyandırmanın vebalini kimse taşıyamaz.Çünkü bütün kainata "Risaleler tahrif edildi" diye bar bar bağrılmaz. Fitne çıkarmanın vebali, kazanacağınız sevabı alır götürür.
Talha kardeşim,
Bu husustaki görüşüm kısaca bu kadar. Yoksa detaylar uzundur. Ama ben yarın ruz-i mahşerde Efendimiz (a.s.m.) ve Üstadımız, "Neden iman ve Kur'an hakikatlerini dünyaya ilan etmek için mesainizi harcamak varken bunlarla zaman kaybettiniz?" diyeceğini biliyor ve titriyorum.

13

16.11.2005, 10:37

demokrasi kelimesini risalelerde aradım ve üstadın kendisine ait bulduğum tek sözü mahkemede söyledikleri...demişki cuhmuriyet hükümetinin demokrasi kanunlarıyla yaptıklarınız bağdaşmıyor....burdan üstadın demokrasiyi amaç haline getirip sıfat olarak kullandığı sonucunu çıkartmadım ben...koca üstadın batılı demokrasileri bir bütün olarak benimsemesine ihtimal vermiyorum...demokrasi ile islamın çeliştiği bir sürü nokta var...nur hareketinin demokrasiye bakışı başlığında ifade ettim...önce saolsunlar meseleyi sulandırdılar,geyik muhabbetine çevirdiler şimdide kapatmışlar...demokrasi ile islamın bağdaşmayacağına dair son sözüm ve iki yeni örnek daha...birincisi ehli-sünnetle diğer mezheplerin imamet hususunda uzlaştıkları tek nokta kadınlardan islam ülkesinin imamı olmaz gerçeğidir ki,bu inkarı mümkün olmayan sahih hadislerle sabittir....demokraside ise seçilme serbesttir,hiç bir mahzuru yoktur.....ikincisi ise teorik olarak demokratik sistemin işlediği ülkelerde vergilendirilme hususunda vatandaşlık bağı ile bağlı herkese eş muamele vardır....islamda ise kafirlerden farklı ve daha ağır bir vergi olan cizye alınacağı ayetle sabittir....

vesselam...

barish

Orta Düzey

Mesajlar: 387

Konum: USA

Meslek: PHD ogrencisi

Hobiler: Risale, Pirlanta, Matematik

  • Özel mesaj gönder

14

24.11.2005, 00:46

el insaf!

Biraz daga ugrasirsak Ustadi siyasetci ilan edecegiz!!!

ha gayret?????
"Arkadas, gel bana bu Nur'larin elmaslarini kesfetmeye yardimci ol ve ben de sana "Allah razi olsun" diyeyim."

oNUR

Stajyer

Mesajlar: 142

Konum: Istanbul

Meslek: Öğrenci

  • Özel mesaj gönder

15

25.11.2005, 14:00

Toptancılık anlyaşından kurtulamadık gitti!
ıhya-yı din, ihya-yı millettir. Hayat-ı din, nur-u hayattır.

er124

Acemi

  • "er124" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 34

Konum: istanbul

Meslek: öğrenci

  • Özel mesaj gönder

16

26.11.2005, 21:20

en büyük siyasetçi üstad bediüzzamandır. Çünki siyaseti terkediyorum demekte bir siyasettir. Ve bunu kanaatimce üstad risalei nurların en geniş dairede yayılması için taktik açıdan kullanmıştır. Çünki olaylar dönemler ve o dönemlerde söylenen sözler çok mühimsenecek hadiselerdir.
ılk başta şu bilinmelidirki gereek ibni abidin gerek imamı gazalinin siyaset tanımlarına baktığınızda insanların hem dünya hemde ahiret saadetine ulaşması için yaptıkları strateji metod veya yöntem ve çalışma dini siyaset olarak tanımlanmaktadır. Bu daireden üstada baktığınızda devrinin en büyük siyasetçisi üstad bediüzzaman hazretleridir. Onun bir dönem özellikle istibdadcı bir dönemde siyaseti kapattığını açıklaması risalei nurların fertler nezdinde şüpheyle bakılmasına mani olunması içindir. Yoksa kendiside 16. lemada dediği gibi düşmanın cinayetlerine karşı topuzda lazım. ama biz bu zamanda iki elimizle nura iman hizmetine yöneldik. Eğer hem nur hem topuz gösterilse nuru gördüğünde kalbi rahatlıyan bir fert topuzu hissettiğinde ban anur gösterip topuzla adammı etmeye düşünüyor vehmini ortaya çıkaracağı için iki elimzile nura yöneldik diyor.
Diğer taraftan nur ve topuz bize nur verildi biz bu vazifeyle memuruz diyerek siyaset topuzunun da gerekli ve elzem olduğunu belirtmiştir.
zaten vicdan sahibi her insan objektif bir şekilde bu mevzulara baktığı zaman üstadın hiçbir zaman siyaset kapısını kapattığını iddia edemez.

Mesajlar: 19

Konum: hatay

Meslek: ögrenci

  • Özel mesaj gönder

17

31.05.2006, 02:37

siyaet necasettir.
melegi şeytan,şeytanımelek gösteririr.
en büyük siyaset siyasetle ugraşmamkdır.
iyi bir siyasetçiden iyi bir dindar,iyi bir idndardan iyi bir siyasetçi olamaz.
BEDıÜZZAMAN SAıD NURSı HZ.
''Ruhumda büyük bir boşluk hissederek,okuycak kitap ararken,Risalei Nuru okudugum zaman elimde olmayarak ondan ayrılamadım.Kalbimdeki o büyük ihtiyacı karşıladıgını hissettim....'' Zübeyir GÜNDÜZALP

18

31.05.2006, 11:45

siyaset gereklidir fakat parti siyaseti değil
hizmet için yöntemler uygulamak ve insanların daha çok ilgisini çekmesini sağlamakta bir siyasettir
ve eğer bu şekilde kullanılırsa doğrudur da
fakat particilik yapmak ve düşüncesi sana zıt diye müslüman kardeşine düşman olmanı sağlayan siyaset kötüdür.
üstad da bu siyasetten kaçmıştır.böyle siyasetin şerrinden Allah biz nur talebelerini korusun

19

31.05.2006, 11:54

risaleyi nur cemaatleri siyasetle pek iştigal etmezler(particilik anlamında)
ancak partici anlayışında cemaatcilik problemi doğmuştur
maalasef partiye bağlanır gibi diğer cemaati karşı parti gibi görenler var
kalıplar değişse de mana değişmediği müddetçe ...
varlığını diğer cemaati hafife almakla yanlışları tahrik üslubuyla söylemekte bulan zihniyet ne ise parti kutup varlığını onu kötülemekte bulan zihbiyet aynı

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir