Giriş yapmadınız.

1

05.09.2005, 18:53

Her Şey yazilmaz, her Şey konuşulmaz, herşey anlatilmaz...

Selamun Aleykum,

Aciklama yapmam gerekiyormu bilmiyorum, fakat kardesler anladiginizi dusunuyorum. Bu baslik altinda " Hersey yazilmaz, hersey konusulmaz, hersey anlatilmaz" Risale-i Nurda Ustad Hz nasil yorumlamis? Nasil geciyor, nasil ornek verilmis, nasil bir nasihat cercevesi altinda anlatiliyor??

Aciklarsaniz ve ornek verirseniz sevinirim..
Esselam..
Arz-ı hâL

2

05.09.2005, 19:21

ve aleykümüsselam,

"Ata et, ite ot vermeyin." , "Her söylediğin hak olsun, ama her hakkı her zaman söylemeye hakkın yok." gibi vecizelerin şerhini mi istiyorsun kardeş?
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

3

05.09.2005, 19:39

Alıntı sahibi ""Abdulkadir Said""

ve aleykümüsselam,

"Ata et, ite ot vermeyin." , "Her söylediğin hak olsun, ama her hakkı her zaman söylemeye hakkın yok." gibi vecizelerin şerhini mi istiyorsun kardeş?



S.a

Evet insaALLAH oyle ornekler olabilir..
Arz-ı hâL

4

05.09.2005, 20:25

ve aleykümüsselam.

Üstad yerine, zamanına ve kişisine göre söz söyleme sanatını ustalıkla kullanmıştır. Risale-i Nur'da geçen, bilhassa mahkemelere karşı yapılmış müdafaalarda bu görünür. Hatta öyle ki, bu müdafaaları iyice anlamaya çalışmayan, Üstad'ın, meşrebimize muhalif veya kendisinin daha önce belirttiği bir hususa zıt birşey söylediğini zanneder.

Mesela, Deccal-Süfyan meselesi, resmî ve elinde zulüm aracı olarak kullanabilecek cebr olan kurumlara karşı konuşulacağı zaman, bıçaksırtı bir meseledir.

Alıntı sahibi ""[url=http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=Sualar&Page=361"

şualar s. 361 , Yeni Asya Neşriyat [/url]"]65: Süfyan ve bir ıslâm deccalı, Mustafa Kemâl olduğu Beşinci şuada anlaşılıyor.

Beşinci şua, küllî bir surette, çok zaman evvel müteşabih bir hadîsin bir tevilini beyan etmesi ve itiraznamemde kat’î cevabı verilmesi, bu zâhir yanlışı ve medâr-ı mesuliyet olması büyük hatâ olduğunu gösteriyor. Eğer mesuliyet varsa, bu ince, küllî mânâyı böyle cüz’î bir şahsa tatbik edip mahkemede teşhir eden kimse mes’ul ve suçlu olur.


Üstad burada, mahkemeye, M.Kemâl ortaya meşhur bir zat olarak çıkmadan önce bir tefsir yaptım, ortaya bir elbise modeli çıktı, zaman geçti, sen sonradan bu kıyafeti M.Kemâl'e layık gördün, giydirdin, onu Süfyan olarak teşhir ettin, suçlu arıyorsan, sensin diyor.

Dikkat ederseniz, ne yazdığı tefsiri inkâr ediyor, ne "Yok efendim böyle olacaktı." diyerek kıvırtıyor. Tam makamında, karşı tarafı susturacak bir cevap veriyor, aynı zamanda hak ve hakikat olan meşrebini de savunuyor, hem de tecavüzlerden ve zulümlerden kurtuluyor.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

emre_uz

Acemi

Mesajlar: 3

Konum: nevşehir

Meslek: öğrenci

Hobiler: din

  • Özel mesaj gönder

5

05.09.2005, 21:15

ALLAH razı olsun abdulkadir said kardes çok iyi bir örnek vermişsin seni tebrik ederim. :)

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

6

05.09.2005, 22:01

mesela bende birşeyler soyleyecek olursam risale-i nurun anlatma metodlarından birisi de ''batılı iyice tasvir safi zihinleri idlaldir'' yani mesela dalaletin ve batıl fikirlerin açıklanması safi olan zihinleri karıştırır....bunun için risale-i nur anlatımlarında dalaleti tasvir etmez..onu çürütür zir-ü zeber eder kafasında şüphe olanın şüphesini giderir...olmayana da kabul ettirir....ama dalaletin tasviri olmadan yapılır... ...

bir de şu metod var....her soylediğin hak olsun fakat her doğruyu soylemeye hakkın yoktur....

bir de bilmiyorum alakalı mı mesela iman hakikatlerinin tartışma şeklinde konuşulmamasından bahsediyor üstad.....

aklıma gelenler bunlar bilmiyorum pek alakalı olmadıysa affola....

selametle
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

7

06.09.2005, 00:45

amin ecmain, cümlemizden emre kardeş.

Alıntı sahibi ""alkan_unal""

mesela bende birşeyler soyleyecek olursam risale-i nurun anlatma metodlarından birisi de ''batılı iyice tasvir safi zihinleri idlaldir'' yani mesela dalaletin ve batıl fikirlerin açıklanması safi olan zihinleri karıştırır....bunun için risale-i nur anlatımlarında dalaleti tasvir etmez..onu çürütür zir-ü zeber eder kafasında şüphe olanın şüphesini giderir...olmayana da kabul ettirir....ama dalaletin tasviri olmadan yapılır... ...



Evet, Üstad bu yöntemi hep kullanıyor. Mesela "Kur'an hakkında medar-ı tenkid olmuş noktalar..." diyerek anlatmaya başlıyor, ama o noktaları tafsil etmiyor, anlatmıyor, hakikatleri anlatıyor, eğer sen zaten o tenkidlerle karşılaşırsan, hakikatlerle ona sen kendin cevap veriyorsun. Eğer direk, birçoğu demagojik o soruları anlatsa, senin kafan onlarla meşgul olacak, hakikatlere odaklanamayacaksın, tam konsantre olmadığın için, işin derinliğine nüfuz edemeyeceksin, belki bu sefer risaleleri de tenkid edeceksin.


Alıntı

bir de bilmiyorum alakalı mı mesela iman hakikatlerinin tartışma şeklinde konuşulmamasından bahsediyor üstad.....


Bu da Üstad'ın hep dikkat ettiği bir düstur olmuştur. alkan_unal kardeşin, burada tartışma dediği, nizaa ve münakaşadır. Böyle olursa, nefis sahibi insan hakikati bulmaya değil, karşı tarafı mağlub etmek için herşeyi mübah görmeye meyleder.

Kısaca, Üstad, söz söylerken şunlara hep dikkat etmiş makamında söylemiştir:

Kime? Ümmi mi, muannid mi, safî kalpli mü'min mi?

Niye? Medar-ı nizaa ve münakaşa (şiilik gibi) bir meseleyi mi anlatıyor, o zaman ona göre bir metod takip edecek, münakaşadan ötürü tarafların daha önce hiç farkına varmadığı birleştirici yerlerden bahsedecek, tarafa değil, hakikate çağıracak, yok, öyle değil, ince bir imanî meseleyi mi anlatacak? O zaman temsil dürbününü elimize verecek.

Ne zaman ve nerede? Evet, bu da önemli, mesela münazarada eski nüshalarda Kürdistan geçer, şimdi bunu kullansa, adamı topa koyarlar, halbuki o zaman, falan zat Kürdistan, falan zat Lazistan meb'usu, bilmemnesi, valisi derlerdi.

Yine mahkemede anlatmasıyla, ıstanbul'da anlatmasıyla, şarkta vaaz etmesi bir olmaz. ıstanbul'da dediğini şark insanı samimi bulmaz, hasbî bulmaz, antipati kapar, şarkta anlattığını, aynı oradaki üslub ile ıstanbul halkına anlatmaya kalksa, onlar bu hasbiyeti ve samimiyeti, ciddiyetsiz, delice bulur ve hakeza.

Bu şıklar daha da çoğaltılabilir, ama ne olursa olsun, Üstad makamına göre, damarlara basmadan (burada kastım aman darılacaksa hakikati söylemeyeyim değildir, nefisleri tahriktir.) , akıllıca konuşmuş, hep muknî cevaplar vermiş. Üstad'ın ömrüne baktığınızda, kimseyle münakaşa etmemiş olmasından bunu anlarsınız. Demek Üstad'ın bakış perspektifi daha farklı ve yüksekti.

Bunu nereden aldı? Kur'an'dan. Evet, Üstad, Kur'an'ı yaşamaya çalışmış. El-mü'minun suresine bakın, "vellezine hüm ani'l-lağvi mu'ridun" onlar ki boş işlerden yüz çevirirler, diğer ayetlere bakın, kendilerine sataşan olduğunda selâm derler geçerler, halimdirler, tevekkül ederler, aralarında merhametlidirler, kâfirlere karşı şiddetlidirler, konuştuklarında güzel söz söylerler, zulmetmezler, incitmezler, gerektiğinde fir'avn ve nemrut gibi, en büyük zalimin suratına hakikati haykırırlar, iyiliği emredip kötülükten sakındırırlar... Üstad, bunları yaşayarak, hakka'l-yakîni elde etmeye çalışarak, bunların lafzında kalmamış, letaifine de nüfuz etmiş, sırlarını keşfetmiş, tabiri caizse ruhunu bunlarla yoğurmuş, Üstad olmuş.

ışte Üstad, Risale-i Nur'dan, "Ne şarkın ulumundan (ilimlerinden), ne garbın fünunundan (fenlerinden), Kur'an'ın i'caz-ı manevisinin tereşşuhatından" diyerek bahsediyor. Kur'an'dan aldığı füyüzata takvasıyla ve faziletleriyle ayna olmuş ve risale-i nur ile bu ilhamları bize ulaştırmış. Ben, risale-i nur'un üslubundaki güzellikteki en büyük kerameti bunda görüyorum.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

8

27.09.2005, 13:35

Allah razı olsun Abdülkadir kardeş. Yine çok istifade ettik sayende.
MevLa göreLim neyLer,
NeyLerse güzeL eyLer.

9

28.09.2005, 08:17

Cümlemizden kardeş. inşa'Allah dua edin, ben Konya'da öğrenciyim şu an, bu yazıyı ben mi yazmışım dedim, evinden uzakta, farklı yerde, farklı ortamda yaşamak değiştiriyor insanı, demek daha tam alışamadım, bazen sinirlerim biraz gergin oluyor. Hayırlısıyla bu okulu bitireyim inşa'Allah...
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir