Olabilir. Siyasetle hizmetle ilgili hatırıma şu geldi. Üstad'ın eski dönemine bakarsanız, halifenin yanında, bir o yerde, bir bu yerde, hep olaylara düğüm noktasından çözümler
direk getirmeye çalışan bir aktivitede.
Ama ikinci döneminde kendi başına, sürekli tefekkür, ibadet ve neşirle meşgul. Bununla ilgili şöyle bir örnek veriyor ıslam Yaşar (Yeni Asya'dan çıkan) Bediüzzaman beşlemesinde (ikinci kitaptan aklımda kaldığı ve anladığım kadarıyla) :
Ya elinde nur, her yeri dolaşacak, tek tek aydınlatmaya çalışacaktı. Bu güçtü, her yere yetişemezdi, hem gittiği yere nuru götürdüğünden arkasından karanlıkta kalmak vardı. Ya da nur tohumlarını ekerek ruy-i zemînin (yeryüzünün) bir kandil hâline gelmesine çalışacaktı.
O ikinciyi tercih etti. Birincisi hem güçtü, hem 1400 önceden geleceği bildirilen musibet, Süfyan onun bu cephede karşısında olacaktı. ıkincisi daha kalıcı oldu. Eğer birincide kalsa, Medresetü'z-Zehra açılmış olsa, sadece kendi istediği gibi alimler yetiştirecekti, bunların sayısı az olacaktı, üstelik sadece medresenin olduğu yer nurlu bir medrese olacaktı. "Vicdanın ziyası ulum-u diniye (dînî ilimler) , aklın nuru ulum-u fenniyedir". dediği gibi din ve fen ilimlerini birlikte anlatacaktı, ama bundan istifade az olacaktı. (Allahu a'lem bissavab). Çünkü muhatabı alim adayları olacaktı.
Ama ikincide ise, ruy-i zemin bir dershane-i nuriye, bir medresetü'z-zehra oldu. Elhamdülillah, belki 50 dilde risale tercümeleri var. Belki Üstad o düğüm noktalarına
direk müdahale edemedi, etkisi
indirek yani dolaylı oldu. Bu cemaat zamanında, bir şahs-ı manevinin başındaydı, o vefat etti, şahs-ı manevî kaldı, mücahede hala sürüyor, biz de ümitvarız.