Giriş yapmadınız.

1

30.03.2004, 16:18

Tıp nereye kadar?

Tıp nereye kadar?

ınsanlık âlemi, bilhassa yirminci asrın başlangıcından bu yana, ilim ve
teknolojide baş döndürücü bir hızla ilerlemektedir. Henüz daha ilk yıllarında
olduğumuz 21. yüzyılda ise bu hızın daha da ivmelenerek devam edeceği
kuşkusuzdur.

Nitekim Bediüzzaman Hazretleri 20. Söz adlı eserinde bu hususa şöyle dikkat
çeker:

``Elbette nev-i beşer âhir vakitte ulûm ve fünuna dökülecektir, bütün kuvvetini
ilimden alacaktır. Hüküm ve kuvvet ise ilmin eline geçecektir."

Bu sözlerin bundan yaklaşık yetmiş yıl önce söylendiği ve bugünkü yaşanan ilim
ve fennî gelişmelerin hangi noktaya geldiği dikkate alınırsa, yukarıdaki tespitin ne
kadar isabetli olduğu ve bundan sonra da isabetli olacağı kolayca anlaşılır.

Evet ilim ve fen çok daha gelişecek, çok daha ileriye gidecek, gün geçtikçe
insanlar çok daha ilginç şeyler keşfedip, çok daha yeni şeyler bulacaklar. Fakat
bu noktada akla birtakım sualler geliyor:

``Bu gelişmeler nereye kadar gidecek? ılim ve fen noktasındaki sınırlar nedir?
Bu gelişmelerin neticesi ne olacak?" gibi...

ışte bu ve benzeri suallere yine Risale-i Nurda çok güzel cevaplar verilmiş. ılim
ve fen ve teknik konularında insanlığın varacağı noktalar, ulaşması gereken
hedefler tayin edilmiş. ılim ve tekniğin maddî ve manevî neticeleri aklı ikna
edecek bir şekilde izah edilmiş.

şimdi burada 20. Söz'de geçen ve sadece tıp ilminin maddî sınırını tayin eden
bir ifade üzerinde durmak istiyoruz. ıfade, ısa Aleyhisselamın tıp konusundaki bir
mucizesini yorumlamakta: ``Kur'ân, Hazret-i ısâ Aleyhisselâmın nasıl ahlâk-ı
ulviyesine ittibâa beşeri sarihan teşvik eder. Öyle de, şu elindeki san'at-ı âliyeye
ve tıbb-ı Rabbânîye remzen tergib ediyor. ışte, şu âyet işaret ediyor ki, en
müzmin dertlere dahi derman bulunabilir.

``Öyleyse, ey insan ve ey musibetzede benî Âdem! Meyus olmayınız. Her dert,
ne olursa olsun, dermanı mümkündür. Arayınız, bulunuz. Hattâ ölüme de
muvakkat bir hayat rengi vermek mümkündür.

``Cenâb-ı Hak, şu âyetin lisan-ı işaretiyle, mânen diyor ki: `Ey insan! Benim için
dünyayı terk eden bir abdime iki hediye verdim: biri mânevî dertlerin dermanı,
biri de maddî dertlerin ilâcı. ışte, ölmüş kalbler nur-u hidayetle diriliyor. Ölmüş
gibi hastalar dahi onun nefesiyle ve ilâcıyla şifa buluyor. Sen de Benim
eczahane-i hikmetimde her derdine deva bulabilirsin. Çalış, bul. Elbette ararsan
bulursun.'"

Bu veciz ve sadece Risale-i Nura has olan yukarıdaki ifadede tıp ilminin varacağı
nokta açısından iki mühim sınır çizilmiş. Birincisi:

``ışte, şu âyet işaret ediyor ki, en müzmin dertlere dahi derman bulunabilir"
ifadesi. ıkincisi ise; ``Hattâ ölüme de muvakkat bir hayat rengi vermek
mümkündür" ifadesinde saklı.

Birinci ifadeye göre tıp ilmi öyle bir noktaya gelecek ki, bütün hastalıklara, yani
kanser, AIDS gibi günümüzün en müzmin hastalıklarına dahi, çözüm bulunacak,
insanlık bu hastalıkları yenecek. Bu gün tıp ilminin dünyada en hızlı ilerleyen
bilim dallarından biri olduğu ve her gün yeni ilâçlarla bir çok hastalığın üzerinden
geldiği göz önüne alınırsa Bediüzzaman Hazretlerinin ortaya koyduğu tespitin ne
derece geçerli olduğunu anlamak zor olmaz.

Fakat tıp ilminin ne derece ilerleyeceğini, nereye kadar gideceğini gösteren asıl
ifade, ``Hattâ ölüme de muvakkat bir hayat rengi vermek mümkündür"
ifadesidir. Asıl sır burada saklıdır. Hatta bir ölçüde insanlığın sonu ve kıyametin
kopmasının temel nedenlerinden birisi de yine bu ilginç ve bir o kadar da sırlı
olan ifadenin içine derc edilmiş.

Gelin isterseniz bu sözü biraz açalım. ıfadede iki önemli husus var.

Birincisi ölüme bir hayat rengi vermek. Yani ölüme bir çare bulmak. Ya da ölmüş
olan bir kişiye hayat kazandırmak. ıkincisi ise bu hayat verme fiilinin geçici
olarak yapılması, yani muvakkat olması.

ışte en önemlisi burası. Çünkü ``muvakkat" kelimesinde açık bir sınır
gözükmüyor. Yani ne kadar ``muvakkat?" Bir dakika mı, bir saat mı, bir gün mü,
bir yıl mı, on yıl, ya da yüz yıl mı ölüme bir geçici hayat rengi verilecek belli
değil.

Bugün için bakarsak, ölmesi kesin olan bir kalp, ya da böbrek hastasına organ
nakli yapılarak, hastanın üç-beş yıl, belki biraz daha fazla yaşaması temin
edilebiliyor. Demek ki günümüzde ``muvakkat" kelimesinin karşılığı beş-on yıl
gibi bir rakam.

Fakat yeni ortaya çıkan gelişmelerle bu sürenin çok daha uzun olacağı
gözüküyor. ınsanın gen haritasının keşfedilmesi, kolonlama, her gün yeni
ilâçların bulunması, vs gibi keşifler buna en açık delil. ışte bu yeni keşifler
``ölüme muvakkat bir hayat rengi vermenin" süresini çok daha fazla arttıracak
gelişmeler.

Ve Risale-i Nur'dan anladığımız kadarıyla, ilim ve teknik ve tıp öylesine gelişecek,
öylesine ilerleyecek ki, bu ``muvakkat" süre insanların zihninde
``ebedîleşecek," yani insanlık ölüme kesin olarak çare bulduğunu zannedecek,
diğer ilim ve teknik gelişme ile birlikte öylesine bir gurura kapılıp ilâhî iradeye
meydan okumaya kalkışacak ve neticede başına kıyameti koparacak.

Kur'ân'da bahsi geçen Ad Kavmi ve Semud Kavmi gibi kavimlerin teknik ve
zenginlik açısından ilerleyip, gurura kapılmaları ve ilahi iradeye meydan
okumaları neticesinde başlarına azap gelmesi, bizi yukarıdaki yorumu yapma
konusunda cesaretlendiriyor. Üstelik Bediüzzaman Hazretlerinin ``Elbette nev-i
beşer âhir vakitte ulûm ve fünuna dökülecektir, bütün kuvvetini ilimden alacaktır.
Hüküm ve kuvvet ise ilmin eline geçecektir" sözleri de yine kıyamet öncesi ilim
ve tekniğin çok ileriye gideceğini ifade etmektedir.

ışte teknolojik yönden çok ilerlemiş, ölüme bile kesin çözüm bulduğunu
zanneden ve ilâhî iradeye meydan okuyan bir insanın, ya da insanlığın
yapamayacağı zulüm yoktur. Ve bu zulüm de ancak bir kıyamet gibi külli bir ceza
ile temizlenebilir. Zaten Resul-ü Ekrem Aleyhisselatü

Vesselamın, ``Kıyamet kâfirlerin başına kopacak" sözü de yine bir yönü ile böyle
bir hakikate işaret etmektedir.

Risale Okuyorum

Üyeliği İptal Edildi

  • "Risale Okuyorum" bir erkek
  • "Risale Okuyorum" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 663

Konum: Ankara

Meslek: Öğrenci

Hobiler: İnternet, Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

2

31.03.2004, 09:35

Evet sebeplere müracat etmeliyiz. Hastalıkları sabır ve şükürle karşılamalıyız. Unutmamalıyız ki tıp ve bilim bir yere kadar gidiyor. Nice hastalıkların çaresi henüz bulunamamış. Bazen oluyor ki yıllarca süren araştırma ve çalışmalar sonucu üretilen ilaçlarla tedavi edilemeyen hastalıklar , bir Allah dostunun duasıyla şifa bulabiliyor. Ümitle, duayla , sabırla bütün hastalıklar yenilebilir. Yenilemezse de ölüm bir şehadet makamı haline gelir.

Ahmetsaid abi , bu güzel yazı için teşekkür ediyorum...
"şimdi oku, kabirde okuyamazsın!" (Zübeyir Gündüzalp)

3

16.06.2005, 13:23

s.a.

geçenlerde 16.sözü irdelerken zeylinde bir ifade vardı.

mugayyebat-ı hamse

allah bildirmedikçe, insanlarca bilinemez 5 gaybı ifade ediyor

bunlardan birisi anne karnındaki ceninin müennes mi müzekker mi olduğudur.

üstad ise lemalarda bu konuya değinmiş.

ama bu konuyu anlatırken Sani-i Hakimin perde koyduğu işlerde amerikalılar bir perde yi de daha mı aşmış oluyorlar. vakı-a şudur.

gelişen teknoloji ile, amerikada sipariş! üzerine belirtilen yada istenilen özelliklerde kız- erkek, şarışın esmer, şöyle böyle özelliklerde bir çocuk sipariş edebiliyorlar mış.

bunun izahını kendi fehmimle bulamadım.

evet konuya yorumu olanlardan bir yorum alabilirmiyim.

4

16.06.2005, 13:39

ve aleykümüsselam

Müennes müzekker mi değil, rahimlerde ne var? Ne olacak ileride bu çocuk?
وَيَعْلَمُ مَا فِي الْأَرْحَام
ve ya'lemü ma fi'l-erham,
ve rahimlerde ne var bilir,

Burada risaleden alıntı yere bakarsan Üstadın güzel izahları var.

Üstad olaya sadece bilim açısından bakmıyor, inşa'Allah bugün onunla ilgili bir yazı atacağım foruma. Mesela Harun Yahya - bildiğim ve gördüğüm kadarıyla - "enzelna" den yol çıkarak sadece demirin gökten geldiğini anlatıyor kitabında. Üstad ise ilk olarak Hadid suresindeki malum ayette, "ehracna" (çıkardık) yerine "enzelna" (indirdik) kelimesi olmasının farkını nazara veriyor, sonra da bunun manevi anlamını, ardından demirin bilimsel olarak da gökten geldiğini anlatıyor, o da sonlarda, yani enzelna kelimesinin iki anlamı veriliyor. Bilimin gördüğü sadece ölçebildiği, Üstad olaya derinlemesine giriyor. Yukarıdaki verdiğim linkte buna bir örnek de rahimlerde ne var ile ilgili kısımdır. Hem, biraz meraklanın bakayım. :) Güzel yazılar koyacağım bugün inş, ilgilenenlere duyurulur. :wink:
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

5

16.06.2005, 18:32

abi mugayyebatı hamse'yi lugattan buldum. orada "ceninin mahiyeti" ifadesi var. hatta üstada yağmurun yağma vakti ve ultrasonla ceninin cinsiyetinin bilindiği gibi soruları yöneltiyorlar. üstad da bu sorulara cevap veriyor. ceninin cinsiyeti hamileliğin bir evresinden sonra teşekkül ediyor. cinsiyet x ve y kromozomlarından beliriyor. bilim adamları kız evlat veya erkek evlat için kromozom sıralamasını değiştirerek bu cinsiyeti belirliyorlar. yani mahiyeti belirleniyor. anlattığım teknik koromozom hikayesi doğruluk derecesini bilmiyorum. sadece konuya açıklık getirsin diye örnek verdim. mesele kromozom olayı değil. ceninin mahiyeti olayı.

Allah cc. insanlara izin verdiği ölçülerde o perdelerin aşılmasına olanak tanımış. bu durum o perdelerden birimidir.

6

16.06.2005, 18:39

şu demir olayına gelince. 15.sözde bir ifade var. (mülk süresi 5.ayetin tefsiri yapılırken 7 basamaktan bahsediyor) bu basamaklardan birinde diyorki üstad, yeryüzüne lazım olan ışık, ısı, bereket, rahmet gibi şeyler semadan geliyor. yani gönderiliyor diyor. demir dün - bugün insanlık için lazın olan şeylerden değilmi.

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

7

16.06.2005, 20:11

selamın aleykum

Yazı için Allah razı olsun Abi.... gerçekten bilim aldı başını gidiyor velakin sanki hastalıklarda o derece arttı... yani tıp belki şu anda daha aciz kaldı...
Alperdini ben oyle sipariş gibi çocuğun olacağına inanmıyorum... onu yapabilecek durum şu anda yok... kaldı ki kopyalama da yapılamadı daha...

8

17.06.2005, 10:42

Cenab-i Hak bircok seyi sebeplere bagladigi gibi insanlardaki ozellikleri de gen tabir ettigimiz maddi sebeplere baglamistir.Belki malumu ilam kabilinden olacak ama insan vucudunda 46 kromozom (23 cift) mevcuttur. Her bir kromozom cifti farkli tip ve miktarlrda genler tasimaktadir.Bilimadamlarinin tahminine gore 30bin ila 100 bin arasinda gen vardir insan kromozomlarinda. Tabir caizse genler Cenab-i Hakkin bir mektub-u samedaniyesi olan insan vucudunda o mektubunun harfleri hukmundedir. Cinsiyet ise sadece 46 kromozomdan sadece ikisine baglanmistir. Tipki yagmurun alametlerin sehadet alemi dedgimiz gorunen aleme gelmesinden sonra yagmurun yagacagi vaktin tahmin edilebilmesi gibi 21. haftadan sonra cinsiyet tesekkulu gerceklesir.Ultrason cihazlari ile uzuvlar gorulebilir.Yada daha oncesinden amniyosentez testleri ile de cinsiyet anlasilabilir.Ama mugayyebat-i hamseden olan bebegin cinsiyeti degil onun siretidir.Karakteridir.Nasil bir insan olacagidir.Bu ise sadece genler ile degil yetisme tarzi ve maddi manevi beslenme ile ilgilidir.Yani onceden bilinmesi imkansizdir.

9

17.06.2005, 11:26

Alıntı

1- Röntgen şuâının gördüğü şey artık gayb olmaktan çıkmıştır. Röntgen şuâı olmayan bir şeyi görüyor değil; var olan bir şeyi görüyor. Nitekim aynı çocuk henüz embriyo hücresi halinde iken röntgen şuâı erkek mi, kız mı olduğunu göremiyor! Ancak çocuğun kafası, gözü, kalbi ve sair uzuvları teşekkül ettikten sonra görebiliyor ki, bu gaybı görmek değildir.


bu ifade süleyman kösmene abiden alıntıdır. ve kesinlikle katılıyorum. benim sorumu yanlış anladığınızı düşünüyorum.

soruyu tekrar başka bir ifade ile sorayım.

bugünki tıbbın geldiği noktada isteyen ebeveyn adayları belli bir şeçeneğe istinaden erkek/kız, sarışın/esmer v.s. özelliklerde çocuk sahibi olabilecekleri ifade edilen gelişmeler vardır. halbuki beş bilinmeyende çocuğun cinsiyetide dahil. dahillikten çıktığı yer efelogun ifadesi ile 21.haftadan sonra yani uzuvlar teşekkül ettikten sonra biliniyor.

ortada hiç bir şey yok iken, bir takım işlemlerden geçirilen kromozomlar mikroenjeksiyon dedikleri yöntemle sipariş yerine getiriliyor. bunun izahında bu perdelerden biri daha mı aralanmış oluyor. galiba biraz derinlemesine düşünüyorum.

10

17.06.2005, 11:37

Sarışın mı esmer mi diye sperm ve yumurtaları ayırmaları zor. Ancak derler baba ile anne sarışındır, çocuklar bilmecburiye sarışın olur. Ya da baba safkan esmerdir, anne sarışındır, bütün çocuklar kırma (heterozigot) esmer olur. Genotipleri bilinmeden böyle bir şey zor. Hele heterozigot bireylerden (bir baskın bir çekinik gen barındıran) istediklerini ayıklayacaklar da, ona göre dölleyecekler!

Eşey ana hücresinden bölünme olurken, bir ip yumağı gibi olan DNA, kromozomlara ayrılır, bu ayrılma safhasında kromozom tetratları arasında gen değişimi, yani krossing-over meydana gelir. Bu safhada olan bir hücreye nasıl müdahale edecekler de, istedikleri genleri kromozomlar üzerine dağıtacaklar? Bir müdahale etmeye kalksalar, kanımca berbat ederler, çocuğun da sakat doğması ihtimali yüksek olur, belki döllenme bile olmaz.

Üstelik, hem kadın eşey ana hücresinden bu şekilde yumurta alacaklar, hem erkekden sperm alacaklar, bir de bu tetrat değişimi sırasında istedikleri genleri yerine koyacaklar. Bir de bunları döllendirecekler... Uzun hikaye....

Klonlama derseniz, klonlamada sadece elektrik verme yöntemiyle hücredeki DNA değiştiriliyor. Genleri değiştirilmiş yiyecekler aklınıza gelir bu sefer, ama insan yiyecek değil ki!

Kaldı ki, bu iş tıp ile ilgili, belki ileride yüksek teknolojiyle mümkün olur. Eğer olsa da, zaten "rahimlerde ne var bilir" ifadesi var, müennes, müzekker, esmer, sarışın değil. efelog abi orada demiş, siret. Siret, suretin dışıdır. Suret dış görünümdür....
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

11

17.06.2005, 11:41

abi şu haberin aslını bir bulsam paste edecem. delilsiz konuşmamam lazım aslında. delili bulduğum anda pasteleyeceğim.

12

17.06.2005, 11:43

şimdi ileride yüksek teknolojiyle -bir mertebeye kadar- suret seçimi mümkün olsa bile, bu ayeti iptal edemez. Ayetin şümulü çok geniş. Allahu a'lem bissavab.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

13

17.06.2005, 11:45

abi ayete münafiliğim yok haşa. sorumda belirtmişim, bu durum, o perdelerin bir tanesinin daha aralanması anlamına mı geliyor.

14

17.06.2005, 11:47

Bir kısım dinsiz, akılları sıra mealden yola çıkarak ayetleri iptal etmeye çalışıyorlar, ben onlara atfen konuştum. Ama bu vesileyle araştırma yapılınca, ayetlerde ince belagat olduğu, mu'cizeli olduğu, asıl yanılanların onlar olduğu ortaya çıkıyor. Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmeye çalışanlar, üfledikçe parlamasına sebep oluyorlar.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

15

27.06.2005, 10:34

Arkadaşlar haber7.com da geçen ilginç bir yazıyı nazralara sunuyoruz.
Üstad Hz.lerinin Hattâ ölüme de muvakkat bir hayat rengi vermek
mümkündür
ifadesine bir tefsir olmuş.

Alıntı

ABD’de Kansas eyaletinin Pittsburg kentinde ‘Safar’ Ölüyü Diriltme Merkezi, ‘Askıya Alınan Animasyon’ tekniğiyle önce köpeğin damarlarındaki kanı tamamen boşaltıp yerine buz gibi sıvı tuz koydu. Nefesi ve kalp atışı duran, beyni çalışmayan hayvan, klinik olarak ‘ölü’ kabul edildi. Üç saat sonra damarlarına yeniden kan verilen köpek, elektrik şokuyla hayata döndürüldü.

Bilim adamları, bu yöntemle çok ağır yaralı hastaların, bir süre ‘ölü tutulduktan sonra’ tekrar yaşama döndürülebileceğini belirttiler.

HAYAT KURTARABıLıR

Bir yıl içinde insanlar üzerinde denemelere başlamayı düşünen Safar Ölüyü Diriltme Merkezi, hastanelerde gönüllü acil hasta arıyor. Tekniği geliştiren uzmanlar, çok kan kaybeden ağır bir hasta için birkaç saatin çok önemli olduğuna dikkat çekerek animasyon tekniğiyle çok hayat kurtarabileceklerini iddia ettiler. Bu teknikle savaşta yaralananlar, bıçaklananlar veya kurşun yarasıyla çok kan kaybeden hastaların kurtarılma şansının artacağı belirtiliyor.

HOLLYWOOD KULLANDI

Bu ve benzer teknikler, Hollywood filmlerinde çok sık kullanıldı. Örneğin ‘Forever Young’ filminde Mel Gibson, 53 yıl sonra ölüm uykusundan uyanmıştı. Sigourney Weaver’in oynadığı bilimkurgu klasiği ‘Alien’de de astronotlar, uzun uzay yolculuğunda bir tür ölüm uykusuna yatırılıyordu. Başrollerini Kiefer Sutherland ve Julia Roberts’ın oynadığı ‘Çizgiötesi’ (Flatliners) filminde ise ölümden sonra ne olduğunu merak eden genç doktorlar, bilimsel imkanları kullanarak ‘öte taraf’a kısa süreli yolculuklar yapıyorlardı. www.haber7.com

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir